Posts Tagged ‘bilmeden’

Mavi Bir Ölüm

Cuma, Haziran 22nd, 2012

Yine sana sesleneceğim
Senin kim olduğunu hiç bilmeden
Senin kim olduğunu en çok bilerek
İsyankar zambakların çılgın nilüferlerin
Dört nala açan kiraz çiçeklerinin
Dudak kıvrımlarına yoldaş olacağım
Sarı bir hüzün kızıl bir gurur
Ve siyah bir öfkeyle konuşacağım sana
Sana oklardan değil yaylardan bahsedeceğim
Gülün dikeninden değil
Gülleri ve dikenleri doğurmaktan yorulmayacağım
Topraktan söz açacağım
Akan su gelmeyecek kelimelerime
Suyu şefkatle kucaklayan damlaları dinlendireceğim
Yine sana sesleneceğim
Senin kim olduğunu hiç bilmeden
Bilmek istemeden
Alaattin’in sihirli lambasından çıkan cin bana gelseydi
Ve ne dilersem dilememi isteseydi
Hiçbir şeyi elde etmeyi dilemezdim
Bir şeyden vazgeçmek isterdim sadece
Hayatta bir şeyden vazgeçmek lutfedilseydi
Bedeli her şeyim olsa bile
Sana seslenmekten vazgeçmek isterdim
Garip değil mi sana seslenmekten vazgeçtiğimi
Bundan hoşlandığımı düşünüyorsun belki de

Oysa sana seslenmek bütün hesaplarımı gördüğüm şu dünyadaki
Tek geride kalmış hesap benim için
Bu dünyadaki tek yük
Bu seslenişin kalbini avucumda tutabilmek
Kürek mahkumu için kürek neyse
Benim için de sana seslenmek o
Bir yandan gemiyi ufka ulaştırmanın tek yolu
Öbür yandan bileklerimden sızan kanların
Gönlümü işgale yönlendiği bir rotanın can suyu
Oysa ben sana kürekten değil gemiden bahsetmek isterdim
Atalarım bana kadınlara gökyüzünü
Gemileri ve yelkenleri anlatmayı öğrettiler
Sen kürekleri yağlı urganları
Geceyi siyaha gömen fırtınaları öğretmeye çalışıyorsun
Sana ellerimle dokunarak gözlerimle okşayarak
Göstermek istedim
Rüzgarla şişen beyaz yelkenleri
Ama senin vaktin yoktu
Ben bunu hiç anlayamadım
Kavmimin kadınları bana öğretmediler ki
Bazı kadınların beyaz apletlerden daha çok
Siyah apletleri sevebileceğini

Sana sesleniyorum
Ve gözlerin bileklerimden parmak uçlarına
Toplanmış kan pıhtılarını seyrediyor
Kürekleri bırakamıyorum
Önce yücelttiğin sonra terkettiğin aşkın onuru için
Kalemi bir an elimden düşürmüyorum
Ankara Kalesi’nin önünde
Sana sesleniyorum
Benden kaçıp cennete gitmek isteseydin
Seni cennetin kapısına kadar götürürdüm
Bana gelmek için seni korkutan cehennem olsaydı
Cehennemle konuşur Seni ona anlatabilirdim
Oysa sen ne cenneti isteyebilecek kadar aşık oldun
Ne de cehennemi isteyebilecek kadar ayrılık
Seviyorum seni ama dedin
Hoşçakal diye ekledin
Şimdi gitmeye mecburum
Belki yine gelirim, umarım gelirim
Son söz oldu

Cennet ve cehennemin dillerini
Savaş naralarını ve aşk şiirlerini
Gazelleri ve boleroları öğreten atalarım
Senin sözlerinin anlamını öğretmediler
Hiçbir şey söylemeden gittin
Ayrılığın dilsiz olduğunu ben senden öğrendim
Dilsiz olanın yaşayabileceğini sen öğrettin bana
Ve kalemimle ilk defa yavan gözlerle baktın
Yine yeniden sadece sana sesleneceğim
Müebbet bir aşk dışında
Bildiğim tüm duygularımı terkedeceğim
Sana sesleneceğim yine
Seni sadece kuru bir sevgiyle değil
Derin bir hüzünle binlerce yıllık bir gururla
Ve pervasız bir öfke ile sevdiğimi duyuyor musun
Mütevazi bir sevgiyle değil
Küstah bir aşkla sevdim seni
Ben Osmanlı gibi
Kollarımın yetişmediği bir aşkı kucaklamaya çalışırken
Ölen köprülerin ülkesindeki Venedikteki son sancağı
Kışın üşümemek için şal yaptın kendine
Neden bilmiyorum özlemin artıyor içimde
Gün geçtikçe eksilir demiştim oysa
Atalarımın öğrettiklerine de ters düşse de
Sana inanırım bilirsin
Zamanla unutursun demiştim
Niye daha derinleşiyor öyleyse
Derinleşiyor özlemin
Ve gönlümde bir iç savaşta dökülen kanları
Coşturuyor ayrılık sözlerin
Öfkelerimin kararlılığını
Aşka katık ederek konuşacağım
Bedenim bu dünyayı terkedene kadar

Öyle sanıyorum ki
Hüzünle ve acıyla pek barışık olmadığın için
Benden uzun yaşayacaksın
Benden sonra kelimelerim gelecek gönlüne
Onların benden geldiğini bir tek sen bileceksin
Küstah bir aşkla seveceğim seni
Ben savaş ve ölümle haşir neşir olan
Kelimeler dışındakileri unutmaya gayret edceğim
Ömrün geri kalınında
Sana sesleneceğim yine
Ben seni beyrut gibi sevdim ama
Sana ne Mağribi ne de Manhatten’i anlatamadım
Bağdat ve Şam’ı işgale yeltenmişken
Venedik! ten gelen ihanet tarumar etti ordularımı
Sarı bir keder, kızıl bir kibir, siyah bir isyanla konuşacağım sana
Senin kim olduğunu hiç bilmeden
Ağlayan zambakların dudak kıvrımlarına yoldaş olacağım
Senin kim olduğunu en çok bilerek
Kavmimin bana vaadettiği tüm aşkları terkedeceğim
Müebbet bir aşk, Sarı bir hüzün
Kızıl bir gurur ve siyah bir öfkeyle konuşacağım
Bu dünyayı terketme müjdesi gelene kadar
Hüznü, gururu ve öfkeyi bilseydin keşke
Hüznün beni aşan taşkınlığını
Gururumun binlerce yıl önceden miras kalmış hoyratlığını
Öfkelerimin hiçbir zaman sona ermeyecek ve azalmayacak kararlılığını
Anlayabilseydin
Anlatabilirdim sana
Seninle yaşanan bir aşktan sonra
Ayrılığın ölüm bile olsa
Mavi bir ölüm olacağını

Ömer ÇELİK

Salıncak

Cuma, Haziran 22nd, 2012

Salıncak
Bir çocuk bahçesi düşün;
Bir salıncak,
Ve içinde bir çocuk sallanan,
Bir tane daha salıncak,
Ve içinde bir çocuk daha,
Ne gam, ne de keder;
Sarkaçta boncuk, sallanan.

Durup bir sayalım şu bahçeyi,
Kaç kere çocuk?
Kaç kere salıncak?
Salıncak kere çocuk,
Salıncak çarpı toprak,
Kaç eder
Çocuk kere çocuk?

Ne şenlik baksana;
bunlar sadece çocuk,
İpleri kopsa küflü demirlerin,
Kuşlar gibi ufka kaçacak,
Salıncakta dünya kadar mutlular,
Yıldızlar kadar da ufak,
Bahçede dalgalanıp uçacak sanki,
Hepsi de yaldızlı sancak.

Eğriyi bilmeden çember çeviren,
Gerçeği sormadan doğruyu bilmeyen,
Yay çizerek sallanan bu çocuk;
Bir kere çocuk.

O bir çocuk!
O daha çocuk!
Salıncak ne ister?
Sadece bir çocuk…

Orhan Tiryakioğlu

Şehitler Günü Sözleri

Pazartesi, Haziran 18th, 2012

Şehitler Günü Sözleri

Tugbam sitesinde en güzel Şehitler Günü Sözleri sizler için hazırlandı
. Buyurun Kısa Şehitler Günü Sözleri
Şehitler Günü mesajları
Şehitler Günü sözleri kısa

Şehidin anası çekmesin acı derdi varsa bulunmalı ilacı Şehidin anası olur baş tacı Şehit anasına evlat olmalı…

Nasıl öldü dedim nasıl ben ona, Mehmet’ler ölmez, Şehitler ölmez. Öldü denilmezmiş şehit olana Mehmet’ler ölmez, Şehitler ölmez.

Yetmiş milyon gül dalı…Bu yurt Türk’ün öz malı, Yine Türk’ün kalmalı,Diyen yiğit dilleriyiz.

Senin kanınla yoğuruldu bu kutsal topraklar Senin kanınla yeşerdi nefes aldığımız bu ağaçlar gözün arkada kalmasın, ey şehidim!

Git evladım yıllarca ben oğulsuz kalayım Şu yaralı bağrıma kara taşlar çalayım Hadi yavrum hadi git ya gazi ol ya şehit

Dağların Tepesine, Eşkiyanın Alnına, Kızların Kalbine Ölümsüz Mehmetcik Yazacağım.

Merhaba Ben Bahriyeliyim Liman Liman Gezerim, Aklıma Eser Kız Tavlarım Aklıma Eser Gemi Temizlerim.

Bu ülke Seninle Gurur Duyuyor. Vatani Görevinde Başarılar. Adam Olmak Adına Son Şansını Da Iyi Değerlendirmeni Dilerim.

Gece Nöbetlerinde Beni Aklına Getirmemeye Çalış. Uyurken Üstlerine Yakalanmanı istemem.

Spora Gidememekten Yakınıyordun Ya. Iste Spor Senin Ayağına Geldi. Iyi Değerlendir.

Bu Söyleyeceklerimi Aklından Çıkarmamaya Çalış: Ay Akşamdan Işıktııır?

Vatan Sana Emanet. Göster Kendini. (yine De Çok Sivrilmemeye Çalışırsan Senin Için Daha Hayırlı Olacak Galiba.)

Sen Askerdeyken Buraları Bize Emanet. (otomobilinin Anahtarlarını Vermeyi Düşünmez Misin? Arada Bir Çalıstırmam İçin Tabi)

O Güzel Askerlik Anılarını Anlatacağın Günleri Sabırsızlıkla Bekliyorum! Sen Yeter Ki Çabuk Gel, Ben Dinlemeye Razıyım

İlk Başlarda Kaç Gün Kaldı Yerine Kaç Gün Geçti Diye Sayarsan Senin İçin Daha Kolay Olacaktır. Gel Teskere Gel. Gönlümüz Seninle

Aşkım Yatağın, Sevgim Yorganın, Yüreğim Yastığın Olsun, Asker Ocağında Rahat Uyu Bitanem.

Şafak Değil Sensizlik Beni Acıtan! Seni çok Özledim Birtanem…

Kapını Çalar Mazi, Dalgınlıkla Açarsın, Arar Gözlerin Beni O Günleri Sorarsın. Pişmanlık Sarar Seni O Günleri Anlarsın Oturup Bu Aşk İçin Sende Ağlarsın.. ama Nafile..?

Aşkın Şarabından Bilmeden İçtim, sevda Yolundan Bilmeden Geçtim, aşkın Bir Alevmiş Yar Yar, bir Ateş Parçası, bilmeden Gönlümü Ateşe Verdim…

Bugün İlk Günüm Sensiz Alışmak Kolay Değil Böyle Bir Anda Ayrıldığımıza İnanmış Değilim Daha…

Şimşekler çakıyor karanlık dağların arkasında.Yıldızlar yine kaybolup gitti küstü bu haysiyetsiz dünyanın o kalleş simasına.Sağnak haliyle yağmur gökleri delercesine yağıyor o da ağlıyor can veren şehitlerinin ardından yas tutarcasına…

Ard arda dizili ay yıldızlı bayraklara bürünmüş, hayatının baharında soldurulmuş, kefenlerine kan bulaştırılmış cennet bekçileri, uğurlanıyor analarının feryatlarıyla mekanların en yücesine
Hain pusularla söndürülen yaşamlara her geçen gün yenileri ekleniyor.Acımadan namertçe arkadan uzanıyor katillerin eli gencecik bedenlere.Kıydıkları canların hesabı bu dünyada sorulmasa bile, mahşer de yakalarına yapışacak koskoca bir millet var bu topraklar üzerinde.