Posts Tagged ‘edebiyatı’

Atilla Şentürk Kimdir Kısaca

Cuma, Haziran 22nd, 2012

Atilla Şentürk Hakkında Kısa Bilgi

Atilla Şentürk Hayatı Kısa

1958 yılında İstanbul’da doğdu. 1980 yılında İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi, Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü’nden mezun oldu. 1987 yılında aynı bölümde “XVI. Asra Kadar Anadolu Sahası Mevlevilerinde Edebi Tasvirler” konulu teziyle doktora çalışmasını tamamladı. Halen aynı fakültenin Eski Türk Edebiyatı Anabilim Dalı’nda öğretim üyesi olarak çalışmaktadır.

1994-1995 yıllarında Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu “Türk Dünyası Edebiyat Terimleri Komisyonu” üyeliği yaptı. Ayrıca 1995 yılından beri de Osmanlı Araştırmaları Dergisi’nin editörlüğünü yapmaktadır.

alıntı

Ayşe Böhürler Kimdir Kısaca

Cuma, Haziran 22nd, 2012

Ayşe Böhürler Kimdir ,

Ayşe Böhürler Kimdir Kısaca Hayatı,

Ayşe Böhürler

1963 yılında Nevşehir’de doğdu. İlkokulu bitirdikten sonra İstanbul’a geldi. Erenköy Kız Lisesi’ni bitirdi. İstanbul Üniversitesi Gazetecilik ve Halkla İlişkiler Yüksek Okulu’ndan mezun oldu.

1992 yılına kadar haftalık dergilerde editörlük yaptı ve yayın kurullarında bulundu. 1995 yılından bu yana bir özel televizyon kanalında kadın ve çocuk programları sorumlusu olarak çalışıyor.



2005-2008 yılları arasında “Duvarların Arkasında/Müslüman Ülkelerde Kadın” ismi ile 13 İslam ülkesini kapsayan belgeseller yaptı. 2008-2011 arasında “Biz İngiliz Müslüman Kadınlar“ “Hayme Ana”, “Orhun Yazıtlarından Nobel’e Türk Edebiyatı”, “Kitaba Adanmış Bir Ömür/Ali Emiri Efendi” yapımcılığını yaptığı belgesel projeleri arasında yer alıyor. Halen yapımcılığın yanında Yeni Şafak gazetesinde yazıyor. Ak Parti kurucusu ve MKYK üyesidir.

Yaptığı programlar Yazarlar Birliği ödülü ile Mevlana büyük ödülüne layık görüldü ve çeşitli sivil toplum örgütlerince de ödüllendirildi. Evli ve üç çocuk annesi.

2012 Sözel Bölüm Meslekleri Puanları

Cuma, Haziran 22nd, 2012

2012 Sözel Bölüm Meslekleri Puanları


2011 Sözel Bölüm Meslekleri

2012 Sözel Bölüm Meslekleri Puanlarına aşağıdaki linkten ulaşabilirsiniz:

http://www.osym.gov.tr/belge/1-12652…yerlesti-.html

Anaokulu Öğretmenliği
Arkeoloji Arkeoloji ve Sanat Tarihi
Azerbaycan Türkçesi ve Edebiyatı
Adalet
Aşçılık
Basın ve Yayın
Büro Yönetimi Öğretmenliği
Coğrafya Öğretmenliği
Coğrafya
Dekoratif Sanatlar Öğretmenliği
Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Öğretmenliği
Diş Teknik Sekreterliği
Gazetecilik
Görme Engelliler Öğretmenliği
Görsel İletişim Tasarımı
Halk Bilim
Halkla İlişkiler ve Tanıtım – Halkla İlişkiler
Hazır Giyim Öğretmenliği
Hititoloji
Kuaförlük ve Güzellik Bilgisi Öğretmenliği
Kültür Yönetimi
Medya ve İletişim Sistemleri
Medya ve İletişim
Nakış Öğretmenliği
Radyo Sinema ve Televizyon
Reklamcılık ve Hakla İlişkiler
Reklamcılık
Sanat Tarihi
Sinema ve Televizyon
Sosyal Bilgiler Öğretmenliği
Sümeroloji
Tarih Öğretmenliği
Tarih
Televizyon Haberciliği ve Programcılığı
Tiyatro Eleştirmenliği ve Dramaturji
Tıbbi Dokümantasyon ve Sekreterlik
Turizm Animasyonu
Türk Dili ve Edebiyatı Öğretmenliği
Türk Dili ve Edebiyatı
Türk Halk Bilimi
Türkçe Öğretmenliği
Uygulamalı İngilizce-Türkçe Çevirmenlik
Zihin Engelliler Öğretmenliği
Çağdaş Türk Lehçeleri ve Edebiyatları
Çiçek Örgü Dokuma Öğretmenliği
Çocuk Gelişimi ve Eğitimi Öğretmenliği
İlahiyat
İletişim Sanatları
İletişim Tasarımı
İletişim
İşitme Engelliler Öğretmenliği
Yerel Yönetimler

Ömer Seyfettin Yeni Lisan Makalesi

Cuma, Haziran 22nd, 2012

Ömer Seyfettin Yeni Lisan Makalesi
Ömer Seyfettin’in Yeni Lisan Makalesi

Ömer Seyfeddin, Yeni Lisan makalesinin, “Eski Lisan” başlığı altındaki ilk kısmında; Asya’dan garbe, Anadolu’ya hicret ettiğimizi, din ve edebiyatın bize Arabî, Fârisî öğrettiğini söyler. Yazara göre, hicretin ilk asırlarında Arabî’den ve Fârisî’den lisânımıza birçok kelimeler girmiştir. Edebiyat, sanat ve süsleme fikri Arabî ve Fârisî kaideler de getirmiştir. Türkçe böylelikle sun’î bir hal almış, fakat aslını, esâsı olan fiilleri ve sigaları da istiklâlini muhafaza etmiştir. Bu istiklâl Ömer Seyfeddin’e ve milli edebiyatçılara Türkçe’yi tekrar eski sâfiyet ve tabiiliğine ircâ etmek ümidini vermiştir.

Edebiyatımız iki devre ayrılır:

I- Şarka doğru: İran’a,

II- Garbe doğru: Fransa’ya.

Eski edebiyatın son mümessili Muallim Naci’dir. Ondan sonra, Akif Paşa’dan beri teşkiline başlanan Avrupa mektebi meydana çıkar.

Servet-i Fünuncular’dan Tevfik Fikret ve Cenab Şehabeddin, milliyetimize, hissimize, zevkimize muhâlif, fakat güzel şiirler, Fransız tarzı şiirler vücûda getirmişlerdir. Servet-i Fünuncular’dan hiçbirisi esaslı ve mühim bir yenilik göstermiş sayılamazlar. Onlarda öyle mısralara rastlanır ki, içinde hiç Türkçe kelime yoktur. Eski nazım şekillerini değiştirip, sonnet’leri almış ve bir salon edebiyatı vücûda getirmişlerdir.

Fecr-i Aticiler de Servet-i Fünûncuları tekrar etmişlerdir. Servet-i Fünuncular’dan tek ayrıldıkları nokta, onların en kullanılmayan kelimeleri kamuslardan bulmalarına mukabil, Fecr-i Ati mensuplarının bunu yapmamasıdır.

Fecr-i Aticiler gençtirler, zekidirler, vatanın ümidi onlardadır. Onlar çalışacak, okuyacak, tekamül edeceklerdir. Bizi milli bir edebiyattan mahrum bırakan eski ve sun’i lisanı terk edeceklerdir. Dünküleri taklid etmekten vazgeçtikleri gün hakiki bir fecir olacak, onların sayesinde yeni bir lisanla terennüm olunan milli bir edebiyat doğacaktır.

Ömer Seyfeddin’e göre, şimdi yeni bir hayata, bir intibak devresine giren Türkler’e tabii bir lisan, kendi lisanları lazımdır. Milli bir edebiyat vücûda getirmek için, önce milli dil gerekir. Eski lisan hastadır. Hastalıkları bilhassa içindeki yabancı kaidelerdedir.

Artık hareket zamanı gelmiş, hatta geçmiştir. Bize geniş, muntazam ve mazbut bir dil lazımdır. Türkçe dünyanın en mükemmel, sade ve tabii gramerine sahiptir. Onun içinden ecnebi kaideleri; Arabi ve Farisi terkipleri, edatları çıkarır ve şimdilik edebi ve fenni ıstılahlara dokunmazsak dilimiz, ileride bunları da Türkçeleştirmek şartıyla, milli ve mükemmel bir dil olabilir.

Yazıldığı tarihten bu yana Türk dili ve edebiyatı tarihi üzerinde yapılan araştırmalar dolayısıyla birçok noktaları tenkid edilebilir

durumda bulunan Yeni Lisan makalesinin bugün halâ doğru sayılabilecek diğer bölümleri de şunlardır:

“I. Arabi ve Farisi kaideleriyle yapılan bütün terkipler terk olunacak. Tekrar edelim: Fevkalâde, hıfzıssıhha, darbımesel, sevkitabii gibi klişe olmuş şeyler müstesnâ…

II. Türkçe cem edatından başka kat’iyyen ecnebi cem edatları kullanılmayacak: İhtimâlât, mekâtip, memurin, hastegân yazacak yerde ihtimaller, mektepler, memurlar, hastalar yazacaksınız. Tabii kâinat, inşaat, ahlâk, Müslüman gibi klişe hâline gelmişler müstesna…

III. Diğer Arabi ve Farisi edatları da atacaksınız! Eyâ, ecil, ez, men, an, ender, ba, beray, bi, na, ter, çi, çent, zi, âlâ, fi, gâh, gin, âza, veş, ver, nâk… gibi edatlar terkolunacak; ancak tekellüme girmiş tamamıyle Türkçeleşmiş olan, ama, şayet, şey, keşki, lâkin, nâşi, hemen, hem, henüz, yâni… gibileri kullanılacak. Unutmayalım ki, terkolunmasını arzu ettiğimiz bu edatlar kullanılsa bile terkip kâideleri gibi lisanın tekellümüne giren, “san’atkâr gibi kelimeleri serbestçe söyler ve yazabiliriz.

alıntı