Posts Tagged ‘olduğunu’

Happy Aquarium en yüksek level

Cuma, Haziran 22nd, 2012

Happy Aquariumda en yüksek level kaç?

Facebook’un birçok oyununda olduğu gibi bu oyunda da en yüksek levelin kaç olduğu bilinmiyor. Yani en azından ben bulamadım kaç olduğunu. Bilen biri çıkarsa bizi de bilgilendirir artık

İslami Facebook

Cuma, Haziran 22nd, 2012

İslami Facebook Sitesi MillatFacebook.com www.millatfacebook.com

Pakistanlı web tasarımcıları, İslami Facebook sitesini kurdular.Yeni paylaşım sitesinin Müslüman dünyasına hizmet etmesi amaçlanıyor.

Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed’e yönelik resimler üzerine böyle bir paylaşım sitesi açmaya karar veren Lahor kentinden 6 genç tasarımcı, www.millatfacebook.com adresindeki siteye “Millet Facebook” ismini verdi.

Sitenin tasarımcılarından Ömer Zahir Mir, çarşamba günü kurulan sitenin şimdiden 8000 kullanıcısının olduğunu söyledi.

Zahir Mir amaçlarının hem Peygamberin resimlerinin yayımlanmasını onaylamadıklarını göstermek hem de zayıf ve karmaşık mahremiyet kurallarına sahip olmakla eleştirilen Facebook’a alternatif getirmek olduğunu belirtti.

Pakistan’da binlerce kişi, Facebook’un Hz. Muhammed resimleriyle ilgili bir yarışma düzenlemesini protesto etmişti.
AA

Facebook’un Bilinmeyenleri

Cuma, Haziran 22nd, 2012

Facebook’un orijinal ana sayfası ve Al Pacino

Facebook 2007 yılında büyük bir tasarım değişikliğine gitmeden önce, orijinal anasayfada bir adamın yüzü hemen dikkat çekiyordu. Facebook adamı (Facebook Guy) olarak ünlenen bu gizemli adamın kim olduğu yıllarca gizemini korudu. David Kirkpatrick, The Facebook Effect isimli kitabında, bu resmin, manipüle edilmiş bir Al Pacino resmi olduğunu ilk kez açıkladı. Resim, Mack Zuckerberg’in bir okul arkadaşı tarafından hazırlanmıştı.

Facebook’un iptal edilen özelliği

Facebook’un ilk zamanlardaki özelliklerinden biri de dosya paylaşımıydı. Arkadaşlar arasında dosya paylaşmak için Wirehog isimli bir dosya paylaşım servisine sahip olan site, bu özelliği, 2006 yılında, telif kaygıları nedeniyle iptal etti. Oysa Wirehog, 2004 yılında hayata geçirilirken, kalıcı bir özellik olması planlanmıştı.

Facebook’a giren ilk dev şirketler

Facebook ilk olarak okul arkadaşlarını birbirine bağlamak için kurulsa da, daha sonra dev şirketler için de bir iletişim platformuna dönüştü. Facebook’u kullanan ilk devler arasında Apple ve Microsoft yer alıyordu. EA, Amazon, Pepsi, PricewaterhouseCoopers gibi devler de, Apple ve Microsoft’u takip etti.

Poke kelimesinin anlamı

Her ne kadar ülkemizde “Dürtme” olarak çevrilse de, Facebook’un “Poke” seçeneği yıllardır gizemini koruyor. Bu düğmenin ne işe yaradığı biliniyor ama Poke kelimesinin tam olarak ne anlama geldiğini bilen yok, çünkü Facebook, sorulan yüzlerce soruya rağmen bu konuda açıklama yapmıyor. Hatta Zuckerberg, yaptığı bir açıklamada “Eğlenceli olduğu için bu seçeneği koyduk, kullanmanıza bakın ama Poke kelimesinin tam anlamı hakkında bizden bir açıklama alamayacaksınız” demişti.

Facebook’ta ortalama arkadaş sayısı

Sizin Facebook’ta kaç arkadaşınız olduğunu bilmiyoruz ama tüm kullanıcıların ortalaması, kişi başına 135 arkadaşa denk geliyor. Bunun yanında, sadece bir ayda Facebook’ta geçirilen toplam sürenin yaklaşık 500 milyar dakika olduğu tahmin ediliyor.

Yemekte ne var?

Facebook çalışanları, her gün 3 öğün yemek ve içecek hakkına sahip. Çalışanlar, günün menüsünde ne olduğunu öğrenmek için yerlerinden kalkmadan, hatta profillerinden çıkmadan öğrenebiliyor; çünkü bunun için bir uygulama var. Lunchtime isimli bu küçük Facebook uygulaması, profil sayfasında yeni bir sekme açıyor ve menüyü ekrana getiriyor.

Zuckerberg’in mezuniyet yalanı

Marc Zuckerberg, kendi profilinde Harvard mezunu olduğunu yazmış. Ama Zuckerberg, mezun olamadan üniversiteyi terk etmiş ve Facebook üzerinde yoğunlaşmış. Kendisine bu konuda sorulan bir soruya ise şu şekilde yanıt veriyor: “Okulu yarım bırakanlar için bir seçeneğimiz yok; bu yüzden öyle yazdım.”

chip.com.tr

facebook aşk mesajları

Cuma, Haziran 22nd, 2012

Resimli facebook aşk mesajları,facebook aşk sözleri,facebook aşk yazıları,

Gül bahçesinde geçse de ömrüm ,
Senin üstüne gül koklamam gülüm!
Seni koklamak olsa da ölüm ,
İnan uğrunda ölmeye değersin gülüm

Ne zaman tutsam ellerini,
Gözlerimin önünden mevsimler geçer.
Ne zaman gözlerin gözlerime değse
Samanyolundan bir yıldız düşer…

Dünya unutursa dönmeyi,
Rüzgar unutursa esmeyi,
Aşıklar unutursa sevmeyi,
Belki o zaman unuturum seni

Aşka burun kıvırmayin o çöl ortasında yemyeşil bir bahçedir.
O bahçeye layık bir bahçıvan olmak için,
Her bitkinin sürekli bakıma ihtiyaci olduğunu unutmayın.

Eğer öldüysen, şu anda yıldızlara uzanırsan,
yıldızların ışıklarını topla.
Taç şeklinde saçlarının arasında sonsuza dek parlasın.

Seni seviyorum diyebiliyorsam
Bu sende bütün insanlığı ,
Bir anlamda bütün canlı olan herşeyi,
Ve yine sende kendimi seviyorum demektir.

Farmville Son Level

Cuma, Haziran 22nd, 2012

Farmville Kaç Level
Farmville Son Level Kaç

Farmvillede son levelin kaç olduğu bilinmemekle birlikte 70 olduğunu söyleyenler de var 50 olduğuu söyleyenler de var.

Mavi Bir Ölüm

Cuma, Haziran 22nd, 2012

Yine sana sesleneceğim
Senin kim olduğunu hiç bilmeden
Senin kim olduğunu en çok bilerek
İsyankar zambakların çılgın nilüferlerin
Dört nala açan kiraz çiçeklerinin
Dudak kıvrımlarına yoldaş olacağım
Sarı bir hüzün kızıl bir gurur
Ve siyah bir öfkeyle konuşacağım sana
Sana oklardan değil yaylardan bahsedeceğim
Gülün dikeninden değil
Gülleri ve dikenleri doğurmaktan yorulmayacağım
Topraktan söz açacağım
Akan su gelmeyecek kelimelerime
Suyu şefkatle kucaklayan damlaları dinlendireceğim
Yine sana sesleneceğim
Senin kim olduğunu hiç bilmeden
Bilmek istemeden
Alaattin’in sihirli lambasından çıkan cin bana gelseydi
Ve ne dilersem dilememi isteseydi
Hiçbir şeyi elde etmeyi dilemezdim
Bir şeyden vazgeçmek isterdim sadece
Hayatta bir şeyden vazgeçmek lutfedilseydi
Bedeli her şeyim olsa bile
Sana seslenmekten vazgeçmek isterdim
Garip değil mi sana seslenmekten vazgeçtiğimi
Bundan hoşlandığımı düşünüyorsun belki de

Oysa sana seslenmek bütün hesaplarımı gördüğüm şu dünyadaki
Tek geride kalmış hesap benim için
Bu dünyadaki tek yük
Bu seslenişin kalbini avucumda tutabilmek
Kürek mahkumu için kürek neyse
Benim için de sana seslenmek o
Bir yandan gemiyi ufka ulaştırmanın tek yolu
Öbür yandan bileklerimden sızan kanların
Gönlümü işgale yönlendiği bir rotanın can suyu
Oysa ben sana kürekten değil gemiden bahsetmek isterdim
Atalarım bana kadınlara gökyüzünü
Gemileri ve yelkenleri anlatmayı öğrettiler
Sen kürekleri yağlı urganları
Geceyi siyaha gömen fırtınaları öğretmeye çalışıyorsun
Sana ellerimle dokunarak gözlerimle okşayarak
Göstermek istedim
Rüzgarla şişen beyaz yelkenleri
Ama senin vaktin yoktu
Ben bunu hiç anlayamadım
Kavmimin kadınları bana öğretmediler ki
Bazı kadınların beyaz apletlerden daha çok
Siyah apletleri sevebileceğini

Sana sesleniyorum
Ve gözlerin bileklerimden parmak uçlarına
Toplanmış kan pıhtılarını seyrediyor
Kürekleri bırakamıyorum
Önce yücelttiğin sonra terkettiğin aşkın onuru için
Kalemi bir an elimden düşürmüyorum
Ankara Kalesi’nin önünde
Sana sesleniyorum
Benden kaçıp cennete gitmek isteseydin
Seni cennetin kapısına kadar götürürdüm
Bana gelmek için seni korkutan cehennem olsaydı
Cehennemle konuşur Seni ona anlatabilirdim
Oysa sen ne cenneti isteyebilecek kadar aşık oldun
Ne de cehennemi isteyebilecek kadar ayrılık
Seviyorum seni ama dedin
Hoşçakal diye ekledin
Şimdi gitmeye mecburum
Belki yine gelirim, umarım gelirim
Son söz oldu

Cennet ve cehennemin dillerini
Savaş naralarını ve aşk şiirlerini
Gazelleri ve boleroları öğreten atalarım
Senin sözlerinin anlamını öğretmediler
Hiçbir şey söylemeden gittin
Ayrılığın dilsiz olduğunu ben senden öğrendim
Dilsiz olanın yaşayabileceğini sen öğrettin bana
Ve kalemimle ilk defa yavan gözlerle baktın
Yine yeniden sadece sana sesleneceğim
Müebbet bir aşk dışında
Bildiğim tüm duygularımı terkedeceğim
Sana sesleneceğim yine
Seni sadece kuru bir sevgiyle değil
Derin bir hüzünle binlerce yıllık bir gururla
Ve pervasız bir öfke ile sevdiğimi duyuyor musun
Mütevazi bir sevgiyle değil
Küstah bir aşkla sevdim seni
Ben Osmanlı gibi
Kollarımın yetişmediği bir aşkı kucaklamaya çalışırken
Ölen köprülerin ülkesindeki Venedikteki son sancağı
Kışın üşümemek için şal yaptın kendine
Neden bilmiyorum özlemin artıyor içimde
Gün geçtikçe eksilir demiştim oysa
Atalarımın öğrettiklerine de ters düşse de
Sana inanırım bilirsin
Zamanla unutursun demiştim
Niye daha derinleşiyor öyleyse
Derinleşiyor özlemin
Ve gönlümde bir iç savaşta dökülen kanları
Coşturuyor ayrılık sözlerin
Öfkelerimin kararlılığını
Aşka katık ederek konuşacağım
Bedenim bu dünyayı terkedene kadar

Öyle sanıyorum ki
Hüzünle ve acıyla pek barışık olmadığın için
Benden uzun yaşayacaksın
Benden sonra kelimelerim gelecek gönlüne
Onların benden geldiğini bir tek sen bileceksin
Küstah bir aşkla seveceğim seni
Ben savaş ve ölümle haşir neşir olan
Kelimeler dışındakileri unutmaya gayret edceğim
Ömrün geri kalınında
Sana sesleneceğim yine
Ben seni beyrut gibi sevdim ama
Sana ne Mağribi ne de Manhatten’i anlatamadım
Bağdat ve Şam’ı işgale yeltenmişken
Venedik! ten gelen ihanet tarumar etti ordularımı
Sarı bir keder, kızıl bir kibir, siyah bir isyanla konuşacağım sana
Senin kim olduğunu hiç bilmeden
Ağlayan zambakların dudak kıvrımlarına yoldaş olacağım
Senin kim olduğunu en çok bilerek
Kavmimin bana vaadettiği tüm aşkları terkedeceğim
Müebbet bir aşk, Sarı bir hüzün
Kızıl bir gurur ve siyah bir öfkeyle konuşacağım
Bu dünyayı terketme müjdesi gelene kadar
Hüznü, gururu ve öfkeyi bilseydin keşke
Hüznün beni aşan taşkınlığını
Gururumun binlerce yıl önceden miras kalmış hoyratlığını
Öfkelerimin hiçbir zaman sona ermeyecek ve azalmayacak kararlılığını
Anlayabilseydin
Anlatabilirdim sana
Seninle yaşanan bir aşktan sonra
Ayrılığın ölüm bile olsa
Mavi bir ölüm olacağını

Ömer ÇELİK

Gerçekten Sevmek

Cuma, Haziran 22nd, 2012
Gerçekten Sevmek

O durmadan kaçıyor;
Sen ardından gitmiyorsan;

O günün her saatinde saklanıyor,
Sen yollara düşüp deli divane aramıyorsan;

O sana acıların en büyüğünü tattırıyor,
Sen bundan en yüce hazzı duymuyorsan;

Boşuna aldatma kendini,
Onu sevmiyorsun demektir.

Elindeki içki kadehinde,
Dudağındaki sigarada ,
Okuduğun kitapta,
Mırıldandığın şarkıda,
Söylediğin şiirde,
Gördüğün rüyada
Ve yaşaman icin
Ciğerlerine doldurduğun havada
O yoksa;
Onun vazgeçilmezliğini anlamamışsan;
Onu sevmiyorsun demektir.

Renkler onunla değerlenmiyorsa,
Örneğin; onsuz kırmızı kırmızılığının,
Mavi maviliğinin farkında değilse,
Beyaz yalnız o giydiği zaman
Güzelliğini haykırmıyorsa,
Sabahları onu görünceye kadar
Güneş doğmuyorsa
Ve onsuz gökyüzü geceleri
Aya, yıldızlara hasret değilse
Onu sevmiyorsun demektir.

Sokakta gördüğün her yüzde
Ondan birşeyler aramıyorsan,
Güzel bir manzara,
Hüzünlü bir musiki onu hatırlatmıyorsa,
Uykudan uyandığın zaman
Yaşamakta olduğundan önce
Onu hatırlamıyorsan,
Omuzlarına dökülmüş saçları,
Bir sis perdesinin ardında
Her zaman gülen,
Işık sacan gözleri
Aklına gelmiyorsa,
Durup durup avuçlarının
Sıcaklığını özlemiyorsan;
Onu sevmiyorsun demektir.

Dünyada yaşıyan öteki insanların
Senin için hâlâ bir değeri varsa ,
Ona karşı tutumunu
Toplumun köhne ve manasız
Kurallarına göre ayarlıyorsan
Ve açık açık
Sanki var olduğunu haykırırcasına
Sevgini söylemiyorsan;
Onu sevmiyorsun demektir.

Yok o senin icin
Herşeyden değerliyse,
Gözünü yumduğun anda
Onu görebiliyorsan,
O bütün şarkılarda,
Bütün şiirlerde,
Bütün resimlerde ise,
Ona muhtaç olduğunu
Söylemekten utanmıyorsan,
Senin içten ve büyük sevgine
Karşılık vermiyeceğinden
Korkmuyorsan,
Bütün bencil duygularından
Sıyrılabilmişsen
Onun için herşeyi,
Ama herşeyi yapacak gücü
Kendinde buluyorsan,
Her hali sana
Ayrı ayrı güzel geliyorsa,
Karşıisında kendini
Bir çocuk gibi hissediyorsan,
İstediği anda onun için
Ölebileceksen,
Onun için yaşıyorsan
Ve yine onun için
Bildiğin bilmediğin
Bütün düşmanlıklara
Karşı koyabileceksen,
O her geçen dakika
Sende biraz daha büyüyorsa
Ve kendi kendine bile
Çok sevdiğini bütün
Samimiyetinle,
İnanmışlığınla
İtiraf edebiliyorsan,
Bir gün o seni hiç,
Ama hic sevmediğini söylese bile ,
Senin sevginde azalma olmayacaksa
Ve ölünceye kadar onu aşkların
En olumsuzu ile sevebileceksen;
İşte o zaman
Onu seviyorsun demektir.

O sana sevmeyi,
Gercek aşkı öğretti.
Sen onu hep sevecek
Ve sevilmenin mutluluğunu tattıracaksın.

O , hiç sen olmasan bile,
Seni bir parça sevmese bile….

Ümit Yaşar OĞUZCAN

Kırıldım Aşka Ama Onun Haberi Yok

Cuma, Haziran 22nd, 2012
Kırıldım Aşka Ama Onun Haberi Yok

Biliyorum konuşacak birşeyimiz kalmadı, paylaşacak hiç bir şeyimiz yok.
Yine de yüreğimden gücümün yettiği yere kadar sana sesleniyorum,
seninle konuşuyorum… Bugün sana olan kırgınlığımı rafa kaldırdım,
sevgimi aldım avuçlarımın arasına, ona sığınıyorum… Cümlelerimi kısalttım,
kelimelerim buruk, gülüşlerim istenmeyen dudaklarımda…

Bir ihtimal gelişine sığındığımı farkettiysem de, engel olamadım gurursuz
ama umutlu hasretine… Bugün gönlümü hoş tutmak istiyorum,
imkansız olan her rüyaya inanasım geliyor… Bir çocuk gibi
isteklerimi bastıramıyorum… Çalmayan telefonuma elim gidiyor,
sana halen bende olduğunu ısrarla yazmaya çalışıyorum… Bende olan seni,
hiç kırmadım, değiştirmedim ve hep korudum desem de, sendeki benin
nasıl olduğunu, gülüp gülmediğini anlamsız bir sıkıntıyla merak ediyorum…

İçimdeki güzelliğine inanıp inanmamanı artık umursamıyorum!
Üşüyorum, bu üşüme yalnızlığımdan geliyor ve sarıyor her tarafımı…
Tutunabileceğim hiçbir güzellik yok, hatırlamaktan usanmayacağım
anılarım dışında… Isınabilmek için onlara sarılıyorum…
Anlamsız ve cevapsız sorular hıhzırca sırıtıyor, ben görmemeye
çalışıyorum… Düşler uzak gibi görünüyordu ama yakındı…

Belki de görmeyi istemek gerekiyordu… Gözlerini aç desem kapatacaksın
ama kapatma gözlerini! Kendime bir demet papatya aldım ama bakmadım
falıma… Gözlerimi gelişlere verdim, gözlerimdeki hüzün bile seni özlemiş
itiraf etti sonunda… Düşüncelerim gururlu, hayallerim ve sevdam değil…
Gelseydin, kendimi unutup sana koşacaktım, susturacaktım içimdeki isyanı,
kavgaların ortasında bir güneş gibi doğup ısıtacaktım yüreğini,
sevinçten ağlayacaktım bu defa, mutluyken hemen sarhoş olmuşum gibi,
dokunacaktım, sarılacaktım. Ama gelmedin, gelemezdin belki de gelmeye de
hiç niyetin yoktu aslında… Kendimi kandırdığımı anladığımda ağlıyordum…

Eskiden kimi şarkıların ne kadar anlamlı olduğunu düşünürken, şimdi
ayrılığın ardından çalınan her şarkı umutsuzluğumu ve sevgimi anlatıyormuş
gibi geliyor… Sevdiğim ne çok şarkı varmış, bunu senin gidişin gösterdi bana…
Her şarkıda sen varsın, her yerde, her gördüğüm insanda, denizde,
gecede, uykumda… Nasıl beceriyorsun her yerde olabilmeyi…
Bu bir marifetse eğer, neden benim yanımda degilsin ki?
Gözyaşlarım asilliğini yitiriyor ve yenik düşüyorum sevdana…

Gittin! Belki de hiç gelmemiştin ben, geldiğini sandım… Ayak uyduramadım
yorgunluğuna… Dudaklarına düşlerindeki öpüşü konduramadım…

Kimi zaman bir çocuk oldum gülüşlerinde şımaran, kimi zaman bir kadın;
dokunuşlarında kendini bulan… Ama! En çok da imkânsızın oldum…

Her gelişimde bir kez daha gönderdiğin oldum… İnanamadığın, Yenemediğin,
üzerinden atlayamadığın korkuların oldum… Ağladığın, bağırdığın ya da
sustuğun isyanın oldum, sessizce boşalan gözyaşların, birikmişliğin oldum…
Yüreğindeki kadın ben olmak isterken yüreğine sığınan ve tozlanacak olan
bir anı oldum… Haketmediklerin, artık yeter dediklerin ve herşeyin olmak isterken
belki de hiçbir şeyin oldum… Söylesene ben gerçekten senin neyin oldum?
Sesin hep uzakları çağırıyordu, ben üstüme alındım, sana geldim…
Bilseydim, bana ait olmayan bir seslenişi sahiplenir miydim?

Şimdi bir mevsimlik aşk kaldı avuçlarımda sadece bir mevsim yaşanan
ama bir ömür gibi gelen aşk… Kalbime henüz söyleyemedim gittiğini,
öğrenirse onun da acı çekmesinden korkuyorum… Seni halen
benimle biliyor ve seviyor ama ben kalbime ilk defa yalan söylüyorum…
Gittin! Sevdamın yokluğuna alışabilirim belki ama sesinin uzak yolların
sonunda olması acıtıyor içimi… Suskunluğun en büyük silahındı,
suskunluğunla vurdun beni asıl acı olan, canımı acıtan unutulmak…

Söylesene unutulmak kime yakışıyor?
Unutan sen olsan da sana bile yakışmıyor …

Merak etme, üstüne giydirmedim bu duyguyu, unutulmayan olmak
sende daha güzel duruyor… Görüyorsun işte, aşk’a ve sana ihanet etmiyorum
benim kırgınlığım aşk’a… Sen üstüne alındın…

Pelin Onay

özledim seni..

Cuma, Haziran 22nd, 2012
ÖZLEDİM SENİ..

özledim seni…
ayrılık yüreğimi uyuşturuyor karıncalandırıyor nicedir.
beynimi uyuşturuyor özlemin…
çok sık birlikte olmasak bile
benimle olduğunu bilmenin
bunca zamandır içimi ısıttığını
yeni yeni anlıyorum
Yokluğun,
Hatırladıkça yüreğime saplanan bir sizi olmaktan çıkıp
mütemadiyen bir boşluğa
Sabahları seni okşayarak başlamaları
aksamları her isi bir kenara koyup
seninle baş başa konuşmaları özlüyorum;
oynaşmalarımızı,
yürüyüşlerimizi,
sevimli haşarılığını,
çocuksu küskünlüğünü…
Nasılda serttin başkalarına karşı
beni savunurken;
ve ne kadar yumuşak
bir çift kısık gözle kendini
ellerimin okşayışına bırakırken
Gitmeni asla istemediğim halde
buna mecbur olduğunu görmek
ve sana bunları söylemeden
‘git artık’ demek
‘beni ne kadar çabuk unutursan, o kadar çabuk
kavuşacaksın mutluluğa’
demek sana nede zor
seni görmemek ve belki yıllar sonra
karsılaştığımızda
bana bir yabancı gibi bakmanı istemek senden…
yeni bir sevdayı yasakladığım kalbime söz geçirmek….

^^böyle sewdim işde^^

Cuma, Haziran 22nd, 2012

Ben seni kocaman bir yürekle sevdim. Gözlerim değil, yüreğimdi seni gören.
Sen damarlarımdaki kana karışıp, geldin oturdun yüreğime. Bir başka yerde
olamazdın zaten. Sen, benim en değerli yerimde, yüreğimde olmalıydın,
orada kalmalıydın. Çok aşka ev sahipliği yapan bu yürek, ilk kez bu kadar
kolay kabullendi seni. Herhangi bir konuk değildin artık. Bu yüzden ne
ağırlama faslı vardı, ne de uğurlama. O yüreğin gerçek sahibiydin.

Şimdi sonbahar, kışa giriyoruz ya… Ben dört mevsim baharı yaşadım
seninle. Çiçek çiçek açtın yüreğimde. Gökkuşağı zayıf kaldı, senin
renklerin karşısında. Taze bir yaprak gibi yeşildin. Açelya idin
pembeliğinle. Üzerine çiğ taneleri düşmüş sarı güldün. Kırmızıydın bir
ateş gibi. Ve maviydin… En çok bu renkle anmayı sevdim seni. Denize
tutkundum, denizi sensiz, seni de denizsiz düşünemedim.

Seni severken dünyayı da sevdim ben, insanları da… Kendime bile dar
gelirken, içinde herkese yer olan bir hayatın sahibiydim artık. En kızgın,
en tahammülsüz olduğum anlarda bile, seni düşünmek yetti bana. İçimdeki
sevinç yüzüme yansıdı, güldüm. Beni öylesine güldüren senin sevgindi ve
ben kaygısız, içten gülüşün ne demek olduğunu, nasıl güzel bir şey
olduğunu anladım seninle…

Her şeye rağmen sevdim seni. Güçlüydüm ve aşamayacağım hiçbir zorluk
yoktu. Koca bir kente, koca bir ülkeye kafa tutabilirdim. Sen elimden
tuttuğunda, patlamaya hazır bir volkan gibi hissederdim kendimi. Menzil
sendin ve ben o menzile ulaşmak için önüme çıkan her şeyi yok edebilirdim.
Sana ulaşmamı engelleyecek her şeyi eritirdim, kül ederdim. Sana
ulaştığımdaysa sakin bir göle dönüşürdüm. Ve o göle bir tek sen
girebilirdin.

Sevdim ve hayrandım da… Her halin çekti beni. Duruşunu, uyumanı,
gülmeni, kızmanı, şaşkınlığını, saflığını, kurnazlığını, çocukluğunu,
olgunluğunu sevdim. Sesini de sevdim suskunluğunu da.
Küçük oyunlarını, kaprislerini, sitemlerini, korkularını sevdim. Seni ve o
doyumsuz sevdanı, uçarı sevdanı anlatacak kelime bulamadım çoğu zaman.
Sığmadın cümlelere ve hiçbir cümle seni
yeterince tarif edecek kadar derin olmadı.

Seni severken yorulmadım. Çünkü sen yaşam kaynağıydın. Her gün yenilendim.
Seninle çoğaldım, büyüdüm. Eksik kalan neyim varsa tamamladın.
Ölmeyecektim çünkü sen ölmezliğin ta kendisiydin.

Sevdim işte ötesi yok…

Aşk…

Cuma, Haziran 22nd, 2012

Aşk…

Yalnız olanlara;

Aşk bir kelebek gibidir,
Peşinden koştukça hep senden kaçar,
En iyisi bırak uçsun, inan ki hiç beklemediğin bir anda gelip omzuna dokunu verir…
Aşk mutlu eder bazen de üzer ama aşk özeldir,
Aşkını hak eden birine sunrsan eğer…


Sevgilisi Olanlara;

Aşkın amacı birileri için ‘mükemmel insan’ olmak değildir.
Seni mükemmelliğe en çok yakıştıracak insanı bulmaktır…

Çapkınlara;

Sevmediğin birine asla ‘Seni Seviyorum’ deme..
İçinde olmayan duygulardan varmış gibi sözetme..
Kimsenin hayatına kalbini kırmak için girme..
Sevgi dolu bakan gözlere Asla Yalan söyleme..
Çünkü birine verebileceğin en büyük acı, aşık olmadığın birine kendine aşık etmektir…

Evli Olanlara;

Seven insan ‘senin hatan yerine ‘özür dilerim’ diyendir…
‘Neredesin’ yerine ‘ben buradayım diyendir’..
‘Nasıl yaparsın’ yerine ‘niye yaptığını anlıyorum diyendir…
Ve aşk ‘keşke’ yerine daima ‘iyi ki’ diyenidir.

Kalbi kırık olanlara;

Kalp yarası siz kanatmaktan vazgeçinceye kadar sürer,
Ve ilacı bu acıya alışmak değil; ondan ders çıkarabilmektir..

Aşık olmaktan korkanlara;

Aşka düş ama tökezleme, anla ama bekleme,
Paylaş ama isteme, yaralan ama acıyı içinde büyütme…

Sevdiğini fazla sahiplenenlere;

Sevdiğini bir başkasıyla mutlu olduğunu görmekten daha acı bir şey varsa,
Oda seninle mutsuz olduğunu görmektir.

Aşkını itiraf etmeyenlere çekinenlere;

Sevdiğinden ayrılında aşk acı verir,
SEVDİĞİN seni terk edince daha çok acı verir..
Ama en acısı onu ne kadar sevdiğini bilmesine hiç fırsat vermemektir…

DÖNMEYECEK BİRİNİ HALA BEKLEYENLERE….

Hayatın en hüzünlü anı, deli gibi sevdiğin insanın buna hiç değmediğini gördüğün andır.
Ve en büyük kaybın onun için harcadığın yıllarındır…
Senin Aşkını şu gün hak etmeyen , bil ki 10 sene sonra yine hak etmeyecektir.

O YÜZDEN BIRAK GİTSİN!……

__________________

Gerçekten Sevmek

Cuma, Haziran 22nd, 2012

O durmadan kaçıyor;
Sen ardından gitmiyorsan;

O günün her saatinde saklanıyor,
Sen yollara düşüp deli divane aramıyorsan;

O sana acıların en büyüğünü tattırıyor,
Sen bundan en yüce hazzı duymuyorsan;

Boşuna aldatma kendini,
Onu sevmiyorsun demektir.

Elindeki içki kadehinde,
Dudağındaki sigarada ,
Okuduğun kitapta,
Mırıldandığın şarkıda,
Söylediğin şiirde,
Gördüğün rüyada
Ve yaşaman için
Ciğerlerine doldurduğun havada
O yoksa;
Onun vazgeçilmezliğini anlamamışsan;
Onu sevmiyorsun demektir.

Renkler onunla değerlenmiyorsa,
Örneğin; onsuz kırmızı kırmızılığının,
Mavi maviliğinin farkında değilse,
Beyaz yalnız o giydiği zaman
Güzelliğini haykırmıyorsa,
Sabahları onu görünceye kadar
Güneş doğmuyorsa
Ve onsuz gökyüzü geceleri
Aya, yıldızlara hasret değilse
Onu sevmiyorsun demektir.

Sokakta gördüğün her yüzde
Ondan bir şeyler aramıyorsan,
Güzel bir manzara,
Hüzünlü bir musiki onu hatırlatmıyorsa,
Uykudan uyandığın zaman
Yaşamakta olduğundan önce
Onu hatırlamıyorsan,
Omuzlarına dökülmüş saçları,
Bir sis perdesinin ardında
Her zaman gülen,
Işık saçan gözleri
Aklına gelmiyorsa,
Durup durup avuçlarının
Sıcaklığını özlemiyorsan;
Onu sevmiyorsun demektir.

Dünyada yaşayan öteki insanların
Senin için hâlâ bir değeri varsa ,
Ona karşı tutumunu
Toplumun köhne ve manasız
Kurallarına göre ayarlıyorsan
Ve açık açık
Sanki var olduğunu haykırırcasına
Sevgini söylemiyorsan;
Onu sevmiyorsun demektir.

Yok o senin için
Her şeyden değerliyse,
Gözünü yumduğun anda
Onu görebiliyorsan,
O bütün şarkılarda,
Bütün şiirlerde,
Bütün resimlerde ise,
Ona muhtaç olduğunu
Söylemekten utanmıyorsan,
Senin içten ve büyük sevgine
Karşılık vermeyeceğinden
Korkmuyorsan,
Bütün bencil duygularından
Sıyrılabilmişsen
Onun için her şeyi,
Ama her şeyi yapacak gücü
Kendinde buluyorsan,
Her hali sana
Ayrı ayrı güzel geliyorsa,
Karşısında kendini
Bir çocuk gibi hissediyorsan,
İstediği anda onun için
Ölebileceksen,
Onun için yaşıyorsan
Ve yine onun için
Bildiğin bilmediğin
Bütün düşmanlıklara
Karşı koyabileceksen,
O her geçen dakika
Sende biraz daha büyüyorsa
Ve kendi kendine bile
Çok sevdiğini bütün
Samimiyetinle,
İnanmışlığınla
İtiraf edebiliyorsan,
Bir gün o seni hiç,
Ama hiç sevmediğini söylese bile ,
Senin sevginde azalma olmayacaksa
Ve ölünceye kadar onu aşkların
En olumsuzu ile sevebileceksen;
İşte o zaman
Onu seviyorsun demektir.

O sana sevmeyi,
Gerçek aşkı öğretti.
Sen onu hep sevecek
Ve sevilmenin mutluluğunu tattıracaksın.

O , hiç sen olmasan bile,
Seni bir parça sevmese bile….

Ümit Yaşar OĞUZCAN

Adini koyamadiĞim sevdam

Cuma, Haziran 22nd, 2012

seviyorum seni senden habersiz
hayalimde tutuyorum ellerini
hayalimde geliyorum göz göze
hep bende seni diyeceğin günü bekliyorum
ve o gün gelecek biliyorum
hep uzaktan seyrediyorum seni
en çokta gözlerini
her yere bakıpta
beni göremeyen gözlerini…
oysa sevgimi anlatmak isterdim sana
ne kadar büyük olduğunu
ne kadar özel olduğunu
hani havayı içine çekersin
nefes alırsın yaşamak için
hani kana kana içersin ya suyu
işte öyle birşey…
yaşamak vardı seninle bu hayatı
aynı duyguları hissetmek vardı
akşamdan kalma sohbetleri uzatıp
sabahlamak vardı günlerce
ama yoksun ki…
bekleyeceğim seni
ömrüm yettiği kadar
son nefesimi verene kadar
hatta daha ötesinde bile bekleyeceğim
elbet birgün geleceksin
adını koyamadığım sevdam…

can dündar’dan

Cuma, Haziran 22nd, 2012

İnsan 5 yaşına gelmeden anlıyor; açlığın öldürdüğünü, soğuğun dondurduğunu,
ateşin yaktığını…
Sevgisizliğin insanın canını acıttığını…
Duyguları, nesneleri, kişileri, çevresini tanıyor.
Her şey ona çok büyük görünüyor:
Ev, masa, anne, baba…
10´una gelmeden oyunla, sayılarla, harflerle tanışıyor. Azgın bir iştahla
öğreniyor. Kız ya da erkek olduğunu fark ediyor. Dünyanın evde, okulda
kendisine anlatılandan da büyük olduğunun ayırdına varıyor.
15´inde, tam da en çok kendini sevdireceği çağda, sivilcelenen yüzünden,
değişen bedeninden utanırken aşkı keşfediyor.
Dış dünya kadar iç dünyanın da büyük salonları ve kendisinin bile bilmediği
odaları olduğunu, açıldıkça o odalardan devasa bahçelere çıkıldığını
hissediyor, büyüleniyor. Şarkıların içinde sevdalar gezdirdiğini, şiirin her
türden hasreti dindirdiğini anlıyor. Aşk acısını öğreniyor. Yine de seviyor;
ille seviyor, inadına seviyor.
20´sinde putlarını yıkıyor, başkaldırıyor, kanatlanıyor. Her şey ona küçük
görünüyor:
Ev, masa, anne, baba…
“Dünya küçükmüş; büyük olan benim” efelenmeleri başlıyor. Lakin dünya bunu
bilmiyor.
25´inde ayaklar biraz yere değiyor. Okul bitiyor, iş telaşı başlıyor.
Sınıfta öğrenilenlerin akı, sokaktaki gerçeklerin karasına çarpıp
grileşiyor.
Yolu hızlı gelenler çabuk yorularak, sevdiğini bulanlarsa kalbinden
vurularak evleniyor genelde… 5 yıl önce uzak bir ülke olan “istikbal”,
daha yakına geliyor. “Bir denizde yangın çıkarma” hayali erteleniyor.
“Dünya zor”laşıyor.30´unda muhasebeye başlıyor insan:
“Dünya hâlâ beni tanımadı, üstelik galiba ben de dünyayı tam tanımıyorum”
dönemi…
Mevcut bilgilerin sorgu yeri…
Kuşkunun beyliği…Tehlikeli yaşlar: “Bunun nesine hayran oldum ki ben”
pişmanlıkları, “Hakkımı yediler” sızlanmaları, sırta saplanan hançerler,
çelmeler, dost kazıkları, ağır ağır olgunlaştırıyor insanı…
35, yolun yarısı…
Hiç okul asmadan, evden kaçmadan, bir terasta sevdiğiyle öpüşüp bir çadırda
uyanmadan 20´sine gelenler için gecikmiş telafi çağları…
Daha önce hiç yüz verilmemiş ana-babaların sözüne yeniden kulak kabartılan
yaşlar… Olgunluğun karasuları…
40´ında eski kotlar dar gelmeye, saçlara ak düşmeye, aile büyükleri yaşlanıp
ölmeye başladığında bocalıyor insan…
Panik, kadınları kuaföre sürüklüyor, erkekleri araba galerilerine; ve
ikisini birden yeni sevda hayallerine…
Yiten gençliğe, boyalı saçlarla, içe çekilen karınlarla, kırmızı arabalarla
çare aranıyor.
45´inde “istikbal” denilen o uzak ülkenin toprağına ayak basıyor insan…
Hem ölüm yarınmış gibi, hem hiç ölmeyecekmiş gibi yaşamasını öğreniyor. Eski
dostlar, hatıralar kıymete biniyor.
Didişmenin yerini sükûnet, böbürlenmenin yerini nedamet, kinin yerini
merhamet alıyor. “Keşke”ler “iyi ki”lerle, hırslar hazlarla yer
değiştiriyor.
Bu dünyayı silkelemekten, daha iyi bir dünya için kavga vermekten
vazgeçmeseniz de, öbür dünya umuduna da kulak kabartıyorsunuz, ara sıra…
Genellenemez tabii; bunlar benim yaşlarım.
Sonrasını bilmiyorum henüz; öğrendikçe yazarım.

Can DÜNDAR

özlem bitti

Cuma, Haziran 22nd, 2012


özlem bitti
Sona erdi fırtınalı günlerim
Özlem rüzgarları çiçek açtı, gel
Doğdu özgürlüğün ısındı içim
Özlem taburları çiçek açtı, gel

Özgür ocağında gururum kaynar
Serildi yerlere demir kapılar
Ayrılık sancısı bitti güzel yar
Özlem sabırları çiçek açtı, gel

Kendi öz yurdunda esir olmuştun
Esaret altında kalpten solmuştun
Yine de doğruyu Hakta bulmuştun
Özlem zikirleri çiçek açtı, gel

Soydaşın Türkiye’m sevdalı sana
Öz kardeşim gel de kavuş Atana
Türk’ün havasını doldur kanına
Özlem nefesleri çiçek açtı, gel

Çok şükür güneşi gördü gözlerim
Birlik şarkısını söyler sözlerim
Ak toprağa secde eder yüzlerim
Özlem zincirleri çiçek açtı, gel

Gönderen: enes şimşek

ADINI KOYAMADIĞIM SEVDAM

seviyorum seni senden habersiz
hayalimde tutuyorum ellerini
hayalimde geliyorum göz göze
hep bende seni diyeceğin günü bekliyorum
ve o gün gelecek biliyorum
hep uzaktan seyrediyorum seni
en çokta gözlerini
her yere bakıpta
beni göremeyen gözlerini…
oysa sevgimi anlatmak isterdim sana
ne kadar büyük olduğunu
ne kadar özel olduğunu
hani havayı içine çekersin
nefes alırsın yaşamak için
hani kana kana içersin ya suyu
işte öyle birşey…
yaşamak vardı seninle bu hayatı
aynı duyguları hissetmek vardı
akşamdan kalma sohbetleri uzatıp
sabahlamak vardı günlerce
ama yoksun ki…
bekleyeceğim seni
ömrüm yettiği kadar
son nefesimi verene kadar
hatta daha ötesinde bile bekleyeceğim
elbet birgün geleceksin
adını koyamadığım sevdam…

Gönderen: dilara çetin

Yabancı

Cuma, Haziran 22nd, 2012

YABANCI

-En çok kimi seviyorsun garip yabancı?
Anneni mi, babanı mı, kardeşlerini mi?
-Ne annem var, ne babam, ne de kardeşlerim.
-Vatanını mı?
-Nerde olduğunu bile bilmiyorum.
-Yoksa parayı mı?
-Nefret ederim ondan.
-O halde neyi seversin esrarlı yabancı?
-Bulutları severim.
Karşıdan gelen ve karşılara giden bulutları.

Charles BAUDELAIRE

öğrendim

Cuma, Haziran 22nd, 2012

ÖğrendimSensiz yaşamayı da öğrendim en sonunda,
Acılara kucak açmayı da,
Evet zor oldu belki ama,
Zamanın en iyi ilaç olduğunu da öğrendim.

Öğrendim ben de herkes gibi yenilmeyi,
Karşılıksız sevilmenin bedelini,
Zamana bırakmayı sevgileri ve,
Zamanın sevgileri bitirdiğini de öğrendim.

Tutuklanmayı her aşkta,
Ve sonra salıverilmeyi nedensiz,
Her istediğinin olamayacağını,
Olanların da olacak olanlardan farklılığını da öğrendim,
Afların aslında daha ağır bir ceza olduğunu,
Sonların başlangıç olduğunu da öğrendim.

Susmayı, susmanın en büyük intikam olduğunu,
Konuşmanın bir işe yaramadığını da öğrendim,
İzinsiz sevilemiyeceğini herşeye rağmen allah’a şükür edileceğini,
Ne acı ki beni sevemeyeceğini senden öğrendim.

Geç olsa da asıl öğrenmem gerekeni de öğrendim ne mutlu bana,
Karşılıksız allah’i sevecekmişsin kulu değil kulu asla ama asla…

Alaturka

Cuma, Haziran 22nd, 2012

Çık benim şair tabiatım, çık orta yere
Fakir güzelinden söyle
Hasret ateşinden çal
Çal, söyle benim derdimi sevdalı sesinle.

Hep bilinen şarkılar gibi olsun
Hani, dil-i biçareden
Sun da içsin yar elinden
Yani bilinen şarkılardan olsun.
Yeni sözler arama nafile
Derdim yeni olsa anlarım
Gel, hazırından söyle bu akşam
Üzme yetişir, üzme firakınla harabım.

Sonunda ah çekeriz derinden
Kim anlayacak sahiden olduğunu
Sen söyle yalnız
Zülfündedir baht-ı siyahım bestesini
Dede’den.

Melih Cevdet Anday

Arıyorum…!- Yusuf Yanç

Cuma, Haziran 22nd, 2012
ARIYORUM

Karamanoğlu Mehmet Bey’i arıyorum
Göreniniz, bileniniz, duyanınız var mı?
Bir ferman yayınlamıştı;

‘Bu günden sonra, divanda, dergahta, bargahta, mecliste,
meydanda Türkçe’den başka dil konuşulmaya’ diye,

Hatırlayanınız var mı?
Dolanın yurdun dört bir yanını,
Çarşıyı, pazarı, köyü, şehiri,
Fermana uyanınız var mı?

Nutkum tutuldu, şaşırdım, merak ettim,
Dolandığınız yerlerdeki Türkçe olmayan isimlere,
Gördüklerine, duyduklarına üzüleniniz var mı?

Tanıtımın demo, sunucunun spiker,
Gösteri adamının showmen, radyo sunucusunun diskjokey,
Hanım ağanın first lady olduğuna şaşıranınız var mı?

Dükkanın store, bakkalın market, torbasının poşet,
Mağazanın süper, hiper, gros market,
Ucuzluğun damping olduğuna kananınız var mı?

İlan tahtasının bilboard, sayı tabelasının skorboard,
Bilgi alışının brifing, bildirgenin deklarasyon,
Merakın, uğraşın hobby olduğuna güleniniz var mı?

Bırakın eli, özün bile seyrek uğradığı,
Beldelerin girişinde welcome,
Çıkışında goodbye okuyanınız var mı?

Korumanın, muhafızın body guard,
Sanat ve meslek pirlerinin duayen,
İtibarın, saygınlığın prestij olduğunu bileniniz var mı?

Sekinin, alanın platform, merkezin center,
Büyüğün mega, küçüğün mikro, sonun final,
Özlemin, hasretin nostalji olduğunu öğreneniniz var mı?

İş hanımızı plaza, bedestenimizi galeria,
Sergi yerlerimizi center room, show room,
Büyük şehirlerimizi mega kent diye gezeniniz var mı?

Yol üstü lokantamızın fast food,
Yemek çeşitlerimizin menü,
Hesabını adisyon diye ödeyeniniz var mı?

İki katlı evinizi dubleks, üç katlı komşu evini tripleks,
Köşklerimizi villa, eşiğimizi antre,
Bahçe çiçeklerini flora diye koklayanınız var mı?

Sevimlinin sempatik, sevimsizin antipatik,
Vurguncunun spekülatör, eşkiyanın mafya,
Desteğe, bilemediniz koltuk çıkmaya sponsorluk diyeniniz var mı?

Mesireyi, kır gezisini picnic,
Bilgisayarı computer, hava yastığını air bag,
Eh pek olasıcalar, oluru, pekalayı okey diye konuşanınız var mı?

Çarpıcı, önemli haberler flash haber,
Yaşa, varol sevinçleri oley oley,
Yıldızları star diye seyredeniniz var mı?

Vırvırık dağının tepesindeki köyde,
Cafe shop levhasının altında,
Acının da acısı kahve içeniniz var mı?

Toprağımızı, bayrağımızı, inancımızı çaldırmayalım derken,
Dilimizin çalındığını, talan edildiğini,
Özün el diline özendiğine içiniz yananınız var mı?

Masallarımızı, tekerlemelerimizi, atasözlerimizi unuttuk,
Şarkılarımızı, türkülerimizi, ninnilerimizi kaybettik,
Türkçemiz elden gidiyor, dizini döveniniz var mı?

Karamanoğlu Mehmet Bey’i arıyorum,
Göreniniz, bileniniz, duyanınız var mı?
Bir ferman yayınlamıştı…
Hayal meyal hatırlayıp da, sahip çıkanınız var mı?

Yusuf Yanç

NOT : Bu Şiir Türk Dil Kurumu Tarafından Ödüllendirilmiştir.

Atatürk’ü Anma İle ilgili Şiir

Cuma, Haziran 22nd, 2012

Atatürk’ü Anma ile İlgili şiir
Atatürk Şiirleri
10 Kasım şiirleri
10 Kasım ile ilgili Şiir


ATAM

Atam’ın gözleri kapalı,
Yatıyor mezarında.

Şiirleri okuduk ağlaya,ağlaya
O adam o adam vatanımızı kurtaran

Hayatteyken her yerde barışı sağlayan

Şimdi yatıyor mezarında o büyük kahraman
onsuz kalbimize hançer saplanız
bizi bu acıdan ölüm kurtarı


10 KASIM

Ben hiç 10 Kasım’a
“Günaydın” demem ki
Ben sensiz 23 Nisan’a
Hoş geldin diyemem ki

Seni özlesek bile
Elden ne gelir ki
Bir daha senin gibi
Gelecek mi ne belli

Bak 10 Kasım yine geldi
Gözlerde yaşlar tükendi
Aradan 78 yıl geçse bile
Senin hatıran hiç bitmedi

Sabahlar her zaman güzeldir
Seni hatırlatmadıkça
Günaydın denir ama


10 kasım

yine geldi 10 kasım
mutluklar ve üzüntüler
yine gelir buraya
atatürk ü anarız

ah şu atatürk
hiç unutulurmu
bize hayat verdi
10Kasımı gönderdi

ne güzel sabah var
ne güzel bayram var
keşke hiç bitmese
10 kasım

atatürk ölmeseydi
herkes onu karşılayacaktı.
onu sevecekti
ama öldü


10 kasım

on kasım sabahında
kuşlar bile ötmüyor
seni tarif etmeye
kelimeler yetmiyor

seni kaybettiğinde
millet kara bağlandı
bütün yurt hatta düya
sana içten ağladı

tarihi karıştırırsın
bilmeyen ibret alsın
dileğimiz ALLAH’DAN
mekanın cennet olsun


10 kasım

Yıl otuzsekiz, on kasım perşembe
Hatırdan çıkmayacak bir sonbahar
Sarsılıyor İstanbul yedi tepe
Yaman geçmiş Dolmabahçe/de rüzgar

Gerçek olamaz olsa bile bir düş
Dokuzu beş geçe Atatürk ölmüş
Böyle toptan bir yas nerde görülmüş
Berabar ağlıyoruz kurtlar, kuşlar

Bu memlekete en çok hizmet eden
Bu aşk ile dağlara gücü yeten
On sekiz milyonun omuzunda giden
Atam Ankara sırtlarında yatar.


10 kasım

Saat 9′5 geçe
Atam dolma bahçedei
Gözlerini kapamış,
bütün dünya ağlamış.

Doktor,doktor kalksana
Lambalarını yaksana
Atam elden gidiyor
Çağresine baksana

Uzun,uzun kavaklar,
Dökülüyor yapraklar
Ben atama doymadım
Doysun kara topraklar


10 Kasım Türküsü

Atatürk! Anıtkabir devrimlerini söyler
Bozkır ovalarına, Erciyes’e, Ağrı’ya
Ulusun egemen olduğunu
Özgür olduğunu
Haykıracağım haykıracağım işte
Senin sustuğunca!

Yolunda yürüyeceğim Atatürk;
Ana baba oğul kız
Dere tepe bucak köy
Yeryüzü yaşamalarımla değil
Oralarda, senin gittiğince!

Atatürk, taşıyacağım
Çanakkale’de, Sakarya’da, Çankaya’da, al al
Senin taşıdığını;
Yurdun gök ülküsü
Dalgalanırken
Senin bayrağını yücelteceğim.
Senin çıktığınca