Posts Tagged ‘öyle’

Sensizlik

Cuma, Haziran 22nd, 2012
Öyle kötü ki sensizlik
Heryanıma yapıştı
Sökmek çıkartmak istiyorum
Ama birtürlü olmuyor
İçime işlemiş kaybolmuyor
Kalbim beni dinlemiyor
Yaşadığı onca acıya rağmen ayakta
Gene seni istiyor
Sensizliğe dayanılmıyor
Bitiyorum tükeniyorum
Kendimi rüyalarda kandırmaktan sıkıldım
Mutlu uyanıp ağlamaktan
Mucizeye inanmaktan
Bir gün geri geleceğine inanmaktan
Bunların hepsinden sıkıldım
Sensiz aldığım nefesten bıktım
Zihnim bulanık aklım perişan
Uçsuz bucaksız biryerde siluetim
Güneşe bakan gözlerim güneşin düştüğü yerde
Toprağa bakıyorlar
Sana kavuşmayı bekliyorlar
Ya da acı veren şeylerden kurtulmayı
Güneşin bana doyacağı günü bekliyor…

Dost..

Cuma, Haziran 22nd, 2012

DOST..

Bir gece habersiz bize gel
Merdivenler gıcırdamasın
Öyle yorgunum ki hiç sorma
Sen halimden anlarsın
Sabahlara kadar oturup konuşalım
Kimse duymasın
Mavi bir gökyüzümüz olsun kanatlarımız
Dokunarak uçalım.

insanlardan buz gibi soğudum,
işte yalnız sen varsın
Öyle halsizim ki hiç sorma
Anlarsın.

CAHİT KÜLEBİ

Bu şiir sana gelsin Şeyma’mM..
Gece bize gel

Unut…

Cuma, Haziran 22nd, 2012

Unut
Yağmur tanesini
Unut
Saçların rengini gözlerin karasını
Unut
Şarkıları
San defter yapraklarını
Baktığın aynaların arkasını unut
Unut
Kahverengi fotoğrafları
Adresleri unut
Rüzgarı
Rüzgar değince ağlatan saçlarını
Unut
Sil bütün isimleri
Yak şiirleri
Olmasınları olmayacakları olmadıları unut
Bak yoksun
Yokluğunu unut
Bak gitmişin
Gitm…eleri unut
Varsın keşke desin bir ses içinden
Keşkeleri unut oysaları unut
Gözlerini unut
Bu şehri unut
Kor gibiyken içimde
Kendin gidip beni burda kor gibilerini unut
Unut
Unuttuğunu
Islak incir tanelerini
Zeytinin rengini
Ekmeğin buğusunu
Sen mi geldinleri unut
Unut işte
Unutmak en iyisi
Unut iyisi mi
Hep ellerin sıcaktı ya
En sıcak ellerindi
Elin elime değdiğini unut
Unut
Yıldız yıldız
İstanbul istanbul
Akşam akşam
Yavaş yavaş
Şarkı şarkı
Nasıl diyorlarsa nereye koyarsın böyle bir aşkı
Öyle unut
Hiçbir yere koyamadığım bu aşkı..!

İbrahim Sadri

Sevgi Duvari…

Cuma, Haziran 22nd, 2012

Sen miydin o, yalnızlığım mıydı yoksa

Kör karanlıkta açardık paslı gözlerimizi

Dilimizde akşamdan kalma bir küfür

Salonlar piyasalar sanat-sevicileri

Derdim günüm insan arasına çıkarmaktı seni

Yakanda bir amonyak çiçeği

Yalnızlığım benim sidikli kontesim

Ne kadar rezil olursak o kadar iyi

Kumkapı meyhaneler…ine dadandık

Önümüzde Altınbaş, Altın Zincir, fasulye pilakisi

Ardımızda görevliler, ekipler, Hızır Paşalar

Sabahlan açıklarda bulurlardı leşimi

Öyle sıcaktı ki çöpçülerin elleri

Çöpçülerin elleriyle okşardım seni

Yalnızlığım benim süpürge saçlım

Ne kadar kötü kokarsak o kadar iyi

Baktım gökte bir kırmızı bir uçak

Bol çelik bol yıldız bol insan

Bir gece Sevgi Duvarını aştık

Düştüğüm yer öyle açık öyle seçik ki

Başucumda bi sen varsın bi de evren

Saymıyorum ölüp ölüp dirilttiklerimi

Yalnızlığım benim çoğul türkülerim

Ne kadar yalansız yaşarsak o kadar iyi

Can Yücel

Özgürlüğe Doğru

Cuma, Haziran 22nd, 2012

Bırakıyor ardından belalara beni
Tedbirim öldü gövdemin binası geçti

Göğsümde ince gergin çelik bağcık
Tenimi bastıran içerilere

Bağırıyor leylaklarım ağlıyor ağlıyor duvarlar
Çatlayacak gibi susuz düzgün ve biçimli sanatlar

Çocuk yığılıyor kalp kalp üstüne konuyor
Bir baba damarı vuruyor sökülen nabzım

Şimdi batar birkaç nesil azdıran bozgun
Simsiyah aklım ve beyaz bir nokta kalbim

Kader akışı alkışlanıyor her kârım
Nazlı buluş git git kabarıyor dalgalar

Çare yok gür gür bağıracağım yoksa bu sefil
İsyan yüklü gemi zor kayalıklarında gönlün

Harp. Ezilen etim söğülen köpekliğin için değil
Güzel ölçülü zulmetmeden yeterince öldürüşüm

Harp geliyor bir güzel bilendin mi kardeşim
Binlerce cilt tutuyor kılıçların hançerin

I believe in you believe in we believe in
In la ilahe illallah la ilahe illallah

Şimdi halk yüceldin guslet suyun götürmesiyle kuşan
Yüzün kolların ateş yakmaz başın ince ayakların

Dünya bir konak bir konuk ölümsüz hayat içre
Geçildikçe hor öpüldükçe soyunur şehvete

Şehvet ahırı değil yeryüzü
Domuz ahırı değil yer toprak

İki bakışımın arasında bulduğun toprak
Dört köşe duvarlar siyah örtü ve göç sesleri

Kapanıyorum kabul et öyle buyur
Bin açılı örtüye daha sar beni

Bin yıl bin daha
Dursam kapında

Sayısız perdeden bir perdecik kalksın için
Başım yüzüm kızarır haddim olmaz aslında

Sakin ve gövdemin mızraklarını döken bir geliş
Vara gele ancak birkaç ağaç alıyor göğsüm

Sakin ve daha sakin mızraklarım dökülsün daha
Aniden çıkıp havlayan köpekte emanet bugün

Binbir helak ve Allah selamıyla girilen ovada
Bir dağ gibi diz çök kendine ırmak ol tut tut bırak yıldırımları

Sakin daha sakin kımıltı yok bakışında
Bırak toprak altında göl olsun gözyaşın

Bir çeşit isyandın gönül ağlaması ilacın
Destur. Nice uzlet makamından geçersin şimdi

Şimdi çağırıyor o güzel aşka beni yalvarıyor beni
Duruyorum ve çeşit çeşit ölüm omuzumun binileri

Bu ova cennet olmalı sayımızca bir cennet safı
Bu çukur ateş olmalı sayımızca bir cehennem safı

Ya bu yol. Ayağın sahibi gövdeden habersiz yürüdüğü
Gövdenin ayağa merbut ayağa dönük ayak kesildiği

Sen gönlünü yukarıya bil

Bir dağ nasıl söylerse öyle söyle
Bir dağ nasıl inlerse başla öyle

Ey zarif sen de ata yoluna meylettin
Korkarım binbir belaya dayanmaz sıkletin

Cahit ZARİFOĞLU

Baba İle İlgili Şiirler

Cuma, Haziran 22nd, 2012

Babalar Günü Şiirleri
Baba Şiirleri 2010
Babalar İçin Şiirler

Baba…

Bir bebeğin
Minik elleriyle dokunuşunu kıskandım
Sana dokunamadım baba..
Bir çocuğun pervasızca sarılışını kıskandım
Sana sarılamadım baba..
Sevgisini haykıran çocukları kıskandım
‘Seni seviyorum’diyemedim baba..
Göz önümde gölge olan kanatları kıskandım
Ben güneşte yandım baba..
Şeker yiyen çocukları kıskandım
Hiç şeker yiyemedim ki baba..
Babalarıyle kenetlenmiş elleri kıskandım
Ellerim acıdı baba…
Masal dinleyerek uyuyan çocukları kıskandım
Benim hiç masalım olmadı ki baba…
İlk aşk,ilk heyecan babalarla yaşanırmış
Yüreğim dağlandı baba…
Çocukluğunu yaşayan çocukları kıskandım
Ben çocukken büyüdüm baba,
Çocukken…
Büyürken ‘altın bileziğim’dediğin
Dürüstlüğün,erdemin
Rehberim oldu yönümü bulmam da
Hayat yolun da hiç şaşmadan,
Şaşırmadan..
Sana layık olmanın onurunu yaşarken,
Sensizliğin can acıtan yokluğun da
Taşmadan,taşırmadan
Yürüyorum..
Ama ne olurdu
Sevginin bir dokunma olduğunun ayırdında
Haykırabilseydik
Yaşasaydık
Sevgilerin en masumunu
Baba kızın sarmalanışın da..
Töre dedin,
Gelenek,görenek dedin
Şu dedin,bu dedin
Gizledin,esirgedin
O en güzel duyguları!
Biliyorum hep sevdiğini
Benim seni sevdiğim gibi
Geceleri üstümü örtüp
Saçlarım okşadığını
Biliyorum..
Sevgiyle yüzümü seyredip
Tanrı’ya yakardığını..
Ama ne olur,
Ne olurdu
Çabuk büyümeseydim baba..
Şımarsaydım
Dokunsaydım
Sana doysaydım baba..
Sevgine,şevkatine
Hasret bırakmasaydın..
Hapsetseydin ellerimi
Kocaman avuçlarına
Keşke..
Geç kaldım baba
Geç kaldık..
Geç bulup tez yitirdiğim
Doyamadığım baba’m..
Bir kerecik’babacığım’
Diyemediğim baba’m..
Kollarımı boynuna
Saramadığım baba’m;
Gururumsun
Övüncümsün
Kara toprağın bağrın da
Rahat uyu baba’m…

en Hayatta En Çok Babamı Sevdim

Ben hayatta en çok babamı sevdim
Karaçalılar gibi yardan bitme bir çocuk
Çarpı bacaklarıyla -ha düştü ha düşecek
Nasıl koşarsa ardından bir devin
O çapkın babamı ben öyle sevdim

Bilmezdi ki oturduğumuz semti
Geldi mi de gidici – hep , hep acele işi
Çağın en güzel gözlü maarif müfettişi
Atlastan bakardım nereye gitti
Öyle öyle ezber ettim gurbeti

Sevinçten uçardım hasta oldum mu,
Kırkı geçerse ateş, çağırırlar İstanbul’a
Bi helallaşmak ister elbet , diğ’mi oğluyla!
Tifoyken başardım bu aşk oy’nunu,
Ohh dedim, göğsüne gömdüm burnumu,

En son teftişine çıkana değin
Koştururken ardından o uçmaktaki devin,
Daha başka tür aşklar, geniş sevdalar için
Açıldı nefesim, fikrim, canevim
Hayatta ben en çok babamı sevdim

En güzel Babalar Günü Şiirleri

Cuma, Haziran 22nd, 2012

Babalar Gününe özel en güzel şiirler, Babalar günü için şiirler

Baba
Sakın ha aldırma çileye derde,
Bunları çok çabuk aşarsın Baba
Ağzından kötüsöz çıkmaz biryerde
Sen hep şerefinle yaşarsın Baba.

Şefkatle kol kanat açarken bize,
Ciğerde hastalığa almışsın vize
Yer yoktur kalbinde karabir ize
Sen hep şerefinle yaşarsın Baba.

Bizim üstümüzde çoktur emeğin
Herkesede yeter aşın yemeğin
Söze hakkıyoktur birkaç ineğin
Sen hep şerefinle yaşarsın Baba.

Duygularım katkat kabardı yine,
Sanki Dev sokmuşlar küçük bir ine
Çoğu değişirken parayı Dine,
Sen hep şerefinle yaşarsın Baba.

Şu anda birdöksem gönül bendimi,
İnanki dolupta taşarsın Baba.
Şerefsizler bir b… sansın kendini,
Sen hep şerefinle yaşarsın BABA.

Durmuş Karakuş

Babalar Gününe

Yanağımda Kuruyan Bir Damlasın…
Geceden bir damla düşer gökyüzünden
Ve takılı kalır kirpiklerimde
İki kişi sedanın derinliğinde
Terennümde…

Birler bir’i bilebilirler mi? ..
Şimdilerde zaman uğultu renginde
Eriyip gidiyor tuval denen hüzünlerden
Ellerim yok ki tutayım
Yetmezmiş gibi
Yarenidir zamanın gözyaşım
Ardında ki ellerde özlem dolu kovayım
Döküyorlar zamanın peşinden geri gelsin diye..
Yada bilmem niye.

Onlar O’nu Görebilirler mi? ..
İç profilimin saman renkli duvarlarında
Özlemlerimin elinde bir fırça
Boyadıkça boyuyor, çizdikçe çiziyor
Ardında ne var ne yok demeden
Çizdiği yere göçüp gidiyor
Çizgi ötesini görmeden
Neyin ne olduğunu bilmeden.
Orada O var ya!

Yüzler Yüz’ü Tanıyabilirler mi? ..
Yalnızlar içinde bile yalnızken
“Şahadet parmağımı” kaldırıyorum
-Ben yalnızım ben yalnızım
Üşüyor parmağım sonsuzluğu delerken
Kimseler duymuyor Ondan başka
Yalnızlık ağlarken, vakit değimliydi çok erken
Ah! çok erken çok erken…
Avuçlarımda zaman boğulurken.
Sınıf Çok kalabalık
Yine ben çok yalnızım…

Zaman derken …sonra eklerdin
Ah aman! Çok yaman.
Aklımda kalmış, Kızılırmağın kıyısındaki taş ocağı
Kimbilir nasıl vuruyordun
hınçla toprağın bağrına kazmayı
Sonra yine ekliyordun,
Oğlum! Nefsin tanımamalı “azmayı”
Hani bir bisikletin varmış
Sonra askere gitmişsin,
babandan harçlık istemişsin
Baban, yani cicibıyığın Yusuf
Satmış bisikletini yollamış harçlığını.
Sende, askerden gelecende, velesbitine bineceksin…
Bilirim, en çok bir anana yangındın. Bir de avradına
Yani anama…
Helal sana. Harama uşkur yok…

Bilirsin senin gibiydim bende
Yani sen öyle derdin…
En Çok Z_amansız ayrılıklardan nefret ederdik
Sadece ikimiz, ne kızın ne karın
Ne çocuğun, nede oğulun!
Hep şuna kızdık ikimiz
Ardına dönmeden, gidiyorum bile demeden
Çekip gitimelere! Ah gitmelere
Suçluymuşum gibi neden bakıyorsun ki!
Bırakıp giden benmiyim sanki..
Giderken bıraktığın Gözlerin, halâ Gözlerimde saklı…

Orkun Işık

Babama

Sana, çiçekler getirdim baba,
Sana, torunlarından sevgiler
İğde kokularını getirdim sana,
Hanımeli ballarını…
İyot kokusunu Ege’nin..
Toprağın kokusunu örtmek için,
Bebek kokusu getirdim sana.

Bak üçüncü pazarı geliyor Haziranın,
Ezgisi yanık türküler getirdim sana
Yılların söndüremediği
Yangın alanı yürekte,
Özlemlerimi getirdim sana.
Toprağın karanlığını kaybetmek için,
Sevginin ışığını getirdim sana.

Babam, yarım kalmış bir öykünün
Hazan yapraklarını getirdim sana
Bugün hergün gibi senin günün
Bugün hergün gibi senin özlemin
Babalar günün kutlu olsun.

Uyan Baba

Hadi uyan baba…
Sabah olmadan çık balığa
Oltan hasret kaldı sana
Çaparin paslanacak dura dura
Hem tam balığa çıkılacak hava
Hadi uyan baba!

Hadi uyan baba…
Tıraş takımların banyoda
Aynanın önünde durmakta
Hepsi bıraktığın yerde
Uzamıştır sakalların tıraş olsana
Hadi uyan baba!

Hadi uyan baba…
Bak palton eskidi dolapta
Güz geldi geçti,kış kapıda
Paltonu giy baba,hastalanma
Bu soğuk havada,ayazda
Hadi uyan baba!

Hadi baba uyansana…
Uyansana baba!
Üzerinde yeşiller var
Sen yeşili sevmezsin ki baba
Baba?
Sıkılırsın orada
O daracık dört duvar arasında
Baba hadi uyansana
Uyan baba uyansana
Uyansana…

Şehnaz Baykuş

Ben Hayatta En Çok Babamı Sevdim

Ben hayatta en çok babamı sevdim
Karaçalılar gibi yardan bitme bir çocuk
Çarpı bacaklarıyla -ha düştü ha düşecek
Nasıl koşarsa ardından bir devin
O çapkın babamı ben öyle sevdim

Bilmezdi ki oturduğumuz semti
Geldi mi de gidici – hep , hep acele işi
Çağın en güzel gözlü maarif müfettişi
Atlastan bakardım nereye gitti
Öyle öyle ezber ettim gurbeti

Sevinçten uçardım hasta oldum mu,
Kırkı geçerse ateş, çağırırlar İstanbul’a
Bi helallaşmak ister elbet , diğ’mi oğluyla!
Tifoyken başardım bu aşk oy’nunu,
Ohh dedim, göğsüne gömdüm burnumu,

En son teftişine çıkana değin
Koştururken ardından o uçmaktaki devin,
Daha başka tür aşklar, geniş sevdalar için
Açıldı nefesim, fikrim, canevim
Hayatta ben en çok babamı sevdim

CAN YÜCEL

Ankara Şiiri Yılmaz Erdoğan

Cuma, Haziran 22nd, 2012

Yılmaz Erdoğan Ankara Şiiri
Ankara İle İlgili Şiir
Yılmaz Erdoğan Ankara

Ankara

Ankara’ya öyle yakışırdı ki kar..
asfaltlar ışıldar, buz tutardı resmi yalanlar…
kimse keman çalmaz belki ama
çok keman çalınsın balolarında
diye yapılmış
gri sisli binalar…
alnının ortasında
ciddi bir devlet asabiyeti.
çok kötü günlermiş gibi en genç zamanlar,
bu zulüm bu sevda bitmezmiş sevmek
bir halkı sevmekse aşk o zaman sevmekmiş!
(biz bir şeyi delicesine severiz
ama tanrım neyi?)
kahve önü çatlak mozaik
bel kemiğine tehdit
kürsüler üstünde
çok sigara içen
öğrenciler
bir daha asla yaşayamayacağı
aşkları teğet geçerken
hep onu sevmeyenleri severek
hep onu sevenin gözlerinden
kalabalıklara kaçarak
karışarak toplumcu gerçekçi yalnızlıklara,
yüksek rakımlarda çatlamış dudaklarını
bir izmirli güzele dayatmak varken
(hep kardeş olacak değiliz ya,
yaşasın halkların sevgililiği!)
soyut bir sevdaya
beşik kertilmiş olan
dağda çoban,
şehirde şark çıbanı sayılan,
fırat’ın büyük elleri
ararat’ın kız yelleri
cilo’nun derin nefesleri
hülasa kente hukuk mukuk okun
mümkünse o arada da memleketi kurtarmaya gelmiş
anadolu çocukları, ankara’ ya öyle yakışırdı ki kar
asfaltlar ışıldar,
buz tutardı resmi yalanlar
(belki balkona kar seyretmeye çıkar diye
sevdiğimiz kızlar
çok dibimiz donmuştur ve çoğu zaman
bu kar mevzuu
kızlara yeterince ilginç gelmemiştir
hiçbir şey kapalı bir dükkan kadar
hüzünlü gelmez insana
ankara’da,
yoksa bugün bir hayat
yaşanmayacakmı duygusu çöker bütün bozkıra.
Kimse keman çalmaz belki
Belki bu fiim hiçbir zaman
o kadar fiyakalı olmayacak ama
Hiçbir lahmacunda
o okul yolundaki üçüncü sınıf lokantadakinin
tadını vermeyecek bir daha
Çok daha iyilerini yedim sonra
bizzat Urfa’da hatta
Ama hiçbirinde
o kadar aç oturrnadım sofraya
ankara’ya
öyle yakışırdı ki kar
çok yabancı bir soluk duyulur bazı
bilinmez bir dilin ıslığından
anla ki sıkıldı bizim konsolosluktaki konuklar
öyle deme
Ankara’yı sevmeyene bir zulümdür
bu kadar insanın neden ankara’yı sevdiğini anlamadan
ankara’da yaşamak
yollarına hep sevdiğimiz insanların
adlarını vermediler ama biz her duvara
bilvesile onların adını yazarak yaşadık
kül ve betondan mürekkep
yaşadıkça yaşanılası gelen
o tuhaf bozkır kokusunda.
ankara’ya öyle yakışırdı ki kar.
asfaltlar ışıldar…
bir günden bir sürü gün yapan
mesai saatlerinde hiçbir şey yapan
hiçbir şey alıp hiçbir şey sunan
rakıyı bol sulu içen
dokunmasın için deği!
çabuk bitmesin diye devletimin tekel rakısı,
hep kağıtlara bakarak,
hep kağıtlardan bakarak
hem neşet ertaş’ ı hem bülent ersoy’ u
aynı anda sevmeyi başararak,
karısının bayat ekmeklerden yaptığı tatlıyı
çok beğenmeyerek ama
yine de bu tasarrufunu takdir ederek
boynu hep kıdemli bir atkının içinde saklıyken
hep bir şeylere birilerine küsmüş gibi
yürüyen…
memurlar…….
ankara’ya öyle yakışırdı ki kar..
asfaltlar ışıldar,
buz tutardı resmi yalanlar…
biz, şimdi kapalı birr kuruyemişçi
dükkanının -ki bütün plan kar altında
tuzsuz ay çekirdeği çitileyip
yanı sıra bafra içmektir-
kötü ışıklandırılmış vitrininden
umutsuzca içeri bakan,
kimliği gereğinden fazla sorgulanmış,
merhabadan çok çıkar ulan kimliğini denmiş,
-yani sistem kendi verdiği kimliği
zırt pırt geri istemektedir-
doğduğu yer yüzünden
doğuştan kavgacı zannedilen ama
pek çoğu kavgadan nefret eden
kavgacı esmer cesur korkak
çoğu kürt çoğu türk çocuklardık…
ankara’ya öyle yakışırdı ki kar….
ha sonra belki ahmed arifin aklına
hiçbir şairin aklına gelmeyecek
-çünkü hiçkimse bir daha ankara’ yı
O’nun kadar sevemeyecek -bir şiir islenir:
kar altındadır varoşlar
hasretim,nazlıdır ankara…..
ustam yine sen bilirsin ama
hangi aralıkta bir şair ölmüşse
işte o,en netameli aydır bence.
ankara’ya öyle yakışırdı ki kar…
asfaltlar ışıldar…
yalanlar…
şimdi ve sonra ne zaman ankara’ya kar yağsa
elim gönlüm, çocukluğum buz tutar.

Erkekler için şiirler

Cuma, Haziran 22nd, 2012

Erkekler için şiirler
Erkeklere romantik şiirler
Erkekler için yazılmış şiirler

Bir Erkek, Bir Kadın
Bir kadın ağladı,
Bir erkek, gökyüzüne çekti kendini
Bir erkek ağladı.
Bir kadın ölmeyi büyüttü içinde.

Bir kadın, “Nasıl dikkat etmezsin! ” dedi.
Bir erkek, “Asıl ben senin neyinim? ” dedi.
Bir erkek, “Sen bendeki mavisin.” dedi.
Bir erkek, “Üşüyorum.” dedi.
Bir erkek, bir kadın… böylece gittiler günün yanan yüzüne.

Bir kadın, “Ben senin neyinim? ‘ dedi.
Bir erkek ağladı, dünya küçüldü.
Bir erkek, bir kadın dünya yok oldu.
Bir erkek, bir kadın… böylece gittiler kimsesizler ülkesine.

Bir kadın, “Yaşayacak mıyım sende? ” dedi.
Bir kadın, “Bekleyecek misin beni? ” dedi.
Bir erkek ağladı, bir kadın “Git.” dedi.
Bir kadın, “Gidiyorum.” dedi.
Yangına döndü erkek, ağladı.
Bir kadın, bir erkek… böylece düştüler ateşler içine.
Bir erkek sustu,
Bir kadın sustu.
Sendelediler, düştüler, öldüler.
Bir erkek, bir kadın… intihar ettiler.

Kadın ve Erkek
Kadın ağladı doğum gününde
Erkek rahat orali değildi bile

Kadın sabırla bekledi
Erkek öyle demişti

Kadın çaresiz onu bekliyordu
Erkek bugünü yarına atıyordu

Kadın sabırla bekledi
Erkek öyle demişti

Kadın acılar içinde anımsıyordu
Erkek sevebilmem zor diyordu

Kadın sabırla bekledi
Erkek öyle demişti

Kadın usulca ağladı caresizdi
Erkek asla sevildiğini bilmedi

Kadın buna müstehaktı
Değer vermişti….Değersizleşmişti..

Erkek zaten bunu söylemekle yetinmişti
Bekleme gelemem sana zor demişti.

Bir erkek düşünün

Bir erkek
Dünyaya gelişiyle başına saltanat kurulur
Babalar övgüyle kurulur da kurulur…
Bir erkek
Aslan oğlum der soyadını sürdürür
Gelecekte ya adını güldürür! yada soyadını öldürür
Bir erkek
Gençlikte romantik serüven peşinde koşar
Zaman ona erkek olmanın saltanatını kurar
Bir erkek
Yüreği mertse doğruluk özüdür yolunda yürür
Delikanlıca evlenir, onurluca soyunu sürdürür
Bir erkek
kazancını sevdikleriyle paylaşır
Emanet saydığı eşine,çocuğuna sahip çıkar
Bir erkek
Onlarla aile yapısının kutsallığına tapar
Onuru namusu şerefi için yaşar
Kimi erkek
Erkek ya! kendini kadınlar için varım sanır
Güç bende misali! yanılıp aklı karışır
Kimi erkek
Boşlukta, sürekli arayışta, sevdim sanıp yanılır
Maceralarıyla kim bilir? kaç canın ahını alır
kimi erkek
Ona göre suçlu hep kadındır! görmez kendini
Haklı olur her zaman yanılsa da sözleri
Kimi erkek
Evlenmek için can atar iki üç yıl sonra heves biter
Ona ne bir kadın, nede çocuk,hisleri anlamını yitirir
kimi erkek
İşte ben evliyim der! herkese limanını gösterir
evdeki kadınını sürekli sevgilisine şikayet eder
kimi erkek
Dışarıda da arayış içinde, gördüğü her güzele takılır
İçinden neler geçirir yüreği heyecanla kapılır
kimi erkek
Evinde eşine seni seviyorum,ilk ve son aşkımsın der
Avutur,cep telefonuyla yatar kalkar,arayanları,mesajları
Yok eder,mesaisine mesai toplantılarına toplantı eklenir
Kimi erkek
Evde ki eşini unutur, yalancı sevgililerle kendini avutur
Korkusundan her yakalanışında! yeminler savurur
kimi erkek
Aptal sanırlar evdeki kadınları! kendilerini avuturlar
Yuvam yıkılmasın diye hep’ son şans’ ister yalvarırlar
Kimi erkek
Kırklı yaşlarda giyimine daha da özenirler
Saçlar özenle taranır ayna önünden gitmezler
Kadınlar beni hala beğeniyor mu? kendilerini cezbederler.
Kimi erkek.
O neyse özü o dur! Öyle yaşamı çizer
Ne kırkı akıllandırır nede yetmişi ancak mezarı pekler
Kimi erkek
Son demlerinde ayna önüne geçer! kendine bakar
Ak düşmüş saçlarına çizgiler oluşmuş yüzünde
Birde..
Gençliği düşer aklına! ah çeker..derinden
Ben neydim oğlum? ne güzeller geçti yüreğimden
Şimdi mi? ..
Gençlikten ne eser! üzerimdekiler bile yakışmıyor
Saltanatım bitmez sanırdım hanım bile aldırmıyor
VE Bir erkek
Yaşarken kendini biliyorsa namıyla anılır
Gençliğinde ne yaptıysa ahiretinde onu bulur
Bir daha gelmeyeceği dünyada onuru şerefi için yaşar
Yanlışı son anda fark edenler eski saydığı eşine koşar
Paşa gibi yaşayanlarda acı çekerek son nefesini sayar
Her insan gibi,erkeklerinde bir gün hayatı kayar..

Mehmet Akif Ersoy Şiirleri ve Tarihleri

Cuma, Haziran 22nd, 2012

Mehmet Akif Ersoy Tüm Şiirleri
Mehmet Akif Ersoy Eserleri
Mehmet Akif Ersoy Edebi Kişiliği ve Eserleri

Âtiyi Karanlık Görerek Azmi Bırakmak…

Âtiyi karanlık görerek azmi bırakmak…
Alçak bir ölüm varsa, emînim, budur ancak.
Dünyâda inanmam, hani görsem de gözümle.
İmânı olan kimse gebermez bu ölümle:
Ey dipdiri meyyit, “İki el bir baş içindir.”
Davransana… Eller de senin, baş da senindir!
His yok, hareket yok, acı yok… Leş mi kesildin?
Hayret veriyorsun bana… Sen böyle değildin.
Kurtulmaya azmin neye bilmem ki süreksiz?
Kendin mi senin, yoksa ümîdin mi yüreksiz?
Âtiyi karanlık görüvermekle apıştın?
Esbâbı elinden atarak ye’se yapıştın!
Karşında ziyâ yoksa, sağından, ya solundan
Tek bir ışık olsun buluver… Kalma yolundan.
Âlemde ziyâ kalmasa, halk etmelisin, halk!
Ey elleri böğründe yatan, şaşkın adam, kalk!
Herkes gibi dünyâda henüz hakk-i hayâtın
Varken, hani herkes gibi azminde sebâtın?
Ye’s öyle bataktır ki; düşersen boğulursun.
Ümîde sarıl sımsıkı, seyret ne olursun!
Azmiyle, ümidiyle yaşar hep yaşayanlar;
Me’yûs olanın rûhunu, vicdânını bağlar
Lânetleme bir ukde-i hâtır ki: çözülmez…
En korkulu câni gibi ye’sin yüzü gülmez!
Mâdâm ki alçaklığı bir, ye’s ile sirkin;
Mâdâm ki ondan daha mel’un daha çirkin
Bir seyyie yoktur sana; ey unsur- îman,
Nevmid olarak rahmet-i mev’ûd-u Hudâ’dan,
Hüsrâna rıza verme… Çalış… Azmi bırakma;
Kendin yanacaksan bile, evlâdını yakma!

Evler tünek olmuş, ötüyor bir sürü baykuş…
Sesler de: “Vatan tehlikedeymiş… Batıyormuş!”
Lâkin, hani, milyonları örten şu yığından,
Tek kol da yapışsam demiyor bir tarafından!
Sâhipsiz olan memleketin batması haktır;
Sen sâhip olursan bu vatan batmayacaktır.
Feryâdı bırak, kendine gel, çünkü zaman dar…
Uğraş ki: telâfi edecek bunca zarar var.
Feryâd ile kurtulması me’mûl ise haykır!
Yok, yok! Hele azmindeki zincirleri bir kır!
‘İş bitti… Sebâtın sonu yoktur!’ deme, yılma.
Ey millet-i merhûme, sakın ye’se kapılma.

Bayram

Gelin de bayramı Fatih’te seyredin, zira
Hayale, hatıra sığmaz o herc ü merc-i safa,
Kucakta gezdirilen bir karış çocuklardan
Tutun da, ta dedemiz demlerinden arta kalan,
Asırlar ölçüsü boy boy asali nesle kadar,
Büyük küçük bütün efrad-i belde, hepsi de var!
Adım başında kurulmuş beşik salıncaklar,
İçinde darbuka, teflerle zilli şakşaklar,
Biraz gidin; Kocaman bir çadır… önünde bütün,
Çoluk çocuk birer onluk verip de girmek için
Nöbetle bekleşiyorlar; acep içinde ne var?
“Caponya’dan gelen insan suratlı bir canavar!”
Geçin: sırayla çadırlar, önünde her birinin.
Diyor: “Kuzum, girecek varsa durmasın girsin.”
Bağırmadan sesi bitmiş ayaklı bir ilan,
“Alın gözüm buna derler…” sedası her yandan.
Alettirikçilerin keyfi pek yolunda hele:
Gelen yapışmada bir, mutlaka o saplı tele,
Terazilerden adam eksik olmuyor; birisi
İnince binmede artık onun da hemşerisi:
“Hak okka çünki bu kantar… Frenk icadı gıram
Değil! Diremleri dörtyüz, hesapta şaşmaz adam.”
“Muhallebim ne de kaymak!
“Şifalıdır macun!”
“Simit mi istedin ağa!” “Yokmuş onluğun, dursun.”
O başta: Kuşkunu kopmuş eğerli düldüller
Bu başta: Paldimi düşmüş semerli bülbüller
Baloncular, hacıyatmazlar, fırıldaklar,
Horoz şekerleri, civ civ öten oyuncaklar;
Sağında atlıkarınca, solunda tahtırevan
Önünde bir sürü çekçek, tepende çifte kolan
Öbek öbek yere çökmüş kömür çeken develer…
Ferag-ı bal ile birden geviş getirmedeler,
Koşan, gezen, oturan, maniler düzüp çağıran.
Davullu zurnalı “dans” eyliyen, coşup bağıran,
Bu kainat-i sürurun içinde gezdikçe,
Çocukların tarafındaydı en çok eğlence,
Güzelce süslenerek dest-i naz-ı maderle,
Birer çiçek gibi nevvar olan bebeklerle
Gelirdi safha-i mevvac-i iyde başka hayat…
Bütün sürur u setaretti gördüğüm harekat,
Onar parayla biraz sallandırdılar… derken,
Dururdu “Yandı!” sadasıyle türküler birden,
– Ayol, demin daha yanmıştı a! Herif sen de,
– Peki kızım, azıcık fazla sallarım ben de.

“Deniz dalgasız olmaz
Gönül sevdasız olmaz
Yari güzel olanın
Başı belasız olmaz!
Haydindi mini mini maşallah
Kavuşuruz inşallah…”

Fakat bu levha-i handana karşı, pek yaşlı,
Bir ihtiyar kadının koltuğunda gür kaşlı,
Uzunca saçlı güzel bir kız ağlayıp duruyor.
Gelen geçen “Bu niçin ağlıyor?” deyip soruyor.
– Yetim ayol… Bana evlat belasıdır bu acı
Çocuk değil mi, ‘salıncak’ diyor…
– Salıncakçı!
Kuzum, biraz da bu binsin… Ne var sevabına say…
Yetim sevindirenin ömrü çok olur…
– Hay hay!
Hemen o kız da salıncakçının mürüvvetine
Katıldı ağlamıyan kızların setaretine.

Bir Gece

Ondört asır evvel, yine böyle bir geceydi,
Kumdan, ayın ondördü, bir öksüz çıkıverdi!
Lakin, o ne hüsrandı ki: Hissetmedi gözler,
Kaç bin senedir halbuki bekleşmedelerdi!
Neden görecekler, göremezlerdi tabii;
Bir kere, zuhur ettiği çöl en sapa yerdi,
Bir kerede, mamure-I dünya, o zamanlar,
Buhranlar içindeydi, bu günden de beterdi.
Sırtlanları geçmişti beşer yırtıcılıkta;
Dişsiz mi bir insan, onu kardeşleri yerdi!
Fevza bütün afakını sarmıştı zeminin.
Salgındı, bugün şarkı yıkan, tefrika derdi.
Derken, büyümüş kırkına gelmişti ki öksüz,
Başlarda gezen kanlı ayaklar suya erdi!
Bir nefhada insanlığı kurtardı o ma’sum,
Bir hamlede kayserleri, kisraları serdi!
Aczin ki, ezilmekti bütün hakkı dirildi;
Zulmün ki, zeval aklına gelmezdi geberdi!
Alemlere rahmetti evet şer-i mübini,
Şehbalini adl isteyenin yurduna gerdi.
Dünya neye sahipse, O’nun vergisidir hep;
Medyun ona cemiyyet-i, medyun O’na ferdi.
Medyundur o masuma bütün bir beşeriyet
Ya Rab, bizi mahşerde bu ikrar ile haşret.

Bülbül

Bütün dünyaya küskündüm, dün akşam pek bunalmıştım:
Nihayet bir zaman kırlarda gezmiş, köyde kalmıştım.

Şehirden çıkmak isterken sular zaten kararmıştı;
Pek ıssız bir karanlık sonradan vadiyi sarmıştı.

Işık yok, yolcu yok, ses yok, bütün hilkat kesilmiş lâl…
Bu istiğrakı tek bir nefha olsun etmiyor ihlâl.

Muhitin hali “insaniyet”in timsalidir sandım;
Dönüp maziye tırmandım, ne hicranlar, neler andım!

Taşarken haşrolup beynimden artık bin müselsel yâd,
Zalâmın sinesinden fışkıran memdûd bir feryad.

O müstağrak, o durgun vecdi nâgâh öyle coşturdu:
Ki vadiden bütün, yer yer, eninler çağlayıp durdu.

Ne muhrik nağmeler, ya Rab, ne mevcamevc demlerdi:
Ağaçlar, taşlar ürpermişti, güya Sur-ı mahşerdi!

-Eşin var âşiyanın var, baharın var ki beklerdin.
Kıyametler koparmak neydi ey bülbül, nedir derdin?

O zümrüt tahta kondun, bir semavi saltanat kurdun,
Cihanın yurdu hep çiğnense, çiğnenmez senin yurdun!

Bugün bir yemyeşil vâdi, yarın bir kıpkızıl gülşen,
Gezersin hânumânın şen, için şen, kâinatın şen!

Hazansız bir zemin isterse, şayet ruh-ı serbâzın,
Ufuklar, bu’d-i mutlaklar bütün mahkûm-ı pervâzın.

Değil bir kayda, sığmazsın kanatlandın mı eb’ada
Hayatın en muhayyel gayedir âhrara dünyada.

Neden öyleyse matemlerle eyyâmın perişandır,
Niçin bir katrecik göğsünde bir umman huruşandır?

Hayır matem senin hakkın değil, matem benim hakkım;
Asırlar var ki aydınlık nedir hiç bilmez afakım.

Teselliden nasibim yok, hazan ağlar baharımda
Bugün bir hanumansız serseriyim öz diyarımda.

Ne hüsrandır ki: Şark’ın ben vefâsız, kansız evlâdı,
Seraba Garba çiğnettim de çıktım hâk-i ecdâdı!

Hayalimden geçerken şimdi, fikrim herc ü merc oldu,
Salahaddin-i Eyyubi’lerin, Fatih’lerin yurdu.

Ne zillettir ki: nâkûs inlesin beyninde Osman’ın;
Ezan sussun, fezâlardan silinsin yâdı Mevlâ’nın!

Ne hicrandır ki: en şevketli bir mâzi serâb olsun;
O kudretler, o satvetler harâb olsun, türâb olsun!

Çökük bir kubbe kalsın ma’bedinden Yıldırım Hân’ın;
Şenâatlerle çiğnensin muazzam Kabri Orhan’ın!

Ne heybettir ki: vahdet-gâhı dînin devrilip, taş taş,
Sürünsün şimdi milyonlarca me’vâsız kalan dindaş!

Yıkılmış hânmânlar yerde işkenceyle kıvransın;
Serilmiş gövdeler, binlerce, yüz binlerce doğransın!

Dolaşsın, sonra, İslâm’ın harem-gâhında nâ-mahrem…
Benim hakkım, sus ey bülbül, senin hakkın değil mâtem!

Çanakkale Şehidlerine

Şu Boğaz Harbi nedir? Var mı ki dünyada eşi?
En kesif orduların yükleniyor dördü beşi,

– Tepeden yol bularak geçmek için Marmara’ya
Kaç donanmayla sarılmış ufacık bir karaya,

Ne hayasızca tehaşşüd ki ufuklar kapalı!
Nerde-gösterdiği vahşetle “bu: bir Avrupalı”

Dedirir-yırtıcı, his yoksulu, sırtlan kümesi
Varsa gelmiş, açılıp mahbesi, yahut kafesi!

Eski Dünya, Yeni Dünya bütün akvam-ı beşer
Kaynıyor kum gibi, tûfan gibi, mahşer mahşer.

Yedi iklimi cihanın duruyor karşında,
Osrtralya’yla beraber bakıyorsun; Kanada!

Çehreler başka, lisanlar, deriler rengarenk.
Sade bir hadise var ortada : Vahşetler denk.

Kimi Hindu, kimi Yamyam, kimi bilmem ne bela…
Hani tauna da zuldür bu rezil istila…

Ah o yirminci asır yok mu, o mahlûk-i asil,
Ne kadar gözdesi mevcut ise hakkiyle sefil,

Kustu Mehmetçiğin aylarca durup karşısına;
Döktü karnındaki esrarı! hayasızcasına,

Maske yırtılmasa halâ bize affetti o yüz…
Medeniyet denilen kahbe, hakikat yüzsüz.

Sonra mel’undaki tahribe müvekkel esbab,
Öyle müthiş ki: Eder her biri bir mülkü harab.

Öteden saikalar parçalıyor afakı;
Beriden zelzeleler kaldırıyor a’makı;

Bomba şimşekleri beyninden inip her siperin;
Sönüyor göğsünün üstünde o aslan neferin.

Yerin altında cehennem gibi binlerce lağam,
Atılan her lağımın yaktığı: Yüzlerce adam.

Ölüm indirmede gökler, ölü püskürtme de yer
O ne müthiş tipidir: Savrulur enkaaz-ı beşer…

Kafa, göz, gövde, bacak, kol, çene, parmak, el, ayak,
Boşanır sırtlara, vadilere, sağnak sağnak.

Saçıyor zırha bürünmüş de o namerd eller,
Yıldırım yaylımı tufanlar, alevden seller.

Veriyor yangını, durmuş da açık sinelere,
Sürü halinde gezerken sayısız tayyare.

Top tüfekten daha sık, gülle yağan mermiler…
Kahraman o orduyu seyret ki, bu tehdide güler!

Ne çelik tabyalar ister, ne siner hasmından;
Alınır kal’a mı göğsündeki kat kat iman?

Hangi kuvvet onu, haşa, edecek kahrına ram?
Çünkü te’sis-i ilahi o metin istihkam.

Sarılır, indirilir mevki’-i müstahkemler,
Beşerin azmini tevkif edemez sun’-i beşer;

Bu göğüslerse Huda’nın ebedi serhaddi;
“O benim sun’-i bediim, onu çiğnetme” dedi.

Asım’ın nesli… diyordum ya… nesilmiş gerçek:
İşte çiğnetmedi namusunu, çiğnetmeyecek.

Şuheda gövdesi, bir baksana, dağlar, taşlar…
O, rukü olmasa, dünyaya eğilmez başlar,

Vurulup tertemiz alnından, uzanmış yatıyor,
Bir hilal uğruna, ya Rab, ne güneşler batıyor!

Ey, bu topraklar için toprağa düşmüş, asker!
Gökten ecdad inerek öpse o pak alnı değer.

Ne büyüksün ki, kanın kurtarıyor Tevhid’i…
Bedr’in aslanları ancak, bu kadar şanlı idi.

Sana dar gelmeyecek makber’i kimler kazsın?
“Gömelim gel seni tarihe” desem, sığmazsın.

Herc ü merc ettiğin edvara da yetmez o kitab…
Seni ancak ebediyetler eder istiab.

“Bu, taşındır” diyerek Ka’be’yi diksem başına;
Ruhumun vayhini duysam da geçirsem taşına;

Sonra gök kubbeyi alsam da, rida namıyle;
Kanayan lahdine çeksem bütün ecramıyle;

Mor bulutlarla açık türbene çatsam da tavan;
Yedi kandilli Süreyya’yı uzatsan oradan;

Sen bu avizenin altında, bürünmüş kanına;
Uzanırken, gece mehtabı getirsem yanına,

Türbedarın gibi ta fecre kadar bekletsem;
Gündüzün fecr ile avizeni lebriz etsem;

Tüllenen mağribi, akşamları sarsam yarana…
Yine bir şey yapabildim diyemem hatırına.

Sen ki, son ehl-i salibin kırarak savletini,
Şarkın en sevgili sultanını Salahaddin’i,

Kılıç Arslan gibi iclaline ettin hayran…
Sen ki, İslam’ı kuşatmış, boğuyorken hüsran,

O demir çemberi göğsünde kırıp parçaladın;
Sen ki, ruhunla beraber gezer ecramı adın;

Sen ki, a’sara gömülsen taşacaksın… Heyhat,
Sana gelmez bu ufuklar, seni almaz bu cihat…

Ey şehid oğlu şehid, isteme benden makber,
Sana ağuşunu açmış duruyor Peygamber.

Kastamonu şiirleri

Cuma, Haziran 22nd, 2012

Kastamanu İle İlgili Şiirler
En Güzel Kastamanu Şiiri

Ilgaz

Yıldızlar çamlara değer de geçer,
Gün burdan başını eğer de geçer.
Sular dizlerini döğer de geçer.
Bir Ilgaz, er Ilgaz, yar Ilgaz!..

Başında bir tavus tuğ gibi çamlar,
Yollara dizilmiş tığ gibi çamlar,
Karşıdan bir zümrüt çığ gibi çamlar.
Bir Ilgaz, er Ilgaz, yar Ilgaz!..

Dalı var; göklere yeşil direktir,
Gölü var; dağlara düşmüş yürektir,
Yolu var; içinde yitsem gerektir.
Bir Ilgaz, er Ilgaz, yar Ilgaz!..

Zeki Ömer Defne

Kastamonu

Kastamonu
Sana gelen, sende kalmaz, öyle mi?
Sende doğar, sende ölmez, öyle mi?
Sana mahkum olan gülmez, öyle mi?

On yedi bin velinin geçtiği yer.
Şehir diye mihneti seçtiği yer.

Kastamonu
Seni niye dağ ardına attılar?
Niye sürgün memleketi tuttular?
Niye büyümezsin bir derdin mi var?

On yedi bin velinin geçtiği yer.
Şehir diye mihneti seçtiği yer.

Kastamonu
Sana gelen, boşa gelip geçmemiş.
Boşa senden mevlasına kaçmamış.
Mana perdesini boşa açmamış.

On yedi bin velinin geçtiği yer.
Şehir diye mihneti seçtiği yer.

Kastamonu
Beni şair ettin, hayy, var olasın.
Barındırdığınla imar olasın.
Alimlerle, salihlerle dolasın.

On yedi bin velinin geçtiği yer.
Şehir diye mihneti seçtiği yer.

Nazlı Rânâ Gürel

Ölüm Şiirleri Ünlü Şairler

Cuma, Haziran 22nd, 2012

Ünlü Şairlerin Ölüm Şiirleri
ünlülerin ölüm şiirleri
şairlerden ölüm şiirleri

Ölümün sırrı

Ölümün sırrını sordum bir gence
Güldü de bu ani suale önce
Ölüm dedi, ölüm bir hiçtir bence
Gençliğimi yalnız aşk ile ördüm

Rast geldim ak saçlı bir ihtiyara
Lanetler ederdi bir eski yare
Sorunca ölümü dedi bir çare
Çünkü rüya gibi bir hayat sürdüm

Bu sırrı sormağa karar verdim ben
Hayatı hicranla dolu ölüden
Baktı boş gözlerle ayet okurken
Dedi ben hayatı ölümde gördüm

Nazım Hikmet

BEN SENDEN ÖNCE ÖLMEK İSTERİM…

Ben
senden önce ölmek isterim.
Gidenin arkasından gelen
gideni bulacak mı zannediyorsun?
Ben zannetmiyorum bunu.
İyisi mi, beni yaktırırsın,
odanda ocağın üstüne korsun
içinde bir kavanozun.
Kavanoz camdan olsun,
şeffaf, beyaz camdan olsun
ki içinde beni görebilesin…
Fedakârlığımı anlıyorsun:
vazgeçtim toprak olmaktan,
vazgeçtim çiçek olmaktan
senin yanında kalabilmek için.
Ve toz oluyorum
yaşıyorum yanında senin.
Sonra, sen de ölünce
kavanozuma gelirsin.
Ve orda beraber yaşarız
külümün içinde külün,
ta ki bir savruk gelin
yahut vefasız bir torun
bizi ordan atana kadar…
Ama biz
o zamana kadar
o kadar
karışacağız
ki birbirimize,
atıldığımız çöplükte bile zerrelerimiz
yan yana düşecek.
Toprağa beraber dalacağız.
Ve bir gün yabani bir çiçek
bu toprak parçasından nemlenip filizlenirse
sapında muhakkak
iki çiçek açacak:
biri sen
biri de ben.
Ben
daha ölümü düşünmüyorum.
Ben daha bir çocuk doğuracağım.
Hayat taşıyor içimden.
Kaynıyor kanım.
Yaşayacağım, ama çok, pek çok,
ama sen de beraber.
Ama ölüm de korkutmuyor beni.
Yalnız pek sevimsiz buluyorum
bizim cenaze şeklini.
Ben ölünceye kadar da
bu düzelir herhalde.
Hapisten çıkmak ihtimalin var mı bu günlerde?
İçimden bir şey:
belki diyor.
18 ŞUBAT 1945
PİRAYE NAZIM HİKMET.

Ölüm ve Oğlum
Ne yaman çiğköfteymiş ki bu ölüm
Şalgam suları iniyor şakaklarımdan
ben hala susuyorum
Gözlerimle taşlarcasına bir kör kuyuyu…
Nerde kaldı bire saka kuşu
Su gibi bildiğin o su kasidesi?
Ve dudaklarımı sevsinler
bir barut bulutuyla sanki
ortadan biçilmiş bir güneş
Aynı çığlığı mı ezberleyecek dersin
akşamcılar akşama tövbe edinceye dek

Düzayaktı Attar A’met Efendiden Kartal Baba Tekkesine
Bu seferki yolum ise
ardımdan gelen kolun
ölüsıra yürüyen
kilden, kirloz bir bayrak
epiy de yokuş üstelik
ve giderayak
Sırtına vurmuş yada
buruşuk bir şipka biberini
Meyvahoşa koşturuyor
mork çizmeleriyle bir kırkayak
Nasıl koşturduysa tulumbacılar eskiden
yeşil karga tulumbalarını yangına
Yandım diye böğürmüşüm
Böğrüm yiyince böğrümden
o çiğköfteyi
YANDIM

Öylebi kuşaktık ki biz oğlum
yine de sen ölüyorsun
boynuna sarılınca ben
Ve o domuz var ya İncildeki
cümle günahı yüklenip
uçuruma atlayan domuz
Biz öyle bilem olamıyoruz…
Meşksiz aşklarla senlerin
başına tacettiğimiz
o güzelim elmayı
Utanmadan o ulusal
akbabamıza sunuyoruz
kellerinizle birlikte
Bu gidişle korkarım
bi tek ses kalacak bizden
tıkırtısı farenin
Kendi tahta kuyruğunu kemiren

Cama vurulmuş güneş kırıldı
Nar daneleri döküldü suya
Yandım diye böğürüyorum
Ama bu kırkayak oynunda
Öyle yakın ki ölümle oğlum
Uyak oluvermişler adeta
Ben ne demeye hala
Sözümona bir inci gibi
Acının yanardağ bardağında
Kendi kendime eriyim?
Oysa bu dünya denen ağacın
Türkiye denen çatağında
Öyle bir oğul var ki oğul
Ölüme değil, ölüme
Yaşanmaya bi ölüm bal

Cama vurulmuş güneş kırıldı
Nar daneleri döküldü suya
Gayrı adam oldu diye babam
Oğlum beni sevse ya

CAN YÜCEL

Baharla Ölüm Konuşmaları – Can YÜCEL

I

Memelerim koparıyor

Yüzyıl süren bir yalnızlık

dile gelmişçesine

Nasıl nasıl bir sevinç yarabbi!

Ve ağrıya

ağrıya tabi,

ağraya

ağraya ağbi

Nakkaş Tepe de ancak

bezmimize böyle gelmiştir

Gelincikleri ve Nazım Hikmet’leriyle

Yerbilimsel bir hapisten sonra

II

İçimdeki karanlığı patlatacağım

Zifiri bir Su akacak

kamışımdan toprağa

Bir kedi yavrulayacak

köpek dişli bir kedi

Ve böğürtlenler köpürecek ağzından

Yedikçe

kendi

kendini

mayhoş

Ya da Posta Nazırı dedemden kalma

Mors’un en morundan bir karga

Konacak karşıki direğin doruğuna

Düşmanlarım öyle doldurmuşlar ki onu

Ne kadar taşlasan boş

oynamıyor yerinden

Ben kargadan korkmam ama

bunun gözleri baykuş

Ve tüyleri güngörmedik deniz dipleri kadar ıslak

can dündar

Ölünün Odası
Bir oda, yerde bir mum, perdeler indirilmiş;
Yerde çıplak bir gömlek; korkusundan dirilmiş.
Sütbeyaz duvarlarda çivilerin gölgesi
Artık ne bir çıtırtı ne de bir ayak sesi…
Yatıyor yatağında dimdik, upuzun, ölü;
Üstü, boynuna kadar bir çarşafla örtülü.
Bezin üstünde ayak parmaklarının izi;
Mum alevinden sarı, baygın ve donuk benzi.
Son nefesle göğsü boş, eli uzanmış yana;
Gözleri renkli bir cam; mıhlı ahşap tavana.
Sarkık dudaklarının ucunda bir çizgi var;
Küçük bir çizgi, küçük, titreyen bir an kadar.
Sarkık dudaklarında asılı titrek bir an;
Belli ki, birdenbire gitmiş çırpınamadan.
Bu benim kendi ölüm, bu benim kendi ölüm;
Bana geldiği zaman, böyle gelecek ölüm

Necip Fazıl Kısakürek

Can Yücel Şiirleri

Cuma, Haziran 22nd, 2012

Can Yücel Şiirler, can yücel’in şiirleri, Can Yücel Şiirleri oku, can yücel şiirleri bağlanmayacaksın, can yücel şiirleri aşk, can yücel şiirleri anladım

Can Yücel Şiirleri

SENG-İ DERYA CAN YÜCEL

Daldı gözlerim
Denizin o tirşe ve hareli gözlerine
Derken Poseydon’la beraber
Kaldırıp başlarımızı güneşin
Gülkokusu bacaklarına baktık

Derken martılar geçti
Sıyırarak suları yanımızdan
Karşı sahilde akşamla yanan
Beş pare cama gömmek için bizi…

ÖZLEDİM SENİ CAN YÜCEL

özledim seni…
ayrılık yüreğimi uyuşturuyor karıncalandırıyor nicedir.
beynimi uyuşturuyor özlemin…
çok sık birlikte olmasak bile
benimle olduğunu bilmenin
bunca zamandır içimi ısıttığını
yeni yeni anlıyorum
Yokluğun,
Hatırladıkça yüreğime saplanan bir sizi olmaktan çıkıp
mütemadiyen bir boşluğa
Sabahları seni okşayarak başlamaları
aksamları her isi bir kenara koyup
seninle baş başa konuşmaları özlüyorum;
oynaşmalarımızı,
yürüyüşlerimizi,
sevimli haşarılığını,
çocuksu küskünlüğünü…
Nasılda serttin başkalarına karşı
beni savunurken;
ve ne kadar yumuşak
bir çift kısık gözle kendini
ellerimin okşayışına bırakırken
Gitmeni asla istemediğim halde
buna mecbur olduğunu görmek
ve sana bunları söylemeden
”git artık” demek
”beni ne kadar çabuk unutursan, o kadar çabuk
kavuşacaksın mutluluğa”
demek sana nede zor
seni görmemek ve belki yıllar sonra
karsılaştığımızda
bana bir yabancı gibi bakmanı istemek senden…
yeni bir sevdayı yasakladığım kalbime söz geçirmek….

SEVGİ DUVARI CAN YÜCEL

sen miydin o yalnızlığım mıydı yoksa
kör karanlıkta açardık paslı gözlerimizi
dilimizde akşamdan kalma bir küfür
salonlar piyasalar sanat sevicileri
derdim günüm insan içine çıkarmaktı seni
yakanda bir amonyak çiçeği
yalnızlığım benim sidikli kontesim
ne kadar rezil olursak o kadar iyi
kumkapı meyhanelerine dadandık
önümüzde altınbaş altın zincir fasulye pilakisi
aramızda görevliler ekipler hızır paşalar
sabahları açıklarda bulurlardı leşimi
öyle sıcaktı ki çöpçülerin elleri
çöpçülerin elleriyle okşardın beni
yalnızlığım benim süpürge saçlım
ne kadar kötü kokarsak o kadar iyi
baktım gökte bir kırmızı bir uçak
bol çelik bol yıldız bol insan
bir gece sevgi duvarını aştık
düştüğüm yer öyle açık seçik ki
başucumda bir sen varsın bir de evren
saymıyorum ölüp ölüp dirilttiklerimi
yalnızlığım benim çoğul türkülerim
ne kadar yalansız yaşarsak o kadar iyi

Bağlanmayacaksın Can Yücel

Bağlanmayacaksın bir şeye
Öyle körü körüne
“O olmazsa yaşayamam” demeyeceksin
Demeyeceksin işte
Yaşarsın çünkü
Öyle beylik laflar etmeye gerek yok ki
Çok sevmeyeceksin mesela
O daha az severse kırılırsın
Ve zaten genellikle o daha az sever seni
Senin O’nu sevdiğinden.

Çok sevmezsen çok acımazsın
Çok sahiplenmeyince
Çok aitte olmazsın hem
Çalıştığın binayı
Masanı, telefonunu, kartvizitini
Hatta elini ayağını bile çok sahiplenmeyeceksin.

Gökyüzünü sahipleneceksin,
Güneşi, ayı, yıldızları
Mesela kuzey yıldızı
Senin yıldızın olacak
“O benim” diyeceksin
Mutlaka sana ait olmasını istiyorsan bir şeylerin..
Mesela gökkuşağı senin olacak

İllede bir şeye ait olacaksan,
Renklere ait olacaksın,
Mesela turuncuya,
Yada pembeye,
Ya da cennete ait olacaksın.
Çok sahiplenmeden
Çok ait olmadan yaşayacaksın
Senin değillermiş gibi davranacaksın
Hem hiçbir şeyin olmazsa
Kaybetmekten de korkmazsın
Onlarsızda yaşayabilirmişsin gibi davranacaksın
Çok eşyan olmayacak mesela evinde
Paldır küldür yürüyebileceksin
İlle de bir şeyleri sahipleneceksen
Çatıların gökyüzüyle birleştiği yerleri sahipleneceksin

Hem her an avuçlarından kayıp gidecekmiş gibi
Hem de hep senin kalacakmış gibi hayat
İlişik yaşayacaksın
Ucundan tutarak..

Akarsuya Bırakılan Mektup Sözleri

Cuma, Haziran 22nd, 2012

Akarsuya Bırakılan Mektup şiiri
Akarsuya Bırakılan Mektup şiirinin Sözleri
Akarsuya Bırakılan Mektup Hasan Hüseyin Korkmazgil

Akarsuya Bırakılan Mektup

incecikti
gül dalıydı
dokunsam kırılacaktı
dokunmadım
kurudu-

gitme, sonbahar oluyorum, sonrası hiç
ağaçlar bükmesinler n’olursun boyunlarını
neden akşam oluyorum tren kalkınca
kırlangıçlar birdenbire çekip gidince
mendiller sallanınca neden tıkanıyorum
öyle çok acımasız ki öyle birdenbire ki
az öceki çiçekler nasıl da diken diken
gitme, sonbahar oluyorum, sonrası hiç
o sularda çimdik, bitti; köprüleri geçtik, bitti
o elmanın tadı orda, o kuş çoktan öttü, bitti
artık çocuk değiliz, susarak da bir şeyler diyebiliriz
günler devlet alacağı, yıllar bir kadehcik buzlu rakı
oyunlar oyuncaksı, oyuncaklar eski şarkı
kavaklara oklu yürek çizip duran o çakı
nerde şimdi nerde şimdi, nerde o kan sarhoşluğu
gitme, sonbahar oluyorum, sonrası hiç

Hasan Hüseyin Korkmazgil

Akarsuya Bırakılan Mektup Şiiri

Cuma, Haziran 22nd, 2012

akarsuya bırakılan mektup hasan hüseyin korkmazgil
akarsuya bırakılan mektup sözleri
Hasan Hüseyin Korkmazgil Akarsuya Bırakılan Mektup şiiri

Akarsuya Bırakılan Mektup

incecikti
gül dalıydı
dokunsam kırılacaktı
dokunmadım
kurudu
gitme, sonbahar oluyorum, sonrası hiç
ağaçlar bükmesinler n’olursun boyunlarını
neden akşam oluyorum tren kalkınca
kırlangıçlar birdenbire çekip gidince
mendiller sallanınca neden tıkanıyorum
öyle çok acımasız ki öyle birdenbire ki
az önceki çiçekler nasıl da diken diken
gitme, sonbahar oluyorum, sonrası hiç

o sularda çimdik, bitti; köprüleri geçtik, bitti
o elmanın tadı orda, o kuş çoktan öttü, bitti
artık çocuk değiliz, susarak da bir şeyler diyebiliriz
günler devlet alacağı, yıllar bir kadehcik buzlu rakı
oyunlar oyuncaksı, oyuncaklar eski şarkı
kavaklara oklu yürek çizip duran o çakı
nerde şimdi nerde şimdi, nerde o kan sarhoşluğu
gitme, sonbahar oluyorum, sonrası hiç

Hasan Hüseyin Korkmazgil

Özgür Gümüşsoy Lan bi gidin

Cuma, Haziran 22nd, 2012

Özgür Gümüşsoy lan bi gidin şiiri
Özgür Gümüşsoy şiirleri, lan bi gidin

-İyiyim ben, bir şeyim yok
Kimsenin anlamayacağı o yaram dışında
Öyle toplanmayın başıma, sızı bu nasılsa diner
Bi’ gidin aslınız kirden görünmüyor!
Tabii ya doğru, hep beni düşünerek hareket etmişsiniz
Üzerime titremişsiniz asırlardır
Olur mu, aksine hiç incitmek istememişsiniz
Lan bi’ gidin, yalanlarınız boyunuzu aşmış sizin!

Hak etmiyorsunuz kötü kelamları bile
Ananız avrat da olur size, menfaatiniz işlerse
Yeter ki cukka dolsun, neyinize alın teri
Ulan bi’ gidin, ….. gidin
Öyle çok sevmişim ki yeminlerinize aldanmayı
Ne deseniz kanıyorum!
Olduğu gibi kan, önüm ardım…

Güldüren face ve msn Duvar Yazıları

Pazartesi, Haziran 18th, 2012

Güldüren face ve msn Duvar Yazıları

Tugbam sitesinde en güzel Güldüren face ve msn Duvar Yazıları sizler için hazırlandı
. Buyurun Kısa Güldüren face ve msn Duvar Yazıları
Güldüren facebook Duvar Yazıları
Facebook duvar yazıları
Güldüren msn Duvar Yazıları
Komik facebook ve msn Duvar Yazıları


Güldüren face ve msn Duvar Yazıları

Eskiden kibirliydim; artık kusursuzum…

Ne kadar sallarsan salla, Dört yanlış bir doğruyu götürür..

Uzun lafın kısası : U.L.

Oyunu ayakta alkışladım, oturacak yer yoktu…

Hissediyorum öyleyse varım.

İşi olmayan giremez.İş ve İşçi Bulma Kurumu

Biliyorsan konuş örnek alsınlar bilmiyorsan sus adam sansınlar.

Hakkımı aradım meşgul çıktı.

Babama değerimi sordum; dünyalar kadar dedi. dünyanın değerini sordum; beş para etmez dedi .

Bu kadar cehalet ancak tahsille olur!

Bitkisel hayata girdim maksat yeşillik olsun

İnsanlar konuşur aptallar gürültü yapar!
Gülerken herkes eşlik eder ya ağlarken. Başarılara herkes ortak olur ya yenilgilere. Öyle bir dost edin ki; kötü gün kapını çalınca kapıya seninle beraber baksın

Benim Her Bir Parçam BiriLerini Yaşatırken Ellerimi Taşıyan Kişiye Ellerim aşk Mektubu Yazmasını Öğreticek…

SENİN MARKA OLDUĞUN YERDE FİYATI BEN BELİRLERİM….

Etkileyici Kapak Sözler

Pazartesi, Haziran 18th, 2012

Etkileyici Kapak Sözler

Tugbam sitesinde en güzel Etkileyici Kapak Sözler sizler için hazırlandı
. Buyurun Kısa Etkileyici Kapak Sözler
Etkileyici Kapak Sözleri,
en etkileyici kapak sözler,
kapak sözler etkileyici,

Beni sevmeK yürek ister.. Su içmeye benzemez, asit içmek gibiDir, yakaR adamı, iLikLerine işLer!

> Ben kabuSLarLa büyüDüm, hayaL etmek ne haddime ?

> arka sokakLarın çocuğuyuz, bize yakışmaz itLere yem oLmak.. ya aDam gibi ya aDam gibi gideRiz!

> aşkTan ne anLar sosyete Kızı.. Hiç sevmiş mi her gün öLmeyi göze aLa aLa…!

> itLe köpekLe uğraşacak vaktim oLsaydı veterineR oLur, seni tedavi ederdim

> güLmek bir tek oNa yakışıyoR..!

> aDam oL öyLe Yaz!

> Yazmak tarzım değil! çizerim (H)

> Biz akıL vermez, gösteririz.. Konuşmaktansa susar, ses bekLeriz.. Değer verdikmi karşıLığını isteriz..

> seN düşünürsün, Ben uygularım iŞte farKımıZ Bu!

> haLa anLamadın.. 40 fırıN ekmeK yeSende kaR etmez.. HamuRunda yok deLikanLıLıK.

> buRda etiKet geçmeZ. ne entel ayakLar, ne sulu tavırLar, buRası Türkiye, Yok öyLe!

> sendeKi güzeLLik ne ki, bendeKi aşkıN yaNınDa.

> İntikam nedir ki ? Bendeki nefRet en büyük intikam duyGuLarını dize getiRir.

> Sussss! Adam oLmak susmakLa başLar. Sus ve itaat et!

> seNi aDam eDerdim ama çoktaN köpeğim oLmuşsun, ne luzmu var!

> Entel dantel ayakları bilmeyiz biz ama her kahvehanede masamız her karakolda ismimiz her güzel kızda resmimiz vardır

> Tek bir ihtimal var. Ben olmadan bir hiçsin!

> Senin marka olduğun yerde ETİKETİ BEN KOYARIM!

> Buranın havası bozuldu! Biri ışığı açsın, fotosentez zamanı!

> Sigaram ve sen o kadar çok benziyorsunuz ki, ikinizi de ayağımın altında rahatça ezebilirim!

Bizim Mekanımızda Bize Hava Atma Olursun 1,5 Adana…

Alırım hesabını üstün kalır ona göre ayık Ol..

Fazla Şekil yapma önümüzde şeklini alırım ayakkabılarımı temizlerim aslanım.

3 Kuruşluk hareketler yapma bana alırım ifadeni yakında.

Bizim Kurduğumuz Hayallerde öLüm Yaşadığımız Hayatta Ölümün Kendisi Vardır.

Ayaklarını Eline veririm yürümesini unutursun ona göre…

5 Kişilik Amigo Takımıyla Alemde Şebek Olma, Adam Ol DeLikanlı Yolunda insan Ol.

Seni içtiğim biraya Buz diye katarım üstüne redbull çakarım tosunum.

parazit yapma çekil aradan çorap niyetine giyerim seni.

yakında sana uçmayı öğretecem şimdilik yürümeyle başla sonra uçuşa geçiceksin.

Bizim gecelerimizde Kavga Sabahlarımızda Adres Sorma Vardır.

fazla nazik olma mezarına çiçek yollarım bu durumda.

Lafımla Bu Alemi titretirim Şeklimle herkeze önünü ilikletirim..

Koca Karı gibi Laf Yapacagına Delikanlı Gibi işini yap!

gözümün gittiği son nokta kurşunumun gideceği son noktadan daha öte hayaller içinde.

bizimle dans etmeye çalışma yürümeye hasret kalırsın.

Yaşamak istiyorsan fazla Soru Sorma.

Birdaha Aynısını tekrarLarsan şuandan itibaren ilk ve son benim yüzümü görüceksin hayatında.

Traş yapma kimseye kesilir güzel yüzün birden bire.

Seni Arabamın Arkasına Nazar Boncuğu yaparım görenlere ibret olursun adam oL.

Adam Ol yediğin ekmeğe şükret geri vites yapma yediğin ekmekte kalmaz…

Gücünü göstermek için delikanlı olucaksın

Esrar Kubar Al Senin Olsun Biz Delikanlıyız Aleme Şekil Olsun..

Anlamlı ve Güzel Sözler facebook

Pazartesi, Haziran 18th, 2012

Anlamlı ve Güzel Sözler facebook

Tugbam sitesinde en güzel Anlamlı ve Güzel Sözler facebook sizler için hazırlandı
. Buyurun Kısa Anlamlı ve Güzel Sözler facebook
kısa anlamlı güzel sözler
anlamlı kısa mesajlar
anlamlı sözler
anlamlı nicker

Yatagini gül yapraklariyla, rüyalarini papatyalarla süsledim, üzerini sevgimle örttüm tüm kabuslarini da ben aldim ki sen rahat uyu birtanem!

Askim yatagin, sevgim yorganin, yüregim yastigin olsun iyi uyu birtanem.

Ne zaman tutsam ellerini gözlerimin önünden mevsimler geçer, ne zaman gözlerin gözlerime degse samanyolundan bir yildiz düser.

Seni unutmak zor, anlatmaksa imkansız,
Sen unutuldukca hatırlanan,
Anlattıkca bitmeyensin meleğim..

Ben sana mecburum bilemezsin, adını mıh gibi tutuyorum aklımda
İçimi seninle ısıtıyorum bir yaşamak düşünsem “sus” deyip adınla başlıyorum.

Ağlasam çizgi çizgi,
Gözyaşlarım sana değilmiş gibi, beklesem,
Zamansız, dünsüz, yarınsız gelmeyişini, Silinmiyor hüzünlerim,
Seni seviyorum…

İki yıldız gibi parlayan gözlerine bakıp da, senin ruhunu tüm içtenliğiyle görebilenler anlar ki sen bir ömre bedelsin !!

Hafif hafif çiseleyen yağmurda kalırsan;
Saçlarını okşayan her tanede
BENİ HATIRLA !

Senin için ağlarken gözümden düşen yaşlar denize dökülseydi eğer,
Karaya vuran dalgalar “seni seviyorum” yazardı.

Hep bir yıldız olmanı bekledim.
Gün gelir kayıp bana ulaşırsın diye,
Sonra vazgeçtim,
Yıldız olursan ben ulaşamam diye…

Bu gece pencereni açık bırak,
Bir kuş uçurdum, biraz yorgun biraz ıslak,
Başucuna bir tutam sevgi bırakacak.

Haritaya bakıyorum izin yok,
Kitaplara bakıyorum yüzün yok,
Sözlüklere bakıyorum ismin yok,
Birde dönüp kendime bakıyorum,
Senin benden başka adresin yok.

Bugünü yaşıyorsam eğer,
Gelecek günlerin seni getireceğine inandığım içindir.

Bulutlara yükledim özlemimi, rüzgarlarla yolladım sevgimi,
Yağmurları yağdırdım gözyaşlarımla,
Küçücük melekler gönderdim,
Seni öpmeye gelmediler mi?

Birgün hayatın bütün güzelliklerinden vazgeçip,
Ölüme sessiz sedasız gitmek istersen,
Yanıma gel ki sana sensiz yaşamanın,
Sensiz olmanın ölüm olduğunu göstereyim.

Karanlık gecede önemli değildir yıldızları görmek,
Gündüzleri yıldızları görebilmek marifet,
Aşık olmak önemli değil, bir ömür boyu sevebilmek marifet

Bir yağmur damlası seni seviyorum anlamını taşısaydı,
Ve sen bana seni ne kadar sevdiğimi soracak olsaydın,
İnanki bir tanem hergün yağmur yağardı…

Elimde denizde buldugum bir midye var,
Denizden o kadar uzak ki tıpkı seninle benim gibi.
Ama arada tek fark var o denize sen bana aitsin.
Dün kalbime atılmış bir tohum idin,
Bugün ise köklerinle kalbimi saran bir çiçek.

Elbet rüzgar ve deniz taşır emanetlerini,
Bekle gün gelir güneşim bulacaktır seni,
Akşamları balkona çık, gözlerini kapat,
Rüzgar benim yerime öpecek seni…

Seni tanımadan önce yanlızlığı,
Seni tanıdıktan sonra varlığımı,
Seni sevdikten sonra yaşadığımı,
Seni kaybettikten sonra bir hiç olduğumu anladım…

Adını gökyüzüne yazdım bulutlar sildi
Kumsala yazdım dalgalar sildi
En sonunda kalbime yazdım kimse silemedi.

Yeniden doğdu güneş dünyaya, yeniden batacak karanlığa
Ama sen bir kere doğdun kalbime, hiçbir zaman batmayacaksın.

Seni sevdiğim kadar yaşasaydım; ölümsüzlüğün adını aşk koyardım…

Günesin dogdugu da bir gerçek battigi da… Kalbimin attigi da bir gerçek, günün bittigi de…
Ne çikar tüm gerçekleri saysak tek tek. Seni seviyorum, iste o en büyük gerçek…

Dünde, bugünde, yarinda… Yüregin kadar yanindayim. Kendini yalniz hissettiginde elini kalbine koy; ben hep ordayim!

Sen var ya sen ayni sigaram gibisin. Dumani gözlerin… Külü dudaklarin…
Yalniz aranizda bir fark var sigarami ben, beni ise sen yakiyorsun…

Sen dünyaya sürgün bir meleksin ve ben seni o kadar çok sevecegim ki bir daha cennetine geri dönmek istemeyeceksin…

Ben sevdanin sokaginda oturuyorum… Geceler hiç bitmiyor, ben hiç uyumuyorum.

Hasret kapimda nöbetler tutuyor. Sevgilim uzak bir sehirde gözlerim onu ariyor…
Ne zaman seni düsünsem güzel bir bahar bahçesi olur güz bahçeleri
En karanliklarda bile uzanir bir el, kendiliginden açar sabaha perdeleri

Gecenin en karanlık ve en derin anında,
Kızıl bir ay karşımda karanlığa yükseliyor,
Ve bir yıldız bana göz kırpıyor.
EMİNİM Kİ SENSİN ! !

Yanlızlıksa eğer seni korkutan korkma! ben yanındayım,
Yok eğer yanlız kalmaksa istediğin kork!
Çünkü seni bensiz bırakmıyacağım.

Bir kutu dolusu yaşam gönderiyorum sana
Bir fırça koydum kutuya,
Cennet resmi yapıp içine gir diye,
Düşler serpiştirdim içine,
Düş kurmayı unutma diye.

Umut yazıyorum bir kır çiçeğinin taç yaprağına.
Nice soğuklara dayanıyorda
Bir sözünle kırılıverir diye korkuyorum…

Bir Dilenci gibi Kapına Geleceğim.
Beni görünce tanıyamayacaksın.
Para vereceksin; Param var diyeceğim!
Ekmek vereceksin; Karnım Tok Diyeceğim!
“Öyleyse ne istiyorsun?” diye sorduğunda:
“Bir zamanlar Sana Verdiğim Kalbimi” Diyeceğim!

Seni bir goncayken sevdim, şimdi gül oldun.
Seni bir yağmur damlasıyken sevdim şimdi göl oldun.
Ben mi? Ben bu çöldeyim şimdi,
Sende serabım hiç dokunamadığım.

Yine sıçrayarak uyandım uykumdan, ağlayasıya özlemiştim seni,
Bir özlemki birikmişti gözkapaklarımda, dokunsalar ağlayacaktım inan,
Neye yarar gökyüzünde güneş, Sen yokken yanımda…

Neden zor bu kadar seni sevmek ve bulamamak,
Dokunmak istedikçe uzaklaşmak,düşündükçe unutmak,
Neden bu kadar zor seni sevdiği halde söyleyememek,
Hep bir şeyler gizlemek,sana sahip olacağım yerde seni KAYBETMEK.

Zaman geçtikçe daha çok bağlanıyorum sana,
Birgün bir yerde bir şekilde yollarımızın ayrılacağını bilsemde,
Nerede olduğunu öğrenmesemde,
Yaşayacaksın hep içimde..

Senden ayrılacağımı her hatırladığımda,
Dünya ayaklarımın altından kayar gibi oluyor.
Çünkü sen benim için bir nefessin.
Nefes almadan yaşayamam ki…

Mutluluğun gökyüzünden dökülen yağmur damlaları kadar bol olsun
O kadar mutlu ol ki gözlerindeki mutluluk
Mutluluğu arayan mutsuzların umut ışığı olsun..

Bana öyle bir mektup yaz ki sevgilim açar açmaz duyayım kokunu.
Sevda essin başak saçlarında, sesin yüzümü rüzgarla bulsun…
Bana öyle bir mektup yaz ki sevgilim, gelsin beni en koyu zulamda bulsun
ve öyle bir mektup yaz ki sevgilim varsın ölümüm olsun.

Gün birgün sevdalanmış geceye.
Gecede yakamoz düşürmüş denize.
O günden bugüne geceyle gündüz ayrılmaz olmuş,
Ta ki güneş tutulup, gölge düşürene dek sevdalarına.

Sen herzaman nerede olursam olayım,
Ne düşünürsem düşünüyüm her an kalbimdesin,
Seni ne kadar sevdiğimi kelimeler ile anlatamam,
Ama şunu bil SENİ SEVİYORUM !!!!!!

Yıllardır sevgimin öyle çok muhafızı
Ve öyle çok düşmanı oldu ki,
inan ben seninle onları aştım.
Ve inanki seni seviyor olmak bile,
Büyük bir nimet benim için…

Üzüntülerin kumsaldaki ayak izleri kadar hafif,
Sevinçlerin okyanuslar kadar derin olsun,
Canım ağlamak istiyor yazmak bahane,
Batan güneş umudumuz doğan güneş tesellimiz olsun.

Ilık bir rüzgar esti,
Nereden geldi bilmiyorum… nereye gidiyorsun diye sordum..
Özlenen herşeye dedi.. Aklıma sen geldin..
Çünkü özlenen bir tek sendin…

Birgün zaman kayar elimden tutamam.
Sel gibi akan gözyaslarımı kurutamam.
Öylesine sendeyim öylesine bendesin,
Unutmak istesemde artık unutamam.

Sanma ki yerin dolacak,
Senden başka biri benim olacak,
Ne bana senin gibi bir sevgili,
Ne sana benim kadar seven bulunacak…

Bir su gibi berrak,
bir çiçek gibi sevgi yüklü,
gökyüzü gibi yalın, okyanus kadar derin,
kelimelere sığmayacak kadar büyük bir sevgim var sana.

Aşkın Kalbindeyse..
Mutluluğun elindeyse,
İstediğin iki kelimeyse
SENİ SEVİYORUM…

Belki birgün beni unutturacak biri çıkacak karşına,
Belki özlemeyeceksin beni,
Gözyaşı da dökmeyeceksin belki ,
Ama bil ki bu gece yüreğimdesin,
Her zaman ki gibi..

Günü gece olsun diye yaşıyorum,
Çünkü gece hayallerime geliyorsun,
Seni beklemiyorum çünkü sen hep benimlesin,
Hayallerimde ve kalbimdesin.

Rüyaların en güzelini görürken,
Tanrının seni korumak için gönderdiği
Meleklerin kanatları öyle büyük olsun ki
En masum anında bile kimse sana zarar veremesin.
Ne seni unutmak gibi bir çaba var yüreğimde,
Nede aşkımı körükleyen bir rüzgar ,
Ne seni görmeden durabilecek kadar güçlüyüm,
Ne de kaybetmeye dayanacak kalbim var.

Hayatta en güzel şeyler hep senin yoluna çıksın,
Ama içimden bir yerlerde sana ait zavallı kalbim ister ki,
Bu güzelliklerden birtaneside ben olayım.

Dünyadaki bütün ağaçlar kalem,
Denizler mürekkep olsa,
Sana olan sevgimi yazamazlar.

Sevgim sonsuz ama anlayana,
Aşkım sonsuz ama yaşayana,
Dostluğum gerçek ama paylaşana,
Dertlerim sıradan ama unutturabilene,
Sen “Birtanemsin”, her zaman da öyle kalacaksın.

İnsanı uyandığında bin pişman eden,
Geriye dönmek isteyip ama dönemeyince çaresizlikten delirten,
Hayatta sadece bir kere görülecek harika bir rüyasın sen.

Ne varsa aradığım bilki sende bulmuşum
senden öncesi yoktu seninle var olmuşum
sende bütün umutlar sende bütün özlemler
beni sende arama, ben artık senin olmuşum.

Özlemek güzel şeydir, özlüyorsa Özlenen
Beklemek güzel seydir, gelecekse beklenen
Sevmek güzel seydir, seviyorsa sevilen…

Gözlerin nehir kirpiklerin köprü olsa,
ben üzerinden geçerken ipler kopsa
ve düştüğüm yer dudakların olsa.

Güneşin buz tuttuğu yerde bir alev görürsen,
bil ki o yalnız senin için yanan kalbimdir.

Eğer seni nasıl ve ne kadar sevdiğimi öğrenmek istiyorsan bana yeni bir dil bulmalısın
çünkü sana olan sevgimi anlatmak için kelimeler bulamıyorum.
Ama bir şeyi bil ki seni çok seviyorum?

Kuyruklu yıldızlar vardır, dünyaya yetmiş yılda bir gelirler.
İnsanlar onu hayatı boyunca belki bir kez görürler.
Ben o yıldızı gördüm, o da sensin birtanem?

Hani gözler vardir sözleri anlatir, hani sözler vardir gözleri anlatir, bir de ask vardir seni anlatir…

Beyaz bir güvercin yolluyorum sana; kanatlarinda mutluluk, yüreginde sevgi ve sadakat, karbeyaz tüylerinde umut ve gagasinda iyi geceler öpücügü, yanagini uzat.

Bir insanin idealleri olmali, sonsuzluk gibi. Bir insanin özlemi olmali, özlemle açan çicekler gibi.
Bir insanin bir tanesi olmali, tıpkı senin gibi.

Yüregimdeki tek arzu, hayalimdeki tek tutku, beni yasatan tek duygu sensin bebegim…

Yanlızlık gecelerin, ümit bekleyenlerin,
Hayal çaresizlerin, yağmur sokakların,
Tebessüm dudakların, hüzün ellerin,
Sen ise sadece benimsin B İ R T A N E M !!

Önceleri hasreti hiç tatmadım,
Yarimden hiç ayrı kalmadım,
Biter diye takvimlere baktım.
Zor geldi ayrılık, alışamadım.

Sana nasil hitap etmeliyim bilmiyorum. Hayatim desem hayat çok kisa, çiçegim desem çiçek soluyor.
Sana canim demeliyim, çünkü bu can sen oldukça yasiyor…

Seni sevdigim kadar yasasaydim; ölümsüzlügün adini ask koyardim…

Bir kus olup gitsem, assam su enginleri, varsam senin yanina. Öpsem doyasiya, koklasam seni…

En güzel yarinlar senin olsun, sen buna layiksin ömrün mutluluklarla dolsun.
Eger gün gelir de sen beni unutursan, inan ki tatlim canin sagolsun.

Bir gün dudaklarin kurursa okyanusu getiririm sana, aksam ayazinda titrersen günesi getiririm sana,
eger gönlün bir sevgi ararsa kalbimi söküp getiririm sana…

Bir yudum zehir olsan, bir an bile düşünmeden seni içerdim,
Sırf seninle bir olmak ve seni içimde hissetmek için.

Sen bazen en zifiri karanlık, bazen gecemin güneşi,
Sen bazen hayatın cesaret veren mutluluk yanı,
Sen bazen ve her zaman sevgimin tek nedeni…
Acı ve hüzün bir yıldız kadar uzak,
Mutluluk ise gözbebeğin kadar yakın olsun,
Umutların gerçek gerçeklerin, mutlulukların sonsuz olsun..

Güneşin bile buz tuttuğu bir yerde, eğer ateş görürsen,
Bilki o ateş senin için yanan kalbimdir.

Artık bulutlara yazıyorum hasretimi,
Yağmur yağınca anlarsın seni ne çok özlediğimi!…

Sesini duysamda heran yüzünü görmek gibi değil
Özlediğimi bil heran hiçbir şey seni sevmek gibi değil.

Bunca çilenin sonu değilmi bir avuç toprak,
Ölümden yana korkum yok,
Tek korkum unutulmak.
Küçük bir özlem yakarsa yüreğini
Ve acı çekersen hasretten yana beni an .
Çünkü ben, içimde yüzbinlerce özleminle,
Hergün seni anarak yaşıyorum.

Denizler mürekkep gökyüzü kalem oldu,
Yıldızlara binlerce kez seni seviyorum yazdım, sende inandın .
Ben seni sevmedim sana taptım..

Orman Haftası ile ilgili Atasözleri

Pazar, Haziran 17th, 2012

Orman Haftası ile ilgili Atasözleri

Tugbam sitesinde en güzel Orman Haftası ile ilgili Atasözleri sizler için hazırlandı
. Buyurun Kısa Orman Haftası ile ilgili Atasözleri
Orman Haftası ile ilgili özlü sözler
Orman Haftasıyla ilgili güzel sözler
Orman Haftasıyla ilgili özdeyişler

* Ağaç dikip gölgesinde halkı dinlendirmek gibi,insanın kıyamet gününde hesabına yarar bir erdem yoktur.

Hz.Muhammed

* Bir kimse bir ağaç dikerse Allah, o ağacın meyvesi kadar o kimseye sevap yazar.

Hz.Muhammed

* Ormanımda bir dalı kesenin başını keserim.

Fatih Sultan Mehmet

* Bir ulusun uygarlık düzeyi,üzerinde yaşadığı toprakları ağaçlandırmasıyla ölçülür.

Franklin Roosevelt

* Ormansız bir yurt, vatan değildir.

Atatürk

* Yeşil görmeyen gözler,renk zevkinden yoksundur.Burasını öyle bir ağaçlandırın ki,kör bir insan dahi yeşillikler arasında olduğunu anlasın.

K.Atatürk

* Çiçekler ağacın gözü, kuşlar dilidir.

Cenap Şehabettin

* Ağaç, geçmişi geleceğe bağlar. Size sabrı öğretir. Beraber yaşamanın, faydalı olmanın zevkini verir.

Marcel Prevast

* Bağa geliniz, yeşil giymiş tabiatı seyrediniz. İçiniz açılır, ruhunuz neşe bulur.

Mevlana

*Ormana nasıl haykırırsan öyle karşılık verir.

(Fin atasözü)

* Ağaca beşikten mezara kadar muhtacız.

(Türk atasözü)

* Ağaçsız memleket duvaksız geline benzer.

(Türk atasözü)

* Ağaç kökünden yıkılır.

(Türk atasözü)

* Bir kuşağın diktiği ağacın gölgesinde gelecek kuşaklar serinler.

(Çin atasözü)

* Yaş kesen baş keser.

(Türk atasözü)

* Ormansız yurt vatan değildir.

* Ormanlar milli servettir.

* Ormanı korumak, erozyonu önlemek demektir.

* Toprağını kaybetmek istemiyorsan, ormanı yok etme.

* Orman yurdun hem süsü, hem gücüdür.

* Yaş kesen baş keser.

* Bakarsan bağ olur, bakmazsan dağ olur.

* Sana gölge veren ağacı kesme!

* Ormana nasıl haykırırsan,öyle karşılık verir.

* Yol rehbersiz;dağ ormansız olmaz.

* Orman,orman içinde büyür.

* Bir kuşağın diktiği ağacın gölgesinde,gelecek kuşaklar serinler.

* Orman,yağmur yularıdır.

* Ağaçsız memleket,duvaksız geline benzer.

* Ağaca beşikten mezara kadar muhtacız.

* Ağaç diken,kendinden başkasını sevdiğini de gösterir.

* Orman bekçi ile değil, sevgi ile korunur.

* Orman, tarımın sigortasıdır.

* Ağaçlı köyü sel basmaz..

* Ağaç dikmek değil, büyütmek sorundur.

* Ağacın yemişi, o ağacı yetiştirmenin sadakasıdır.

* Uygarlığın temelinde ağaç, çiçek ve yeşillik bulunmaktadır.