Posts Tagged ‘sokak’

Kitap İle İlgili Yazı

Cuma, Haziran 22nd, 2012

Kitap Hakkında Yazı
Kitap ile ilgili Yazılar

Okuma Kitaplarım

Bu yazıda ünlü ozanlarımızdan Z. Osman Saba kitapları hakkında duygu ve düşüncelerini anlatıyor.

Sevgili okuma kitaplarım. O kitaplar aylara bölünmüştü. Kış aylarına düşen parçalarda kış resimleri vardı. Sonra, o resimler gittikçe değişirdi. Dallar, yavaş yavaş tomurcuklanır, ağaçlar çiçek açardı. Paltolu çocuklar, paltolarını çıkarmaya başlardı. O resimler böylelikle, bizlere de tatilin yaklaşmakta olduğunu hatırlatırdı.
Bazen kitapların son sayfasını açardım. Orada bir kelebek veya çiçekli dala konmuş bir kuş resmine dalar giderdim. Bu sayfalara ne zaman gelece*ğiz? Bu sayfaları okuyacağımız günlere ne zaman kavuşacağız, diye düşünür dururdum. Oysa daha okulda yılın yarısına bile ulaşmamıştık. Sınıfımızın camlarını sert yağmurlu kış rüzgarları sarsıyordu. Böyleyken ben kitaplardaki o resimlere baktıkça yaz tatilinin hayallerine kapılmaktan kendimi alamazdım.
Neler düşünürdüm neler … Sınavların başlayacağı günleri düşlerdim. Okuma dersinden hiç korkulur mu? Güzel bir Mayıs günü, sınav odasına girecektim. Öğretmenim beni güler yüzle karşılayacaktı. Önüme çıkan parça*yı okuyacaktım. Ben okurken dışardan kuşlar ötüşecek yeni yapraklanmış ağaçların sallandıkları görünecekti.
Bahar yemişlerini satan satıcıların sesleri, çağrışmaları duyulacaktı. Öğretmenlerim okuduğum parça ile ilgili sorular soracaklar, ben hemen cevapları verecektim. Sonra «yeter» diyecekler, sınav odasından uçar gibi çıkacaktım. Okuma kitaplarındaki son parçalara baktıkça bunları düşünür*düm.
Dost okuma kitaplarım. Onlarda neler yoktu? Kısa pantolonları diz kapakları örtecek şekilde biraz geçen saçları düzgünce taranmış güler yüzlü çocuk resimleri vardı. O kitaplarda temiz giyimli köylüler, babalar, analar vardı. Bu insanların güzel resimleriyle doluydu, okuma kitaplarım. Bu resimlerdeki insanlar güzel bir dünyanın insanlarıydı. Kötülük bilmezlerdi, iyilik*ten başka bir şey düşünmezlerdi.
«Bizim gibi olun, iyilikten başka bir şey düşünmeyin» derdi.
Bu unutamadığım eski okuma kitaplarından bugün bir tanesi bile yok. Onların şimdi hayalimdeki yapraklarım çevirirken yine de onları eskitmemek istiyorum. Onlardan ezberimde kalan parçaları yer yer okuyorum. Bu yüzden yangında yanmış kitaplar gibi sayfaların çoğu eksik.
Sevgili dost okuma kitaplarım, sizleri zamanla bu kadar özleyeceğimi hiç bilmezdim. Böyle olacağını bilseydim, birkaçınızı olsun öbür kitaplarımın yanında saklamaz olur muydum?

Ziya Osman SABA

Bana Kitaplarımı Verin!

Okumak hayatın en zor işi belki de…

Kitaplar; keşfedilmeyi bekleyen bir umman, sevgi iklimiyle yoğrulmuş, buram buram kokan, rengarenk çiçeklerle bezeli bir cennet bahçesi…

Gönlümüze nazlı bir sevgili edasıyla akacak karşı konulmaz bir cazibe, yalnızlığımızı paylaştığımız vefakar bir arkadaş, dara düştüğümüzde başvurabileceğimiz kadim bir dost…

Dost edindim her birini kendime ben. Şiirleri, öyküleri, dün akşam okuduğum kitaptaki Ayşe’yi, Sefer’i, Dursun Dayıyı, figür olsun diye konmuş pek iyi tanımadığım üçüncü şahısları…

Bazen dostluklarını düşlerime davet etmekten korkarım. Karanlık, kapkaranlık bir hayaldir bu bendeki. Bazen onlarla birlikte bir katille arkadaşlık ederim; bazen bir sevgili, bazen de kıskanç bir aşık olurum. Herhalde en çok bu yönünü seviyorum kitapların. Her kitapta bambaşka biri oluyorum. Yeniden doğuyorum hayata…

Hayatta hiç yaşamadığım, belki de hiç yaşayamayacağım hayallerimi yaşatırlar bana. Zaten onlar olmasa hayallerim de olmaz.

Bir an olsun uzaklaşırım onların ikliminde dünyanın gamından, kederinden… Bazen göz bebeklerimde asılı kalan garip bir sızıyı, bazen yüreğime ümit tomurcukları serpen serin bir rüzgarı, bazen de rahmetin ufuklarında çiseleyen, kuraktan çatlamış gönlümü sulayan bir bahar yağmurunu barındırır kitaplar.

Bir hikaye bitti az önce… Gönlümdeki gazel seni söylüyor, seni heceliyor şiirin her mısrası. Senden bahsediyor kuşlar, ağaçlar, yer, gök… ve sana yöneliyorum ruhumun her zerresiyle, sana bağlanıyorum her kelimede anbe an, seni solukluyorum kelimelerin nefeslerinde, buram buram kokuyor gül-i reyhan nefesin sayfayı her çevirişimde, seni sayıklıyorum kitabım göğsümün üzerinde uyuyakaldığım her gecenin seherinde, boncuk boncuk terliyorum sabahlara dek…

Biliyor musun, sayfalara sinmiş senin kokun.
Biliyor musun, sana bağlanmışım her cümlede…

Geçenlerde okuduğum şiirin bir dizesi geldi aklıma. Aklımı taktım kafiyeyi oluşturan yumuşak “g” nin çengeline zülüflerine taktığım gibi. Bana senden haber verir mi diye bekledim. “h” dinlenmek için otak oldu bana, “u” ile susuzluğumu giderdim.
Nedense “s” den haber çıkmadı. Komşusu “ş” ye gittim, seni sordum. Güler yüzle karşıladı beni her ne kadar sert olsa da. Teskin etti.

Kendimi buluyorum her zerrede. Memleketimin sisli havalarına bağladığım umutlarımı, ayrılıklarımı, heyecanlarımı, amansız bir hastalığa yenik düşen annemi, babamı, hiç usanmadan anlattığı hikayelerini dinlediğimiz dedemi, kuyruğuna teneke bağladığımız can havliyle sokak sokak kaçan kedileri, başbaşa verip ayazlı gecenin kutup yıldızına dilek bağladığımız zamanları, akşama kadar patlak bir topun peşinde koştuğumuz ilkokul günlerini, tebeşire benzeyen bir taşla tahtayı karaladığım günleri, gönlümü kaptırdığım; ama bir türlü açılamadığım…

Bundan da ötesi seni buluyorum çevirdiğim her sayfada, beni buluyorum…
Şâir, hükmünü kağıda söyler. Gönlünün fermanıdır her kelam. Kalem erbabı kendi dünyasını oluşturur hayal alemlerinde. Malzemesi; sevgi, şefkat, gözyaşı, kelimeler ve el değmemiş hayalleridir. Hayallerini kelime tuğlalarıyla inşa eder sevgiyle, şefkatle… Emek işidir kelimelerle hayal dünyasını inşa etmek. Gelişigüzel bir sıralanış değildir kelimelerdeki ahenk. Tek tek, yavaş yavaş şekillenir kelimeler arasındaki samimiyet. Duvar ustasının tuğlayı dizmesine benzemez bu. Emek ister, sevgi ister, fedakarlık ister, şefkat, samimiyet ister…

Ben şimdi o emeği solukluyorum kitabımın büyülü ikliminde. Sana bırakıyorum dünyanın debdebesini, gamını, kederini… Sana bırakıyorum her şeyi. Bana kitaplarımı verin, dostlarımı, arkadaşlarımı. Ben onlarda buluyorum kendimi, ümitlerimi, hayallerimi… Onlarla inşa ediyorum kıskanç gözlerin dokunmadığı dünyamı. Yarınları sana bırakıyorum.
Ben kendimi aldım, bir de kitaplarımı.
Gidiyorum…
Hayallerimi yaşamak için!..

Eşref YILMAZ / Kumru – 2002

Necip Fazıl Kısakürek Şiirleri

Cuma, Haziran 22nd, 2012

en güzel Necip Fazıl Kısakürek Şiirleri
Necip Fazıl Kısakürek Şiirleri

Beklenen

ne hasta bekler sabahı
ne taze ölüyü mezar
ne de şeytan bir günahı
seni beklediğim kadar

geçti istemem gelmeni
yokluğunda buldum seni
bırak vehmimde gölgeni
gelme artık neye yarar

Kaldırımlar 1-2

1
Sokaktayım, kimsesiz bir sokak ortasında
Yürüyorum, arkama bakmadan yürüyorum
Yolumun karanlığa saplanan noktasında
Sanki beni bekleyen bir hayal görüyorum.

Kara gökler kül rengi bulutlarla kapanık;
Evlerin bacasını kolluyor yıldırımlar.
İn cin uykuda, yalnız iki yoldaş uyanık:
Biri benim, biri de serseri kaldırımlar

İçimde damla damla bir korku birikiyor;
Sanıyorum her sokak başını kesmiş devler,
Üstüme camlarını, hep simsiyah dikiyor
Gözüne mil çekilmiş bir ama gibi evler

Kaldırımlar, çilekeş yalnızların annesi
Kaldırımlar, içimde yaşamış bir insandir.
Kaldırımlar, duyulur ses kesilince sesi,
Kaldırımlar, içimde kıvrılan bir lisandır.

Bana düşmez can vermek yumuşak bir kucakta,
Ben bu kaldırımların emzirdiği cocuğum.
Aman sabah olmasın bu karanlık sokakta,
Bu karanlık sokakta bitmesin yolculuğum

Ben gideyim yol gitsin, ben gideyim yol gitsin;
İki yanımdan aksın bir sel gibi fenerler.
Tak, tak, ayak sesimi aç köpekler işitsin;
Yolumun zafer takı, gölgeden taş kemerler.

Ne sabahı göreyim, ne sabah görüneyim;
Gündüzler size kalsın, verin karanlıkları.
Islak bir yorgan gibi sımsıkı bürüneyim,
Örtün, üstüme örtün serin karanlıkları.

Uzanıverse gövdem, taşlara boydan boya;
Alsa buz gibi taşlar alnımdan bu ateşi.
Dalıp sokaklar kadar esrarlı bir uykuya;
Ölse, kaldırımların kara sevdalı eşi…

2
Başını bir emele satan kahraman gibi,
Etinle, kemiğinle sokakların malısın!
Kurulup üzerine bir tahtırevan gibi,
Sonsuz mesafelerin üstünden aşmalısın!

Bahtın kaldırımlara düştüğü günden beri,
Erimiş ruhlarınız bir derdin potasında.
Senin gölgeni içmiş onun gözbebekleri;
Onun taşı erimiş senin kafatasında.

İkinizin de ne eş, ne arkadaşınız var,
Sükût gibi kimsesiz, çığlık gibi hürsünüz.
Dünyada taşınacak bir kuru başınız var
Onu da ne tarafa olsa götürürsünüz.

Ömrünüz taş olsa da gide gide yorulur,
Bir gün ölüme çıkar bu yolun kıvrımları.
Ne kaldırımlar kadar seni anlayan olur;
Ne senin anladığın kadar kaldırımları.

Allah Derim

Sırtımda, taşınmaz yükü göklerin;
Herkes koşar, zıplar, ben yürüyemem!
İsterseniz hayat aşını verin;
Sayılı nimetler bal olsa yemem!

Ey akıl, nasıl delinmez küfen?
Ebedi oluşun urbası kefen!
Kursa da boşluğa asma köprü, fen,
Allah derim, başka hiçbir şey demem!