Author Archive

Özel Yetkili Mahkemeler kaldırıldı

Pazartesi, Temmuz 2nd, 2012

TBMM Genel Kurulu’nda, 3. Yargı Paketi olarak adlandırılan tasarının 3. bölümünde yer alan maddeleri kabul edildi.

”Temel kanun” olarak ele alınan ve 4 bölümden oluşan tasarının kabul edilen 3. bölümüne göre, Danıştay veya idari mahkemeler, idari işlemin uygulanması halinde telafisi güç veya imkansız zararların doğması ve idari işlemin açıkça hukuka aykırı olması şartlarının birlikte gerçekleşmesi durumunda, davalı idarenin savunması alındıktan veya savunma süresi geçtikten sonra gerekçe göstererek yürütmenin durdurulmasına karar verebilecek.

Uygulanmakla etkisi tükenecek olan idari işlemlerin yürütülmesi, savunma alındıktan sonra yeniden karar verilmek üzere, idarenin savunması alınmaksızın da durdurulabilecek. Yürütmenin durdurulması kararlarında idari işlemin hangi gerekçelerle hukuka açıkça aykırı olduğu ve işlemin uygulanması halinde doğacak telafisi güç veya imkansız zararların neler olduğunun belirtilmesi zorunlu olacak. Sadece ilgili kanun hükmünün iptali istemiyle Anayasa Mahkemesi’ne başvurulduğu gerekçesiyle yürütmenin durdurulması kararı verilemeyecek.

Rekabet Kurumu ve Şeker Kurumu’nun nihai kararlarına karşı Danıştay yerine idare mahkemesinde dava açılabilecek. Kurul kararlarına karşı açılan her türlü dava, öncelikli işlerden sayılacak. İdari para cezaları dahil, Enerji Piyasası Düzenleme Kurulu (EPDK), Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu (BDDK) tarafından alınan bütün kararlara karşı açılan iptal davaları da Danıştay yerine yetkili idare idare mahkemesinde açılabilecek.

Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumunun sektörle ilgili işlemlerine karşı açılacak davalar ile Kamu Gözetimi, Muhasebe ve Denetim Standartları Kurulu’nun düzenleyici ve denetleyici nitelikteki kararlarına karşı, Danıştay yerine yetkili idare mahkemesinde dava açılabilecek.

Ağır ceza mahkemesinde görülecek davalar

TMK 10. maddesinin başlığı, ”Görev ve yargı çevresinin belirlenmesi” olarak değiştiriliyor. TMK kapsamına giren suçlar dolayısıyla açılan davalar, Adalet Bakanlığı’nın teklifi üzerine, HSYK tarafından yargı çevresi birden çok ili kapsayacak şekilde belirlenecek illerde görevlendirilecek ağır ceza mahkemelerinde görülecek. Bu mahkemelerin başkan ve üyeleri, Adli Yargı Adalet Komisyonu’nca, bu mahkemelerden başka mahkemelerde veya işlerde görevlendirilemeyecek. Anayasa Mahkemesi ve Yargıtay’ın yargılayacağı kişilere ilişkin hükümler ile Askeri Mahkemelerin görevlerine ilişkin hükümler saklı kalacak.

TMK kapsamına giren suçlarla ilgili olarak soruşturma, HSYK’ca bu suçların soruşturma ve kovuşturmasında görevlendirilen Cumhuriyet savcılarınca bizzat yapılacak. Bu Cumhuriyet savcıları, Cumhuriyet Başsavcılığı’nca başka mahkemelerde ve işlerde görevlendirilemeyecek.

Savcılar izne bağlı olmadan soruşturma yapabilecek

Türk Ceza Kanunu’nun(TCK), ”Devletin birliğini ve ülke bütünlüğünü bozmak”, ”Anayasayı ihlal”, ”Yasama organına karşı suç”, ”Hükümete karşı suç”, ”Türkiye Cumhuriyeti Hükümetine karşı silahlı isyan” ”Silahlı örgüt”, ”Silah sağlama” ve ”Suç için anlaşma” maddelerinde düzenlenen suçlar hakkında, görev sırasında veya görevinden dolayı işlemiş olsa bile Cumhuriyet savcılarınca doğrudan soruşturma yapılacak. Devlet İstihbarat Hizmetleri ve Milli İstihbarat Teşkilatı Kanunu’nun 26. maddesi hükmü saklı olacak. Bu kanunun 26. maddesi, ”MİT mensuplarının veya belirli bir görevi ifa etmek üzere kamu görevlileri arasından Başbakan tarafından görevlendirilenlerin; görevlerini yerine getirirken, görevin niteliğinden doğan veya görevin ifası sırasında işledikleri iddia olunan suçlardan dolayı ya da 5271 sayılı Kanunun 250. maddesinin birinci fıkrasına göre kurulan ağır ceza mahkemelerinin görev alanına giren suçları işledikleri iddiasıyla haklarında soruşturma yapılması, Başbakanın iznine bağlıdır” hükmünü içeriyor.

Yürütülen soruşturmalarda hakim tarafından verilmesi gerekli kararları alma, bu kararlara karşı yapılan itirazları incelemek ve sadece bu işlere bakmak üzere yeteri kadar hakim görevlendirilecek.

Gözaltı süresi, yakalama yerine en yakın hakim veya mahkemeye gönderilmesi için zorunlu süre hariç, yakalamanın ardından itibaren 48 saat saati geçemeyecek.

Soruşturmanın amacı tehlikeye düşebilecekse yakalanan veya gözaltına alınan veya gözaltı süresi uzatılan kişinin durumu hakkında, Cumhuriyet savcısının emri ile sadece bir yakınına bilgi verilecek.

Gözaltındaki şüphelinin müdafi ile görüşme hakkı, Cumhuriyet savcısının istemi üzerine hakim kararıyla 24 saat süreyle kısıtlanabilecek. Bu zaman zarfında ifade alınamayacak.

Kolluk tarafından düzenlenen tutanaklara, ilgili görevlilerin açık kimlikleri yerine sadece sicil numaraları yazılacak. Kolluk görevlilerinin ifadesine başvurulması gerektiği hallerde çıkartılan davetiye veya çağrı kağıdı, kolluk görevlisinin iş adresine tebliğ edilecek. Bu kişilere ait ifade ve duruşma tutanaklarında işyeri adresi gösterilecek.

Güvenliğin sağlanması bakımından duruşmanın başka bir yerde yapılmasına karar verilebilecek. Açılan davalara adli tatilde de bakılacak.

Ağır ceza mahkemelerinde görülecek davalar

TCK’da yer alan örgüt faaliyeti çerçevesinde işlenen uyuşturucu ve uyarıcı madde imal ve ticareti suçu veya suçtan kaynaklanan malvarlığı değerini aklama suçu, haksız ekonomik çıkar sağlamak amacıyla kurulmuş bir örgütün faaliyeti çerçevesinde cebir ve tehdit uygulanarak işlenen suçlarla ilgili açılan davalar, ağır ceza mahkemelerinde görülecek.

”Temel milli yararlara karşı hakaret”, ”Halkı askerlikten soğutma”, ”Askerleri itaatsizliğe teşvik”, ”Savaşta yalan haber yayma”, ”Seferberlikle ilgili görevin ihmali”, ”Düşmandan unvan ve benzeri payeler kabulü” ve ”Askeri yasak bölgelere girme” suçları hariç, ağır ceza mahkemelerinde görülecek diğer davalar ise şunlar:

”Devletin birliğini ve ülke bütünlüğünü bozmak”, ”Düşmanla işbirliği yapmak”, ”Devlete karşı savaşa tahrik”, ”Yabancı devlet aleyhine asker toplama”, ”Askeri tesisleri tahrip ve düşman askeri hareketleri yararına anlaşma”, ”Düşman devlete maddi ve mali yardım”, ”Anayasayı ihlal”, ”Cumhurbaşkanına suikast ve fiili saldırı”, ”Yasama organına karşı suç”, ”Hükümete karşı suç” , ”Türkiye Cumhuriyeti Hükümetine karşı silahlı isyan”, ”Silahlı örgüt”, ”Silah sağlama”, ”Suç için anlaşma”, ”Askeri komutanlıkların gasbı”, ”Yabancı hizmetine asker yazma, yazılma”, ”Savaş zamanında emirlere uymama”, ”Savaş zamanında yükümlülükler”, ”Devletin güvenliğine ilişkin belgeler”, ”Devletin güvenliğine ilişkin bilgileri temin etme” ”Siyasal veya askeri casusluk”, ”Devletin güvenliğine ve siyasal yararlarına ilişkin bilgileri açıklama”, ”Gizli kalması gereken bilgileri açıklama”, ”Uluslararası casusluk”, ”Devlet sırlarından yararlanma”, ”Devlet hizmetlerinde sadakatsizlik”, ”Yasaklanan bilgileri temin”, ”Yasaklanan bilgilerin casusluk maksadıyla temini”, ”Yasaklanan bilgileri açıklama”, ”Yasaklanan bilgileri siyasal veya askeri casusluk maksadıyla açıklama”, ”Taksir sonucu casusluk fiillerinin işlenmesi”, ”Devlet güvenliği ile ilgili belgeleri elinde bulundurma.”

Çoçuklara uygulanmayacak

Bu suçlarda Ceza Muhakemesi Kanunu’nda öngörülen tutuklama süresi 2 katı olacak. Çocuklar, bu madde hükümleri uyarınca kurulan mahkemelerde yargılanamayacak. Bu mahkemelere özgü soruşturma ve kovuşturma hükümleri çocuklar için uygulanmayacak.

Basılmış eserler yoluyla işlenen veya bu Kanunda öngörülen diğer suçlarla ilgili ceza davalarının bir muhakeme şartı olarak günlük süreli yayınlar yönünden 4 ay, diğer basılmış eserler yönünden 6 ay içinde açılması zorunlu olacak. Kamu davasının açılması izin veya karar alınmasına bağlı olan suçlarda, izin veya karar için gerekli başvurunun yapılmasıyla dava açma süresi duracak. Durma süresi 4 ayı geçemeyecek.

Haberleşmenin gizliliğinin ihlali

Kişiler arasındaki haberleşmenin gizliliğini ihlal eden kişi, 1 yıldan 3 yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılacak. Bu gizlilik ihlali haberleşme içeriklerinin kaydı suretiyle gerçekleşirse, ceza bir kat artırılacak.

Kişiler arasındaki haberleşme içeriklerini hukuka aykırı olarak ifşa edenlere, 2 yıldan 5 yıla kadar hapis cezası verilecek.

Kendisiyle yapılan haberleşmelerin içeriğini diğer tarafın rızası olmaksızın hukuka aykırı olarak alenen ifşa eden kişi, 1 yıldan 3  yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılacak. İfşa edilen bu verilerin basın yayın yoluyla yayınlanması halinde de aynı ceza uygulanacak.

Kişiler arasındaki konuşmanın dinlenmesi

Kişiler arasındaki aleni olmayan konuşmaları, taraflardan herhangi birinin rızası olmaksızın bir aletle dinleyen veya bunları bir ses alma cihazı ile kaydeden kişi, 2 yıldan 5 yıla kadar hapis cezasına çarptırılacak.

Katıldığı aleni olmayan bir söyleşiyi, diğer konuşanların rızası olmadan ses alma cihazı ile kayda alan kişiye, 6 aydan 2 yıla kadar hapis cezası verilecek.

Kişiler arasındaki aleni olmayan konuşmaların kaydedilmesi suretiyle elde edilen verileri hukuka aykırı olarak ifşa eden kişi, 2 yıldan 5 yıla kadar hapis ve 4000 güne kadar adli para cezası ile cezalandırılacak.

Kişilerin özel hayatının gizliliğini ihlal eden kişiye, 1 yıldan 3 yıla kadar hapis cezası verilecek. Gizlilik, görüntü veya seslerin kayda alınmasıyla ihlal edilirse ceza bir kat artırılacak.

Kişilerin özel hayatına ilişkin görüntü veya sesleri hukuka aykırı olarak ifşa eden kimse, 2 yıldan 5 yıla kadar hapis cezası alacak. Fiilin basın ve yayın yoluyla işlenmesi halinde aynı ceza uygulanacak.

Komisyondan kaçan Mesut Yılmaz yazılı veto!

Pazartesi, Temmuz 2nd, 2012

Kemal Gümüş’ün haberi

TBMM Darbeleri ve Muhtıraları Araştırma Komisyonu 28 Şubat Alt Komisyonu, “Sorularınıza yazılı yanıt veririm” eski Başbakanlardan Mesut Yılmaz’ın bu talebini reddetti ve “Komisyonda sözlü yanıtlarınızı bekliyoruz” dedi. 28 Şubat darbesini araştırmakla görevli alt komisyon, Ankara’da başlayan çalışmalarını İstanbul’a taşıyıp eski Genelkurmay Başkanı İsmail Hakkı Karadayı ile dönemin bakanlarından Yalım Erez ve Güneş Taner’i dinledikten sonra yeniden Ankara’daki çalışmalar için hazırlığa başladı. Daha önce görüşülen dönemin Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel ve eski Meclis Başkanı Mustafa Kalemli’nin konuşmaları raporlanırken, şimdi de cezaevinde bulunan dönemin tanıklarının dinlenmesi kararlaştırıldı.

Tutuklu isimler de dinlenecek

Cezaevinde dinlenmesi düşünülen isimler arasında 28 Şubat soruşturması kapsamında tutuklanarak Sincan Cezaevi’ne konulan Genelkurmay İkinci Başkanı emekli Orgeneral Çevik Bir ile emekli Tümgeneral Erol Özkasnak da yer alıyor. Komisyon ayrıca Ergenekon davası kapsamında Silivri Cezaevi’nde tutuklu bulunan emekli Orgeneral Hurşit Tolon ile yine Ergenekon soruşturması kapsamında tutuklanan ve 2010 yılında serbest bırakılan dönemin İstanbul Organize Şube Müdürü Adil Serdar Saçan ile de görüşecek.

Çalışmalarını sürdüren 28 Şubat komisyonu, dönemin hükümeti Refah – Yol’un ortağı DYP eski Genel Başkanı ve Başbakan Tansu Çiller’in özel arşivi ile geleceği komisyonda vereceği bilgileri bekliyor. Komisyon dönemin bir diğer Başbakan’ı Mesut Yılmaz’ın sorulara “yazılı yanıt verme” talebine ise sıcak bakmıyor ve Yılmaz’ı canlı dinlemek istiyor. Bu nedenle Yılmaz’ın komisyona yazılı göndereceği yanıtlar kabul edilmeyecek, komisyon Yılmaz’ı canlı dinleme talebini kendisine iletecek.

Star

Komisyondan kaçan Mesut Yılmaz yazılı veto!

Pazartesi, Temmuz 2nd, 2012

Kemal Gümüş’ün haberi

TBMM Darbeleri ve Muhtıraları Araştırma Komisyonu 28 Şubat Alt Komisyonu, “Sorularınıza yazılı yanıt veririm” eski Başbakanlardan Mesut Yılmaz’ın bu talebini reddetti ve “Komisyonda sözlü yanıtlarınızı bekliyoruz” dedi. 28 Şubat darbesini araştırmakla görevli alt komisyon, Ankara’da başlayan çalışmalarını İstanbul’a taşıyıp eski Genelkurmay Başkanı İsmail Hakkı Karadayı ile dönemin bakanlarından Yalım Erez ve Güneş Taner’i dinledikten sonra yeniden Ankara’daki çalışmalar için hazırlığa başladı. Daha önce görüşülen dönemin Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel ve eski Meclis Başkanı Mustafa Kalemli’nin konuşmaları raporlanırken, şimdi de cezaevinde bulunan dönemin tanıklarının dinlenmesi kararlaştırıldı.

Tutuklu isimler de dinlenecek

Cezaevinde dinlenmesi düşünülen isimler arasında 28 Şubat soruşturması kapsamında tutuklanarak Sincan Cezaevi’ne konulan Genelkurmay İkinci Başkanı emekli Orgeneral Çevik Bir ile emekli Tümgeneral Erol Özkasnak da yer alıyor. Komisyon ayrıca Ergenekon davası kapsamında Silivri Cezaevi’nde tutuklu bulunan emekli Orgeneral Hurşit Tolon ile yine Ergenekon soruşturması kapsamında tutuklanan ve 2010 yılında serbest bırakılan dönemin İstanbul Organize Şube Müdürü Adil Serdar Saçan ile de görüşecek.

Çalışmalarını sürdüren 28 Şubat komisyonu, dönemin hükümeti Refah – Yol’un ortağı DYP eski Genel Başkanı ve Başbakan Tansu Çiller’in özel arşivi ile geleceği komisyonda vereceği bilgileri bekliyor. Komisyon dönemin bir diğer Başbakan’ı Mesut Yılmaz’ın sorulara “yazılı yanıt verme” talebine ise sıcak bakmıyor ve Yılmaz’ı canlı dinlemek istiyor. Bu nedenle Yılmaz’ın komisyona yazılı göndereceği yanıtlar kabul edilmeyecek, komisyon Yılmaz’ı canlı dinleme talebini kendisine iletecek.

Star

Komisyondan kaçan Mesut Yılmaz yazılı veto!

Pazartesi, Temmuz 2nd, 2012

Kemal Gümüş’ün haberi

TBMM Darbeleri ve Muhtıraları Araştırma Komisyonu 28 Şubat Alt Komisyonu, “Sorularınıza yazılı yanıt veririm” eski Başbakanlardan Mesut Yılmaz’ın bu talebini reddetti ve “Komisyonda sözlü yanıtlarınızı bekliyoruz” dedi. 28 Şubat darbesini araştırmakla görevli alt komisyon, Ankara’da başlayan çalışmalarını İstanbul’a taşıyıp eski Genelkurmay Başkanı İsmail Hakkı Karadayı ile dönemin bakanlarından Yalım Erez ve Güneş Taner’i dinledikten sonra yeniden Ankara’daki çalışmalar için hazırlığa başladı. Daha önce görüşülen dönemin Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel ve eski Meclis Başkanı Mustafa Kalemli’nin konuşmaları raporlanırken, şimdi de cezaevinde bulunan dönemin tanıklarının dinlenmesi kararlaştırıldı.

Tutuklu isimler de dinlenecek

Cezaevinde dinlenmesi düşünülen isimler arasında 28 Şubat soruşturması kapsamında tutuklanarak Sincan Cezaevi’ne konulan Genelkurmay İkinci Başkanı emekli Orgeneral Çevik Bir ile emekli Tümgeneral Erol Özkasnak da yer alıyor. Komisyon ayrıca Ergenekon davası kapsamında Silivri Cezaevi’nde tutuklu bulunan emekli Orgeneral Hurşit Tolon ile yine Ergenekon soruşturması kapsamında tutuklanan ve 2010 yılında serbest bırakılan dönemin İstanbul Organize Şube Müdürü Adil Serdar Saçan ile de görüşecek.

Çalışmalarını sürdüren 28 Şubat komisyonu, dönemin hükümeti Refah – Yol’un ortağı DYP eski Genel Başkanı ve Başbakan Tansu Çiller’in özel arşivi ile geleceği komisyonda vereceği bilgileri bekliyor. Komisyon dönemin bir diğer Başbakan’ı Mesut Yılmaz’ın sorulara “yazılı yanıt verme” talebine ise sıcak bakmıyor ve Yılmaz’ı canlı dinlemek istiyor. Bu nedenle Yılmaz’ın komisyona yazılı göndereceği yanıtlar kabul edilmeyecek, komisyon Yılmaz’ı canlı dinleme talebini kendisine iletecek.

Star

Leyla gibi düşünüyorum, Başbakan çözer

Pazartesi, Temmuz 2nd, 2012

Melik Duvaklı / Salih Bilici’nin haberi

Kürt siyasetinin sembol isimlerinden Leyla Zana’nın “Bu işi ancak Başbakan Erdoğan çözer” sözleri bugünlerde birçok önemli Kürt siyasetçisi ve aydını tarafından da dile getiriliyor. Kürt siyasetçiler deyim yerindeyse umudu Erdoğan’a bağlamış durumda. PKK’ya ise sert eleştiriler yöneltiyorlar. Örgütün eylemleriyle barış sürecini sabote ettiğini düşünüyorlar. Kürtler ana dil, anayasal haklar gibi taleplerine artık silahların sustuğu, siyasetin konuştuğu bir zeminde kavuşmak istiyor.

ÇÖZÜM İSTEMEYENLER VAR

Dizimizin üçüncü bölümü için görüşlerine başvurduğumuz Ünlü edebiyatçı ve yazar Kemal Burkay, şunları dile getirdi: “Leyla Zana’nın, Erdoğan’ın güçlü bir hükümetin başında olduğuna ve isterse Kürt sorununu çözebileceğine dair görüşüne katılıyorum. Erdoğan ve partisi gerçekten de son dönemde darbe girişimlerini savuşturmayı ve askerî vesayeti geriletmeyi başardı, askerî ve sivil bürokrasiyi denetleyebilecek duruma geldi. Bu, güç dengesinde hükümetten yana önemli bir değişimdir. Böyle bir hükümet ‘eğer isterse’ Kürt sorununu çözebilir. Hükümet bu yolda gerekli köklü ve cesur adımları atarsa elbet sevinirim. Kürt sorununu PKK’dan ayırmak ve Kürt halkının tüm meşru, temel haklarını tanıyarak, yani adil biçimde, eşitlik temelinde çözmek gerekir. Bu olduğu zaman zaten PKK gibi çözüm için şiddet yöntemlerine gerek duyan örgütlerin varoluş nedeni kalmaz. Ülkeye barış ve demokrasi gelir, siyaset normalleşir.”

Barış sürecinde “PKK’nın iyi bir sınav verebileceğini sanmıyorum” diyen Burkay, sözlerine şöyle devam etti: “Çünkü yönetim planında parçalı durumda. Birinin yaptığını öteki bozuyor. Örneğin seçimden sonra, ‘Hükümetle anlaştık, artık savaşa gerek yok’ diyen Öcalan baypas edildi. PKK’nın içinde, Ergenekon’unki dahil, çok el var. Belli ki içerde ve dışarıda Kürt sorununun çözümünü istemeyen, bu çatışmadan yarar uman kesimler var ve bunlar çözümü engellemek, gerginlik ve istikrarsızlık  için ellerinden geleni yapacaklar.”

ÖRGÜT SİLAHLARI ÇEKMELİ

Hak ve Özgürlükler Partisi eski Genel Başkanı Sertaç Bucak da sürecin barış ortamında devam etmesi için PKK’nın mutlaka elini tetikten çekmesi gerektiğini söyledi. Bucak, şu görüşleri dile getirdi: “Selahattin Demirtaş ‘Başbakan bu savaşı durdursun’ diyor. Tamam, güzel söylüyor ama örgütün de adım atması lazım. Çünkü barışı istemeyen karanlık güçler her zaman için çözüm girişimlerini engellerler. Örgüt ‘Ben bu sorunun çözülmesini istiyorum ve başlatılan sürecin sürdürülmesini istiyorum. Bunun için provokasyonları engellemek için elimi silahlardan çekiyorum’ demelidir. Bu açıklamadan sonra silahların bırakılması bir paket halinde gerçekleştirilir. Önemli olan şu anda çatışma ortamının durdurulmasıdır. Eğer çatışma ortamı yok edilirse provokasyon yapmak isteyen güçlerin bir gerekçe bulması lazım. Yoksa inişli çıkışlı bir süreç olur. Gene insanlar ölür ve biz hiçbir sonuca ulaşamayız.”

EKİNCİ: Haklar verilirse sorun çözülür
 
“Kürtler Türk toplumu içerisinde Türk toplumuna entegre olmak, Türkiye’de eşit haklı vatandaş olmak istiyor” diyen Kürt siyasetçi Tarık Ziya Ekinci, sorunun çözümeyle ilgili şunları söyledi: “Ben 87 yaşındayım, ana dilim Kürtçe’dir ama ben Kürtçe okur-yazar değilim. Bu benim için çok büyük bir acıdır. Bugün insanlar doğal olarak kendi ana dillerinde okuyup yazma hakkını elde etmek istiyor. Bunun gerçekleşebilmesi için yerel yönetimlerin özerkleşmesinin çok büyük önemi var. Üçüncüsü de; Türkiye’nin demokratikleşmesi çok önemli. Türkiye AB’ye yöneldi, ama son birkaç yıldır sekteye uğradı. Bu perspektife bağlı kalmasını temenni ediyorum. Yeni bir anayasa olmadan olmaz. Kürt kimliğinin tanınması ve kültürel haklarının verilmesi ile büyük oranda çözülür. “

GÜNSİAD BAŞKANI: Kuzey Irak’ın da çehresi değişecek

Güneydoğu Sanayici ve İşadamları Derneği (GÜNSİAD) Başkanı Şahismail Bedirhanoğlu, Kuzey Irak’taki ekonomik refahın bölgeyi derinden etkileceğini söyledi. Refahın artmasıyla terörün zayıflayacağını belirten Bedirhanoğlu, şunları söylüyor: “Irak yaptığımız 7 milyar dolarlık ticaretin 4-5 milyar doları Kuzey Irak ile yapılıyor. Irak’ın petrol gelirlerinin yüzde 17’si bölgesel Kuzey Irak yönetimine geliyor. Bu paranın önemli bir kısmı Türkiye’ye geliyor. Şu an tek sorun Habur kapısı artık kafi gelmiyor, ciddi sıkıntılara, kuyrukların oluşmasına neden oluyor. Hükümet iki kapının açılmasına daha karar verdi. Bunlar hep iyi gelişmeler.”

DİTAM BAŞKANI: KCK mağduruyum, devlet ölçüyü kaçırdı

Nisan 2009’da başlayan KCK operasyonları açılım süreciyle paralel gelişti. Bir yanda Kürt meselesine dair önemli adımlar atılırken, peş peşe operasyonlar gerçekleştirildi. Diyarbakır Ticaret ve Sanayi Odası üyesi ve Dicle Araştırmaları Merkezi  (DİTAM) Başkanı Mehmet Kaya aynı zamanda bir KCK mağduru. Ancak Mehmet Kaya buna rağmen KCK operasyonlarında ölçünün kaçtığını savunuyor: “KCK’nın en mağdurlarından biriyim. Ticaret Odası seçimlerinde KCK beni hedef alarak politika yaptı. Tehdit etti. Sandıktan yine ben çıktım. İnsanlar KCK’nın tehdidine rağmen oylarını bana verdi. Şimdi burada şunu söylemek istiyorum. KCK’nın içinde mutlaka şiddeti kullanmak isteyenler var. Burada duygusallığı ikinci plana atıp gerçek anlamda şiddete bulaşmamış insanları ayırmak lazım. Ve toplumda mağduriyet oluşturan bazı adımlardan geri adım atacaksınız. Diyarbakır’da benim sayabileceğim 10 masum insanı tutukladılar. Bu 10 kişiyi almamalıydılar. 10 kişi mağduriyet oluşturuyorsa bunları almamalıydılar. Toplumsal baskı oluşturan insanlar tutuklanmamalıydı. Ama sen gidip Fırat Anlı’yı, Muharrem Erbey’i tutukladığın zaman bunun neyini izah ediyorsun. Bugün BDP’lilere karşı yürütülen KCK operasyonu gerçek anlamda yürütülse biz de destek veririz.”

Türkiye Gazetesi

Leyla gibi düşünüyorum, Başbakan çözer

Pazartesi, Temmuz 2nd, 2012

Melik Duvaklı / Salih Bilici’nin haberi

Kürt siyasetinin sembol isimlerinden Leyla Zana’nın “Bu işi ancak Başbakan Erdoğan çözer” sözleri bugünlerde birçok önemli Kürt siyasetçisi ve aydını tarafından da dile getiriliyor. Kürt siyasetçiler deyim yerindeyse umudu Erdoğan’a bağlamış durumda. PKK’ya ise sert eleştiriler yöneltiyorlar. Örgütün eylemleriyle barış sürecini sabote ettiğini düşünüyorlar. Kürtler ana dil, anayasal haklar gibi taleplerine artık silahların sustuğu, siyasetin konuştuğu bir zeminde kavuşmak istiyor.

ÇÖZÜM İSTEMEYENLER VAR

Dizimizin üçüncü bölümü için görüşlerine başvurduğumuz Ünlü edebiyatçı ve yazar Kemal Burkay, şunları dile getirdi: “Leyla Zana’nın, Erdoğan’ın güçlü bir hükümetin başında olduğuna ve isterse Kürt sorununu çözebileceğine dair görüşüne katılıyorum. Erdoğan ve partisi gerçekten de son dönemde darbe girişimlerini savuşturmayı ve askerî vesayeti geriletmeyi başardı, askerî ve sivil bürokrasiyi denetleyebilecek duruma geldi. Bu, güç dengesinde hükümetten yana önemli bir değişimdir. Böyle bir hükümet ‘eğer isterse’ Kürt sorununu çözebilir. Hükümet bu yolda gerekli köklü ve cesur adımları atarsa elbet sevinirim. Kürt sorununu PKK’dan ayırmak ve Kürt halkının tüm meşru, temel haklarını tanıyarak, yani adil biçimde, eşitlik temelinde çözmek gerekir. Bu olduğu zaman zaten PKK gibi çözüm için şiddet yöntemlerine gerek duyan örgütlerin varoluş nedeni kalmaz. Ülkeye barış ve demokrasi gelir, siyaset normalleşir.”

Barış sürecinde “PKK’nın iyi bir sınav verebileceğini sanmıyorum” diyen Burkay, sözlerine şöyle devam etti: “Çünkü yönetim planında parçalı durumda. Birinin yaptığını öteki bozuyor. Örneğin seçimden sonra, ‘Hükümetle anlaştık, artık savaşa gerek yok’ diyen Öcalan baypas edildi. PKK’nın içinde, Ergenekon’unki dahil, çok el var. Belli ki içerde ve dışarıda Kürt sorununun çözümünü istemeyen, bu çatışmadan yarar uman kesimler var ve bunlar çözümü engellemek, gerginlik ve istikrarsızlık  için ellerinden geleni yapacaklar.”

ÖRGÜT SİLAHLARI ÇEKMELİ

Hak ve Özgürlükler Partisi eski Genel Başkanı Sertaç Bucak da sürecin barış ortamında devam etmesi için PKK’nın mutlaka elini tetikten çekmesi gerektiğini söyledi. Bucak, şu görüşleri dile getirdi: “Selahattin Demirtaş ‘Başbakan bu savaşı durdursun’ diyor. Tamam, güzel söylüyor ama örgütün de adım atması lazım. Çünkü barışı istemeyen karanlık güçler her zaman için çözüm girişimlerini engellerler. Örgüt ‘Ben bu sorunun çözülmesini istiyorum ve başlatılan sürecin sürdürülmesini istiyorum. Bunun için provokasyonları engellemek için elimi silahlardan çekiyorum’ demelidir. Bu açıklamadan sonra silahların bırakılması bir paket halinde gerçekleştirilir. Önemli olan şu anda çatışma ortamının durdurulmasıdır. Eğer çatışma ortamı yok edilirse provokasyon yapmak isteyen güçlerin bir gerekçe bulması lazım. Yoksa inişli çıkışlı bir süreç olur. Gene insanlar ölür ve biz hiçbir sonuca ulaşamayız.”

EKİNCİ: Haklar verilirse sorun çözülür
 
“Kürtler Türk toplumu içerisinde Türk toplumuna entegre olmak, Türkiye’de eşit haklı vatandaş olmak istiyor” diyen Kürt siyasetçi Tarık Ziya Ekinci, sorunun çözümeyle ilgili şunları söyledi: “Ben 87 yaşındayım, ana dilim Kürtçe’dir ama ben Kürtçe okur-yazar değilim. Bu benim için çok büyük bir acıdır. Bugün insanlar doğal olarak kendi ana dillerinde okuyup yazma hakkını elde etmek istiyor. Bunun gerçekleşebilmesi için yerel yönetimlerin özerkleşmesinin çok büyük önemi var. Üçüncüsü de; Türkiye’nin demokratikleşmesi çok önemli. Türkiye AB’ye yöneldi, ama son birkaç yıldır sekteye uğradı. Bu perspektife bağlı kalmasını temenni ediyorum. Yeni bir anayasa olmadan olmaz. Kürt kimliğinin tanınması ve kültürel haklarının verilmesi ile büyük oranda çözülür. “

GÜNSİAD BAŞKANI: Kuzey Irak’ın da çehresi değişecek

Güneydoğu Sanayici ve İşadamları Derneği (GÜNSİAD) Başkanı Şahismail Bedirhanoğlu, Kuzey Irak’taki ekonomik refahın bölgeyi derinden etkileceğini söyledi. Refahın artmasıyla terörün zayıflayacağını belirten Bedirhanoğlu, şunları söylüyor: “Irak yaptığımız 7 milyar dolarlık ticaretin 4-5 milyar doları Kuzey Irak ile yapılıyor. Irak’ın petrol gelirlerinin yüzde 17’si bölgesel Kuzey Irak yönetimine geliyor. Bu paranın önemli bir kısmı Türkiye’ye geliyor. Şu an tek sorun Habur kapısı artık kafi gelmiyor, ciddi sıkıntılara, kuyrukların oluşmasına neden oluyor. Hükümet iki kapının açılmasına daha karar verdi. Bunlar hep iyi gelişmeler.”

DİTAM BAŞKANI: KCK mağduruyum, devlet ölçüyü kaçırdı

Nisan 2009’da başlayan KCK operasyonları açılım süreciyle paralel gelişti. Bir yanda Kürt meselesine dair önemli adımlar atılırken, peş peşe operasyonlar gerçekleştirildi. Diyarbakır Ticaret ve Sanayi Odası üyesi ve Dicle Araştırmaları Merkezi  (DİTAM) Başkanı Mehmet Kaya aynı zamanda bir KCK mağduru. Ancak Mehmet Kaya buna rağmen KCK operasyonlarında ölçünün kaçtığını savunuyor: “KCK’nın en mağdurlarından biriyim. Ticaret Odası seçimlerinde KCK beni hedef alarak politika yaptı. Tehdit etti. Sandıktan yine ben çıktım. İnsanlar KCK’nın tehdidine rağmen oylarını bana verdi. Şimdi burada şunu söylemek istiyorum. KCK’nın içinde mutlaka şiddeti kullanmak isteyenler var. Burada duygusallığı ikinci plana atıp gerçek anlamda şiddete bulaşmamış insanları ayırmak lazım. Ve toplumda mağduriyet oluşturan bazı adımlardan geri adım atacaksınız. Diyarbakır’da benim sayabileceğim 10 masum insanı tutukladılar. Bu 10 kişiyi almamalıydılar. 10 kişi mağduriyet oluşturuyorsa bunları almamalıydılar. Toplumsal baskı oluşturan insanlar tutuklanmamalıydı. Ama sen gidip Fırat Anlı’yı, Muharrem Erbey’i tutukladığın zaman bunun neyini izah ediyorsun. Bugün BDP’lilere karşı yürütülen KCK operasyonu gerçek anlamda yürütülse biz de destek veririz.”

Türkiye Gazetesi

Leyla gibi düşünüyorum, Başbakan çözer

Pazartesi, Temmuz 2nd, 2012

Melik Duvaklı / Salih Bilici’nin haberi

Kürt siyasetinin sembol isimlerinden Leyla Zana’nın “Bu işi ancak Başbakan Erdoğan çözer” sözleri bugünlerde birçok önemli Kürt siyasetçisi ve aydını tarafından da dile getiriliyor. Kürt siyasetçiler deyim yerindeyse umudu Erdoğan’a bağlamış durumda. PKK’ya ise sert eleştiriler yöneltiyorlar. Örgütün eylemleriyle barış sürecini sabote ettiğini düşünüyorlar. Kürtler ana dil, anayasal haklar gibi taleplerine artık silahların sustuğu, siyasetin konuştuğu bir zeminde kavuşmak istiyor.

ÇÖZÜM İSTEMEYENLER VAR

Dizimizin üçüncü bölümü için görüşlerine başvurduğumuz Ünlü edebiyatçı ve yazar Kemal Burkay, şunları dile getirdi: “Leyla Zana’nın, Erdoğan’ın güçlü bir hükümetin başında olduğuna ve isterse Kürt sorununu çözebileceğine dair görüşüne katılıyorum. Erdoğan ve partisi gerçekten de son dönemde darbe girişimlerini savuşturmayı ve askerî vesayeti geriletmeyi başardı, askerî ve sivil bürokrasiyi denetleyebilecek duruma geldi. Bu, güç dengesinde hükümetten yana önemli bir değişimdir. Böyle bir hükümet ‘eğer isterse’ Kürt sorununu çözebilir. Hükümet bu yolda gerekli köklü ve cesur adımları atarsa elbet sevinirim. Kürt sorununu PKK’dan ayırmak ve Kürt halkının tüm meşru, temel haklarını tanıyarak, yani adil biçimde, eşitlik temelinde çözmek gerekir. Bu olduğu zaman zaten PKK gibi çözüm için şiddet yöntemlerine gerek duyan örgütlerin varoluş nedeni kalmaz. Ülkeye barış ve demokrasi gelir, siyaset normalleşir.”

Barış sürecinde “PKK’nın iyi bir sınav verebileceğini sanmıyorum” diyen Burkay, sözlerine şöyle devam etti: “Çünkü yönetim planında parçalı durumda. Birinin yaptığını öteki bozuyor. Örneğin seçimden sonra, ‘Hükümetle anlaştık, artık savaşa gerek yok’ diyen Öcalan baypas edildi. PKK’nın içinde, Ergenekon’unki dahil, çok el var. Belli ki içerde ve dışarıda Kürt sorununun çözümünü istemeyen, bu çatışmadan yarar uman kesimler var ve bunlar çözümü engellemek, gerginlik ve istikrarsızlık  için ellerinden geleni yapacaklar.”

ÖRGÜT SİLAHLARI ÇEKMELİ

Hak ve Özgürlükler Partisi eski Genel Başkanı Sertaç Bucak da sürecin barış ortamında devam etmesi için PKK’nın mutlaka elini tetikten çekmesi gerektiğini söyledi. Bucak, şu görüşleri dile getirdi: “Selahattin Demirtaş ‘Başbakan bu savaşı durdursun’ diyor. Tamam, güzel söylüyor ama örgütün de adım atması lazım. Çünkü barışı istemeyen karanlık güçler her zaman için çözüm girişimlerini engellerler. Örgüt ‘Ben bu sorunun çözülmesini istiyorum ve başlatılan sürecin sürdürülmesini istiyorum. Bunun için provokasyonları engellemek için elimi silahlardan çekiyorum’ demelidir. Bu açıklamadan sonra silahların bırakılması bir paket halinde gerçekleştirilir. Önemli olan şu anda çatışma ortamının durdurulmasıdır. Eğer çatışma ortamı yok edilirse provokasyon yapmak isteyen güçlerin bir gerekçe bulması lazım. Yoksa inişli çıkışlı bir süreç olur. Gene insanlar ölür ve biz hiçbir sonuca ulaşamayız.”

EKİNCİ: Haklar verilirse sorun çözülür
 
“Kürtler Türk toplumu içerisinde Türk toplumuna entegre olmak, Türkiye’de eşit haklı vatandaş olmak istiyor” diyen Kürt siyasetçi Tarık Ziya Ekinci, sorunun çözümeyle ilgili şunları söyledi: “Ben 87 yaşındayım, ana dilim Kürtçe’dir ama ben Kürtçe okur-yazar değilim. Bu benim için çok büyük bir acıdır. Bugün insanlar doğal olarak kendi ana dillerinde okuyup yazma hakkını elde etmek istiyor. Bunun gerçekleşebilmesi için yerel yönetimlerin özerkleşmesinin çok büyük önemi var. Üçüncüsü de; Türkiye’nin demokratikleşmesi çok önemli. Türkiye AB’ye yöneldi, ama son birkaç yıldır sekteye uğradı. Bu perspektife bağlı kalmasını temenni ediyorum. Yeni bir anayasa olmadan olmaz. Kürt kimliğinin tanınması ve kültürel haklarının verilmesi ile büyük oranda çözülür. “

GÜNSİAD BAŞKANI: Kuzey Irak’ın da çehresi değişecek

Güneydoğu Sanayici ve İşadamları Derneği (GÜNSİAD) Başkanı Şahismail Bedirhanoğlu, Kuzey Irak’taki ekonomik refahın bölgeyi derinden etkileceğini söyledi. Refahın artmasıyla terörün zayıflayacağını belirten Bedirhanoğlu, şunları söylüyor: “Irak yaptığımız 7 milyar dolarlık ticaretin 4-5 milyar doları Kuzey Irak ile yapılıyor. Irak’ın petrol gelirlerinin yüzde 17’si bölgesel Kuzey Irak yönetimine geliyor. Bu paranın önemli bir kısmı Türkiye’ye geliyor. Şu an tek sorun Habur kapısı artık kafi gelmiyor, ciddi sıkıntılara, kuyrukların oluşmasına neden oluyor. Hükümet iki kapının açılmasına daha karar verdi. Bunlar hep iyi gelişmeler.”

DİTAM BAŞKANI: KCK mağduruyum, devlet ölçüyü kaçırdı

Nisan 2009’da başlayan KCK operasyonları açılım süreciyle paralel gelişti. Bir yanda Kürt meselesine dair önemli adımlar atılırken, peş peşe operasyonlar gerçekleştirildi. Diyarbakır Ticaret ve Sanayi Odası üyesi ve Dicle Araştırmaları Merkezi  (DİTAM) Başkanı Mehmet Kaya aynı zamanda bir KCK mağduru. Ancak Mehmet Kaya buna rağmen KCK operasyonlarında ölçünün kaçtığını savunuyor: “KCK’nın en mağdurlarından biriyim. Ticaret Odası seçimlerinde KCK beni hedef alarak politika yaptı. Tehdit etti. Sandıktan yine ben çıktım. İnsanlar KCK’nın tehdidine rağmen oylarını bana verdi. Şimdi burada şunu söylemek istiyorum. KCK’nın içinde mutlaka şiddeti kullanmak isteyenler var. Burada duygusallığı ikinci plana atıp gerçek anlamda şiddete bulaşmamış insanları ayırmak lazım. Ve toplumda mağduriyet oluşturan bazı adımlardan geri adım atacaksınız. Diyarbakır’da benim sayabileceğim 10 masum insanı tutukladılar. Bu 10 kişiyi almamalıydılar. 10 kişi mağduriyet oluşturuyorsa bunları almamalıydılar. Toplumsal baskı oluşturan insanlar tutuklanmamalıydı. Ama sen gidip Fırat Anlı’yı, Muharrem Erbey’i tutukladığın zaman bunun neyini izah ediyorsun. Bugün BDP’lilere karşı yürütülen KCK operasyonu gerçek anlamda yürütülse biz de destek veririz.”

Türkiye Gazetesi

BDP’li vekilden AK Parti’ye övgüler!

Pazartesi, Temmuz 2nd, 2012

Ömer Süt’ün röportajı

Eski Başbakanlardan Bülent Ecevit ve Recep Tayyip Erdoğan önderliğindeki AK Parti’nin Süryanilere bakışından memnuniyetini bildiren BDP’li Süryani milletvekili Dora, AK Parti’nin sağlık alanındaki icraatlarını takdirle karşılıyor.

Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne (TBMM) giren ilk Süryani milletvekili olan Barış ve Demokrasi Partisi (BDP) Mardin Milletveklili Erol Dora, Haber7.com’a samimi açıklamalarda bulundu.

Yüzyıllardır bu topraklarda birlikte yaşadığımız bu halkın sorunlarını dile getirmeye çalışan Dora, Süryaniliğin ne olduğunu, Süryanilerin Türkiye’ye nasıl baktıklarını, Avrupa’ya neden göç ettiklerini, Avrupa’ya giden Süryanilerin anavatanı olan Türkiye’ye ne zaman döneceklerini, AK Parti Hükümeti’nin bunlar üzerindeki politikaları ve Güneydoğu’ya yaptığı yatırımları anlattı.

İşte Erol Dora ile yaptığımız röportaj… 

Süryanilik nedir? Süryani kime denir?

Ataları Asur ve Babillere dayanan yaklaşık 6500 yıllık bir geçmişi olan Mezopotamya ve Ortadoğu’nun en eski halklarından biridir. Süyanilik bir inanç biçimi değildir, bir halkın ismidir. Hala atalarımızın dilini konuşuyoruz, kendimize has alfabemiz var. Müslümanlık kabul edildikten sonra Abbasi ve Emeviler zamanında çok etkin olan Süryaniler, tıp, bilim ve tercümanlık alanlarında aktif rol almışlardır. Süryaniler genel olarak Irak, Suriye,Türkiye, İran ve Lübnan’da var. Süryanilerin Hristiyanlığı kabul etmesinden sonra Avrupa Hristiyanlıkla tanışmıştır. Dolayısıyla Hristiyanlık denilince Avrupa akla gelir ama bu dinin çıkış noktası Ortadoğu ve Mezopotamya’dır. Hz.İsa’nın kullandığı dil Aremice yani Süryanice’dir.

Türkiye’de Süryaniler daha çok nerelerde yaşıyor?

Yoğun olarak Güneydoğu Anadolu’da yaşayan Süryani halkı Mardin, Van, Şanlıurfa, Adıyaman, Malatya’da hayatlarını sürdürüyor. Türkiye ve dünyada yaşanan bazı olaylardan sonra Süryaniler, büyükşehirlere ve Avrupa’ya göç etmek zorunda kalmışlar.

Süryaniceyi günlük hayatınızda ne kadar kullanabiliyorsunuz?

Daha çok kırsal kesimde konuşulur. Midyat, Cizre, Silopi, İdil, Dargeçit, Mardin, Hakkari merkezinde ve köylerinde yaşayan Süryanilerin anadili Süryanicedir. İlkokula başladıktan sonra Türkçe, Kürtçe ve Arapça’yı öğreniyorduk. Böylece yetişkin bir Süryani aynı zamanda birden fazla dili rahat bir şekilde konuşabiliyordu.

Süryanilerin göç etmelerinin sebepleri neler?

Gerek komşularıyla yaşadıkları sıkıntılar, gerek geçim derdi yaşamaları, gerekse dini vecibelerini rahatça yapamamalarından göç olayı başlamıştır. Türkiye’de şu anda 15 bin civarında Süryani yaşıyor ancak bu rakam Osmanlı döneminde ya da öncesinde çok daha fazlaydı. Avrupa’ya gidenler ekonomik alanda rahat kavuşarak tahsil de yaparak önemli mevkilere geldi. Mesela İsveç Parlamentosu’nda 6 Süryani milletvekili var.

Avrupa’ya göç eden Süryaniler Türkiye’ye dönmeyi düşünüyor mu?

Güneydoğu’da yaşayan Süryani halkı, ileride Türkiye’ye geri dönmek adına Avrupa’ya gitmişti, ama gidenler geri dönmedi. Her giden yanına birkaç akrabasını aldı. 1980 darbesi gerçekleşince de Türkiye’de şartlar iyice zorlaştı. 1980’den sonra bölgede Süryanilere yönelik 60’a yakın faili meçhul cinayet oldu. Bu faili meçhullerin de faili bulunamayınca Süryanilerin Avrupa’ya göçü daha hızlı oldu. Ayrıca güvenlik nedeniyle Hakkari, Şırnak, Adıyaman, Mardin ve Urfa gibi yerlerde köyler boşaltılınca Süryaniler, kendilerine farklı yaşam alanları bulma arayışına girdi. Ama günümüzde bu göç olayı durmuş vaziyettedir.

ECEVİT VE AK PARTİ GAYRİMÜSLİMLERE ÖNEM VERDİ

2001 yılında önce Almanya’ya giden bir Süryani, Alman yasalarına göre, iki vatandaşlık taşıyamıyordu. Buraya gidenler Türk vatandaşlığından çıkmak zorunda kalıyordu çünkü Almanya çifte vatandaşlığı kabul etmiyordu. Almanya’ya giden bir Süryani Türkiye’ye döndüğünde sorunlar yaşıyordu. DSP lideri merhum Bülent Ecevit, o zaman bir genelge yayınlatarak Süryanilerin Türkiye’de haklarını güvence altına aldı. Bu Süryaniler arasında olumlu karşılandı. Daha sonra AK Parti Hükümeti zamanında Türkiye, Avrupa Birliği sürecine girince ülkemizde olumlu gelişmeler yaşandı. 2004 ve 2008 yıllarında çıkartılan Vakıflar Kanunu ile sorunların bir kısmı halloldu. Hal böyle olunca Türkiye’de yaşayan gayrimüslimler rahatladı ve ülkesine bağlılığını güçlendirdi. Ama yine de eksiklikler vardır. Mesela bazı vakıflar yönetimlerini oluşturamadıklarından Vakıflar Genel Müdürlüğü o vakıflara el koydu. Bunların geri iadesi hala gerçekleşmedi ancak genel anlamda düşündüğümüzde müspet gelişmeler yaşanıyor. Bunun neticesinde Süryaniler, 2002 yılından sonra Türkiye’ye dönmeye başladı ve bu çok önemsenecek bir durumdur. Bölgede güven ve istikrar oluşursa, insanlar yatırım imkanı bulacak ve bu da göçü hızlandıracak önemli bir olgu olacak.

Mor Gabriel Kilisesi arazisi üzerinde bir sorun yaşanıyor ve olay mahkemelerde uzun yıllar çözüm bekledi. Bununla ilgili son durum nedir?

M.S 397 tarihinde kurulan Mor Gabriel Kilisesi yaklaşık olarak 1600 yıllık bir geçmişe sahiptir. Süryaniler için kutsal olan -Turabdin- bölgesi içerisindedir bu kilise… Kilisenin arazisi üzerinde birçok yerin tapusu olmamasına rağmen, insanlar buranın vergisini vermeye devam ediyordu. 2008’den sonra bölgede tapulandırma işlemleri başladıktan sonra burada arazi sorunu çıkmaya başladı. Çevre köylülerin şikayet etmesiyle hem orman idaresi hem de hazineyle Mor Gabriel Kilisesi arasında anlaşmazlık ortaya çıktı. Köylüler ve orman idaresinin iddiasına göre, Mor Gabriel’e kayıtlı olan araziler aslında ona ait değildi. Bununla ilgili olarak davalar açıldı. 1936’da kilise bütün bu arazilerin kendisine ait olduğuna dair bir mal beyanında bulundu ve 1937’den günümüze kadar olam zaman diliminde de kendisine ait olduğunu iddia ettiği malların vergisini devlete ödemektedir. Hazine ile ilgili davada mahkeme, Mor Gabriel’in haklı olduğuna dair karar verdi. Ormanla ilgili olan dava Mor Gabriel’in aleyhine karar verildi. Bu konuda Türkiye’de bütün hukuki yollar denendi ve dava AİHM’dedir. Hazine ilgili karar Yargıtay tarafından bozuldu, dava tekrar yerel mahkemeye gönderdi ancak yerel mahkeme kararında direnince dava ile ilgili kararı Hukuk Genel Kurulu’nda görüşüldü. Hukuk Genel Kurulu da Yargıtay’ın kararına uydu. Kararlar neticesinde yüzyıllardır bu topraklarda kardeşçe yaşayan Süryani halkının morali bozulmuş ve ülkelerine olan güvende sarsılmıştır. Türkiye’de davalar bitmiş olabilir ancak Süryanilerin haklarını Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nde arayacağını buradan aktarmak istiyorum.

Süryanilerin devletten eğitim konusunda istedikleri ne?

Ermeni ve Rumların ilkokuldan liseye kadar okulları var ki, bunla Lozan Antlaşması’yla güvence altına alınmıştır. Hukuken Süryaniler de bu haklara sahiptir anca pratiğe baktığınızda Süryaniler bunlardan mahrum bırakılmıştır. Süryanilerin 1928 yılına kadar bir okulu vardı, sonra bu okul kapatılmış.

Peki, bu okul neden kapatılmış?

Nedeni tam olarak bilinmemekle beraber, iddiaya göre Süryaniler, devlete başvurup kendileri bu okulu kapattırmış.

Süryanilerin eğitim konusunda ne gibi talepleri var?

Lozan’da bütün haklarımız açık bir şekilde ifade edilmektedir. Diğer azınlıklara verilen haklar neyse Süryanilere de aynı hakların pratikte uygulanmasını istiyoruz. Dil konusundaki ihtiyaçlarımızı gidermek için fazla bir şansımız yok sadece manastırlarda bu ihtiyacımızı karşılamaya çalışıyoruz.Lozan’ın ortaya çıkardığı var olan haklarımızı kullanamadığımızdan bizde derin yaralar bırakmıştır. Bu süreçte Süryanilerden kaynaklanan sorunlar da varolmuştur. Çünkü bunlar uzun yıllar ne istediklerini tam olarak belirtmemişler, haklarını aramamışlar.

Süryaniler 1928’den sonra bir okul açmayı düşündü mü? Veya Düşündünüz de bir engelle mi karşılaştınız?

Yok, şu ana kadar öyle bir denememiz olmadı.

Avrupa’daki Süryanilerin Türkiye’den toprak satın alarak ‘Büyük Asurlu Devleti’ kurmak istediği iddiası var. Bu iddia ile ilgili olarak ne diyeceksiniz?

Türkiye’de yaşayan halklar içerisinde bu topraklarda ilk yaşamaya başlayan Süryanilerdi. Yakın bir tarihte Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, Mardin’de yaptığı açıklamada ‘Biz Süryanileri küstürdük, ne edip bu insanları Türkiye’ye döndürmeliyiz, dedi. Devlet de yaptığı hataların bilincindedir. Anavatanları olan Türkiye’de pozitif yönde düzelmeler olunca Süryaniler ülkelerine dönmeye başladı. İnsanların doğup büyüdüğü topraklarda yeniden yaşamak istemesi bizi mutlu ediyor. Kimsenin böyle iddiaları ortaya atmasının hakkı yoktur. Kimse kimsenin anavatanına olan sevgisini engelleme çabası içerisinde olması kabul edilemez bir durumdur. Süryaniler buralardan göç etmiş ancak gönül bağlarını Türkiye’den koparmamışlardır. Bu insanlara saygı göstermek lazım. Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olarak demokratik bir ortamda Kürdü, Türkü, Süryanisi, Ermenisi, Lazı, Çerkezi ve Yezidisiyle birlikte yaşamayı öğrenmeliyiz. Hepimiz Türkiyeliyiz. Keşke Avrupa’ya göç eden Süryaniler, Kürtler, Lazlar Türkiye’ye dönebilse…

Bahçeli’nin sözlerine yorum: 5 bin kişi öldürseniz sorun bitecek mi? / Sayfa 2’deSayfa: 1 2

BDP’li vekilden AK Parti’ye övgüler!

Pazartesi, Temmuz 2nd, 2012

Ömer Süt’ün röportajı

Eski Başbakanlardan Bülent Ecevit ve Recep Tayyip Erdoğan önderliğindeki AK Parti’nin Süryanilere bakışından memnuniyetini bildiren BDP’li Süryani milletvekili Dora, AK Parti’nin sağlık alanındaki icraatlarını takdirle karşılıyor.

Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne (TBMM) giren ilk Süryani milletvekili olan Barış ve Demokrasi Partisi (BDP) Mardin Milletveklili Erol Dora, Haber7.com’a samimi açıklamalarda bulundu.

Yüzyıllardır bu topraklarda birlikte yaşadığımız bu halkın sorunlarını dile getirmeye çalışan Dora, Süryaniliğin ne olduğunu, Süryanilerin Türkiye’ye nasıl baktıklarını, Avrupa’ya neden göç ettiklerini, Avrupa’ya giden Süryanilerin anavatanı olan Türkiye’ye ne zaman döneceklerini, AK Parti Hükümeti’nin bunlar üzerindeki politikaları ve Güneydoğu’ya yaptığı yatırımları anlattı.

İşte Erol Dora ile yaptığımız röportaj… 

Süryanilik nedir? Süryani kime denir?

Ataları Asur ve Babillere dayanan yaklaşık 6500 yıllık bir geçmişi olan Mezopotamya ve Ortadoğu’nun en eski halklarından biridir. Süyanilik bir inanç biçimi değildir, bir halkın ismidir. Hala atalarımızın dilini konuşuyoruz, kendimize has alfabemiz var. Müslümanlık kabul edildikten sonra Abbasi ve Emeviler zamanında çok etkin olan Süryaniler, tıp, bilim ve tercümanlık alanlarında aktif rol almışlardır. Süryaniler genel olarak Irak, Suriye,Türkiye, İran ve Lübnan’da var. Süryanilerin Hristiyanlığı kabul etmesinden sonra Avrupa Hristiyanlıkla tanışmıştır. Dolayısıyla Hristiyanlık denilince Avrupa akla gelir ama bu dinin çıkış noktası Ortadoğu ve Mezopotamya’dır. Hz.İsa’nın kullandığı dil Aremice yani Süryanice’dir.

Türkiye’de Süryaniler daha çok nerelerde yaşıyor?

Yoğun olarak Güneydoğu Anadolu’da yaşayan Süryani halkı Mardin, Van, Şanlıurfa, Adıyaman, Malatya’da hayatlarını sürdürüyor. Türkiye ve dünyada yaşanan bazı olaylardan sonra Süryaniler, büyükşehirlere ve Avrupa’ya göç etmek zorunda kalmışlar.

Süryaniceyi günlük hayatınızda ne kadar kullanabiliyorsunuz?

Daha çok kırsal kesimde konuşulur. Midyat, Cizre, Silopi, İdil, Dargeçit, Mardin, Hakkari merkezinde ve köylerinde yaşayan Süryanilerin anadili Süryanicedir. İlkokula başladıktan sonra Türkçe, Kürtçe ve Arapça’yı öğreniyorduk. Böylece yetişkin bir Süryani aynı zamanda birden fazla dili rahat bir şekilde konuşabiliyordu.

Süryanilerin göç etmelerinin sebepleri neler?

Gerek komşularıyla yaşadıkları sıkıntılar, gerek geçim derdi yaşamaları, gerekse dini vecibelerini rahatça yapamamalarından göç olayı başlamıştır. Türkiye’de şu anda 15 bin civarında Süryani yaşıyor ancak bu rakam Osmanlı döneminde ya da öncesinde çok daha fazlaydı. Avrupa’ya gidenler ekonomik alanda rahat kavuşarak tahsil de yaparak önemli mevkilere geldi. Mesela İsveç Parlamentosu’nda 6 Süryani milletvekili var.

Avrupa’ya göç eden Süryaniler Türkiye’ye dönmeyi düşünüyor mu?

Güneydoğu’da yaşayan Süryani halkı, ileride Türkiye’ye geri dönmek adına Avrupa’ya gitmişti, ama gidenler geri dönmedi. Her giden yanına birkaç akrabasını aldı. 1980 darbesi gerçekleşince de Türkiye’de şartlar iyice zorlaştı. 1980’den sonra bölgede Süryanilere yönelik 60’a yakın faili meçhul cinayet oldu. Bu faili meçhullerin de faili bulunamayınca Süryanilerin Avrupa’ya göçü daha hızlı oldu. Ayrıca güvenlik nedeniyle Hakkari, Şırnak, Adıyaman, Mardin ve Urfa gibi yerlerde köyler boşaltılınca Süryaniler, kendilerine farklı yaşam alanları bulma arayışına girdi. Ama günümüzde bu göç olayı durmuş vaziyettedir.

ECEVİT VE AK PARTİ GAYRİMÜSLİMLERE ÖNEM VERDİ

2001 yılında önce Almanya’ya giden bir Süryani, Alman yasalarına göre, iki vatandaşlık taşıyamıyordu. Buraya gidenler Türk vatandaşlığından çıkmak zorunda kalıyordu çünkü Almanya çifte vatandaşlığı kabul etmiyordu. Almanya’ya giden bir Süryani Türkiye’ye döndüğünde sorunlar yaşıyordu. DSP lideri merhum Bülent Ecevit, o zaman bir genelge yayınlatarak Süryanilerin Türkiye’de haklarını güvence altına aldı. Bu Süryaniler arasında olumlu karşılandı. Daha sonra AK Parti Hükümeti zamanında Türkiye, Avrupa Birliği sürecine girince ülkemizde olumlu gelişmeler yaşandı. 2004 ve 2008 yıllarında çıkartılan Vakıflar Kanunu ile sorunların bir kısmı halloldu. Hal böyle olunca Türkiye’de yaşayan gayrimüslimler rahatladı ve ülkesine bağlılığını güçlendirdi. Ama yine de eksiklikler vardır. Mesela bazı vakıflar yönetimlerini oluşturamadıklarından Vakıflar Genel Müdürlüğü o vakıflara el koydu. Bunların geri iadesi hala gerçekleşmedi ancak genel anlamda düşündüğümüzde müspet gelişmeler yaşanıyor. Bunun neticesinde Süryaniler, 2002 yılından sonra Türkiye’ye dönmeye başladı ve bu çok önemsenecek bir durumdur. Bölgede güven ve istikrar oluşursa, insanlar yatırım imkanı bulacak ve bu da göçü hızlandıracak önemli bir olgu olacak.

Mor Gabriel Kilisesi arazisi üzerinde bir sorun yaşanıyor ve olay mahkemelerde uzun yıllar çözüm bekledi. Bununla ilgili son durum nedir?

M.S 397 tarihinde kurulan Mor Gabriel Kilisesi yaklaşık olarak 1600 yıllık bir geçmişe sahiptir. Süryaniler için kutsal olan -Turabdin- bölgesi içerisindedir bu kilise… Kilisenin arazisi üzerinde birçok yerin tapusu olmamasına rağmen, insanlar buranın vergisini vermeye devam ediyordu. 2008’den sonra bölgede tapulandırma işlemleri başladıktan sonra burada arazi sorunu çıkmaya başladı. Çevre köylülerin şikayet etmesiyle hem orman idaresi hem de hazineyle Mor Gabriel Kilisesi arasında anlaşmazlık ortaya çıktı. Köylüler ve orman idaresinin iddiasına göre, Mor Gabriel’e kayıtlı olan araziler aslında ona ait değildi. Bununla ilgili olarak davalar açıldı. 1936’da kilise bütün bu arazilerin kendisine ait olduğuna dair bir mal beyanında bulundu ve 1937’den günümüze kadar olam zaman diliminde de kendisine ait olduğunu iddia ettiği malların vergisini devlete ödemektedir. Hazine ile ilgili davada mahkeme, Mor Gabriel’in haklı olduğuna dair karar verdi. Ormanla ilgili olan dava Mor Gabriel’in aleyhine karar verildi. Bu konuda Türkiye’de bütün hukuki yollar denendi ve dava AİHM’dedir. Hazine ilgili karar Yargıtay tarafından bozuldu, dava tekrar yerel mahkemeye gönderdi ancak yerel mahkeme kararında direnince dava ile ilgili kararı Hukuk Genel Kurulu’nda görüşüldü. Hukuk Genel Kurulu da Yargıtay’ın kararına uydu. Kararlar neticesinde yüzyıllardır bu topraklarda kardeşçe yaşayan Süryani halkının morali bozulmuş ve ülkelerine olan güvende sarsılmıştır. Türkiye’de davalar bitmiş olabilir ancak Süryanilerin haklarını Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nde arayacağını buradan aktarmak istiyorum.

Süryanilerin devletten eğitim konusunda istedikleri ne?

Ermeni ve Rumların ilkokuldan liseye kadar okulları var ki, bunla Lozan Antlaşması’yla güvence altına alınmıştır. Hukuken Süryaniler de bu haklara sahiptir anca pratiğe baktığınızda Süryaniler bunlardan mahrum bırakılmıştır. Süryanilerin 1928 yılına kadar bir okulu vardı, sonra bu okul kapatılmış.

Peki, bu okul neden kapatılmış?

Nedeni tam olarak bilinmemekle beraber, iddiaya göre Süryaniler, devlete başvurup kendileri bu okulu kapattırmış.

Süryanilerin eğitim konusunda ne gibi talepleri var?

Lozan’da bütün haklarımız açık bir şekilde ifade edilmektedir. Diğer azınlıklara verilen haklar neyse Süryanilere de aynı hakların pratikte uygulanmasını istiyoruz. Dil konusundaki ihtiyaçlarımızı gidermek için fazla bir şansımız yok sadece manastırlarda bu ihtiyacımızı karşılamaya çalışıyoruz.Lozan’ın ortaya çıkardığı var olan haklarımızı kullanamadığımızdan bizde derin yaralar bırakmıştır. Bu süreçte Süryanilerden kaynaklanan sorunlar da varolmuştur. Çünkü bunlar uzun yıllar ne istediklerini tam olarak belirtmemişler, haklarını aramamışlar.

Süryaniler 1928’den sonra bir okul açmayı düşündü mü? Veya Düşündünüz de bir engelle mi karşılaştınız?

Yok, şu ana kadar öyle bir denememiz olmadı.

Avrupa’daki Süryanilerin Türkiye’den toprak satın alarak ‘Büyük Asurlu Devleti’ kurmak istediği iddiası var. Bu iddia ile ilgili olarak ne diyeceksiniz?

Türkiye’de yaşayan halklar içerisinde bu topraklarda ilk yaşamaya başlayan Süryanilerdi. Yakın bir tarihte Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, Mardin’de yaptığı açıklamada ‘Biz Süryanileri küstürdük, ne edip bu insanları Türkiye’ye döndürmeliyiz, dedi. Devlet de yaptığı hataların bilincindedir. Anavatanları olan Türkiye’de pozitif yönde düzelmeler olunca Süryaniler ülkelerine dönmeye başladı. İnsanların doğup büyüdüğü topraklarda yeniden yaşamak istemesi bizi mutlu ediyor. Kimsenin böyle iddiaları ortaya atmasının hakkı yoktur. Kimse kimsenin anavatanına olan sevgisini engelleme çabası içerisinde olması kabul edilemez bir durumdur. Süryaniler buralardan göç etmiş ancak gönül bağlarını Türkiye’den koparmamışlardır. Bu insanlara saygı göstermek lazım. Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olarak demokratik bir ortamda Kürdü, Türkü, Süryanisi, Ermenisi, Lazı, Çerkezi ve Yezidisiyle birlikte yaşamayı öğrenmeliyiz. Hepimiz Türkiyeliyiz. Keşke Avrupa’ya göç eden Süryaniler, Kürtler, Lazlar Türkiye’ye dönebilse…

Bahçeli’nin sözlerine yorum: 5 bin kişi öldürseniz sorun bitecek mi? / Sayfa 2’deSayfa: 1 2

BDP’li vekilden AK Parti’ye övgüler!

Pazartesi, Temmuz 2nd, 2012

Ömer Süt’ün röportajı

Eski Başbakanlardan Bülent Ecevit ve Recep Tayyip Erdoğan önderliğindeki AK Parti’nin Süryanilere bakışından memnuniyetini bildiren BDP’li Süryani milletvekili Dora, AK Parti’nin sağlık alanındaki icraatlarını takdirle karşılıyor.

Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne (TBMM) giren ilk Süryani milletvekili olan Barış ve Demokrasi Partisi (BDP) Mardin Milletveklili Erol Dora, Haber7.com’a samimi açıklamalarda bulundu.

Yüzyıllardır bu topraklarda birlikte yaşadığımız bu halkın sorunlarını dile getirmeye çalışan Dora, Süryaniliğin ne olduğunu, Süryanilerin Türkiye’ye nasıl baktıklarını, Avrupa’ya neden göç ettiklerini, Avrupa’ya giden Süryanilerin anavatanı olan Türkiye’ye ne zaman döneceklerini, AK Parti Hükümeti’nin bunlar üzerindeki politikaları ve Güneydoğu’ya yaptığı yatırımları anlattı.

İşte Erol Dora ile yaptığımız röportaj… 

Süryanilik nedir? Süryani kime denir?

Ataları Asur ve Babillere dayanan yaklaşık 6500 yıllık bir geçmişi olan Mezopotamya ve Ortadoğu’nun en eski halklarından biridir. Süyanilik bir inanç biçimi değildir, bir halkın ismidir. Hala atalarımızın dilini konuşuyoruz, kendimize has alfabemiz var. Müslümanlık kabul edildikten sonra Abbasi ve Emeviler zamanında çok etkin olan Süryaniler, tıp, bilim ve tercümanlık alanlarında aktif rol almışlardır. Süryaniler genel olarak Irak, Suriye,Türkiye, İran ve Lübnan’da var. Süryanilerin Hristiyanlığı kabul etmesinden sonra Avrupa Hristiyanlıkla tanışmıştır. Dolayısıyla Hristiyanlık denilince Avrupa akla gelir ama bu dinin çıkış noktası Ortadoğu ve Mezopotamya’dır. Hz.İsa’nın kullandığı dil Aremice yani Süryanice’dir.

Türkiye’de Süryaniler daha çok nerelerde yaşıyor?

Yoğun olarak Güneydoğu Anadolu’da yaşayan Süryani halkı Mardin, Van, Şanlıurfa, Adıyaman, Malatya’da hayatlarını sürdürüyor. Türkiye ve dünyada yaşanan bazı olaylardan sonra Süryaniler, büyükşehirlere ve Avrupa’ya göç etmek zorunda kalmışlar.

Süryaniceyi günlük hayatınızda ne kadar kullanabiliyorsunuz?

Daha çok kırsal kesimde konuşulur. Midyat, Cizre, Silopi, İdil, Dargeçit, Mardin, Hakkari merkezinde ve köylerinde yaşayan Süryanilerin anadili Süryanicedir. İlkokula başladıktan sonra Türkçe, Kürtçe ve Arapça’yı öğreniyorduk. Böylece yetişkin bir Süryani aynı zamanda birden fazla dili rahat bir şekilde konuşabiliyordu.

Süryanilerin göç etmelerinin sebepleri neler?

Gerek komşularıyla yaşadıkları sıkıntılar, gerek geçim derdi yaşamaları, gerekse dini vecibelerini rahatça yapamamalarından göç olayı başlamıştır. Türkiye’de şu anda 15 bin civarında Süryani yaşıyor ancak bu rakam Osmanlı döneminde ya da öncesinde çok daha fazlaydı. Avrupa’ya gidenler ekonomik alanda rahat kavuşarak tahsil de yaparak önemli mevkilere geldi. Mesela İsveç Parlamentosu’nda 6 Süryani milletvekili var.

Avrupa’ya göç eden Süryaniler Türkiye’ye dönmeyi düşünüyor mu?

Güneydoğu’da yaşayan Süryani halkı, ileride Türkiye’ye geri dönmek adına Avrupa’ya gitmişti, ama gidenler geri dönmedi. Her giden yanına birkaç akrabasını aldı. 1980 darbesi gerçekleşince de Türkiye’de şartlar iyice zorlaştı. 1980’den sonra bölgede Süryanilere yönelik 60’a yakın faili meçhul cinayet oldu. Bu faili meçhullerin de faili bulunamayınca Süryanilerin Avrupa’ya göçü daha hızlı oldu. Ayrıca güvenlik nedeniyle Hakkari, Şırnak, Adıyaman, Mardin ve Urfa gibi yerlerde köyler boşaltılınca Süryaniler, kendilerine farklı yaşam alanları bulma arayışına girdi. Ama günümüzde bu göç olayı durmuş vaziyettedir.

ECEVİT VE AK PARTİ GAYRİMÜSLİMLERE ÖNEM VERDİ

2001 yılında önce Almanya’ya giden bir Süryani, Alman yasalarına göre, iki vatandaşlık taşıyamıyordu. Buraya gidenler Türk vatandaşlığından çıkmak zorunda kalıyordu çünkü Almanya çifte vatandaşlığı kabul etmiyordu. Almanya’ya giden bir Süryani Türkiye’ye döndüğünde sorunlar yaşıyordu. DSP lideri merhum Bülent Ecevit, o zaman bir genelge yayınlatarak Süryanilerin Türkiye’de haklarını güvence altına aldı. Bu Süryaniler arasında olumlu karşılandı. Daha sonra AK Parti Hükümeti zamanında Türkiye, Avrupa Birliği sürecine girince ülkemizde olumlu gelişmeler yaşandı. 2004 ve 2008 yıllarında çıkartılan Vakıflar Kanunu ile sorunların bir kısmı halloldu. Hal böyle olunca Türkiye’de yaşayan gayrimüslimler rahatladı ve ülkesine bağlılığını güçlendirdi. Ama yine de eksiklikler vardır. Mesela bazı vakıflar yönetimlerini oluşturamadıklarından Vakıflar Genel Müdürlüğü o vakıflara el koydu. Bunların geri iadesi hala gerçekleşmedi ancak genel anlamda düşündüğümüzde müspet gelişmeler yaşanıyor. Bunun neticesinde Süryaniler, 2002 yılından sonra Türkiye’ye dönmeye başladı ve bu çok önemsenecek bir durumdur. Bölgede güven ve istikrar oluşursa, insanlar yatırım imkanı bulacak ve bu da göçü hızlandıracak önemli bir olgu olacak.

Mor Gabriel Kilisesi arazisi üzerinde bir sorun yaşanıyor ve olay mahkemelerde uzun yıllar çözüm bekledi. Bununla ilgili son durum nedir?

M.S 397 tarihinde kurulan Mor Gabriel Kilisesi yaklaşık olarak 1600 yıllık bir geçmişe sahiptir. Süryaniler için kutsal olan -Turabdin- bölgesi içerisindedir bu kilise… Kilisenin arazisi üzerinde birçok yerin tapusu olmamasına rağmen, insanlar buranın vergisini vermeye devam ediyordu. 2008’den sonra bölgede tapulandırma işlemleri başladıktan sonra burada arazi sorunu çıkmaya başladı. Çevre köylülerin şikayet etmesiyle hem orman idaresi hem de hazineyle Mor Gabriel Kilisesi arasında anlaşmazlık ortaya çıktı. Köylüler ve orman idaresinin iddiasına göre, Mor Gabriel’e kayıtlı olan araziler aslında ona ait değildi. Bununla ilgili olarak davalar açıldı. 1936’da kilise bütün bu arazilerin kendisine ait olduğuna dair bir mal beyanında bulundu ve 1937’den günümüze kadar olam zaman diliminde de kendisine ait olduğunu iddia ettiği malların vergisini devlete ödemektedir. Hazine ile ilgili davada mahkeme, Mor Gabriel’in haklı olduğuna dair karar verdi. Ormanla ilgili olan dava Mor Gabriel’in aleyhine karar verildi. Bu konuda Türkiye’de bütün hukuki yollar denendi ve dava AİHM’dedir. Hazine ilgili karar Yargıtay tarafından bozuldu, dava tekrar yerel mahkemeye gönderdi ancak yerel mahkeme kararında direnince dava ile ilgili kararı Hukuk Genel Kurulu’nda görüşüldü. Hukuk Genel Kurulu da Yargıtay’ın kararına uydu. Kararlar neticesinde yüzyıllardır bu topraklarda kardeşçe yaşayan Süryani halkının morali bozulmuş ve ülkelerine olan güvende sarsılmıştır. Türkiye’de davalar bitmiş olabilir ancak Süryanilerin haklarını Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nde arayacağını buradan aktarmak istiyorum.

Süryanilerin devletten eğitim konusunda istedikleri ne?

Ermeni ve Rumların ilkokuldan liseye kadar okulları var ki, bunla Lozan Antlaşması’yla güvence altına alınmıştır. Hukuken Süryaniler de bu haklara sahiptir anca pratiğe baktığınızda Süryaniler bunlardan mahrum bırakılmıştır. Süryanilerin 1928 yılına kadar bir okulu vardı, sonra bu okul kapatılmış.

Peki, bu okul neden kapatılmış?

Nedeni tam olarak bilinmemekle beraber, iddiaya göre Süryaniler, devlete başvurup kendileri bu okulu kapattırmış.

Süryanilerin eğitim konusunda ne gibi talepleri var?

Lozan’da bütün haklarımız açık bir şekilde ifade edilmektedir. Diğer azınlıklara verilen haklar neyse Süryanilere de aynı hakların pratikte uygulanmasını istiyoruz. Dil konusundaki ihtiyaçlarımızı gidermek için fazla bir şansımız yok sadece manastırlarda bu ihtiyacımızı karşılamaya çalışıyoruz.Lozan’ın ortaya çıkardığı var olan haklarımızı kullanamadığımızdan bizde derin yaralar bırakmıştır. Bu süreçte Süryanilerden kaynaklanan sorunlar da varolmuştur. Çünkü bunlar uzun yıllar ne istediklerini tam olarak belirtmemişler, haklarını aramamışlar.

Süryaniler 1928’den sonra bir okul açmayı düşündü mü? Veya Düşündünüz de bir engelle mi karşılaştınız?

Yok, şu ana kadar öyle bir denememiz olmadı.

Avrupa’daki Süryanilerin Türkiye’den toprak satın alarak ‘Büyük Asurlu Devleti’ kurmak istediği iddiası var. Bu iddia ile ilgili olarak ne diyeceksiniz?

Türkiye’de yaşayan halklar içerisinde bu topraklarda ilk yaşamaya başlayan Süryanilerdi. Yakın bir tarihte Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, Mardin’de yaptığı açıklamada ‘Biz Süryanileri küstürdük, ne edip bu insanları Türkiye’ye döndürmeliyiz, dedi. Devlet de yaptığı hataların bilincindedir. Anavatanları olan Türkiye’de pozitif yönde düzelmeler olunca Süryaniler ülkelerine dönmeye başladı. İnsanların doğup büyüdüğü topraklarda yeniden yaşamak istemesi bizi mutlu ediyor. Kimsenin böyle iddiaları ortaya atmasının hakkı yoktur. Kimse kimsenin anavatanına olan sevgisini engelleme çabası içerisinde olması kabul edilemez bir durumdur. Süryaniler buralardan göç etmiş ancak gönül bağlarını Türkiye’den koparmamışlardır. Bu insanlara saygı göstermek lazım. Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olarak demokratik bir ortamda Kürdü, Türkü, Süryanisi, Ermenisi, Lazı, Çerkezi ve Yezidisiyle birlikte yaşamayı öğrenmeliyiz. Hepimiz Türkiyeliyiz. Keşke Avrupa’ya göç eden Süryaniler, Kürtler, Lazlar Türkiye’ye dönebilse…

Bahçeli’nin sözlerine yorum: 5 bin kişi öldürseniz sorun bitecek mi? / Sayfa 2’deSayfa: 1 2

3. yargı paketi Meclis’e geldi

Pazartesi, Temmuz 2nd, 2012

TBMM Genel Kurulu’nda, ”3. Yargı Paketi” olarak adlandırılan tasarının 82. ve 106. maddelerini kapsayan 4. bölümün görüşmeleri devam ediyor.

AK Parti’nin 94. maddeye ilişkin verdiği önerge kabul edildi.

Buna göre, her türlü ceza muhakemesi işlemlerinde Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) kullanılacak.

Bu işlemlere ilişkin her türlü veri, bilgi, belge ve karar, UYAP vasıtasıyla işlenecek, kaydedilecek ve saklanacak.

Kanunlarda gösterilen istisnalar hariç olmak üzere, dosyalar güvenli elektronik imza kullanılarak UYAP’tan incelenebilecek ve her türlü ceza muhakemesi işlemi yapılabilecek.

Bu kanun kapsamında fiziki olarak hazırlanması öngörülen her türlü belge ve karar, elektronik ortamda düzenlenecek, işlenebilecek, saklanabilecek ve güvenli elektronik imza ile imzalanabilecek.

Güvenli elektronik imza ile imzalanan belge ve kararlar, diğer kişi veya kurumlara elektronik ortamda gönderilecek. Güvenli elektronik imza ile imzalanarak gönderilen belge veya kararlar, gerekmedikçe fiziki olarak ayrıca düzenlenmeyecek ve ilgili kurum ve kişilere gönderilmeyecek.

Elektronik imzalı belgenin elle atılan imzalı belgeyle çelişmesi halinde UYAP’ta kayıtlı olan güvenli elektronik imzalı belge geçerli kabul edilecek.

Zorunlu nedenlerle fiziki olarak düzenlenmiş belge veya kararlar, yetkili kişilerce taranarak UYAP’a aktarılacak ve gerektiğinde ilgili birimlere elektronik ortamda gönderilecek.

Elektronik ortamda yapılan işlemlerde süre gün sonunda bitecek.

Yargı birimlerinin ihtiyaç duyduğu nüfus, tapu, adli sicil kaydı gibi dış bilişim sistemlerinden UYAP vasıtasıyla temin edilen bilgi, belge ve kayıtlar, zorunlu olmadıkça ayrıca fiziki olarak istenilmeyecek. UYAP’tan dış bilişim sistemlerine gönderilen bilgi ve belgeler aynca zorunlu olmadıkça fiziki ortamda gönderilmeyecek.

AA

3. yargı paketi Meclis’e geldi

Pazartesi, Temmuz 2nd, 2012

TBMM Genel Kurulu’nda, ”3. Yargı Paketi” olarak adlandırılan tasarının 82. ve 106. maddelerini kapsayan 4. bölümün görüşmeleri devam ediyor.

AK Parti’nin 94. maddeye ilişkin verdiği önerge kabul edildi.

Buna göre, her türlü ceza muhakemesi işlemlerinde Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) kullanılacak.

Bu işlemlere ilişkin her türlü veri, bilgi, belge ve karar, UYAP vasıtasıyla işlenecek, kaydedilecek ve saklanacak.

Kanunlarda gösterilen istisnalar hariç olmak üzere, dosyalar güvenli elektronik imza kullanılarak UYAP’tan incelenebilecek ve her türlü ceza muhakemesi işlemi yapılabilecek.

Bu kanun kapsamında fiziki olarak hazırlanması öngörülen her türlü belge ve karar, elektronik ortamda düzenlenecek, işlenebilecek, saklanabilecek ve güvenli elektronik imza ile imzalanabilecek.

Güvenli elektronik imza ile imzalanan belge ve kararlar, diğer kişi veya kurumlara elektronik ortamda gönderilecek. Güvenli elektronik imza ile imzalanarak gönderilen belge veya kararlar, gerekmedikçe fiziki olarak ayrıca düzenlenmeyecek ve ilgili kurum ve kişilere gönderilmeyecek.

Elektronik imzalı belgenin elle atılan imzalı belgeyle çelişmesi halinde UYAP’ta kayıtlı olan güvenli elektronik imzalı belge geçerli kabul edilecek.

Zorunlu nedenlerle fiziki olarak düzenlenmiş belge veya kararlar, yetkili kişilerce taranarak UYAP’a aktarılacak ve gerektiğinde ilgili birimlere elektronik ortamda gönderilecek.

Elektronik ortamda yapılan işlemlerde süre gün sonunda bitecek.

Yargı birimlerinin ihtiyaç duyduğu nüfus, tapu, adli sicil kaydı gibi dış bilişim sistemlerinden UYAP vasıtasıyla temin edilen bilgi, belge ve kayıtlar, zorunlu olmadıkça ayrıca fiziki olarak istenilmeyecek. UYAP’tan dış bilişim sistemlerine gönderilen bilgi ve belgeler aynca zorunlu olmadıkça fiziki ortamda gönderilmeyecek.

AA

3. yargı paketi Meclis’e geldi

Pazartesi, Temmuz 2nd, 2012

TBMM Genel Kurulu’nda, ”3. Yargı Paketi” olarak adlandırılan tasarının 82. ve 106. maddelerini kapsayan 4. bölümün görüşmeleri devam ediyor.

AK Parti’nin 94. maddeye ilişkin verdiği önerge kabul edildi.

Buna göre, her türlü ceza muhakemesi işlemlerinde Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) kullanılacak.

Bu işlemlere ilişkin her türlü veri, bilgi, belge ve karar, UYAP vasıtasıyla işlenecek, kaydedilecek ve saklanacak.

Kanunlarda gösterilen istisnalar hariç olmak üzere, dosyalar güvenli elektronik imza kullanılarak UYAP’tan incelenebilecek ve her türlü ceza muhakemesi işlemi yapılabilecek.

Bu kanun kapsamında fiziki olarak hazırlanması öngörülen her türlü belge ve karar, elektronik ortamda düzenlenecek, işlenebilecek, saklanabilecek ve güvenli elektronik imza ile imzalanabilecek.

Güvenli elektronik imza ile imzalanan belge ve kararlar, diğer kişi veya kurumlara elektronik ortamda gönderilecek. Güvenli elektronik imza ile imzalanarak gönderilen belge veya kararlar, gerekmedikçe fiziki olarak ayrıca düzenlenmeyecek ve ilgili kurum ve kişilere gönderilmeyecek.

Elektronik imzalı belgenin elle atılan imzalı belgeyle çelişmesi halinde UYAP’ta kayıtlı olan güvenli elektronik imzalı belge geçerli kabul edilecek.

Zorunlu nedenlerle fiziki olarak düzenlenmiş belge veya kararlar, yetkili kişilerce taranarak UYAP’a aktarılacak ve gerektiğinde ilgili birimlere elektronik ortamda gönderilecek.

Elektronik ortamda yapılan işlemlerde süre gün sonunda bitecek.

Yargı birimlerinin ihtiyaç duyduğu nüfus, tapu, adli sicil kaydı gibi dış bilişim sistemlerinden UYAP vasıtasıyla temin edilen bilgi, belge ve kayıtlar, zorunlu olmadıkça ayrıca fiziki olarak istenilmeyecek. UYAP’tan dış bilişim sistemlerine gönderilen bilgi ve belgeler aynca zorunlu olmadıkça fiziki ortamda gönderilmeyecek.

AA

CHP, MHP ve BDP’nin önergesine red!

Pazartesi, Temmuz 2nd, 2012

Genel Kurul’da ”3. Yargı Paketi” olarak adlandırılan tasarının 97. maddesi üzerinde CHP, MHP ve BDP ayrı ayrı, ”12 Haziran 2011 tarihinde yapılan Milletvekili Genel Seçimlerinde milletvekili seçilen ve halen TBMM üyesi olan tutuklu milletvekilleri, tutuksuz yargılanmak üzere salıverilir” ibaresini içeren önerge verdi.

Önergenin oylamaya sunulmasından önce yerinden söz alan MHP Grup Başkanvekili Oktay Vural, ”Bir takım bürokratlar için kalkan eller, milletvekilleri için de kalkmalı. Önergeler bu milletvekillerinin tutuksuz yargılanmalarına olanak sağlıyor” dedi.

Genel Kurul’da yapılan oylamada, önergeler kabul edilmedi.

Tasarı üzerindeki görüşmeler, 4. bölümdeki 99. madde üzerinde sürüyor.

AA

CHP, MHP ve BDP’nin önergesine red!

Pazartesi, Temmuz 2nd, 2012

Genel Kurul’da ”3. Yargı Paketi” olarak adlandırılan tasarının 97. maddesi üzerinde CHP, MHP ve BDP ayrı ayrı, ”12 Haziran 2011 tarihinde yapılan Milletvekili Genel Seçimlerinde milletvekili seçilen ve halen TBMM üyesi olan tutuklu milletvekilleri, tutuksuz yargılanmak üzere salıverilir” ibaresini içeren önerge verdi.

Önergenin oylamaya sunulmasından önce yerinden söz alan MHP Grup Başkanvekili Oktay Vural, ”Bir takım bürokratlar için kalkan eller, milletvekilleri için de kalkmalı. Önergeler bu milletvekillerinin tutuksuz yargılanmalarına olanak sağlıyor” dedi.

Genel Kurul’da yapılan oylamada, önergeler kabul edilmedi.

Tasarı üzerindeki görüşmeler, 4. bölümdeki 99. madde üzerinde sürüyor.

AA

CHP, MHP ve BDP’nin önergesine red!

Pazartesi, Temmuz 2nd, 2012

Genel Kurul’da ”3. Yargı Paketi” olarak adlandırılan tasarının 97. maddesi üzerinde CHP, MHP ve BDP ayrı ayrı, ”12 Haziran 2011 tarihinde yapılan Milletvekili Genel Seçimlerinde milletvekili seçilen ve halen TBMM üyesi olan tutuklu milletvekilleri, tutuksuz yargılanmak üzere salıverilir” ibaresini içeren önerge verdi.

Önergenin oylamaya sunulmasından önce yerinden söz alan MHP Grup Başkanvekili Oktay Vural, ”Bir takım bürokratlar için kalkan eller, milletvekilleri için de kalkmalı. Önergeler bu milletvekillerinin tutuksuz yargılanmalarına olanak sağlıyor” dedi.

Genel Kurul’da yapılan oylamada, önergeler kabul edilmedi.

Tasarı üzerindeki görüşmeler, 4. bölümdeki 99. madde üzerinde sürüyor.

AA

Egemen Korkmaz rest çekti

Pazartesi, Temmuz 2nd, 2012

Beşiktaş daha önce mevcut kontratıyla yola devam edileceğini açıkladığı Egemen Korkmaz ile bugün yine masaya oturacak. Çünkü milli futbolcu alacakları nedeniyle huzursuz ve bu nedenle kulüpteki geleceği de halen belirsiz… Vatan’a siyah-beyazlıların gündemini değerlendiren Beşiktaş Futbol Komitesi Başkanı Tamer Kıran, özellikle bu konuyu aydınlatacak çok önemli açıklamalar yaptı. İşte o sözler:

‘HAKSIZLIK YAPARIZ’

“Yabancı oyuncular buraya para için geliyor. Onlar için çeşitli formüller üretiyor, ortak paydalarda buluşmaya çalışıyoruz. Ama Türk futbolculardan anlayış bekliyoruz. Geçmişte yapılmış sözleşmelerinin karşılıklarını alamayacaklarını gördüklerinde, alabilecekleri rakamları kabul etmelerini düşünürüz. Ama Egemen’in çizgileri çok net. Hayata bakış açısı böyle. Kuralları, prensipleri var. Ve bu prensiplerin dışına çıkmak istemiyor. Para konusunda da çok ketum.

Kendisi açık açık ‘Trabzon’dan ayrılıp Beşiktaş’a gelirken, son kontratım olduğunu düşünerek imza attım. 1.1 milyon Euro’ya, 25 bin Euro da maç başı eklerken, performansımın karşılığını almak için böyle bir kontrat düzenlemiştik. Ve ben attığım bu imzanın karşılığını verip, 50 maç oynadım. Ama daha kontratımın ilk senesinde büyük ödeme sıkıntıları oldu. Önümüzdeki yıllarda bunun tekrar edeceğini düşünüyorum, bu nedenle beni bırakın’ diyor.

Bugün ona sözleşmesi gereği 4.3 milyon TL ödemeliyiz. Verecek durumumuz yok. Böyle bir paramız olsa bile ödeme bekleyen bir sürü insan var. Diğerlerine yanlış yapmış olmaz mıyız?

‘ASLA KABUL ETMİYOR’

Biz ‘Alacağını 10’a bölüp, senet yapalım’ dedik. Kabul etmedi. ‘Bana bunu ödemelisiniz’ diyor. Ona ‘Garanti ücretin 1.1 milyon Euro kalsın, maç başını 12 bin Euro’ya düşürelim’ dedik, onu da kabul etmedi. Şimdi baktığımızda yanında İ.Toraman, Sezer, Ersan, anlaşabilirsek Sivok var. Aldıkları paraları Egemen’le karşılaştırdığınızda büyük farklar doğuyor. Bu farkları karşılamak niyetinde değiliz ve zaten durumumuz yok. Beşiktaş’ta deniz bitti. O mevkiide 1.2 milyon Euro’nun üzerinde oyuncu oynatmak istemiyoruz. Egemen’in parası maç başılarla 2.2 milyon Euro. O paraya iki Sivok alırız.”

(vatan)

Egemen Korkmaz rest çekti

Pazartesi, Temmuz 2nd, 2012

Beşiktaş daha önce mevcut kontratıyla yola devam edileceğini açıkladığı Egemen Korkmaz ile bugün yine masaya oturacak. Çünkü milli futbolcu alacakları nedeniyle huzursuz ve bu nedenle kulüpteki geleceği de halen belirsiz… Vatan’a siyah-beyazlıların gündemini değerlendiren Beşiktaş Futbol Komitesi Başkanı Tamer Kıran, özellikle bu konuyu aydınlatacak çok önemli açıklamalar yaptı. İşte o sözler:

‘HAKSIZLIK YAPARIZ’

“Yabancı oyuncular buraya para için geliyor. Onlar için çeşitli formüller üretiyor, ortak paydalarda buluşmaya çalışıyoruz. Ama Türk futbolculardan anlayış bekliyoruz. Geçmişte yapılmış sözleşmelerinin karşılıklarını alamayacaklarını gördüklerinde, alabilecekleri rakamları kabul etmelerini düşünürüz. Ama Egemen’in çizgileri çok net. Hayata bakış açısı böyle. Kuralları, prensipleri var. Ve bu prensiplerin dışına çıkmak istemiyor. Para konusunda da çok ketum.

Kendisi açık açık ‘Trabzon’dan ayrılıp Beşiktaş’a gelirken, son kontratım olduğunu düşünerek imza attım. 1.1 milyon Euro’ya, 25 bin Euro da maç başı eklerken, performansımın karşılığını almak için böyle bir kontrat düzenlemiştik. Ve ben attığım bu imzanın karşılığını verip, 50 maç oynadım. Ama daha kontratımın ilk senesinde büyük ödeme sıkıntıları oldu. Önümüzdeki yıllarda bunun tekrar edeceğini düşünüyorum, bu nedenle beni bırakın’ diyor.

Bugün ona sözleşmesi gereği 4.3 milyon TL ödemeliyiz. Verecek durumumuz yok. Böyle bir paramız olsa bile ödeme bekleyen bir sürü insan var. Diğerlerine yanlış yapmış olmaz mıyız?

‘ASLA KABUL ETMİYOR’

Biz ‘Alacağını 10’a bölüp, senet yapalım’ dedik. Kabul etmedi. ‘Bana bunu ödemelisiniz’ diyor. Ona ‘Garanti ücretin 1.1 milyon Euro kalsın, maç başını 12 bin Euro’ya düşürelim’ dedik, onu da kabul etmedi. Şimdi baktığımızda yanında İ.Toraman, Sezer, Ersan, anlaşabilirsek Sivok var. Aldıkları paraları Egemen’le karşılaştırdığınızda büyük farklar doğuyor. Bu farkları karşılamak niyetinde değiliz ve zaten durumumuz yok. Beşiktaş’ta deniz bitti. O mevkiide 1.2 milyon Euro’nun üzerinde oyuncu oynatmak istemiyoruz. Egemen’in parası maç başılarla 2.2 milyon Euro. O paraya iki Sivok alırız.”

(vatan)

Egemen Korkmaz rest çekti

Pazartesi, Temmuz 2nd, 2012

Beşiktaş daha önce mevcut kontratıyla yola devam edileceğini açıkladığı Egemen Korkmaz ile bugün yine masaya oturacak. Çünkü milli futbolcu alacakları nedeniyle huzursuz ve bu nedenle kulüpteki geleceği de halen belirsiz… Vatan’a siyah-beyazlıların gündemini değerlendiren Beşiktaş Futbol Komitesi Başkanı Tamer Kıran, özellikle bu konuyu aydınlatacak çok önemli açıklamalar yaptı. İşte o sözler:

‘HAKSIZLIK YAPARIZ’

“Yabancı oyuncular buraya para için geliyor. Onlar için çeşitli formüller üretiyor, ortak paydalarda buluşmaya çalışıyoruz. Ama Türk futbolculardan anlayış bekliyoruz. Geçmişte yapılmış sözleşmelerinin karşılıklarını alamayacaklarını gördüklerinde, alabilecekleri rakamları kabul etmelerini düşünürüz. Ama Egemen’in çizgileri çok net. Hayata bakış açısı böyle. Kuralları, prensipleri var. Ve bu prensiplerin dışına çıkmak istemiyor. Para konusunda da çok ketum.

Kendisi açık açık ‘Trabzon’dan ayrılıp Beşiktaş’a gelirken, son kontratım olduğunu düşünerek imza attım. 1.1 milyon Euro’ya, 25 bin Euro da maç başı eklerken, performansımın karşılığını almak için böyle bir kontrat düzenlemiştik. Ve ben attığım bu imzanın karşılığını verip, 50 maç oynadım. Ama daha kontratımın ilk senesinde büyük ödeme sıkıntıları oldu. Önümüzdeki yıllarda bunun tekrar edeceğini düşünüyorum, bu nedenle beni bırakın’ diyor.

Bugün ona sözleşmesi gereği 4.3 milyon TL ödemeliyiz. Verecek durumumuz yok. Böyle bir paramız olsa bile ödeme bekleyen bir sürü insan var. Diğerlerine yanlış yapmış olmaz mıyız?

‘ASLA KABUL ETMİYOR’

Biz ‘Alacağını 10’a bölüp, senet yapalım’ dedik. Kabul etmedi. ‘Bana bunu ödemelisiniz’ diyor. Ona ‘Garanti ücretin 1.1 milyon Euro kalsın, maç başını 12 bin Euro’ya düşürelim’ dedik, onu da kabul etmedi. Şimdi baktığımızda yanında İ.Toraman, Sezer, Ersan, anlaşabilirsek Sivok var. Aldıkları paraları Egemen’le karşılaştırdığınızda büyük farklar doğuyor. Bu farkları karşılamak niyetinde değiliz ve zaten durumumuz yok. Beşiktaş’ta deniz bitti. O mevkiide 1.2 milyon Euro’nun üzerinde oyuncu oynatmak istemiyoruz. Egemen’in parası maç başılarla 2.2 milyon Euro. O paraya iki Sivok alırız.”

(vatan)

Olcay Şahan 90 dakikada 12.5 km koşuyor

Pazartesi, Temmuz 2nd, 2012

Beşiktaş’ın yeni transferi Olcay Şahan’ı göklere çıkaran Beşiktaş Teknik Direktörü Samet Aybaba’nın yardımcısı Ulvi Güveneroğlu, “Stili Türkiye’deki oyunculara benzemiyor. Karşılaşma boyunca oyunda kalmaya çalışıyor” diye konuştu

Kaiserslautern’de oynadığı futbolla birçok Türk takımının dikkatini çeken Olcay Şahan’ı, Beşiktaş Teknik Direktörü Samet Aybaba’nın yardımcısı Ulvi Güveneroğlu göklere çıkardı.
Almanya’daki alt yapı döneminden beri Olcay’ı takip ettiğini söyleyen Güveneroğlu, “Beşiktaş çok büyük bir yeteneği transfer etti. Bizim için en kritik dönem, Olcay’ın ilk baştaki uyum süreci. Bu süreci en kısa zamanda atlatırsa Olcay sadece Beşiktaş için değil, Türk futbolu için büyük bir kazanç olacak. Bundesliga’da 26 maç oynamış bir futbolcudan bahsediyoruz. Stili Türkiye’deki oyunculara benzemiyor. Sanki Almanlar’ın klasik hücuma dönük orta saha oyuncuları gibi” diye konuştu.
Olcay’ın maç başına 12 bin 500 metre koşarak 90 dakika boyunca sürekli oyunda kalmaya çalışan bir oyuncu olduğunu söyleyen Güveneroğlu, “Beşiktaş’ta belki ilk başlarda yedek kalabilir. Bu gayet normal, çünkü yeni bir takıma geliyor. Uyum sürecini en kısa zamanda atlatması lazım. Ama sürekli ilk on birde oynarsa bence milli takımın da vezgeçilmez oyuncularından biri olabilir. Sadece Olcay değil, Beşiktaş’ın bu seneki bütün transferlerine taraftar destek vermeli. Hepsi çok iyi yetenek ama sabır göstermeliyiz” ifadelerini kullandı.

(milliyet)