Posts Tagged ‘mehmet’

Çanakkale Şehitleri Şiiri

Cuma, Haziran 22nd, 2012

Mehmet Akif Ersoy Çanakkale şehitlerine Şiiri
Mehmet Akifin Çanakkale Şiiri

Mehmet Akif Ersoy un Çanakkale şehitleri için yazdığı muhteşem şiiri;

Çanakkale Şehitlerine

Şu Boğaz harbi nedir? Var mı ki dünyâda eşi?
En kesif orduların yükleniyor dördü beşi.
-Tepeden yol bularak geçmek için Marmara’ya-
Kaç donanmayla sarılmış ufacık bir karaya.
Ne hayâsızca tehaşşüd ki ufuklar kapalı!
Nerde-gösterdiği vahşetle ‘bu: bir Avrupalı’
Dedirir-Yırtıcı, his yoksulu, sırtlan kümesi,
Varsa gelmiş, açılıp mahbesi, yâhud kafesi!
Eski Dünyâ, yeni Dünyâ, bütün akvâm-ı beşer,
Kaynıyor kum gibi, mahşer mi, hakikat mahşer.
Yedi iklimi cihânın duruyor karşında,
Avusturalya’yla beraber bakıyorsun: Kanada!
Çehreler başka, lisanlar, deriler rengârenk:
Sâde bir hâdise var ortada: Vahşetler denk.
Kimi Hindû, kimi yamyam, kimi bilmem ne belâ…
Hani, tâuna da züldür bu rezil istilâ!
Ah o yirminci asır yok mu, o mahlûk-i asil,
Ne kadar gözdesi mevcûd ise hakkıyle, sefil,
Kustu Mehmedciğin aylarca durup karşısına;
Döktü karnındaki esrârı hayâsızcasına.
Maske yırtılmasa hâlâ bize âfetti o yüz…
Medeniyyet denilen kahbe, hakikat, yüzsüz.
Sonra mel’undaki tahribe müvekkel esbâb,
Öyle müdhiş ki: Eder her biri bir mülkü harâb.

Öteden sâikalar parçalıyor âfâkı;
Beriden zelzeleler kaldırıyor a’mâkı;
Bomba şimşekleri beyninden inip her siperin;
Sönüyor göğsünün üstünde o arslan neferin.
Yerin altında cehennem gibi binlerce lağam,
Atılan her lağamın yaktığı: Yüzlerce adam.
Ölüm indirmede gökler, ölü püskürmede yer;
O ne müdhiş tipidir: Savrulur enkaaz-ı beşer…
Kafa, göz, gövde, bacak, kol, çene, parmak, el, ayak,
Boşanır sırtlara vâdilere, sağnak sağnak.
Saçıyor zırha bürünmüş de o nâmerd eller,
Yıldırım yaylımı tûfanlar, alevden seller.
Veriyor yangını, durmuş da açık sinelere,
Sürü halinde gezerken sayısız teyyâre.
Top tüfekten daha sık, gülle yağan mermiler…
Kahraman orduyu seyret ki bu tehdide güler!
Ne çelik tabyalar ister, ne siner hasmından;
Alınır kal’â mı göğsündeki kat kat iman?
Hangi kuvvet onu, hâşâ, edecek kahrına râm?
Çünkü te’sis-i İlahi o metin istihkâm.

Sarılır, indirilir mevki-i müstahkemler,
Beşerin azmini tevkif edemez sun’-i beşer;
Bu göğüslerse Hudâ’nın ebedi serhaddi;
‘O benim sun’-i bedi’im, onu çiğnetme’ dedi.
Asım’ın nesli…diyordum ya…nesilmiş gerçek:
İşte çiğnetmedi nâmusunu, çiğnetmiyecek.
Şühedâ gövdesi, bir baksana, dağlar, taşlar…
O, rükû olmasa, dünyâda eğilmez başlar,
Vurulup tertemiz alnından, uzanmış yatıyor,
Bir hilâl uğruna, yâ Rab, ne güneşler batıyor!
Ey, bu topraklar için toprağa düşmüş asker!
Gökten ecdâd inerek öpse o pâk alnı değer.
Ne büyüksün ki kanın kurtarıyor tevhidi…
Bedr’in arslanları ancak, bu kadar şanlı idi.
Sana dar gelmiyecek makberi kimler kazsın?
‘Gömelim gel seni tarihe’ desem, sığmazsın.
Herc ü merc ettiğin edvâra da yetmez o kitâb…
Seni ancak ebediyyetler eder istiâb.
‘Bu, taşındır’ diyerek Kâ’be’yi diksem başına;
Ruhumun vahyini duysam da geçirsem taşına;
Sonra gök kubbeyi alsam da, ridâ namıyle,
Kanayan lâhdine çeksem bütün ecrâmıyle;
Mor bulutlarla açık türbene çatsam da tavan,
Yedi kandilli Süreyyâ’yı uzatsam oradan;
Sen bu âvizenin altında, bürünmüş kanına,
Uzanırken, gece mehtâbı getirsem yanına,
Türbedârın gibi tâ fecre kadar bekletsem;
Gündüzün fecr ile âvizeni lebriz etsem;
Tüllenen mağribi, akşamları sarsam yarana…
Yine bir şey yapabildim diyemem hâtırana.
Sen ki, son ehl-i salibin kırarak savletini,
Şarkın en sevgili sultânı Salâhaddin’i,
Kılıç Arslan gibi iclâline ettin hayran…
Sen ki, İslam’ı kuşatmış, boğuyorken hüsran,
O demir çenberi göğsünde kırıp parçaladın;
Sen ki, rûhunla beraber gezer ecrâmı adın;
Sen ki, a’sâra gömülsen taşacaksın…Heyhât,
Sana gelmez bu ufuklar, seni almaz bu cihât…
Ey şehid oğlu şehid, isteme benden makber,
Sana âğûşunu açmış duruyor Peygamber.

Mehmet Akif Ersoy

Çanakkale Şiirleri Mehmet Akif Ersoy

Cuma, Haziran 22nd, 2012

Çanakkale Şiirleri Mehmet Akif Ersoy
Mehmet Akif Ersoy Çanakkale Şiirleri

Çanakkale Şehitlerine

Şu Boğaz harbi nedir? Var mı ki dünyâda eşi?
En kesif orduların yükleniyor dördü beşi.
-Tepeden yol bularak geçmek için Marmara’ya-
Kaç donanmayla sarılmış ufacık bir karaya.
Ne hayâsızca tehaşşüd ki ufuklar kapalı!
Nerde-gösterdiği vahşetle ‘bu: bir Avrupalı’
Dedirir-Yırtıcı, his yoksulu, sırtlan kümesi,
Varsa gelmiş, açılıp mahbesi, yâhud kafesi!
Eski Dünyâ, yeni Dünyâ, bütün akvâm-ı beşer,
Kaynıyor kum gibi, mahşer mi, hakikat mahşer.
Yedi iklimi cihânın duruyor karşında,
Avusturalya’yla beraber bakıyorsun: Kanada!
Çehreler başka, lisanlar, deriler rengârenk:
Sâde bir hâdise var ortada: Vahşetler denk.
Kimi Hindû, kimi yamyam, kimi bilmem ne belâ…
Hani, tâuna da züldür bu rezil istilâ!
Ah o yirminci asır yok mu, o mahlûk-i asil,
Ne kadar gözdesi mevcûd ise hakkıyle, sefil,
Kustu Mehmedciğin aylarca durup karşısına;
Döktü karnındaki esrârı hayâsızcasına.
Maske yırtılmasa hâlâ bize âfetti o yüz…
Medeniyyet denilen kahbe, hakikat, yüzsüz.
Sonra mel’undaki tahribe müvekkel esbâb,
Öyle müdhiş ki: Eder her biri bir mülkü harâb.

Öteden sâikalar parçalıyor âfâkı;
Beriden zelzeleler kaldırıyor a’mâkı;
Bomba şimşekleri beyninden inip her siperin;
Sönüyor göğsünün üstünde o arslan neferin.
Yerin altında cehennem gibi binlerce lağam,
Atılan her lağamın yaktığı: Yüzlerce adam.
Ölüm indirmede gökler, ölü püskürmede yer;
O ne müdhiş tipidir: Savrulur enkaaz-ı beşer…
Kafa, göz, gövde, bacak, kol, çene, parmak, el, ayak,
Boşanır sırtlara vâdilere, sağnak sağnak.
Saçıyor zırha bürünmüş de o nâmerd eller,
Yıldırım yaylımı tûfanlar, alevden seller.
Veriyor yangını, durmuş da açık sinelere,
Sürü halinde gezerken sayısız teyyâre.
Top tüfekten daha sık, gülle yağan mermiler…
Kahraman orduyu seyret ki bu tehdide güler!
Ne çelik tabyalar ister, ne siner hasmından;
Alınır kal’â mı göğsündeki kat kat iman?
Hangi kuvvet onu, hâşâ, edecek kahrına râm?
Çünkü te’sis-i İlahi o metin istihkâm.

Sarılır, indirilir mevki-i müstahkemler,
Beşerin azmini tevkif edemez sun’-i beşer;
Bu göğüslerse Hudâ’nın ebedi serhaddi;
‘O benim sun’-i bedi’im, onu çiğnetme’ dedi.
Asım’ın nesli…diyordum ya…nesilmiş gerçek:
İşte çiğnetmedi nâmusunu, çiğnetmiyecek.
Şühedâ gövdesi, bir baksana, dağlar, taşlar…
O, rükû olmasa, dünyâda eğilmez başlar,
Vurulup tertemiz alnından, uzanmış yatıyor,
Bir hilâl uğruna, yâ Rab, ne güneşler batıyor!
Ey, bu topraklar için toprağa düşmüş asker!
Gökten ecdâd inerek öpse o pâk alnı değer.
Ne büyüksün ki kanın kurtarıyor tevhidi…
Bedr’in arslanları ancak, bu kadar şanlı idi.
Sana dar gelmiyecek makberi kimler kazsın?
‘Gömelim gel seni tarihe’ desem, sığmazsın.
Herc ü merc ettiğin edvâra da yetmez o kitâb…
Seni ancak ebediyyetler eder istiâb.
‘Bu, taşındır’ diyerek Kâ’be’yi diksem başına;
Ruhumun vahyini duysam da geçirsem taşına;
Sonra gök kubbeyi alsam da, ridâ namıyle,
Kanayan lâhdine çeksem bütün ecrâmıyle;
Mor bulutlarla açık türbene çatsam da tavan,
Yedi kandilli Süreyyâ’yı uzatsam oradan;
Sen bu âvizenin altında, bürünmüş kanına,
Uzanırken, gece mehtâbı getirsem yanına,
Türbedârın gibi tâ fecre kadar bekletsem;
Gündüzün fecr ile âvizeni lebriz etsem;
Tüllenen mağribi, akşamları sarsam yarana…
Yine bir şey yapabildim diyemem hâtırana.
Sen ki, son ehl-i salibin kırarak savletini,
Şarkın en sevgili sultânı Salâhaddin’i,
Kılıç Arslan gibi iclâline ettin hayran…
Sen ki, İslam’ı kuşatmış, boğuyorken hüsran,
O demir çenberi göğsünde kırıp parçaladın;
Sen ki, rûhunla beraber gezer ecrâmı adın;
Sen ki, a’sâra gömülsen taşacaksın…Heyhât,
Sana gelmez bu ufuklar, seni almaz bu cihât…
Ey şehid oğlu şehid, isteme benden makber,
Sana âğûşunu açmış duruyor Peygamber.

Mehmet Akif Ersoy

——————————————-

ÇANAKKALE ŞEHİTLERİ

Bomba şimşekleri beyninden inip her siperin
Sönüyor göğsünün üstünde o arslan neferin.
Ölüm indirmede gökler, ölü püskürmede yer,
O ne müthiş tipidir, savrulur enkazı beşer.

Boşanır sırtlara, vadilere, sağnak sağnak.
Kafa göz, gövde, bacak, kol, çene, parmak, el ayak
Vurulup, tertemiz alnından, uzanmış yatıyor,
Bir hilal uğruna yarap ne güneşler batıyor.

Ey bu topraklar için toprağa düşmüş asker
Gökten ecdat inerek öpse o pak alnı değer.
Sana dar gelmeyecek makberi kimler kazsın?
Gömelim gel seni tarihe desem sığmazsın.

Mehmet Akif ERSOY

———————————————-

ÇANAKKALE ŞEHİTLERİNE

Şüheda gövdesi, bir baksana dağlar taşlar…
O, rûkü olmasa, dünyada eğilmez başlar,
Vurulmuş temiz alnından uzanmış yatıyor;
Bir hilâl uğruna ya Rab, ne güneşler batıyor!
Ey, bu topraklar için toprağa düşmüş, asker!
Gökten ecdâd inerek öpse o pak alnı değer.
Ne büyüksün ki kanın kurtarıyor Tevhid’i…
Bedr’in aslanları ancak, bu kadar şanlı idi…
Sana dar gelmeyecek makberi kimler kazsın?
“Gömelim gel seni tarihe!” desem, sığmazsın.
Herc u merc ettiğin edvara ya yetmez o kitab…
Seni ancak ebediyyetler eder istiab.
“Bu, taşındır” diyerek Kabe’yi diksem başına;
Ruhumun vahyini duysam da geçirsem taşına;
Sonra gök kubbeyi alsam da, rida namiyle,
Kanayan lahdine çeksem bütün ecramiyle;
Mor bulutlarla açık türbene çatsam da tavan;
Yedi kandilli Süreyya’yı uzatsam oradan;
Sen bu avizenin altında, bürünmüş kanına,
Uzanırken gece mehtabı getirsem yanına,
Türbedarın gibi ta fecre kadar bekletsem;
Gündüzün fecr ile avizeni lebriz etsem;
Tüllenen mağribi, akşamları sarsam yarana…
Yine bir şey yapabildim diyemem hatırana.
Sen ki, son ehl-i salibin kırarak savletini,
Şarkın en sevgili sultanı Selahaddin’i,
Kılıç Arslan gibi iclaline ettin hayran…
Sen ki İslam’ı kuşatmış, boğuyorken hüsran,
O demir çemberi göğsünde kırıp parçaladın;
Sen ki, ruhunla beraber gezer ecramı adın;
Sen ki; a’sara gömülsen taşacaksın… Heyhat,
Sana gelmez bu ufuklar, seni almaz bu cihat…
Ey şehid oğlu şehid, isteme benden makber,
Sana ağuşunu açmış duruyor Peygamber.

Mehmet Akif Ersoy

Osmanlı Devletinin Tarihi Eserleri

Perşembe, Haziran 21st, 2012

Osmanlı Devletinin Tarihi Eserleri nelerdir
Osmanlının Eserleri

TAHTAKALE HAMAMI

Osmanlı döneminde yapılmış orjinal hamamlardan biridir. 1932 yılında sağlam durumda iken askeriye tarafından yıktırılmıştır. 2. Beyazıd’ın hazinedarı, Bosna ve İşkodra valiliklerinde bulunmuş Devlet adamı Firuz bey veya yardımcılarından birisi tarafından 1485 yılında yaptırılmıştır. Çift kubbeli hamam, moloz taştan yapılmış, çift kare mekan üzerindeki sekizgen kasnaklara oturtturulmuş tromplu kubbeler, kiremit döşeli sekizgen ahşap bir çatıyla örülmüştür.

ALİ PAŞA HAMAMI

1572 yılında Ali paşa tarafından yaptırılan hamam Ali paşa Camiinin vakfiyelerindendir.Kadın ve erkek kısımları ayrı, simetrik yapının, soyunma yeri kare, yıkanma yeri haç planlıdır. Karşılıklı dört eyvanı kubbeli ve beşik tonozlu olan yıkanma yerinin köşe halvetleri basık ve kubbelidir. Kesme taştan yapılmış olan mekan üzerinde sekizgen kasnak üzerine oturtulan büyük kubbeleri 1966 yılında kurşunla kaplanmıştır.

ÇAY HAMAMI

Tek kubbeli, tek taraflı olan hamam uzun yıllar depo olarak kullanılmıştı. Belediye tarafından 1956 yılında onarılmış ve halen işletilmektedir.

ALACA MESCİT

Rüstem Çelebi mahallesinde Plevne ilkokulunun yanındadır. Selçuklu’ların İlhanlı sultanı Gazan Han ile ortak yönetimleri zamanında yapılmıştır. Daha sonra büyük bir tahribata uğrayan caminin minaresi dışında kalan bölümleri Abdurrahman Bini Ahi Eda’nın adına ithafen Abdüzaziz Bini İbrahim tarafından 1505 yılında yaptırılmıştır.

KAZANCILAR MESCİDİ

Sulu sokaktadır. (1985 Ağustos ayında belediye tarafından yıktırılan Yağcı Han mescite bitişikti.) Kapının çok üstünde saçağa yakın yerde yuvarlak bir kitabesi vardır. Bu kitabeye göre yapılış tarihi Yavuz Sultan Selim zamanına rastlamaktadır.

BAHZAT CAMİİ

Tokat’ın en karakteristik yerlerinden biri olan Behzat çarşısında Behzat çayı yanındadır. Kanuni Sultan Süleyman zamanında Fakih oglu Hacı Behzat tarafından 1935 yılında yaptırılmıştır. Küçük ve kare biçimli olan cami binasına sultan 2. Abdülhamit zamanında (1881) yılında vatandaşların bağışlarıyla ikinci bir kubbe daha yaptırılmıştır. Kesme taştan yapılmış güzel bir minaresi olan caminin 1535 tarihli Osmanlı sülüsüyle yazılmış kitabesi Hoca Behzat’a aittir. Diğeri tamir kitabesidir. Cami yanındaki mezar Hoca Behzat’a aittir.

HİSARİYE MEDRESESİ

Harap durumu nedeniyle kitabesi ve kapı süslemeleri sökülerek 1953 yılında müzeye getirilen medrese Amasya tarihine göre, Beyazıt Paşanın kardeşi Emir Yahşi bey oğlu Emir Hisar tarafından 1411 yılında yaptırılmıştır.

HAMZA BEY MESCİDİ

Bugün yıkılmıqş olan mescit, Çelebi Mehmet’in sultan olmasından evvel, Amasya ve Tokat yörelerinde hüküm sürdüğü 1411 yıllarında lalası ve komutanlarından Bicar oglu Emir Hamza tarafından yaptırılmıştır.

PİR AHMET BEY TÜRBESİ

Meydan mahallesinde, Meydan camiinin güneyinde Horozoğlu zaviyesinin önündedir. İçerisinde Ertena beylerinden Aleaddin Ali Beyin oğlu, Pir Ahmet Bey ve ailesine ait biri ağaç onikisi mermer sanduka bulunmaktaydı. Türbe çökme tehlikesi gösterince müzeye kaldırılmış ve sonra moloz taştan yapılmış kemerli çatı çökmüştür. Bir görüşe göre türbe, şehzade Mehmet Çelebi’nin, kardeşi Süleyman Çelebi ile yaptığı taht çatışmaları sırasında ölen, adamlarından Horozoglu Ahmet beye aittir.

PAŞA HAMAMI

İvaz paşa mahallesinde, paşa hanın hemen üzerindeki dörtyol ağzındadır. 2. Murat zamanında YÖRGÜÇ paşa tarafından 1437 yılında yaptırılmıştır. Moloz taşlarla yapılmış hamam 1948 yılında vakıflar tarafından restore edilmiştir. Günümüzdede de işletilmektedir.

İVAZ PAŞA CAMİİ

İvaz paşa mahallesinde, Sulu sokak sonunda, Moloz taştan yapılmış küçük bir camidir. Kitabesi yoktur.

HACI TURHAN MESCİDİ

Akkoyunlu Uzun Hasan’ın Tokat’ı yakmasından sonra Fatih Sultan Mehmet zamanında Artıkoğullarından Hacı Turhan tarafından 1471 yılında yaptırılmıştır. Eski kazancılar içinde bulunan mescit, moloz taştan yapılmıştır.

TAŞHAN

Gazi Osman Paşa caddesi üzerindedir “Voyvoda han” da denilmektedir. 1631 yılında yaptırılmış büyük bir Osmanlı anıt eserdir. Yüzyıl evvel Vakıftan şahıs mülkiyetine, buradan Vakıf idaresine ve daha sonra cezaevi yapılmak üzere Adliye Vekaletine satılmıştır. Bir süre et ve sebze hali olarak kullanılan han, son yıllarda restore edilmiştir.

Kuzey güney konumunda, kesme taş ve tuğladan, dikdörtgen ve iki katlı inşa edilen hanın ortasında, büyük bir avlu yer almaktadır. 32 odası ve bir mescit mahalli bulunan hanın her iki katında, avluya bakan revaklar bulunmaktadır. Sadece doğu yönündeki blokun birinci katında revak yoktur. Yeni yapılan restorasyonda sundurmalar kaldırılarak, üst kat revaklarının açık kemerleri camlı, bol ışıklı kapalı mekanlar haline getirilmiş orjinal çatı kaplaması olan kiremitlerin yerine bakır folyolar örtülerek son şeklini almıştır. Kesme taştan yapılmış uzun ve güzel bir cephesi olan Taşhan’ın batı yönündeki dış duvarları sağırdır. Diğer üç yanındaki hücrelerde çeşitli meslekten ticarethaneler sıralanmıştır.

SULU HAN

Sulu sokakta bedesten yanındadır. Kitabesi olmadığından yapılış tarihi bilinmiyor. 1930 yılına kadar cezaevi olarak kullanılan han 1957 yılında Vakıflar tarafından restore edilmiş ve o günden beri öğrenci yurdu olarak kullanılmaktadır. Yapım tekniği ve malzeme olarak Yağcıoglu hanı ile çağdaş görünmektedir. İki katlı olan hanın restorasyonda orjinal özellikleri bozulmuştur. Özellikle çatı örtüsünde kulanılan çinko levhalar yapı ile hiç uyuşmamaktadır.


YAĞCIOĞLU HANI

Sulu sokakta ço harap durumda iken 1985 yılı Ağustos ayında belediye tarafından yaktırılmış yerine çeşitli işyerleri yaptırılmıştır.1935 yılında Tokat itfaiye grubunun karargahı olan hanın kitabesi bulunamadığı için hanın yapım tarihi hakkında bilgi yoktur. Mimari üslup olarak Taşhanı anımsatan yapı malzeme ve yapım tekniği bakımından daha eski özelliklere sahip. Moloz taş ve tağladan örülmüş duvarları ile ilginç bir portali olan hanın sokağa bakan dar cephesine rağmen güney yönündeki derinlemesine bir konuma sahipti.

DEVELİK HAN

Takyeciler camiinin güneyinde yer alır. Kendi haline terk edilmiş harap durumdadır. Mimari planlaması ve yapı malzemesine bakılırsa 15., 16. yüzyılda inşa edilmiş olmalıdır. İki katlı revaklı avlusu olan han, kesme taş, moloz taş ve tuğladan yapılmıştır.

PAŞA HAN

İvaz Paşa mahallesinde, Sulu sokağın sonundadır. 1. Sultan Mahmut zamanında Zararlızade Mehmet Paşa tarafından 1752 yılında yaptırılmıştır. Mehmet Paşa Trabzon ve Sivas valiliklerinde bulunmuş, 1756 yılında Reşadiye’nin Kabaklı köyünde vefat etmiştir.

Paşa Hanın kesme taştan yapılmış güzel bir portali ve çevresi sağır duvarlarla kapalı bir avlusu vardır. Avlu içide bugün hiç bir yapı izi kalmamıştır. Güney yönündeki orjinal servis kapısı yerinde korunmakta olup, portalin orjinal kapısı sökülmüştür.


SULU SOKAKTA HAN

Gazi Osman Paşa caddesinden Sulu sokağa girdiğimizde, ikiyüz metre kadar girilince sağ tarafta orjinal kapısı korunmuş, yaklaşık 12 m. yükseklikte kerpiç duvarlarla çevrelenmiş küçük bir han görülür. Kuzeyde ikinci bir kapısı olan han, günümüzde hurda deposu olarak kullanılmaktadır. İç yapıları yıkılmış, yerlerine barakalar yapılmıştır.


BEDESTENLER

Sulu sokakta, Takyeciler camii doğusundadır. Evliya Çelebinin “Sultan çarşısı kadar güzel bir çarşıdır. Halep ve Bursa çarşıları gibi gayet tertip üzerere kurulmuştur” dediği bedestenleri İstanbul kapalı çarşısının bedesten bölümünü anımsatmaktadır. Tuğladan örülmüş tonozlar üzerinde onbir kubbenin yer aldığı bu Osmanlı ticaret merkezinin yapıldığı tarih belli değildir. 15 veya 16. yüzyılda yapıldığı anlaşılan Bedestenin güney ve kuzey yönlerinde karşılıklı birer kapısı vardır. Günümüzde depo olarak kullanılmaktadır. İnce harçla örülmüş kolon ve tonozlardaki ustalık son derece ileridir. Bedesten görülmeye değer bir mimarlık eseridir.

ÇEŞMELER

ALACA ÇEŞME Yaptıran: Kara Arslan (1282)

ŞEYH ŞEHABETTİN Yaptıran: Şeyh Şehabettin (1304)

UZUN SEKİ ÇEŞMESİ (Yaptıran: İlyasoğlu Solak Ali (1495)

ACEPŞİR ÇEŞMESİ Yaptıran: Hacı Mahmut Bini Hacı Ahmet (1586)

MUSA ÇEŞMESİ Yaptıran: Musa Bey (1594)

ESKİ KASAPHANE ÇEŞMESİ Yaptıran: Sefer Paşa (1653)

alıntı

Ankara’nın başkent oluşu 13 Ekim 2011 Kutlamaları

Perşembe, Haziran 21st, 2012

13 Ekim Ankara’nın Başkent Oluşu
13 Ekim Ankara’nın Başkent Oluşu etkinlikleri

Ankara’nın başkent oluşu 13 Ekim

Her yıl 13 Ekim günü Ankara’nın başkent oluşu, düzenlenen büyük törenlerle kutlanır. Ankara Kalesi’nde başlayan bu törene özel giysileri içinde seymenler, öğrenciler, çeşitli dernek temsilcileri katılırlar. Törende yapılan konuşmalarda Ankara’nın başkent oluşunun anlam ve önemi belirtilir.

Ankara’nın başkent olması
Mustafa Kemal, Mondros Ateşkes Anlaşması imzalandıktan sonra, Padişah VI. Mehmet tarafından 30 Nisan 1919’da 9. Ordu Müfettişliğine atandı.[46] 19 Mayıs 1919’da Refet Bey (Bele), Kâzım Bey (Dirik), ‘Ayıcı’ Mehmet Arif Bey ve Hüsrev Bey (Gerede) ile birlikte Samsun’a çıktı. Anadolu’da Havza ve Amasya Genelgesi’ni yayınlayan ve Sivas ile Erzurum Kongresi’ni düzenleyen Mustafa Kemal, İstanbul Hükümeti ile Amasya Protokolü’nü imzaladı. Bu protokol üzerine Meclis-i Mebusan açılmıştır. Mustafa Kemal, meclis çalışmalarını daha yakından izleyebilmek için 27 Aralık 1919’da Ankara’ya gelmiştir. Ankara’ya gelmesinin nedenleri arasında buranın demiryolu ağına sahip olması, İtilaf Devletleri tarafından işgal edilmemiş olması, merkezi bir konumda bulunması ve Batı Cephesi’ne yakınlık gibi nedenler de etkili olmuştur. Meclis, 28 Ocak 1920’de oybirliği ile Misakımillî’yi kabul etmiştir. Bunun üzerine İstanbul işgal edilmiş ve meclis kapatılmıştır. Mustafa Kemal, 19 Mart 1920’de illere ve kolordu komutanlıklarına bir genelge göndermiş ve Ankara’da olağanüstü bir meclisin açılacağını duyurmuştur. Seçimlerin ardından 23 Nisan 1920’de TBMM açılmış ve hükümet kurulmuştur. Türk Kurtuluş Savaşı bu meclisten yönetilmiş, savaşın kazanılmasının ardından Lozan Antlaşması imzalanmış ve I. TBMM seçim kararı almış ve yerini II. TBMM’ye bırakmıştır. İnkılap Meclisi olarak da anılan bu meclis 13 Ekim 1923’te Ankara’yı başkent ilan etmiştir

Ankaranın başkent oluşu ile ilgili şiir

ankaranın başkent oluşu ile ilgili resimler

4. Mehmet Şiirleri

Perşembe, Haziran 21st, 2012

4. Mehmet Şiiri


4. Mehmet Hanın Afife Hatuna Yazdığı Şiir

4.mehmet Han Ve Afife Hatunun İttifat şiiri

Beyazlar geydiğince bir dür-i yektaya benzersin,
Siyahlar geydiğince sen hemen Leyla’ya benzersin,
Yeşiller geydiğince tût-i güyaya benzersin,
Benim hoş-bu Âfifem, sen gül-i rânaya benzersin..

yollu iltifatına Afife Kadınefendi şu hoş manzume ile mukabele etmiştir:

Beyazlar geydiğince padişahım Ay’a benzersin,
Siyahlar geydiğince Kâbei ulya’ya benzersin,
Kızıllar geydiğince cevher-i hamzaya benzersin,
Benim heybetli hünkârım, he*men deryaya benzersin.

Türkçe İle İlgili Sözler

Salı, Haziran 19th, 2012

Türkçe İle İlgili Sözler

Tugbam sitesinde en güzel Türkçe İle İlgili Sözler sizler için hazırlandı
. Buyurun Kısa Türkçe İle İlgili Sözler
Türkçe İle İlgili Özlü Sözler,

Türkçe İle İlgili Güzel Sözler,

“Türk Milletinin dili, Türkçedir Türk Dili dünyanın en güzel, en zengin ve en kolay dilidir” Mustafa Kemal Atatürk

“Türk Dili, Türk Milletinin kalbidir; beynidir” Mustafa Kemal Atatürk

“Milli his ile dil arasındaki bağ çok kuvvetlidir Dilin milli ve zengin olması milli hissin inkişafında başlıca müessesedir Türk Dili, dillerin en zenginlerindendir Yeter ki bu dil; şuurla işlensin” Mustafa Kemal Atatürk

“Bugünden sonra divanda, dergâhta, barigahta, mecliste, meydanda, Türkçeden başka dil kullanılmayacaktır.”
1277 Karamanoğlu Mehmet Bey

“Türklüğün vicdanı bir
Dini bir, imanı bir;
Fakat hepsi ayrılır
Olmazsa lisanı bir.”
Ziya Gökalp

“Ülkesini ve yüksek bağımsızlığını korumasını bilen Türk milleti, dilini de yabancı diller boyunduruğundan kurtarmalıdır.”

“Türk demek Türkçe demektir; ne mutlu Türküm diyene!”

Fatih Sultan Mehmet Özlü Sözler

Pazartesi, Haziran 18th, 2012

Fatih Sultan Mehmet Özlü Sözler

Tugbam sitesinde en güzel Fatih Sultan Mehmet Özlü Sözler sizler için hazırlandı
. Buyurun Kısa Fatih Sultan Mehmet Özlü Sözler
Fatih Sultan Mehmet Sözleri
Fatih Sultan Mehmetin Özlü Sözleri

Eğer Padişah Ben İsem, Size Emrediyorum. Gelip Ordunun Başına Geçin. Eğer Padişah Siz İseniz, Gelip Devletinizi Düşmanlara Karşı Savunun.

İmparatorunuza Söyleyin. Şimdi ki Osmanlı Padişahı Öncekilere Benzemez. Benim Gücümün Ulaştığı Yerlere, Sizin İmparatorunuzun Hayalleri Bile Ulaşamaz.

Ya Ben Bizans’ı Alırım Ya da Bizans Beni.

Fatih Olmasaydım Ulubatlı Hasan Olmak İsterdim

Yapmak İstediğimi Sakalımın Bir Teli Bile Bilseydi, Sakalımın O Telini Hemen Koparır ve Yakardım

Bu Dünya Ölümlüdür. Her Fani Gibi Bende Ölümü Tadacağım.

Dünya Devleti Ebedi Değildir. Fani Cihanda Hiç Kimse de Ölümsüz Değildir. İnsanların Dünyada Nefesleri Sayılıdır ve Ölümsüzlük Kapısı Kapalıdır.

Hayatım Boyunca ALLAH’ın Emirlerinden Dışarı Çıkmadım. ALLAH’ın Rızasını Kazanmak İçin Uğraştım. Tek Gayem Bu İdi.

Ölüm, sevgiliyi sevgiliye kavuşduran bir köprüdür

Mezardakilerin Pişman Olduğu Şeyler İçin Dünyadakiler Birbirlerini Yiyiyor.

Allahü teâlânın dinini, Allahü teâlânın kullarının ayaklarına kadar götürmek, ne büyük zevktir.

İnsan seveceği kimseyi iyi seçmeli, ona göre sevmeli

Kim olduğun değil, kiminle olduğun önemlidir.

Salihlerin ismi anılan yere rahmet-i ilahi yağar.

İnsan rabbini tanıdığı kadar insandır.

Şeyhim Akşemseddin Hazretleri İle Beraber Yaptığım Zikrin Lezzetine Dünyaları Bile Değişmem. Eğer Şeyhim İzin Verseydi Zikir Yolunu Tercih Eder, Saltanatı Terk Ederdim

Fatih Sultan Mehmet Liderlik Sözleri

Pazartesi, Haziran 18th, 2012

Fatih Sultan Mehmet Liderlik Sözleri

Tugbam sitesinde en güzel Fatih Sultan Mehmet Liderlik Sözleri sizler için hazırlandı
. Buyurun Kısa Fatih Sultan Mehmet Liderlik Sözleri
Fatih Sultan Mehmet Sözleri
Fatih Sultan Mehmet özlü sözleri

Sırrıma sakalımın bir tek telinin vakıf olduğunu bilsem, sakalımı kökünden keserim.
Benim kudretimin ulaştığı yere onların hayalleri bile ulaşamaz.
Biz toprakları değil gönülleri feth etmeye gidiyoruz.
Yerinde söz söylemesini bilen, özür dilemek zorunda kalmaz.
Bir gece ansızın gelir krallığınızı imparatorluğuma katarım.
Ey Konstantiniye! Ya sen beni alırsın, ya ben seni alırım.
İmkanın sınırını görmek için imkansızı denemek lazım.
Allah bu milleti elli yıldan fazla rahata koymasın, alıştırmasın.
Düşmandan yüz çevirmek korkaklıktır. Benim ikbalim yücedir. Talihsizlik ise düşmanın nasibidir.
Düşmanı tanımak, tehlikeyi bertaraf etmek demektir.
İstanbul’u niçin fethettiklerini sorduklarında önce o benim gönlümü fethettiği için
Hekimler niçin bana kıydınız. Son Sözleri.
Ormanlarımdan bir dal kesenin başını keserim!
Baykuştan pervâmız yok, biz şahinler sürüsüyüz.
Eğer kanım ile yükselecekse Hz.Muhammed’in dini; durmayın kılıçlarla doğrayın beni.
Evet, padişah benim. Ancak siz yine de çiçekleri ona veriniz. Çünkü kendisi benim hocamdır.
Şeyhim Akşemseddin Hazretleri İle Beraber Yaptığım Zikrin Lezzetine Dünyaları Bile Değişmem. Eğer Şeyhim İzin Verseydi Zikir Yolunu Tercih Eder, Saltanatı Terk Ederdim.
Eğer padişah siz iseniz, devletimizin bu zor gününde ordumuzun başında olmamanız törelerimize uymaz. Yok, eğer padişah ben isem, işte size emrediyorum, geliniz ve derhal ordularımın başına geçiniz.
Allah beni bu şehrin halkının müttefiki olarak bu zamana kadar sakladı. Biz bu şehrin düşmanlarına galip geldik ve onların vatanlarını aldık. Burayı Makedonyalılar Taselyalılar ve Moralılar almışlardı. Biz bunların bizlere karşı kötü davranışlarının intikamını yıllar geçmesine rağmen torunlarından aldık.

Mehmet Akif Ersoyun En Güzel Sözleri

Pazartesi, Haziran 18th, 2012

Mehmet Akif Ersoyun En Güzel Sözleri

Tugbam sitesinde en güzel Mehmet Akif Ersoyun En Güzel Sözleri sizler için hazırlandı
. Buyurun Kısa Mehmet Akif Ersoyun En Güzel Sözleri
Mehmet Akif Ersoy Sözleri
Mehmet Akif Ersoyun anlamlı Sözleri
Mehmet Akif Ersoyun özlü Sözleri

Mehmet Akif Ersoy’un Söylediği Güzel Sözleri

Ağlarım, ağlatamam, hissederim, söyleyemem. Dili yok kalbimin ondan ne kadar bizarım.
Allah bu millete bir daha İstiklal Marşı yazdırtmasın.
Artık ikiyüzlüleri sevmeye başladım. Çünkü yaşadıkça yirmiyüzlü insanlar görmeye başladım.
Âtiyi karanlık görerek azmi bırakmak, alçak bir ölüm varsa, emînim, budur ancak.
Bekayı hak tanıyan, sa’yi bir vazife bilir, Çalış, çalış ki beka sa’y olursa hak edilir.
Bacımın örtüsü batmakta rezilin gözüne acırım tükürüğe billahi tükürsem yüzüne.
Bir zamanlar biz de millet, hem nasıl milletmişiz. Gelmişiz dünyaya milliyet nedir öğretmişiz.
Budur cihanda en beğendiğim meslek; sözün odun olsun hakikât olsun tek.
Eski dünya, yeni dünya, bütün akvam-ı beşer kaynıyor kum gibi, tufan gibi, mahşer mahşer yedi iklimi cihanın duruyor karşısında, Ostralya ile beraber bakıyorsun: Kanada! Çehreler başka, lisanlar, deriler rengarenk; sade bir hadise var ortada: Vahşetler denk.
Hatırlar mısın? Doğduğun zaman, sen ağlardın gülerdi alem. Öyle bir yaşam sür ki, mevtin sana hande olsun. Halka matem…
Ne irfandır veren ahlaka yükseklik ne vicdandır.

Fazilet hissi insanlarda Allah korkusundandır.

Sahipsiz vatanın batması haktır, sen sahip çıkarsan bu vatan batmayacaktır.
Şehamet dini, gayret dini, ancak Müslümanlıktır. Hakiki Müslümanlık en büyük kahramanlıktır.
Vurulmuş tertemiz alnından, uzanmış yatıyor, bir hilâl uğruna yâ Rab, ne güneşler batıyor.
Ya Rab, bu uğursuz gecenin yok mu sabahı? Mahşerde mi biçarelerin, yoksa felahı?
Yumuşak huylu isem kim demiş uysal koyunum; kesilir belki ama çekmeye gelmez boynum.
Zulmü alkışlayamam, zalimi asla sevemem gelenin keyfi için geçmişe kalkıp sövemem
İnmemiştir Kur’an, bunu hakkıyla bilin,Ne mezarlıkta okunmak ne de fal bakmak için.
Bu ezanlar-ki şahadetleri dinin temeli, ebedi yurdumun üstünde benim inlemeli.
24 saatden birini hakka vermeyen insan denilir mi?
Adamın biri Akif’e yaklaşarak sorar:

-Affedersiniz,sizin için baytar diyorlar. Akif hiç istifini bozmadan cevap verir:
-Evet,yoksa bir yeriniz mi ağrıyordu?

Akıl Dolu Sözler

Pazartesi, Haziran 18th, 2012

Akıl Dolu Sözler

Tugbam sitesinde en güzel Akıl Dolu Sözler sizler için hazırlandı
. Buyurun Kısa Akıl Dolu Sözler
Ünlü Düşünürlerden Sözler
Tarihe Geçen Akıl dolu Sözler

Napolyon savaşta İspanya’yı yenmiş.İspanya kralı siz ancak para ve mal için savaşırsınız biz ise namusumuz ve şerefimiz için savaşırız demiş…

Bunun üzerine Napolyon; -Evet insanın neyi eksikse onun için savaşır…

————–

Churchill avam kamarasında konuşurken muhalif partiden
bir kadın milletvekili Churchill’ e kızgın kızgın şöyle seslenir:
– “Eğer karınız olsaydım kahvenizin içine zehir karıştırırdım.”
Churchill oldukça sakin kadına döner ve lafı yapıştırır:
– “Hanımefendi eğer karım siz olsaydınız o kahveyi seve seve içerdim.”

————–

Sokrates ve eşi bir türlü iyi geçinemezlermiş. Bir gün eşi Sokrates’e verip
veriştirmiş ağzına geleni söylemiş. Bakmış kocası hiç bir tepki göstermiyor; bir kova suyu alıp başından aşağı boşaltmış.Sokratesgayet sakin:
– “Bu kadar gök gürültüsünden sonra bir sağanak zaten bekliyordum” demiş.

—————

Bernard Shaw ile Churchill hiç geçinemez ve sık sık birbirlerini iğnelermiş.
Bernard Shaw bir oyununun ilk gecesine Churchill’ i davet etmiş ve davetiyeye de bir pusula iliştirmiş:
– “Size iki kişilik davetiye gönderiyorum. Bir dostunuzu
alıp gelebilirsiniz. Tabii dostunuz varsa.” Churchill hemen cevap göndermiş:
– “Maalesef o gece başka bir yere söz verdiğim için oyununuzu
seyretmeye gelemeyeceğim. İkinci gece gelebilirim tabii oyununuz ikinci gece de oynarsa.”

—————

Bir gün Eflatun talebelerinden birini kumar oynarken yakalamış ve şiddetle
azarlamış. Talebesi: – “İyi ama ben çok az bir paraya oynuyordum” diye itiraz edecek olunca Eflatun cevap vermiş:
– “Ben seni kaybettiğin para için değil kaybettiğin zaman için azarlıyorum.”

—————-

Dünya nimetlerine ehemmiyet vermeyen yaşayış ve felsefesiyle ünlü filozof Diyojen bir gün çok dar bir sokakta zenginliğinden başka hiçbir şeyi
olmayan kibirli bir adamla karşılaşır. İkisinden biri kenara çekilmedikçe geçmek mümkün değildir. Mağrur zengin hor gördüğü filozofa:
– “Ben bir serserinin önünden kenara çekilmem” der.
Diyojen kenara çekilerek gayet sakin şu karşılığı verir:
– “Ben çekilirim.”

—————

Meşhur bir filozofa: – “Servet ayaklarınızın altında olduğu halde neden bu kadar fakirsiniz?” diye sorulduğunda: – “Ona ulaşmak için eğilmek lazımda ondan” demiş.

—————-

Kulaklarının büyüklüğü ile ünlü Galile’ ye hasımlarından biri: – “Efendim” demiş “Kulaklarınız bir insan için biraz büyük değil mi?”
Galile: – “Doğru” demiş “Benim kulaklarım bir insan için biraz büyük ama seninkiler bir eşek için fazla küçük sayılmaz mi?”

—————-

Bir toplantıda bir genç Mehmet Akif’ i küçük düşürmek ister: “Affedersiniz siz veteriner misiniz?” Mehmet Akif hiç istifini bozmadan şöyle yanıtlamış: – “Evet bir yeriniz mi ağrıyordu?”

—————-

Yavuz Sultan Selim birçok Osmanlı padişahı gibi sefere çıkacağı yerleri gizli tutarmış. Bir
sefer hazırlığında vezirlerinden biri ısrarla seferin yapılacağı ülkeyi sorunca Yavuz ona: – “Sen sır saklamayı bilir misin?” diye sormuş Vezir: – “Evet hünkarım bilirim” dediğinde Yavuz cevabi yapıştırmış: – “İyi ben de bilirim.”

—————

Abbasi Halifesi Me’mun İmam-ı Azam’ı Kûfe’ye kadı yapmak istiyordu. İmamı çağırdı ve bu niyetini açıkladı. İmam-ı Azam yönetimin yanlışlıklarına alet olmamak için bu teklifi kabul etmedi.
-Ben kadılık yapamam dedi.
Halife de herkes de kabul ederdi ki ondan iyi kadılık yapacak bulunamazdı. Bu nedenle Halife sert çıktı:
-Yalan söylüyorsun sen kadılık yaparsın!
İmam-ı Azam akıllıca bir cevap verdi:
-Eğer ben yalan söylüyorsam yalan söylediğim için kadılık yapamam çünkü yalancıdan kadı olmaz. Eğer “yapamam” dediğim zaman doğru söylüyorsam sözümün gereği olarak kadılık yapamam. O halde her iki halde de kadılık yapamam.