Archive for the ‘Genel’ Category

Şehit Yıldız son yolculuğuna uğurlandı

Perşembe, Haziran 28th, 2012

Askeri helikopterle Şehit Üsteğmen Mustafa Solak Kışlası’na getirilen şehidin cenazesi, burada askeri cenaze aracına alınarak Merkez Camisi’ne getirildi.

Şehit Yıldız için düzenlenen cenaze törenine, Vali Vekili Mahmuthan Arslan, Vali Yardımcısı Özkan Demirel, Ağrı Belediye Başkanı Hasan Arslan, İl Emniyet Müdürü Halil Karataş, 4. Zırhlı Tugay Komutanı Tuğgeneral Asım Kocaoğlu, İlçe Jandarma Komutanı Yüzbaşı Ömer Kaptan ile diğer yetkililer ve vatandaşlar katıldı.

İl Müftüsü İzani Turan, burada yaptığı konuşmada, ”Şehitlerin elbisesi kefendir, dünyada ahirette şehitler bizim şahitlerimiz olacaktır. Cenabıhak, milletimize ülkemize huzur versin. Kim ki ülkemizin birliğine, beraberliğine kastediyorsa Allah onlara fırsat vermesin” dedi.

İl Müftüsü Turan’ın kıldırdığı cenaze törenin ardından, şehidin naaşı cenaze aracıyla Abdi köyündeki baba ocağına götürüldü.

Bu arada anne Ayfer Yıldız ile yakınları, şehidin tabutuna sarılarak gözyaşı döktü. Yıldız’ın cenazesi daha sonra köy mezarlığında gözyaşları arasında toprağa verildi.

4. Zırhlı Tugay Komutanı Tuğgeneral Kocaoğlu baba Nesim Yıldız’a şehidin beratını ve Türk bayrağı verdi.

Bu arada, köye gelen AK Parti Ağrı Milletvekilleri Mehmet Kerim Yıldız ve Ekrem Çelebi, şehit ailesine taziyelerini iletti.

Suriye sınırında askeri hareketlilik

Perşembe, Haziran 28th, 2012

İskenderun 39. Mekanize Piyade Tugayı Şehit Ahmet Tor Kışlası’ndan saat 16.45 sıralarında Suriye sınırına askeri araç sevkıyatı yapıldı. 39. Mekanize Piyade Tugay Komutanı Tuğgeneral Burhanettin Aktı’nın da içerisinde bulunduğu araçlar ile top ve füze rampaları, kent merkezinden geçip, uluslararası E91 Karayolundan sınıra doğru yola çıktı. Askeri sevkıyat sırasında trafik polisleri de güvelik tedbiri aldı.

Kentsel dönüşümü fay hatları belirleyecek

Perşembe, Haziran 28th, 2012

Deniz altına kurulacak 5 gözlem istasyonu ve Türkiye’de ilk kez uygulanacak deniz altındaki GPS ölçümleri sayesinde Marmara Denizi’ndeki fay hareketleri en ufak detaylarına kadar tespit edilecek. Elde edilecek detaylı veriler, İstanbul’un son dönemdeki önemli gündem maddelerinden kentsel dönüşüm çalışmalarına önemli veri girdisi sağlayacak.

Japon-Türk Deprem Araştırmaları Projesi (JTDAP) hakkında Kandilli Rasathanesi Deprem Araştırmaları Enstitüsü’nde düzenlenen basın toplantısında bilgi verildi. Toplantıda konuşan JTDAP proje yürütücüsü ve Sakarya Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Levent Gülen, proje çerçevesinde benzer felaketlere maruz kalan ülkelerin bireylerinin Japon ve Türk bilim adamları ile birlikte Marmara bölgesinde deprem sonucu oluşacak can ve mal kaybını minimuma indirebilmek amacıyla en modern teknolojileri kullanarak Marmara Denizi’nde denizaltı gözlem istasyonları kuracağını, bilimsel araştırmalar yapılacağını aktardı. Gülen, “Japon-Türk Deprem Araştırmaları Projesi (JTDAP) çerçevesinde Türkiye’den ve Japonya’dan toplamda 22 üniversite, araştırma enstitüsü ve kamu kurumları işbirliği ile oluşturulan konsorsiyum kapsamında her iki ülkeden de alanlarında uzman bilim adamları ekibinin katılımı ile Marmara Denizi’nde en modern ölçüm teknolojisine sahip deniz altı deprem istasyonları, deniz altı elektromanyetik istasyonları ve ilk kez denizaltı GPS istasyonları kurularak 5 yıl boyunca ölçümler yapılacak ve Kuzey Anadolu Fayı’nın Marmara Denizi içersindeki kollarının depremselliğinin belirlenmesine yönelik detaylı bir bilimsel çalışma Türk ve Japon bilim adamları tarafından gerçekleştirilecektir.” dedi.

KENTSEL DÖNÜŞÜMÜN HARİTASINI BELİRLEYECEK

Projeden elde edilecek ölçüm sonuçlarının kullanılarak muhtemel bir Marmara depreminin oluşturacağı deprem ve tsunami hasar ve tehlike haritasının güncelleneceğini aktaran Gülen şöyle konuştu: “Bahsedilen bilimsel çalışmalardan elde edilecek sonuçlar görselleştirilerek Afet eğitiminde kullanılacak ve deprem gerçeğinin daha iyi anlaşılacağı bir toplumsal bilinç oluşturulması hedeflenmektedir. Ayrıca bu proje deprem ve tsunami erken uyarı sistemlerinin geliştirilmesi, sistem çıktılarının medya, internet ve telefon şebekeleri ile en hızlı bir şekilde geniş kitlelere ulaştırılması ve bu sistemlerin kurulmasına yönelik altyapı çalışmalarına destek sağlayacaktır.”

Projeden elde edilen veriler ve sonuçlarının Türkiye’nin son günlerde gündemini meşgul eden kentsel dönüşüm projelerine önemli bir veri sağlayacağını bildiren Prof. Dr. Gülen, “Projeden genel olarak beklenen sonuç, bilimsel araştırmaya dayanılarak elde edilecek sonuçların afet eğitiminde kullanılıp, kısa, orta ve uzun dönemde depreme hazırlık seviyesinin arttırılarak deprem zararlarının ve can kaybının azaltıldığı bir Türkiye yaratmaktır.” diye konuştu.

Proje ile elde edilen veriler ile muhtemel İstanbul depreminde hangi bölgenin ne şekilde etkileneceği bilgisinin ortaya koyulmasının hedeflendiğini ifade eden Gülen, “Hem deprem hem de tsunami simülasyonlarını gerçekleştireceğiz bu proje sayesinde. Bunlar çok önemli veriler.” ifadesini kullandı.

‘GPS ÖLÇÜMLERİ BİLİMSEL TARTIŞMALARA SON VERECEK’

Proje ile ilk kez Marmara Denizi’nin altıda GPS ölçümleri yapacaklarını vurgulayan Levent Gülen, aynı zamanda denizin altında elektro manyetik ölçümler yapılacağını aktardı. Marmara Denizi’nin içindeki fayların kolları ve dağılımları konusunda birden fazla teori olduğunu ve karışlıklı olarak bilim adamlarınca tartışıldığını anlatan Gülen, “Bizim bu yapacağımız deniz altı ölçümleriyle bu tartışmalar bir son vereceğiz. Bizzat denizin altında ne oynuyor, ne oynamıyor ölçeceğiz.” dedi.

Proje ile Marmara Denizinin altındaki deprem istasyonları sayısının 5’ten 10’a çıkarılmasının hedeflendiğini belirten Gülen, “Çok hassas olarak en küçük depremleri bile fay hattının dibinde denizin altında saptayabileceğiz. Bunları araştırıp inceleyebileceğiz.” şeklinde konuştu.

ERKEN UYARI SİSTEMİ İGDAŞ’TAN SONRA MARMARAY’DA DA KULLANILACAK

Gazetelerde yer alan İstanbul’da depremin 10 saniye önce öğrenilebildiği ve bu bilginin İGDAŞ’a gönderildiğini bilgisinin sorulması üzerine Boğaziçi Üniversitesi Kandilli Rasathanesi ve Deprem Araştırma Enstitüsü Müdürü Prof. Dr. Mustafa Erdik, İstanbul Proje Koordinasyon Birimi tarafından yürütülen İstanbul’daki Acil Bilgi Sistemi’nin geliştirilmesi projesi kapsamında çalışmaların sürdürüldüğünü ifade etti. Acil müdahale sistemi kapsamında kullanılan 100 cihazın 200’e çıkarılacağını, aynı zamanda tüm donanım ve yazılımların yenileneceğini ifade eden Erdik, projenin en büyük kullanıcılarının İGDAŞ olacağını aktardı. İGDAŞ’ın kendi bölge regülatörlerine koymak için alacağı cihazlarla birlikte bu sayının 5-6 yıl içinde 500-600 cihaza kadar yükseleceğini ifade eden Erdik, “Dünyanın belki de en iyi enstrümante edilmiş bir kenti olacak İstanbul. Bu konuda büyük atılımlar içindeyiz. Şu anda iki tane de tünelimiz var bunları kullanacak. Bir tanesi Marmaray tüp tüneli, öteki de Marmaray’ın güneyinden geçen lastik tekerlekli araçlar için yapılan tünel olacak. Her iki tünelde de herhangi bir deprem anında trafiğin durdurulması erken uyarı sistemiyle yapılacak.” dedi.

Depremin yeri ve merkeze yakınlığına göre erken uyarı sisteminin 4 saniye ile 15 saniye arasında bilgi vereceğini anlatan Erdik, şu anda İGDAŞ tarafından kullanılan erken uyarı sisteminin, talep etmesi halinde fabrikalar ve otomasyonla çalışan büyük işletmelere de verilebileceğini bildirdi. Erdik sistem sayesinde herhangi bir deprem halinde doğalgazdan meydana gelen yangın olaylarının yaşanmayacağını sözlerine ekledi.

Sünnet yasağına DİTİB’ten cevap

Perşembe, Haziran 28th, 2012

DİTİB açıklamasında, ”Köln Eyalet Mahkemesi’nin dini emir, gelenek veya ebeveynin isteği ile erkek çocukların sünnet edilmesini ”adam yaralamak” suçu olarak değerlendirmesi ne inanca ve dini geleneğe saygı duyan hukuk mantığı, ne de toplumsal sağduyu ile izah etmek mümkündür. Verilen bu kararın bir dizi gereksiz tartışmaları, huzursuzlukları ve riskleri beraberinde getireceğinden endişe duymaktayız” denildi.

Adaletin hakim kılınmasının, bireyin ve onun haklarının korunmasının, bireyin biyolojik olduğu kadar, düşünce, inanç, ibadet, karar verme gibi zihin, duygu ve algı dünyasının bütünlüğünün muhafaza edilmesinin, toplumun gelenek ve değerlerine saygı duyarak toplumu huzur içerisinde bir arada tutmanın, hukuk felsefesinin önde gelen ilkeleri arasında bulunduğuna işaret edilen açıklamada, ”Bugünün interdisipliner anlayışı bize, hangi alanda olursa olsun bir konunun indirgemeci bir yaklaşımla dar açıdan değil, bilakis geniş açı ve farklı boyutların bütünlüğü içinde ele almasını öğretmektedir. İster dini isterse kültürel olsun, erkeklerin sünnet olması başta bir gelenek olmak üzere dünyada yüzlerce yıldır yapılan bir uygulamadır. Bugüne kadar milyonlarca insan, yüzlerce toplum ve hukuk geleneği erkeklerin sünnet olmasını ‘adam yaralama’ olarak tanımlamamıştır. İslam, insanın değil, dirisinin, ölüsünün bile vücut bütünlüğüne saygı duymakta, onu her türlü yaralama ve eziyet karşısında korumaktadır” ifadesine yer verildi.

İslam ve Müslüman kimlik açısından değerlendirildiğinde, erkeklerin sünnet olmasının, dinin bir hükmü, toplumsal bir kabulün ve geleneğin bir parçası olduğu ifade edilen açıklamada, ”Hukukun, bireyi ve toplumu inancıyla, geleneği ve kimlik unsurları ile bir bütün halinde değerlendirmesi, toplumsal gelenek ve örfü bile hukuka bir kaynak olarak görmesi gerekirken, garip bir tarzda gündeme düşen bu mahkeme kararı merkezli tartışmanın, bir an önce insanı bedeni ve manevi bütünlüğü içinde ele alan ‘inanç özgürlüğü garantisini hukukun tali değil, temel bir normu olarak gören bir anlayışla’ sonlandırılmasını istiyoruz” değerlendirmesine yer verildi.

TBMM Başkanlık Konutu yenileniyor

Perşembe, Haziran 28th, 2012

TBMM Genel Sekreter Yardımcısı Haydar Çiftçi, AA muhabirine yaptığı açıklamada, mevcut binanın ekonomik ömrünü tamamladığını belirterek, tadilatla eksikliklerinin giderilmesinin mümkün olmadığını söyledi.

Hangi yılda yapıldığı belli olmayan binanın oturulacak durumda bulunmadığını dile getiren Çiftçi, ”Yapılan incelemenin ardından tadilat yerine yıkılıp yeniden yapılmasına karar verildi. Yeni bina Türk mimarisine uygun olarak inşa edilecek. İhalesi 12 Temmuz 2012 tarihinde yapılacak. Yeni konut, 23 Nisan 2013 yılında hizmete girecek. Yeni bina TBMM’ye yakışır olacak. TBMM Başkanı, yabancı konuklarını burada ağırlayabilecek” diye konuştu.

TBMM Başkanlık Konutu’nun mimari tanıtım projesinde, ”(TBMM’nin duvarında Hakimiyet Milletindir) anlamında ‘Egemenlik Ulusundur’ yazar. Millet yahut ulus da Türk milletidir. Bu nedenle TBMM Başkanlık Konutu Projesi’nin teması, Türk Mimarisi’dir. Cephelerde ve ana mahallerde kullanılan tezyinatlar, geniş saçaklar, cumbalar bu temayı oluşturan ana unsurlardır. Geçmişten geleceğe haber veren çağın tanığı bir bina hedeflenmiştir” ifadelerine yer verildi.

TBMM Başkanlık Konutu, 1. bodrum kat, 2. bodrum kat, zemin kat ve üst kat olmak üzere 4 kattan oluşacak.

Giriş holünden dairesel çift merdivenle üst kata ulaşılacak. Birinci katta özel alanlar yer alacak. Meclis Başkanı’nın çalışma odası da bu katta bulunacak.

Başkanlık Konutu’nun duvarlarında süslemelere de yer verilecek. Giriş holündeki süslemede, Kaşgarlı Mahmut’un ”Divanü Lugati’t Türk” kitabının içinde yer alan dünya haritası ile Matrakçı Nasuh’un eserine yer verilecek.

Japon uzmandan 7.3’e hazır olun’ uyarısı

Perşembe, Haziran 28th, 2012

JAPON deprem uzmanı Yoshinor Morikawi, Akdeniz’de son günlerde yaşanan deprem hareketliliğinin normal olmadığını belirterek, bölgede gelecek 5-10 yıl içinde Dichter ölçeğine göre 7.2 ve ya 7.3 büyüklüğünde bir depremin meydana gelebileceğini söyledi.

Antalya Afet Acil Durum İl Müdürlüğü tarafından ‘Deprem afetine hazır mıyız?’ başlığıyla düzenlenen toplantı, 112 Acil Çağrı Merkezi’nde gerçekleştirildi. Vali Ahmet Altıparmak’ın da hazır bulunduğu toplantıya kaymakamlar, ilçe belediyeleri, kamu kurumlarının il yöneticileri katıldı. Toplantıda, Japon deprem uzmanı ve yüksek mimar Yoshinor Morikawi katılımcılara deprem konusunda bilgi verip, tavsiyelerde bulundu. Aynı zamanda Japonya Yurtdışı İnşaat Şirketleri Derneği Genel Sekreteri de olan Yoshinor Morikawi’ye, Sezer Proje Mimarlık Mühendislik Müşavirlik firmasından inşaat yüksek mühendisi Bora Sezer eşlik etti.

Japonya’daki tsunami felaketinde Türkiye’nin çok ciddi yardımlarını gördüklerini ve Van depreminde de aynı hassasiyetle Türkiye’nin yanında olmaya çalıştıklarını belirten Morikawi, Türkiye’de özellikle okullar başta olmak üzere birçok ilde deprem öncesi, anı ve sonrasına ilişkin neler yapılması gerektiği konularında Japonya’nın tecrübelerini de içine alan eğitim çalışmaları yürütüklerini açıkladı.

55 İLDE DEPREM RİSKİ

20 yıldır Türkiye’de yaşadığını anlatan Yoshinor Morikawi, Türkiye’nin 81 ilinden 55’inin deprem riski açısından birinci sınıf tehlikeli bölgede olduğunu, buralarda 18 milyonu aşan inşaat varsa yüzde 67’sinin kaçak olduğunu söyledi. Marmara, İzmir- Denizli, Fethiye- Antalya, Erzincan- Erzurum- Van bölgelerinin başlıca risk taşıdığına değinen Yoshinor Morikawi, hem Japonya hem Türkiye’nin her an deprem olabilir düşüncesiyle hareket ederek her an hazır olmaları gerektiğine dikkat çekti.

Antalya’da Kemer, Kumluca, Finike, Demre, Kaş’tan oluşan batı bölgesinin deprem açısından daha çok risk taşıyan alanlar olduğunu dile getiren Yoshinor Morikawi, bölgedeki büyük depremlerin aralıklarına bakıldığında 284 yıl arayla olduğunun görüldüğünü, en son 1743’te büyük deprem yaşayan bölgenin 2027’ye kadar yine büyük bir deprem yaşabileceğini anlattı. Yakın tarihte bir depremin sözkonusu olabileceğini kaydeden Yoshinor Morikawi, “Tabii tam bilmek mümkün değil ama hazır olunsa iyi olur” dedi.

DEPREM YARIN DA OLABİLİR

Akdeniz’de son günlerde sık aralıklarla yaşanan depremlerin de sorulduğu Yoshinor Morikawi, net bir tarih söylemenin mükün olamayacağını, ancak gelecek 5-10 yıl içinde 7.2 ve ya 7.3 gibi büyüklükte bir deprem yaşanabileceğini söyledi. Morikawi, “Yarın da olabilir” dedi.

Depremlerin büyüklükleri ve binaların yapı içeriklerine göre karşılaştırmalı hasar oranlarını da anlatan Yoshinor Morikawi, Türkiye’deki binalarda en önemli hatalardan birinin giriş kısmındaki kolonların yeteri derecede güçlü oluşturulamaması olduğunu belirterek, bu yüzden yaşanmış birçok depremde de görüldüğü üzere, binaların alttan çökmesi ya da alt kısmı çökmüş ancak üst kısımlarında hasarsızlık gibi yüzlerce örnek olduğunu dile getirdi.

YAŞAM ÜÇGENİ

Morikawi, deprem anında yaşam üçgeni olarak adlandırdığı sistemi de anlattı; yatak, dolap gibi büyük eşyanın daha çok duvar kenarları yerine ortada olması gerektiğini, bu eşyanın yıkılan duvar ile arada yaşam alanları bırakabileceğini söyledi. Morikawi, su şişesi, deprem çantası ve toz maskesinin de hazır bulundurulması gerektiğinin önemine değindi

Taksim’i yayalaştırma projesine protesto

Perşembe, Haziran 28th, 2012

Taksim Meydanı’nda, ”Betonlaştırma, insansızlaştırma, kimliksizleştirme projesine karşı Taksim Dayanışması” pankartının arkasında toplanan protestocu grup adına, TMMOB Şehir Plancıları Odası İstanbul Şubesi Yönetim Kurulu Sekreteri Akif Burak Atlar bir açıklama yaptı.

Atlar, kentlerin kültürel kimliğini ve toplumsal belleğini oluşturan, koruma altına alınmış kamusal alanların ortadan kaldırılmasını öngören projelerin hayata geçirildiğini savundu.

Projeyle, Taksim’in merkezindeki park alanlarının betonlaşacağını iddia eden Atlar, durumun düzeltilmesi için Taksim Dayanışması Platformu ve semt sakinlerince Büyükşehir Belediyesi’ne çok sayıda itiraz dilekçesi iletildiğini belirtti.

Taksim’in, koruma altına alınmış bir tarih ve kültür varlığı olduğunu ifade eden Atlar, ”Hepimize açık, hepimizin hakkı olan, şehrimizin merkezindeki yegane park alanı, depremde sığındığımız Gezi Parkı elimizden alınmakta, ağaçlar yürüme, buluşma ve dinlenme alanları yine betonlaşmaya kurban edilmeye çalışılmaktadır” dedi.

Atlar, Büyükşehir Belediyesi’nin, yarın Taksim Meydanı’nı yayalaştırma projesini ihaleye çıkartacağını söyleyerek, ”Demokrasi meydanımıza sahip çıkalım. Herkesi, yarın ihalenin yapılacağı Büyükşehir Belediyesi’nin önünde toplanmaya davet ediyorum” diye konuştu.

Vatandaşlara, üzerinde ”Taksim hepimizin” yazan temsili tapu senetleri dağıtan gruptakilerden bazıları, Taksim Meydanı’nda oturma eylemi başlattı.

Yayalaştırma projesi

İstanbul Büyükşehir Belediyesi Meclisi’nin, 16 Eylül 2011’de oy birliğiyle kabul ettiği proje kapsamında, trafik tamamen yer altına alınarak Taksim Meydanı’nın Gezi Parkı ile bütünleşmesi sağlanacak. Meydanın ortasında kalan metro ve füniküler çıkışı da yanlara alınarak yayaların İstiklal Caddesi ve Tarlabaşı Bulvarı’na kesintisiz erişimi gerçekleşecek.

Meydana çıkan bütün trafik tamamen yer altına alınarak, Taksim Meydanı ve çevresinde parçalı şekilde bulunan yaya alanları birbirine kesintisiz bağlanacak. Ulaşımda zaman zaman yaşanan trafik de ortadan kalkacak.

Proje kapsamında, Tarlabaşı ve Cumhuriyet bulvarları araç trafiği, AKM önü ve Taksim’deki Cumhuriyet Anıtı çevresinde bulunan araç yolları yer altına alınarak, bu alanlar yayalara bırakılacak. ”Oteller Bölgesi” olarak bilinen Talimhane’den İstiklal Caddesi’ne erişim trafiğe takılmadan kesintisiz şekilde sağlanacak. Projeyle 98 bin metrekarelik bir alan yayalaştırılmış olacak.

Ş.Urfa ve Hatay’a askeri araç sevkiyatı

Perşembe, Haziran 28th, 2012

Araçların sınır hattında konuşlandırılacağı öğrenildi.

-Hatay-

Hatay’da ise İskenderun ilçesindeki 39. Mekanize Piyade Tugay Komutanlığı’na ait bir grup askeri araç, sınırdaki ilçelere sevk edildi.

AA muhabirlerinin edindiği bilgiye göre, İskenderun 39. Mekanize Piyade Tugayı Şehit Ahmet Tor Kışlası’ndan çıkan yaklaşık 30 araçlık konvoy ilçe merkezinden geçerek E-91 karayolundan sınıra doğru hareket etti.

Askeri araçlar, güvenlik önlemleri altında Yayladağı ilçesine geldi. Aralarında bir askeri ambulansın da bulunduğu araçların Yayladağı Garnizon Komutanlığı’na giriş yaptığı görüldü.

Konvoydaki askeri araçlardan bazıları da Reyhanlı ilçesine bağlı 3. Piyade Hudut Birliği’ne geldi. Birliğe gelen araçlara polis ve jandarma ekipleri eskortluk yaptı. 

Taksim Meydanı’nda ‘yayalaştırma’ tepkisi

Perşembe, Haziran 28th, 2012

Taksim Meydanı’nda, ”Betonlaştırma, insansızlaştırma, kimliksizleştirme projesine karşı Taksim Dayanışması” pankartının arkasında toplanan protestocu grup adına, TMMOB Şehir Plancıları Odası İstanbul Şubesi Yönetim Kurulu Sekreteri Akif Burak Atlar bir açıklama yaptı.

Atlar, kentlerin kültürel kimliğini ve toplumsal belleğini oluşturan, koruma altına alınmış kamusal alanların ortadan kaldırılmasını öngören projelerin hayata geçirildiğini savundu.

Projeyle, Taksim’in merkezindeki park alanlarının betonlaşacağını iddia eden Atlar, durumun düzeltilmesi için Taksim Dayanışması Platformu ve semt sakinlerince Büyükşehir Belediyesi’ne çok sayıda itiraz dilekçesi iletildiğini belirtti.

Taksim’in, koruma altına alınmış bir tarih ve kültür varlığı olduğunu ifade eden Atlar, ”Hepimize açık, hepimizin hakkı olan, şehrimizin merkezindeki yegane park alanı, depremde sığındığımız Gezi Parkı elimizden alınmakta, ağaçlar yürüme, buluşma ve dinlenme alanları yine betonlaşmaya kurban edilmeye çalışılmaktadır” dedi.

Atlar, Büyükşehir Belediyesi’nin, yarın Taksim Meydanı’nı yayalaştırma projesini ihaleye çıkartacağını söyleyerek, ”Demokrasi meydanımıza sahip çıkalım. Herkesi, yarın ihalenin yapılacağı Büyükşehir Belediyesi’nin önünde toplanmaya davet ediyorum” diye konuştu. 

Vatandaşlara, üzerinde ”Taksim hepimizin” yazan temsili tapu senetleri dağıtan gruptakilerden bazıları, Taksim Meydanı’nda oturma eylemi başlattı. 

-Yayalaştırma projesi-

İstanbul Büyükşehir Belediyesi Meclisi’nin, 16 Eylül 2011’de oy birliğiyle kabul ettiği proje kapsamında, trafik tamamen yer altına alınarak Taksim Meydanı’nın Gezi Parkı ile bütünleşmesi sağlanacak. Meydanın ortasında kalan metro ve füniküler çıkışı da yanlara alınarak yayaların İstiklal Caddesi ve Tarlabaşı Bulvarı’na kesintisiz erişimi gerçekleşecek.

Meydana çıkan bütün trafik tamamen yer altına alınarak, Taksim Meydanı ve çevresinde parçalı şekilde bulunan yaya alanları birbirine kesintisiz bağlanacak. Ulaşımda zaman zaman yaşanan trafik de ortadan kalkacak.

Proje kapsamında, Tarlabaşı ve Cumhuriyet bulvarları araç trafiği, AKM önü ve Taksim’deki Cumhuriyet Anıtı çevresinde bulunan araç yolları yer altına alınarak, bu alanlar yayalara bırakılacak. ”Oteller Bölgesi” olarak bilinen Talimhane’den İstiklal Caddesi’ne erişim trafiğe takılmadan kesintisiz şekilde sağlanacak. Projeyle 98 bin metrekarelik bir alan yayalaştırılmış olacak.

AB’deki Müslüman Kadınlarla ilgili rapor

Perşembe, Haziran 28th, 2012

Rapora ilişkin görüş raporu hazırlayan AK Parti Bursa Milletvekili Kara: -”Avrupa ülkelerinde yaşayan Müslüman kadınların en büyük sorunlarının başında vatandaşlık ve yasal oturma izni alınamaması geliyor ve bu da entegrasyonda sorunlara yol açıyor

Kara, Avrupa’daki Müslüman kadınlar konusundaki görüş raporunu konuya 5 farklı açıdan hazırladığı rapor:

1.Vatandaşlık kazanımı ve yasal yollardan yerleşim hakkı kazanamamanın sonuçları:

Avrupa’daki Müslüman kadınların Avrupa toplumunun bütünleyici bir unsuru olduğunun altını çizmek gerekiyor. Avrupa ülkelerindeki göçmenlerin birçoğu bulundukları ülkelerde uzun yıllardan beri yaşıyor olmalarına karşın içlerinden çok az bir bölümü bulundukları ülkede vatandaşlık hakkı kazanmıştır. Bu durum, üye ülkelerde son yıllarda gözlemlenen göçmenler ve göçmen ailelerinin vatandaşlık hakkını kısıtlamaya yönelik eğilimin bir örneğidir. Göç Komisyonu, geçmiş çalışmalarında Avrupa Konseyi üye devletlerindeki uygulamalarda, kadın göçüne yönelik özel durumların yeterince dikkate alınmadığını, aksine, aile göçü konusunda daha katı yasaların yürürlüğe konulduğunu belirtmiştir.

2.Göçmenlerin ve özellikle İslam dininin imajı sebebiyle Müslüman kadınların maruz kaldığı sıkıntılar:

Özellikle 11 Eylül’den beri İslam dinini bağnaz bir dil olarak yorumlayıp tanıtmaya yönelik eğilimin yaygınlaşması Müslüman kadınların bu olumsuz tasvirden giderek daha çok etkilenmesine sebep olmaktadır. Basın özellikle siyasi tartışma programlarında türban, erken evlilikler, çok eşlilik, namus cinayetleri gibi ikincil nitelikteki konulara yoğunlaştığı için, Müslüman olmayan Avrupalılarda önyargı ve çekinceler doğmaktadır. Göçmenler ve özellikle Müslüman kadınlar hakkında gerçeğe daha uygun bir algı oluşturulmalı ve İslam’ın daha doğru anlaşılabilmesi sağlanmalıdır.

3.Türban sorununun ve Müslüman kadınların maruz kaldığı dramatik konuların indirgemeci bir yaklaşımla ön plana çıkarılmasından ziyade onların karşı karşıya kaldığı gerçek sorunların farkına varılması:

Türban konusu gibi faydasız tartışmalar bir yana bırakılmalı ve bu tartışmaların gölgede bıraktığı siyasi ve sosyal dönüşüm, işsizlik, toplumsal dışlanma, ırkçılık, ayrımcılık, cinsiyetçi şiddet, nesiller arası çatışmalar ve fırsat eşitsizliği gibi gerçek sorunlara odaklanılmalıdır. Avrupa’daki Müslüman kadınların farklılıklar barındıran bir toplum olduğu ve Avrupa toplumuna katılımları ve katkıları daha iyi anlaşılmalıdır.

4.Müslüman kadınların güçlendirilmesi / özerk hale gelmesi:

Entegrasyonun karşılıklı bir çabanın ürünü olduğu düşünülecek olursa, Müslüman kadınların bağımsızlaşma/güçlenme süreci aktif bir katılım gerektirmektedir. Avrupa’daki Müslüman kadınların bağımsızlaşma/güçlenme ve entegrasyon  sürecini kolaylaştıracak anahtar faktörlerden biri eğitim ve iş imkanlarına ayrımcılığa maruz kalmadan eşit erişim olanaklarının sağlanmasıdır. Vatandaşlık ve çifte vatandaşlık özendirilmeli, vatandaşlık talep edenler haksız, abartılı ve keyfi uygulamalara ve oturma izni veya diğer hakların geri alınması gibi durumlara karşı korunmalıdır.

5.Müslüman kadınların uyum ve özerkleşme sürecinde karşılaştığı engeller:

Avrupa’daki Müslüman kadınlar ve genel olarak göçmenler günlük yaşamda, okulda, işte ve sokakta; ırkçılık, sözlü ve fiziksel sataşmalar ve damgalamaya maruz kalmaktadırlar. Bu tip olayların, Müslüman kadınların kendilerine olan güvenlerin zedeleyerek bağımsızlaşma ve güçlenme sürecini olumsuz etkileyeceği açıktır. Bu bağlamda, 2011 tarihli 1846 no’lu karar Avrupa Konseyi üyesi ülkelerin dine veya inançlara dayalı her tür ayrımcılık ve şiddete karşı mücadele etmesi gerektiğinin altını çizmiştir.

Soros’a göre Merkel yanlış yönlendiriyor

Perşembe, Haziran 28th, 2012

ABD’li ünlü yatırımcı George Soros, Almanya’nın Euro Bölgesi’nde yaşanan krize karşı ayak diremeye son verip, mali sektör ve bankacılıkta konsoldiasyona öncülük etmesi gerektiğini, yoksa Almanya’nın Euro Bölgesi’nin çöküşünden sorumlu bir imparatorluğun merkezi olmakla yetineceğini söyledi.

Soros, İngiliz gazetesi Financial Times’a yazdığı makalede, Almanya Başbakanı Angela Merkel’in kriz konusundaki tutumunu eleştirdi.

Merkel’in, İspanya ve İtalya üzerindeki piyasa baskısını azaltacak tüm önerileri geri çevirdiğini belirten Soros bu haftaki Avrupa Birliği zirvesinin fiyaskoyla sonuçlanabileceğini kaydetti. 

Yunanistan’ın euro’dan olası bir çıkışı için Euro Bölgesi’nin yeterince koruma altında olmadığını yazan Soros, “Bu durum Almanya’nın küçük çıkarlarına hizmet edebilir ama açık Avrupa toplumundan çok daha farklı bir ortam yaratacak. Almanya ‘imparatorluğun merkezi’ olacak ama çevre sürekli mahkum bir pozisyonda kalacak” yorumunda bulundu.

‘Yanlış yönlendiriyor’

Soros, Merkel’in güçlü bir lider olduğunu ancak Avrupa’yı yanlış tarafa yönlendirdiğini ifade etti. Angela Merkel’in mali birlik olmadan Euro tahvil ihracına karşı olmasını da eleştiren Soros, mali birlik ve banka birliğinin birlikte, adım adım oluşturulması gerektiğine dikkat çekti. Soros ayrıca çekirdek Avrupa ile sorunlu Avrupa ülkelerinin arasındaki ayrışmanın artabileceğini, bunun sonucunda sorunlu ülkelerin eski rekabet güçlerine erişemeyebileceğini söyledi.

 

İspanyol bankaları varını yoğunu satıyor

Perşembe, Haziran 28th, 2012

İspanya’ın finans kültüründe büyük bir değişiklik yaratacak satışın ülkenin telekom sektörü lideri Telefonica, petrol devi Pepsol ve enerji şirketi Iberdrola’yı da etkileyecek. İsviçre bankası UBS İspanyol bankaların sahibi olduğu şirket hisselerinin 22 milyar euro’luk kısmının satılacağını hesaplıyor.

Örneğin 19 milyar euro’luk bir kurtarmaya ihtiyaç duyan Bankia, teknoloji firması Indria’nın yüzde 20’sini, havacılık şirketi International Airlines’ın yüzde 12’sini, Iberdrola’nın yüzde 5.3’ünü satacak.

‘Avrupa devi’ mezata çıktı

Kriz nedeniyle zor duruma düşen İspanyol bankaları ‘varını – yokunu’ satmaya hazırlanıyor

Avrupa Birliği’nden 100 milyar euro’luk yardım almaya hazırlanan İspanyol bankacılık sektörü ülkenin dev şirketlerindeki paylarını da satışa çıkaracak.

İspanya’ın finans kültüründe büyük bir değişiklik yaratacak satışın ülkenin telekom sektörü lideri Telefonica, petrol devi Pepsol ve enerji şirketi Iberdrola’yı da etkileyecek. İsviçre bankasıUBS İspanyol bankaların sahibi olduğu şirket hisselerinin 22 milyar euro’luk kısmının satılacağını hesaplıyor.

Örneğin 19 milyar euro’luk bir kurtarmaya ihtiyaç duyan Bankia, teknoloji firması Indria’nın yüzde 20’sini, havacılık şirketi International Airlines’ın yüzde 12’sini, Iberdrola’nın yüzde 5.3’ünü satacak.

Reuters’a bilgi veren bankacılara göre Bankia, otel zinciri NH Hoteles hisselerini de satmak zorunda kalacak.

Yardım talep etmese de bir diğer İspanyol bankası La Caixa’nın da elindeki değerli hisselerin bir kısmını satması bekleniyor. La Caixa doğalgaz devi Gas Natural’in yüzde 37’sine, otoyolişletmecisi Abertis’in yüzde 28’ine, Repsol’ün yüzde 12.8’ine ve Telefonica’nın yüzde 5.1’ine sahip.

Moody’s’ten Bankalara tırpan

İspanya Ekonomi Bakanı Luis De Guindos, İspanyol bankalarının yeniden sermayelendirilmesi için Avrupa fonlarından istenen dış yardımla ilgili olarak “Yardım alacak bankalar, yeniden yapılanma planlarını ve bilançolarındaki toksik varlıkları ayırma önlemlerini sunmak zorunda kalacaklar” dedi.

Bu arada kredi derecelendirme kuruluşu Moody’s, 28 İspanyol bankasının kredi notunu düşürdüğünü açıkladı. Öte yandan İspanya Hazinesi, dün düzenlediği 3 ve 6 ay vadeli bonoihalesinde 3 milyar 77 milyon euro borçlanırken, kısa vadeli bono ihalelerinde faiz oranı 1 ay öncesine göre üçe katlandı.

Üç ay vadeli bono ihalesinde faiz oranı yüzde 2.5 ile geçtiğimiz kasım ayından bu yana en yüksek seviyesine yükseldi. Bir ay önce faiz yüzde 0.879’du

Hazine arazileri Torba Yasa’ya girdi

Perşembe, Haziran 28th, 2012

İçinde bütçe kanunlarının sadeleştirilmesinin de yer aldığı 20 maddelik tasarı dün TBMM’ye sunuldu. Tasarının 18’inci maddesi ile Tapu Kanunu’na geçici 4’üncü madde eklendi. Buna göre Hazine’ye ait taşınmazların, özel kanunlar kapsamında kalanlarının, hangi kanun kapsamında kaldıkları ve tabi oldukları kısıtlamalar en geç 1 yıl içinde ilgili tapu müdürlüklerine bildirilecek ve tapu kütüklerine gerekli şerhler belirtilecek.

Sözkonusu taşınmazlara ilişkin tasarruflarda, ilgili idarelerden görüş alınması yerine doğrudan tapu kütüklerindeki bilgiler esas alınarak işlem yapılacak. Aynı torba yasa ile birlikte Maliye Bakanlığı’nın görevlerini düzenleyen 178 sayılı KHK’nın Milli Emlak Genel Müdürlüğü’nün görevleriyle ilgili maddesine bir ekleme yapıldı. Dünya Gazetesi’nin haberine göre; bu eklemeyle birlikte Milli Emlak’ın görevleri arasına, “Gerçek ve tüzel kişilerin mülkiyetinde bulunan taşınmazlardan, kamu kurumları için ihtiyaç duyulanların Hazine’ye ait taşınmazlarla trampa işlemlerini yapma” da eklendi.

BÜTÇE KANUNU’NDA MADDE SAYISI AZALIYOR

Tasarının gerekçe kısmında yer alan bilgilere göre bütçe kanunlarının özellikle kamuya taşıt alımıyla ilgili maddeleri ilgili kanunlara eklendi.

Böylece 2012 yılı bütçesinde 30 olan madde sayısı 2013 bütçesinde 15’e düşmüş olacak. Tasarının 8’inci maddesiyle, Özelleştirme Kanunu’nun Özelleştirme Fonu’ndaki nakit fazlasının değerlendirilmesiyle ilgili hükümlerinde Bütçe Kanunu’nda yer alan düzenleme ilgili yasaya taşındı. Buna göre halen Hazine’nin iç ve dış borç ödemelerinde kullanılmak üzere Hazine hesaplarına intikal ettirilen nakit fazlası, Hazine İç Ödemeler Muhasebe Birimi hesaplarına aktarılacak. Bu para genel bütçenin b işaretli cetveline gelir kaydedilecek. Aynı düzenleme halen Bütçe Kanunu’nun 28’inci maddesi olarak yer alıyor.

Tasarının 19’uncu maddesi ile bazı özel özelleştirme gelirlerinin bütçeye intikaliyle ilgili düzenleme yapıldı. Buna göre Özelleştirme Fonu’nun nakit fazlasının bir kısmının genel bütçeye gelir kaydedilmesini öngören 4046 sayılı Özelleştirme Yasası’nın geçici 23 ve 24’üncü maddeleri yürürlükten kaldırılıyor. 23’üncü madde, 2008 yılından başlamak üzere 2012 yılı sonuna kadar bütçeye aktarılan özelleştirme gelirlerinde GAP yatırımlarında kullanılmak üzere para aktarılmasına olanak tanıyordu. Yürürlükten kaldırılan geçici 24’üncü madde ise TCDD limanlarının özelleştirilmesinden elde edilecek gelirlerin karayolu, demiryolu yapımı, bakım ve onarımı gibi hizmetlerde kullanılmasını sağlamak üzere TCDD’nin sermayesini artırma konusunda Maliye Bakanlığı yetkili kılınıyordu.

Aynı madde ile Elektrik üretim AŞ’nin müessese, bağlı ortaklık, iştirak, işletme ve işletme birimleri ile varlıklarının özelleştirilmesinden elde edilen gelirlerin genel bütçeye özel gelir ve özel ödenek kaydedilmesini öngören 4628 sayılı Kanun’un 14’üncü maddesinin 5’inci fıkrası da yürürlükten kaldırılıyor.

 

MÜSİAD heyti, Babacan’ı ziyaret etti

Perşembe, Haziran 28th, 2012

Babacan, heyeti Hazine Müsteşarlığı’nda bulunan makamında kabul etti.

Olpak, Babacan’a ”2012 Türkiye Ekonomisi Raporu”nu sundu.

Toplantıya MÜSİAD Genel Başkan Yardımcısı Ali Reis Topçu, MÜSİAD Yönetim Kurulu Üyeleri Kemal Yamankaradeniz, Fuat Tosyalı ve İzmir, Ankara, Samsun ve Sivas Şube Başkanları da katıldı.

Toplantı basına kapalı devam etti.

Vizesiz Türkiye-ABD girişimi

Perşembe, Haziran 28th, 2012

ABD-Türkiye Ekonomik ve Ticari Stratejik İşbirliği Çerçevesi’nin (ETSİÇ) İkinci Bakanlar Toplantısı, Türkiye tarafından Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan, ABD tarafından ise ABD Ticaret Temsilcisi Ron Kirk ve ABD Ticaret Bakan Vekili Rebecca Blank’ın katılımıyla gerçekleştirildi.

ABD Ticaret Temsilcisi Ron Kirk, Türkiye ve ABD’nin tarihi, sarsılmaz çok yakın bir dostluğu bulunduğunu belirtti.

Kirk, birçok ABD kurumu ile birlikte çalıştıklarını ve bu kurumlara, özellikle Türkiye ile ticari, ekonomik ilişkilerin geliştirilmesi için birlikte çalışmanın önemini dile getirdiklerini söyledi.

”Gelişen ve olgun bir ilişki olmasını bekliyoruz” diyen Kirk, önemli olanın zorlukların nasıl aşılacağı, ortaklık, işbirliği ruhunun yansıtılması olduğunu söyledi. Kirk, ”Bence, gerçekten geleceğimiz çok çok parlak olacak” dedi.

Başbakan Yardımcısı Babacan, bir soru üzerine, vize konusunun gündem maddelerinden bir tanesi olduğunu ve uzunca bir süredir AB ile süren bir vize muafiyet süreci bulunduğunu hatırlatarak, süreçte hayli ilerlendiğini kaydetti. Babacan, ”ABD ile benzer bir süreç gerekli, bunlar uzun zaman isteyen konular. Bir an önce bu sürece başlamanın mesafe katetmenin önemli olacağını kendilerine ilettik” dedi.

Kirk de toplantıda, vize için gün sayısının azaltılmasından bahsedildiğini söyledi.

İç piyasada canlanma yaz sonuna kaldı!

Perşembe, Haziran 28th, 2012

Ekonomik ve Strateji Danışmanlık Hizmetleri’nin (ESDH) GYİAD için hazırladığı haziran ayı Ekonomik Durum Raporu’nu açıklayan Akdarı, ekonomideki yavaşlamanın sanayi üretimindeki büyümeyi de yavaşlattığına dikkati çekti.

Enflasyonda haziran ayında yıllık bazda bir artışın beklenmediğini belirten Akdarı, kalıcı düşüşün önümüzdeki aylarda olacağını ifade etti.

Burcu Akdarı, şunları kaydetti:

”Merkez Bankası enflasyon gelişmelerini yakından izliyor. Ancak mayıs ayındaki gerilemeye rağmen sıkı para politikasında bir gevşeme işareti verilmedi. Ekonomideki yavaşlama ile birlikte ithalattaki durağanlık ve ihracatta sağlanan artış cari açıktaki iyileşmenin ana unsurları arasında yer alıyor. Gerileyen petrol ve emtia fiyatları da bu duruma yardımcı oluyor.

İzleyen aylarda yıllık bazda cari açık gerilemesini sürdürecek. Cari açık finansmanında ise sıkıntı yaşanmıyor. Merkez Bankası enflasyon ve cari açıkta kalıcı iyileşme için sıkı para politikasını bir süre daha devam ettirecek. Buna bağlı olarak ikinci çeyreğin ardından iç piyasada canlanma yaz sonuna ötelendi.”

Dünya ekonomisindeki gelişmeleri de yakından takip ettiklerini ifade eden Akdarı, ”Yunanistan’da yapılan ikinci seçimler sonrası ortaya çıkan tablo bir siyasi kaosu en azından şimdilik önledi. İspanya’nın bankacılık sistemi ile borç sorunu endişeleri sürüyor. Sorunun İspanya’dan İtalya’ya sıçraması tehlikenin önemli bir göstergesi. Bu noktada Almanya’nın tutumu belirleyici olacak. ABD ekonomisinden gelen ekonomik veriler toparlanmanın yavaşlamakta olduğunu gösteriyor” değerlendirmesinde bulundu.

Akdarı, Avrupa’da yaşanan sorunlar ve Çin’deki ekonomik yavaşlamaya bağlı emtia fiyatlarının gerilediğine dikkati çekerek, tüm bu gelişmeler çerçevesinde doların diğer para birimleri karşısında gücünü koruyacağını kaydetti.

Altın Pusula Halkla İlişkiler ödülleri dağıtıldı

Perşembe, Haziran 28th, 2012

Altın Pusula Büyük Ödülüne, Coca-Cola  ”Hayata Artı vakfı gençlik programı” layık görülürken, bu sene ilk kez verilen Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı (UNDP) özel ödüllerini Turkcell ”Global Bilgi Erzurum Çağrı Merkezi Ekonomik Etki Turkcell Değerlendirme çalışması” projesiyle ve Koç Holding ”Ülkem için” projesiyle kazandı.

Törende konuşan TUHİD başkanı Figen Toksü, Altın Pusula Yarışması’nın Türkiye’de halkla ilişkiler projelerinin ödüllendirildiği tek platform olduğunu vurgulayarak, ”Bu yıl 11.’sini gerçekleştiriyoruz, bunun için de gerçekten çok büyük bir gururu yaşıyoruz. Bugün iş dünyası iletişimin sırrını keşfetmiş durumda. Kuruluşların geleceğinin tasarlanmasını da iletişim unsurlarının ve faaliyetlerinin büyük önemi var. Bu nedenle biz iletişimciler halkla ilişkileri bir yönetim fonksiyonu olarak ifade ediyoruz. Bu yıl ayrıca TUHİD’in 40. yılında derneğimiz kurucusu Alaattin Aslan hocamıza şükranlarımızı sunarken bizim mesleğimizin önemini de bir kez daha vurgulamak istiyorum” dedi.

”İletişim kuruluşların geleceğini tasarlıyor’ diyoruz. Kabul edilen yasayla birlikte gündeme gelen yönetim kurulu bağımsız üyeliğine iletişim sektörünün talip olduğunu belirtmek istiyorum” diyen Toksü, ”Kuruluşların gelecek tasarımını gerçekleştiren  bir meslek dalının temsilcilerinin artık kuruluşların yönetim kurullarında da olmalılar. Yönetim kurulları sadece mali hukuki yönetim uzmanlıklarını içermemeli” değerlendirmelerinde bulundu.

Bu sene bir ilki daha gerçekleştirdiklerini belirten Toksü, ”TUHİD’in 40. yılında  Altın Pusula’ya uluslararası bir anlam kazandırmak istedik, UNDP özel ödülünü başlattık. Altın Pusula’nın 11. yılında yeni bir ödül kategorimiz oldu. ”İstanbul markasının dijital ve sosyal ortamlarda iletişimin yönetilmesi” konulu Genç iletişimciler kategorisi ile  Altın Pusula ve UNDP Ödülü olarak 3 ana kategorimiz oluştu” dedi.

Altın Pusula Halkla İlişkiler yarışmasına bu sene kamu kuruluşlarından 163 proje, genç iletişimcilerden 30 proje, UNDP Özel kriterlerini taşıyan 10 proje ayrıca değerlendirildi. Altın Pusula içinde 240 seçici kurul görev aldı, 39 iletişim fakültesinden 300 projeyle 1200’e yakın öğrenci ile gelecek tasarımı yapıldı. Özel, kamu ve sivil toplum kuruluşlarından başvuran proje sayısı 1080 olarak gerçekleşti.

Ödüller

Gecede ödüle değer görülen diğer proje ve sahipleri ise şöyle:

Altın Pusula Jüri Özel Ödülü:
—————————–

-Malatyalı İş Adamları Derneği ”Malatya eğitim bursu platformu projesi”  

-Şekerbank ”Yeni Medya Sanatları Galerisi Açık Ekran Şekerbank Dijital İletişim

Gücü ile Sanatı Anadolu’ya açıyor”

-Garanti Bankası ”Öğretmen Akademisi vakfı/öğretmenin sınırı ”

-Türkiye İş Bankası ”81 ilde 81 orman”

Genç Girişimciler Kategorisi:
——————————-

-Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi ”Life İstanbul”  

-Yaşar Üniversitesi İletişim Fakültesi ”İstanbul’unu yaşa”

-Yaşar Üniversitesi İletişim Fakültesi ”İn İstanbul”

-Ege Üniversitesi İletişim Fakültesi ”Kıtalararası Yolculuk”

Seçici Kurul Teşvik Ödülü:
—————————

Kocaeli Üniversitesi İletişim Fakültesi ”Likeİstan”

Törende, aralarında Türk Ekonomi Bankası (TEB), TAV İstanbul terminal işletmeciliği, Akbank, Turkcell, Karabağlar Belediyesi, Alternatif Yaşam Derneği, Doğal Afet Sigortalar Kurumu, Garanti Bankası, Ak Sigorta, P&G ve Finansbank’ın bulunduğu çeşitli şirket ve kuruluşlar ise çeşitli kategorilerde ödüllerin sahibi oldu.

Hürkuş hayali 82 yıl sonra gerçek oldu

Perşembe, Haziran 28th, 2012

Pilot Vecihi Hürkuş’un 1930’da Kadıköy’de bir keresteci dükkanını kiralayarak ilk Türk sivil uçağını yapmasıyla başlayan Türkiye’nin havacılık serüveni, TUSAŞ’ın Temel Eğitim Uçağı ”Hürkuş”u üretilmesiyle bir kilometre taşını daha geride bıraktı. İnsansız hava aracı ANKA ve yerli savaş helikopteri ATAK’ı üreten Türkiye, ”Hürkuş” ile de havacılık alanındaki önemli bir başarıya da imza atmış oldu.

Türkiye’nin yerli uçak imalatı isteği ve bunu gerçekleştirmesi Cumhuriyet’in ilk yıllarına kadar uzanıyor. Birinci Dünya Savaşı ve daha sonrasındaki Kurtuluş Savaşı süresince Türkiye’de uçak sanayisinin bulunmayışı, sadece uçak imalatı değil, bakım ve onarım açısından da büyük sıkıntılara neden oldu.

Bu durumu bizzat yaşayan Büyük Önder Atatürk, savunma ve harp sanayi konusundaki son teknolojiyi temsil eden havacılık sanayisinin kurulması için Cumhuriyet’in ilanından sonra direktif verdi.

Tarihi kayıtlara göre, uçak imal edecek fabrikanın kuruluşu için çalışmalara başlanırken, bu süreçte geniş çaplı bir araştırma yapılarak, konuyla ilgili yurt dışındaki firmalara teklifler götürüldü.

Almanlar’a fazla maaş fabrikanın sonu oldu

Bütün bu çalışmaların sonucunda, Türk Tayyare Cemiyeti ile Alman uçak üreticisi Junkers Flugzeugwerke A.G. arasında 15 Ağustos 1925 tarihinde yapılan anlaşma gereğince, Türkiye’de uçak ve motorlarını imal etmek amacıyla Tayyare ve Motor Türk Anonim Şirketi (TOMTAŞ) kuruldu.

Merkezi Ankara’da olan şirket ilk olarak Eskişehir’de küçük bir tesis kurarak Hava Kuvvetleri’nde bulunan Junkers uçaklarının küçük onarım işlerini yapmaya başladı.

Kayseri’de 6 Ekim 1926’da açılan fabrika, fabrikada çalışan Almanlar’a verilen yüksek ücretlerin bakım ve onarım maliyetlerini artırması, Alman ve Türk personel arasında huzursuzluğa yol açan ücret farkı, anlaşma gereği yükümlülüklerinden bazılarının yerine getirilmemesi gibi sebeplerden dolayı çıkan anlaşmazlıklarla sonucunda 28 Haziran 1928 tarihinde kapatıldı.

Daha sonra, Birinci Dünya Savaşı ile Kurtuluş Savaşı’nda görev alan pilot Vecihi Hürkuş, 1930’da Kadıköy’de bir keresteci dükkanını kiralayarak, 3 ay içinde ilk Türk sivil uçağını inşa etti. 1954 yılında Türkiye’nin ilk sivil havayolu şirketi Hürkuş Havayolları’nı kuran Vecihi Hürkuş, İstiklal Madalyası’nın yanında TBMM tarafından üç kez takdirnameye layık görülme başarısının da sahibi oldu.

Tayyare Fabrikası ile çalışmalar tekrar başladı

1932 yılında ”Tayyare Fabrikası” için ilk adım atıldı. 1935 yılında 3 ayrı tipte toplam 50 adet planör, Türkkuşu adına imal edildi.

Türkiye’nin ilk uçak fabrikası, 1936 yılında tam anlamıyla faaliyete başladı. 1936’da Alman uçak üreticisi Gothear Waggoi Fabrik A.G. ile lisans anlaşması yapılarak 1937 yılından itibaren Gotha 145 uçaklarının, üretimine başlandı ve bu uçaklardan toplam 45 adet imal edildi.

Yine 1936 yılında Polonya’nın Panstwowe Zaklady I.onicze firması ile lisans anlaşması yapılarak 1937 yılından itibaren PZL- 24A -24C uçaklarının imalatına başlandı ve bu uçaklardan da toplam 24 adet üretildi.

1940 yılında ise İngiliz Philhips And Powis Aircraft Ltd. firmasıyla lisans anlaşması yapılarak Magister imalatına başlandı ve bu uçaktan toplam 24 adet imal edildi. 10 yıl içerisinde 5 farklı tipte toplam 134 uçak üretildi.

1950 yılından itibaren Tayyare Fabrikası’nın adı kaldırılarak ”Hava İkmal Merkezi”ne dönüştürüldü. Tesis, Hava Kuvvetleri Komutanlığı’na ait pervaneli uçakların onarım ve revizyonlarını üstlendi.

Savaşın başlamasıyla Türkiye’ye sığınan Alman ve Polonyalı uçak mühendisi ve teknisyenlerinin de girişimiyle THK, Etimesgut’ta daha önce kurulmuş olan atölyelerin genişletilmesiyle Uçak Fabrikası projesini 1942 yılında gerçekleştirdi. 8 milyon liralık bir yatırım olan Etimesgut Uçak Fabrikası’nda bin 200 işçi ve Türkler’in yanında Polonyalı mühendis ve teknisyenler de görev aldı.

1945 yılında, uçak fabrikasına paralel olarak uçak motor fabrikası da projelendirildi. Türkiye’nin uçak üretmekten vazgeçtiği 1950’li yıllarda THK-16 kodlu ve ”Mehmetçik” isminde eğitime yönelik bir jet tasarımının THK tarafından geliştirilmekte olduğu belirtiliyor.

Demirağ’dan 12 uçaklık filoyla gövde gösterisi

Türk Havacılık tarihinde önem bir isim olan Nuri Demirağ, 1936 yılında havacılık sanayisinin ilk temellerini attı.

İlk iş olarak 10 yıllık devreyi kapsayan program hazırlattı. Bu program gereği, Beşiktaş Barbaros Hayrettin İskelesi’nin yanında Tayyare Etüd Atölyesi’ni kurdu.

Bu tayyare atölyesi kısa sürede dev bir fabrika haline geldi. Yeşilköy’de Elmas Paşa çiftliğini tayyare meydanı yapmak için satın aldı. 1000X1300 metre boyutlarında düz bir tayyare alanı yaptırdı. Bunun bir örneği de o sıralar Avrupa’nın en modern havaalanı olan Amsterdam’da bulunuyordu.

1937-1938 yılı içinde Türk Hava Kurumu, 10 okul uçağı ve 65 planör siparişinde bulundu. İstanbul fabrikalarında yapılan ilk yerli Türk uçağı, 1941 yılı Ağustosunda Nuri Demirağ’ın doğduğu yer olan Divriği’ye uçarak gidip geldi.

Nuri Demirağ, 12 uçaklık filoyu, Bursa, Kütahya, Eskişehir, Ankara, Konya, Adana, Elazığ ve Malatya rotasında uçurarak, Türkiye’nin kendi göklerini, kendi uçaklarıyla koruyabileceği mesajını verdi.

Nu.D.38 tipi yolcu uçağı, tamamen Türk mühendis ve işçilerinin ortaya çıkardıkları Türk tipi bir uçak olarak tarif ediliyor. 6 kişilik yolcu uçağının çift pilot kumandası bulunuyor. Saatte 325 kilometre hız yapabilen Nu.D.38 uçağı, bin kilometre uçuş menziline de sahip bir uçaktı.

Türk Hava Kurumu, daha sonra Nuri Demirağ’ın fabrikalarına sipariş vermiş olduğu bu uçakları almaktan vazgeçti ve bu süreç daha sonra uçak üretiminin durdurulmasıyla sonuçlandı.

Bu gelişmelerin üzerine 1952’de uçak fabrikası, 1954’de de uçak motoru fabrikası, Makine ve Kimya Endüstrisi Kurumuna (MKEK) devredildi. MKEK bir süre eski tasarımları geliştirerek uçak üretimine devam etti.

Motor fabrikası 1955’te traktör imalatına geçerek bugünkü Türk Traktör Fabrikası haline getirilirken, uçak fabrikasında ise 1959’da üretim durduruldu ve 1963’den sonra traktör üretimine başlandı.

Türk Havacılık Sanayii, 1970’li yıllarda yeni bir döneme girdi ve Aselsan, TAI ve TEI’nin kurulmasıyla yeni ivme kazandı. Uzmanlara göre, Türkiye’nin F-16 seçimi, uçak yapımındaki bilgi birikimi açısından, bu süreçte önemli bir teknolojik bilgi birikim sağladı.

Abu Dabi’deki dev ihaleyi TAV kazandı

Perşembe, Haziran 28th, 2012

TAV İnşaat açıklamasında, TAV İnşaat liderliğindeki TAV-CCC-ARABTEC Ortak Girişimi, 3 milyar doların üzerinde kontrat bedeline sahip yeni terminal binası inşaatının 49 ayda tamamlanacağı ve toplam 702 bin metrekare alana sahip olacak yeni terminal binası yılda 27 milyon yolcuya hizmet vereceği belirtildi.

TAV Grubu CEO’su Sani Şener konuya ilşikin yaptığı açıklamada, şu anda Katar, Umman ve Tripoli havalimanı inşaatlarını yaptıklarını belirterek, Suudi Arabistan’da Medine ve Cidde’de yeni kazandıkları ihaleler ve bunların ardından Birleşik Arap Emirlikleri’nde de Abu Dabi havalimanı ihalesini kazanmış olmalarının ve bu büyük başarıyı elde etmelerinin ve 3 milyar dolarlık bu mega projeyi portföylerine katmalarının kendilerini ve tüm ekibini çok mutlu ettiğini söyledi.

Şener şu değerlendirmede bulundu: ”Dünyada havalimanı sektöründeki markamızı, uyum yeteneğimiz ve esnek yönetimimiz sayesinde tescil ettirdik. İyi bir ülke temsilciliği yaptığımıza inanıyoruz. Yeni dünya ekonomisine uyum sağlamamız aslında hep havalimanı işinde kalarak ölçek ve kapsam ekonomisini çok iyi kullanıyor olmamızın bir sonucudur. TAV İnşaat’ın iş hacmi 10 yıldan kısa bir sürede 11 milyar dolara ulaştı. Bu hızlı ve dengeli büyümenin ardında işçilerimizden mühendislerimize tüm çalışanlarımızın emeği ve her koşulda iş yapma becerisine sahip, ortaklıklarla büyümeyi sağlayabilen yönetim modelimiz yatıyor. Ortaklarımızla birlikte gerçekleştireceğimiz bu mega projeyle dünyanın en etkileyici terminallerinden birisi ortaya çıkacak.

Çağlayan teşviği verdi vatani hizmet istedi

Perşembe, Haziran 28th, 2012

Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan, Güneydoğu ve Doğu Anadolu’ya yapılacak her bir yatırım ve istihdamın, teröre yönelecek her insanı ülkeye kazandırma imkanı getireceğini belirterek, ”Yani olayın hem ekonomik hem de sosyal ve terör boyutu var. Bir vatan görevi olarak buraya hizmeti bekliyorum” dedi.

Çağlayan, Şanlıurfa’da DSİ Konferans salonunda düzenlenen ”Yeni Yatırım Teşvik Sistemi Tanıtım Toplantısı”nda konuşmasına Arapça ve Kürtçe selam vererek başladı.

Yeni teşvik sisteminin çok büyük fırsatlar sunduğunu ve geçmişte böyle teşvik sistemlerinin olmadığını ifade eden Çağlayan, Cumhuriyetin 100. yıl hedefleri arasında Türkiye’nin dünyanın en büyük 10 ekonomisinden biri haline gelmesinin bulunduğunu belirtti.

Bakan Çağlayan, 500 milyar dolar mal ihracatı ve 150 milyar dolar da hizmet ihracatı yapmayı hedeflediklerini vurgulayarak, ”Kişi başına mili geliri 25 bin dolara çıkartalım diyoruz. 2023’e gidecek yolda Doğu ve Batı arasındaki farkı nasıl ortadan kaldırmalıyız? İşte bu teşvik sistemiyle 15 ilimize pozitif ayrımcılık yaparak, yatırım ve cazibe merkezi haline getirmek istedik. Bölgeler arası gelişmişlik farkının ortadan kaldırılması için bu ayrımcılığı yaptık” şeklinde konuştu.

Zafer Çağlayan konuyla ilgili olarak, geçen yıl Temmuz ayında çalışmaya başladıklarını dile getirerek, şöyle konuştu:

”800 faklı kurumdan görüş aldık ve önce yatırım indirimi istendi. Sistemin içini özel sektör doldurdu. Biz onlar ne istediyse kaynaklarımız doğrultusunda isteneni yaptık. Cumhuriyet tarihinde Türkiye böyle cömert bir teşvik sistemi görmedi. Türkiye’de en fazla işsizliğin olduğu bu bölgelerde nitelikli  elaman yetiştirme işlemini valilikler üstlenecek. Sigorta ve bankacılık sektörüyle yaptığım toplantılarda ‘Doğu Anadolu ve Güneydoğu Anadolu’ya farklı bir açıyla, bir şaşı bakışla bakmayın, böyle bir davranış içine girmeyin’ dedik. 

Eğer banka ve sigorta şirketlerinden farklı yaklaşım gelirse çıkıp onlarına adlarını vermekten de çekinmeyeceğim. Bankacılığın ve sigortacılığın görevi neyse bunu bekliyoruz. Misakı Milli sınırları içinde her yer bizim ülkemizdir ve herkes bu yaklaşım içinde olmalıdır. Herkesin Türkiye’nin  Güneydoğu ve Doğu Anadolu bölgesine fazlasıyla hassas ve duyarlı olması gerekir. Bu bölgede yapılacak her bir yatırım ve istihdam, teröre yönelecek her insanı ülkemize kazandırma imkanı getirecektir. Yani olayın hem ekonomik hem de sosyal ve terör boyutu var. Bir vatan görevi olarak buraya hizmeti bekliyorum.”

”Yeter ki bu bölgeye yatırım yapılsın, en cömert teşviki sunuyoruz”

Çağlayan, ilk defa işçi sigorta primi desteği ve gelir vergisi stopajını 10 yıllığına kaldırdıklarına dikkati çekerek, ”Yatırım indirimi devletin yatırımcıya sağladığı ciddi bir fırsattır. Yatırımın yüzde 50’sine kadar vergi indirimi yapıyoruz. Bu sektörler başımızın tacıdır. Bu kadar yatırım yapılan sektör gözden çıkarılır mı? Sadece tekstil ve konfeksiyonda yeni bir yapılanmaya gidiliyor. 6. Bölgede olacak yatırımlara pozitif ayrımcılık yaptık. İplik ve dokuma yatırımları bölgesel teşvikten faydalanacak çünkü biz 6. Bölgeye çok cömert davrandık. Yeter ki bu bölgeye yatırım yapılsın biz en cömert teşviki sunuyoruz” şeklinde konuştu.

Şanlıurfa’nın potansiyeline dikkati çeken Çağlayan, ”Şanlıurfa 2002’de sadece 6,9 milyon dolar ihracat yaparken 2011 yılında 21 katına çıkararak, 147,3 milyon dolarlık bir ihracat rakamına ulaştı. 2002’de sadece 41 ihracatçı firma varken bu sayı 2011’in sonunda 152’ye yükseldi. 2012’de 32 ülkeye ihracat yapan Şanlıurfa, 2011’in sonunda 50 ülkeye ihracat yaptı. İhracatta 39. sırada yer alıyor. İnşallah yeni sistem bu bölgeye yapılacak yatırımı patlatacaktır” dedi.