Hüseyin Vasıf Çınar

Haziran 29th, 2012

Kurtuluş Savaşı sırasında büyük hizmetleri geçen parlamenter ve devlet adamı. 1895 yılında İzmir’de doğdu. Kaymakam Abdullah Beyin oğlu olan Çınar, İzmir idadisinde okumuş, Şark Mektebi yöneticiliğinde bulunmuştur. İzmir’in Yunanlılar tarafından işgali sırasında Reddi İlhak Cemiyetini kurmuş, Balıkesir cephesinde Kurtuluş Savaşı’na katılmış, “İzmir’e Doğru” gazetesinde ateşli makaleler yazmıştır. İzmir, Yunanlılardan kurtulduktan sonra İzmir Maarif Müdürlüğüne tayin edilmiştir.

İkinci Büyük Millet Meclisi’ne Saruhan Milletvekili olarak katılmıştır. Kurtuluş Savaşı sırasında İstiklâl Mahkemesi Savcılığı ile Milli Eğitim Bakanlığı yapmış, Prag, Peşte, Roma ve Moskova Büyük Elçiliklerinde bulunmuştur. 1935 yılında Moskova Elçisi iken ani bir apandisit krizi sonunda ölmüş, cenazesi Ankara’ya getirilerek gömülmüştür.

Engin Güner

Haziran 29th, 2012

Engin Güner, 3 Aralık 1942’de Malatya’da doğdu. Çapa İlkokulunu, İstanbul Erkek Lisesi’ni ve 1966 yılında ODTÜ İdari İlimler Fakültesi’ni bitirdi. 1968-1970 yılları arasında Milli Prodüktivite Merkezi’nde uzmanlık, 1970-1972 arasında da Akdeniz Gübre Sanayii ve Karadeniz Bakır İşletmeleri’nde Müdürlük yapan Güner, 1972’de Avrupa Konseyi sınavını kazanarak Strasbourg’taki bu uluslararası kuruluşta 18 yıl uluslararası yöneticilik görevinde bulundu.

Engin Güner, Turgut Özal‘ın Cumhurbaşkanı (31.10.1989-17.4.1993) seçilerek kendisini çağırması üzerine 1989’da bu görevinden istifa ederek yurda döndü ve Özal’ın Başdanışmanlığını sonrada aynı zamanda Cumhurbaşkanı Özel Kalem Müdürlüğü görevlerini ifa etti. 20 Ekim 1991’de ANAP’tan İstanbul Milletvekili seçilen Güner, Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi Başkanvekilliği ve Türk Heyeti Başkanlığı yaptı. Batı Avrupa Birliği Asamblesi üyeliğinde bulundu. TBMM Dışişleri Komisyonu üyeliği, ANAP Genel Başkan Dış Politika danışmanlığı ve MKYK üyeliği de yaptı.

Engin Güner, 1996-1999 yılları arasında çeşitli kuruluşlarda Yönetim Kurulu Üyeliği ve yöneticilik yaptı. Güner, uzmanlık alanı olan “Dış Politika ve Uluslararası İlişkiler” konusunda bir süre üniversitede ders verdi. Güner’in bu alanlarda çok sayıda makalesi bulunuyor.

Güner, 2000-2002 yılları arasında Liberal Demokrat Parti (LDP) Genel Başkan Vekilliği görevini yürüttü. 3 Kasım 2002 genel seçimlerinden sonra LDP’den istifa etti ve Anavatan Partisi’ne (ANAP) katıldı.

Güner, evli ve iki çocuk babasıdır.

Süleyman Tihiç

Haziran 29th, 2012

Süleyman Tihiç, 5 Ekim 2002’deki Bosna Hersek’teki genel seçimlerin ardından 28 Ekim 2002’de Bosna Hersek üçlü Cumhurbaşkanlık Kurulu üyeliğine getirildi. Bosna Hersek’teki Boşnak topluluğu temsil eden Tihiç ile ortak cumhurbaşkanlığın diğer iki üyesi Hırvat Dragan Çoviç ve Bosnalı Sırp Mirko Saroviç, dört yıllık bir süre için doğrudan halkoyu ile Yozo Krizanoviç, Beriz Belkiç ve Zivko Radisiç’in yerine seçildiler.

Tihiç, 1990 yılında kurulan Demokratik Eylem Partisi’nin lideridir. Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Boşnaklar’ın oylarının yüzde 37,3’ünü alarak başlıca rakipleri Haris Silajdziç ve Aliya Behmen’in önünde ipi göğüsledi.

26 Kasım 1951’de Bosanski Samats’ta doğan Tihiç, 1975 yılında Saraybosna Üniversitesi Hukuk Bölümü’nden mezun oldu. 1975 – 1983 yılları arasında Bosanski Samats’ta hakim ve kamu savcısı, sonraysa 1992’ye değin avukat olarak çalıştı. Bosna Hersek’teki 1992 – 1995 savaşı sırasında Tihiç, yaklaşık üç ay boyunca Bosanski Samats’ta, Brcko’da, Biyelyina’da, Bataynitsa’da ve Sremska Mitroviça’daki Sırplar’ca kurulan hapishanelerde tutuldu.

1994 – 1996 yılları arasında Tihiç, Almanya’daki Bosna Hersek Büyükelçiliği’ndeki konsolosluk bölümünün başkanı olarak görev yaptı. Daha sonra, 1999’a değin Bosna Hersek Dışişleri Bakanı’nın konsolosluk işleri danışmanı olarak çalıştı. Tihiç, 1996-2002 yılları arasında Bosna Hersek Sırp Cumhuriyeti Meclisi üyesi olarak görev aldı ve  buradaki son iki yılında Meclis Başkan Yardımcılığı yaptı. 2001 yılında uluslararası toplumun Bosna Hersek’teki Yüksek Temsilcisi onu anayasal konulardaki Meclis komitesi üyeliğine atamıştır.

Tihiç, evli ve iki oğlan bir kız çocuk babasıdır.

İsmet Özarslan

Haziran 29th, 2012

1945 yılında Amasya’nın Suluova ilçesinin Eraslan köyünde doğdu. Orta ve lise tahsilini Amasya Lisesi’nde tamamladı. 1964 yılında Gazi Eğitim Enstitüsü İngilizce bölümünden mezun oldu. Ordu Ticaret Lisesi’nde İngilizce öğretmeni olarak görev aldı. Askerlik görevini Genelkurmay Başkanlığı’nda tercüman olarak yaptı. Askerliğin ardından Ankara’da çeşitli okullarda İngilizce öğretmenliği ve idarecilik görevlerinde bulundu.

1971 yılında Milli Eğitim Bakanlığı (MEB) Dış Münasebetler Genel Müdürlüğü’ne Şube Müdür Yardımcısı olarak tayin oldu. Burada iki yıl çalıştıktan sonra görevli olarak Amerika Birleşik Devletlerine gönderildi. Öğrenci Müfettişi ve Kültür Ataşe Yardımcısı olarak 4 yıl ABD’de görev yaptı.

1977 yılının Aralık ayında Türkiye’ye dönerek, Milli Eğitim Bakanlığı (MEB) Dış Münasebetlere Şube Müdürü oldu. Ardından aynı kurumda Birim Müdürü ve Genel Müdür Yardımcısı olarak görev aldı. 1 Ağustos 1983 tarihinde milletvekilliği için Dış ilişkiler Daire Başkanlığı görevinden istifa etti.

Görevleri sırasında yabancı devletlerle kültür anlaşması imzalanması için hem yurtiçinde hem de yurtdışında toplantılara katıldı. Avrupa Konseyince yurtdışında düzenlenen uluslararası toplantılarda Türkiye’yi temsil etti.

17. ve 18. dönem Amasya milletvekilliği yapan Özarslan, 01.04.1989 – 25.06.1991 yılları arasında Milli Eğitim Gençlik ve Spor Bakanlığı görevinde bulundu.

Evli ve 2 çocuk babası olan Özarslan, İngilizce ve Fransızca bilmektedir.

Sergio Vieira de Mello

Haziran 29th, 2012

Bağdat’taki BM merkezine yönelik bombalı saldırıda hayatını kaybeden BM Irak Özel Temsilcisi Brezilyalı Sergio Vieira de Mello, diplomatik kariyerinin 33 yılını BM için harcamış bir diplomattı.

15 Mart 1948’de Brezilya’da doğan De Mello, Irak’a atanmadan önce BM Genel Sekreteri Kofi Annan tarafından Mary Robinson’un yerine BM İnsan Hakları Yüksek Komiserliği görevine getirildi. Irak savaşından sonra geçici olarak BM Irak özel temsilciliğine atandı. 19 Ağustos 2003 tarihinde Bağdat’taki saldırıda hayatını kaybeden Birleşmiş Milletler Irak Özel Temsilcisi Sergio Veira De Mello, Kıbrıs da dahil, dünyanın birçok sorunlu bölgesinde görev yapmıştı.

Brezilya vatandaşı olan De Mello, 1969 yılında, Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği bünyesine katıldı. Sonraki yıllarda dünyanın birçok sorunlu bölgesinde görev yapan De Mello’nun ilk görev yeri, 1971’de bağımsızlığını kazanan Bangladeş oldu. De Mello, 1974’te, Kıbrıs Barış Harekatı sonrasında mültecilerle ilgili çalışmalarda bulunmak üzere, Ada’da görevlendirildi. Sonraki yıllarda sırasıyla Mozambik, Peru, Lübnan, Kamboçya ve eski Yugoslavya’da görev yapan De Mello, 1998’de Birleşmiş Milletler Genel Sekreter Yardımcılığı’na atandı.

Bir yıl sonra Birleşmiş Milletler Kosova Özel Temsilciliği’ne atanan Brezilyalı diplomat, 2002’de, Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Yüksek Komiserliği’ne getirildi. Son olarak, Mayıs 2003’de, geçici olarak Birleşmiş Milletler Irak Özel Temsilciliği’ne atanan De Mello’nun çözümlenmesinde görev aldığı uluslararası sorunlar arasında Doğu Timor ve Kosova da bulunuyordu.

BM Sözcüsü Fred Eckhard, “De Mello ile son ana kadar cep telefonu aracılığıyla temas halinde olduklarını, ancak özel temsilcinin son bir saat içinde telefona cevap vermemesiyle umutların tükendiğini” söyledi. “De Mello, BM’deki en kabiliyetli ve başarılı diplomatlardan biriydi” diyen Eckhard, ölümünün, insani yanı dışında BM açısından da büyük bir kayıp olduğunu ifade etti.

Eckhard, “harcanan çabaların De Mello’yu enkaz altından zamanında çıkartmaya yetmediğini” de kaydetti. De Mello’nun ölüm haberinin New York’taki BM merkezine ulaşmasından sonra BM bayrağı yarıya indirilirken, bina dışındaki direklerde asılı bulunan 191 ülkenin bayrakları da saygı gösterisi olarak toplatıldı.

Javier Solana

Haziran 29th, 2012

Avrupa Birliği Konseyi Genel Sekreteri/Ortak Dış ilişkiler ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi ve Batı Avrupa Birliği Genel Sekreteri Javier Solana, 14 Temmuz 1942’de İspanya’nın Madrid kentinde dünyaya geldi. Şöhretli bir İspanyol ailenin oğlu olarak fizik alanında doktora yapmak hakkı ve ABD’deki birçok üniversiteden Fulbright bursu almaya hak kazanan Solana, siyasete atılmadan önce Madrid’deki Complutense Üniversitesi’nde katı-fizik dalında öğretim veriyordu.

İspanya Sosyalist Partisi’ne 1964 yılında katılan Solana, gençliğinde General Fransisco Franko rejimi tarafından radikal olarak biliniyordu. 1977 yılında parlamentoya üye olarak seçilen fizikçi, 1982’den itibaren kabinede – Kültür Bakanlığı, Hükümet Sözcülüğü, Eğitim ve Bilim Bakanlığı gibi -, değişik görevlerde bulundu. 1992 yılının Temmuz ayında Madrid’de içtenlikle NATO yanlısı olan hükümetin Dışişleri Bakanlığı’na getirildi. 1995 yılının Aralık ayında NATO Genel Sekreterliği görevine getirilene kadar Dışişleri Bakanlığı görevini sürdürdü.

Solana’nın NATO’da genel sekreterlik yaptığı bu dönem, örgüt için yoğun Balkanlar müdahalesini içeren günlere denk geldi. Yeni görevine başlar başlamaz, NATO’nun öncülük ettiği çok uluslu güç (IFOR) Dayton barış görüşmelerinde alınan kararların askeri bölümünü yerine getirmek için Bosna Hersek’e girdi. Kosova krizi sırasında, 1999 yılının ilkbaharında NATO Yugoslavya’ya karşı hava saldırılarında bulundu.

ABD’nin NATO büyükelçisi Alexander Vershbow, Solana’nın o günlerde “perde arkasında Atlantik’in her iki yanındaki liderler ile birlikte çalışarak, gerektiği zaman NATO’nun birlik içinde hareket ettiğini gösterebilmiş ender rastlanan bir uzlaştırıcı” gibi davrandığını söylemiştir.

1999 yılının Ekim ayında Solana, Avrupa Birliği Konseyi genel sekreteri olmak için NATO’daki görevinden ayrıldı ve AB’nin ilk ortak dış ilişkiler ve güvenlik politikası “yüksek temsilcisi” oldu. Solana’nın görevi, ortaya koyacağı düşünce ve politik seçeneklerle AB liderlerinin dışişleri ve güvenlik politikalarında ortak karar verebilmesini, böylece AB’nin uluslararası ilişkilerdeki siyasi ağırlığını daha iyi koyabilmesini sağlamaktır.

Evli ve iki çocuk babasıdır.

Samipaşazade Sezai

Haziran 29th, 2012

1860’ta İstanbul’da doğdu. Devrin ileri gelen isimlerinden Sami Paşa’nın oğludur. Özel öğrenim gördü. 20 yaşına kadar resmi bir görev almayıp, edebiyat konusundaki bilgilerini artırmayı tercih etti.

1880’de Evkaf Nezareti Mektubi Kalemi’ne memur oldu. Babasının ölümünden sonra da Londra Elçiliği İkinci Kâtipliği’ne atanan Sezâi, orada kaldığı 4 yıl boyunca İngiliz ve Fransız Edebiyatlarını yakından izledi. Elçilikteki görevinden İstifa ederek İstanbul’a döndüğünde İstişare Odası’na memur oldu. 7 yıl süren bu ikinci dönem memuriyetinde (1885-1901) sanatını olgunlaştırdı.

Sergüzeşt adlı romanı yüzünden göz hapsine alındığını düşünerek bundan kurtulmak için Paris’e gitti ve Meşrutiyet’in ilanına kadar da orada kaldı (1908). İstanbul’a döndüğünde Madrid Elçisi olarak görevlendirildi.

Birinci Dünya Savaşı başlayınca Madrit’ten İsviçre’ye geçti, savaşın sonuna kadar burada kaldı. Mütareke devrinde emekli olarak İstanbul’a döndü (1921). Son yıllarında kendisine, Büyük Millet Meclisi’nin kararıyla “Hidamat-ı vataniyye tertibinden” maaş bağlandı (1927) ve 26 Nisan 1936 tarihinde İstanbul’da öldü.

Mustafa Reşit Paşa

Haziran 29th, 2012

Ünlü türk devlet adamı, 1800’de İstanbul’da doğdu. Babasından ders alarak medreseye başladı. Eniştesi Seyid Ali Paşa’nın yanında büyüdü ve mühürdar olarak Mora seferine çıktı. 1828-1829 yıllarındaki Osmanlı-Rus savaşında kâtiplik yaptı. Savaşlar sırasında yazdığı telhisleriyle Sultan II. Mahmud’un ilgisini çekmiş, bunun üzerine Amedi odası halifeliğine tayin edilmişti. Edirne Barışında kâtip olarak görev aldı.

1834’de ortaelçi olarak Paris’e gönderildi. Cezayiri Garp eyaletinin Osmanlılara geri verilmesi ile görevlendirilen Mustafa Reşit Paşa Cezayir sorununu çözemedi. 1835’de İstanbul’a döndü ve aynı ay içerisinde Paris’e Büyükelçi olarak gönderildi. Fransızca öğrendi. Londra’da İngilizlerle iyi ilişkiler kurarak hariciye nazırlığına atandı. İngilizlerle bir ticaret antlaşması imzalayarak Osmanlı İmparatorluğu’nun İngiltere’nin açık pazarı olmasını sağladı (16 Ağustos 1838).

Islahat Hareketleri için girişimlerde bulunarak bu konuda II. Mahmud’u ikna etti. Rüşvet ve angaryanın yasak edildiği bir teklifte bulundu. Bunun üzerine Londra Büyükelçiliğine tayin edildi. Bu sırada II. Mahmud ölmüş, yerine I. Abdülmecid geçmişti. İmparatorluğun buhranlı bir dönem geçirmesi Mustafa Reşid Paşa’nın Padişahı ıslahat hareketlerinin gerekliliği konusunda ikna etmesine neden oldu. 3 Kasım 1839’da Gülhane Hattı Hümayunu ilân edildi.

Bu sıralarda 15 Temmuz 1840’da Londra Antlaşması’nın imzalanmasıyla Mısır meselesi Osmanlıların lehine döndü. Ertesi gün Paris büyükelçiliğine atandı. 28 Eylül 1846’da Sadrazam oldu. Bu sırada Yunanistan ile sorunlar çözümlendi. Esir ticaretini yasakladı. 28 Şubat 1856’da Islahat fermanının aksak olan yönlerini eleştirdiği bir lahiya yayınladı. Altıncı kez sadrazam oldu (22 Ekim 1857) ve bir yıl sonra öldü.

Hayaşi Tadasu

Haziran 29th, 2012

1850 yılında Tokyo’da dünyaya geldi. 1891-1895 yılları arasında Dışişleri Bakan yardımcılığı yaptı, 1895-96 yılları arasında Çin’de, 1897-1899 arasında Rusya’da tam yetkili ve olağanüstü temsilci olarak bulundu. Çin-Japon savaşı sona erince, iki ülke arasında bir ticaret anlaşması yapılmasını sağladı, daha sonra da Japonya ile İngiltere arasında 1902 ve 1905 ittifak antlaşmalarını imzaladı. 1913 yılında öldü.

Mehmet Levent Bilman

Haziran 29th, 2012

1961 yılında Çanakkale’de doğan Levent Bilman, Adana Borsa Lisesi ve Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nden mezun oldu. Daha sonra Dışişleri Bakanlığı’na geçen Bilman 1989´da Telaviv Büyükelçiliği‘nde İkinci Katip, 1990’da aynı Büyükelçilikte Başkatip olarak çalıştı.

1991´de Müsteşar İkili Siyasi İşler Yardımcılığı yapan Bilman, Doğu Avrupa Dairesi’nde, Balkan Ülkeleri İle İlişkiler Dairesi’nde Başkatip, 1993´de Roma Büyükelçiliği’nde Başkatip ve adından Müsteşar, 1997’de Balkan Ülkeleri ile İlişkiler Dairesi’nde Şube Müdürü, 1997’de Siyaset Planlama Dairesi’nde Şube Müdürü ve Daire Başkan Vekili olarak görev yaptı.

1998’de Müsteşar Özel Kalem Müdürü ve Daire Başkan Vekili olan Bilman 1999’da Birleşmiş Milletler New York Daimi Temsilciliği‘nde Müsteşar ve ardından Birinci Müsteşar olarak çalıştı. Bilman bu dönemde ayrıca iki sene süreyle BM Hükümet Dışı Kuruluşlar (NGO) Komitesi Başkanlığı görevini de yürüttü.

2003 yılında Kıbrıs Dairesi Başkanı olan Levent Bilman, bilahare 2004 yılında Kuzeydoğu Akdeniz (Kıbrıs-Yunanistan) Genel Müdür Yardımcılığı görevine vekaleten atandı. Bilman halen bu görevi sürdürüyordu.

Dışişleri Bakanlığı’nın yeni sözcüsü Bilman (25 Aralık 2006)
Dışişleri Bakanlığı’nda Namık Tan’ın Tel Aviv’e büyükelçi olarak atanmasının ardından boşalan sözcü koltuğuna Levent Bilman getirildi. Bilman, son olarak Kıbrıs Dairesi’nde Genel Müdür Yardımcısı olarak görev yapıyordu.

NATO Savunma Koleji mezunu olan ve İngilizce bilen Levent Bilman, Barbara Kristina Bilman ile evli bulunuyor.

Pablo Neruda

Haziran 29th, 2012

Şilili şair Neruda, toplumsal ve siyasal şiirleriyle Latin Amerika edebiyatının dünyada itibar kazanmasını sağladı. Canto General adlı epik şiir dizisiyle kendi kıtasının tarihini ve şimdiki zamanını yansıttı.

Latin Amerika’nın şiirsel sesi Neruda, Neftali Ricardo Reyes Basoalto adıyla 12 Temmuz 1904’de Güney Şili’de dünyaya geldi. Babası lokomotifçi, doğumundan hemen sonra ölen annesiyse öğretmendi. Neruda henüz 15 yaşındayken yurdunun taşra gazetesindeki edebiyat eklerini düzeltmekle görevlendirildi. Bu dönemde, Çekoslovakyalı şair Jan Neruda’ya olan hayranlığından dolayı Pablo Neruda takma adını aldı. 1924’te ilk şiirleriyle bir edebiyat yarışmasını kazanarak bir bursa layık görüldü. Santiago’da üç yıl Fransız edebiyatı öğrenimi gördükten sonra gazeteci olarak çalışmaya başladı.

1924: Veinle poemas de amor

Neruda’nın ilk şiir derlemesi Crespıısctılario adı altında 1923 yılında çıktı. Bir yıl sonra yayınlanan Veinte poemas de amour y una cancion desesperada (Yirmi Aşk Şiiri ve Umutsuz Bir Şarkı) Latin Amerika’nın en çok satış yapan şiir kitabı oldu. Neruda bir aşk öyküsünü fon alarak aynı anda bir şehvet objesi, sığınılabilecek bir liman ve kozmik bir güç olan kadına bir od yazdı.

1927-36: Diplomat

1927’de diplomatlık kariyerini seçen Neruda, altı yıl boyunca Güneydoğu Asya’da konsolosluk yaptı. Bu bölgedeki toplumsal sorunlar yüzünden ömrünün “en çok acı veren dönemi” olarak nitelendirdiği bu zaman içinde Kesidencia en la tierra (Yeryüzünde Konaklama, 1935) adlı iki ciltlik yapıtını verdi. 

Eski şiirlerinin melankolisi dünyadaki acıların doğrudan doğruya anlatımına yer verdi burada. Kendine özgü metriği ve dili de ana konusu olan yozlaşmaya uygundu. Neruda, katı mısra ve şiir biçimlerine yer vermeyip her şiiri kendine özgü bir ritimle yazmıştı. 1934’te İspanya’ya giden Neruda, burada sembolizm, sürrealizm ve füturizm etkisinde kalan 1927 Nesli adlı şair topluluğuna katıldı. İç Savaş patlayınca Neruda Franco’ya karşı çıktığı için diplomatik hizmetten çıkarıldı.
 
İç Savaşın üzüntüsü içinde 1937’de Espana en el corazon (İspanya Gönüllerde) adlı şiir kitabını yayınladı.
 
1950: Canto General

1939’da diplomatlık mesleğine geri dönen Neruda, başkonsolos olarak Meksika’ya gitti ve bu görevini 1943’e kadar sürdürdü. Altı yıl sonra Şili Komünist Partisi’ne girerek senatör oldu. Başkan Gonzalez Videla’yı eleştirmesi üzerine hükümeti tarafından 1948’de devlet düşmanı ilan edildi ve gıyabi bir tutuklama emriyle arandı. Rahip kılığında Arjantin’e kaçmayı başardı. İzleyen yıllarda Batı Avrupa’da, Sovyetler Birliği’nde ve Çin’de yaşamını sürdürdü. 1950’de Canto general (Evrensel Şarkı) adlı şiirler dizisi çıktı.
 
Suçlama ile duygudaşlığın egemen olduğu bu ilahi havalı yapıtıyla Neruda, Latin Amerika’yı mitleri ve tarihiyle, doğası ve politik/sosyal durumlarıyla bir bütün olarak yansıtmaya çalıştı. Tarihe Marksist bir görüş açısı getirerek Stalin’e olan hayranlığını da hiç saklamadı.
 
5O’li Yıllar: Bilinçli Bir Yalınlık

1952’de Şili’ye dönen Neruda başka bir ad altında Los versos del Capitan’ı (Kaptanın Dizeleri) adlı şiir kitabını yayınladı. Ancak on yıl sonra bu yapıtın yazarı olduğunu açıkladı. Bunun nedeni, 1955 yılında üçüncü evliliğini yaptığı Matilde Urrutia’ya aşkını şiirlerle ilan ederken bir önceki karısını incitmek istememesidir. Neruda yapıtlarında giderek daha önce kullandığı, anlaşılması güç mecazlardan (simgelerden) vazgeçti. Böylelikle insanın var oluşunun bir envanteri olan Odas elementares (Temel Odlar, 1954), Nuevas odas elementares (Yeni Temel Odlar, 1956) ve Tercer libro de las odas (Üçüncü Odlar Kitabı, 1957) adlı yapıtlarındaki dizeler çoğunlukla bir ve iki heceli sözcüklerden oluşmaktadır.

Stalin terörünün boyutu açıklanınca Neruda’nın dünya görüşü sarsıldı. Estravaganzio (Acayiplikler, 1958) ve beş ciltlik Memorial de Isla Negra (Karaada Defteri, 1964) adlı otobiyografik yansıtmalarında kuşkularını dile getirdi.

1971: Nobel Edebiyat Ödülü

1969 yılında Komünist Parti tarafından başkan adayı gösterilen Neruda, Salvador Allende’nin ulusal cephesine katılmak üzere 1970’te adaylığını geri aldı. Arkasından Allende tarafından Fransa’ya büyükelçi olarak atandı. Bir yıl sonra Neruda, Nobel Edebiyat Ödülü’ne layık görüldü. “Incitation al nbconcidio y alabanda de la revolution chilena” (Nixon’u Devirmeye Çağrı ve Şili Devrimine Övgü, 1973) adlı şiir kitabında ABD’nin solcu hükümetin dengesini bozmaya yönelik çalışmalarını eleştirdi. 1973’te kansere yakalanan Neruda, Allende’ye karşı düzenlenen askerî darbeden birkaç gün sonra, 23 Eylül 1973’de, 69 yaşında Santiago’da hayata gözlerini kapadı. “Anıları Confieso que ho Livido” (Yaşadığımı İtiraf Ediyorum) adı altında ölümünden sonra yayınlandı.

Baron de Tott

Haziran 29th, 2012

François Baron de Tott, Türkiye’ye iltica eden, daha sonra Bercsenyi hafif süvari tümeniyle Fransa’ya giden ve orada baronluğa yükseltilen bir Macar asilzadesinin oğludur. 17 Ağustos 1733’te Fransa’nın Chamigny köyünde doğdu. Genç yaşta babasının bulunduğu tümene katılarak, 1754’te teğmen oldu.

Baron de Tott, Fransa hükümeti tarafından, Osmanlı Devleti nezdine elçi tayin edilen eniştesi Vergennes’in sekreteri sıfatıyla, 1755’te İstanbul’a geldi. Asıl görevi Türkçe öğrenmek, Osmanlı İmparatorluğunun durumunu incelemek ve özellikle Kırım ile ilgili bilgi toplamaktı. 1763’te Paris’e döndü. 1766’da Fransa hükümeti tarafından İsviçre’ye gönderildi. 1767 yılında ise Kırım hakkında incelemelerde bulunmak ve Tatarları Ruslara karşı kışkırtmak amacı ile Kırım konsolosu tayin edildi. 1768 yılında çıkan Osmanlı-Rus Savaşı’nda önemli rol oynadı. Bir süre sonra Kırımdan ayrılarak İstanbul’a gelen Baron de Tott, Osmanlı hükümeti tarafından, Çanakkale’yi zorlayan Rus donanmasına karşı Boğazı korumakla görevlendirildi.

Humbaracı Ahmed Paşa’nın izinde yürüyerek Osmanlı ordusunda bazı yenilikler gerçekleştirmeye çalıştı. Yeni toplar döktürdü. Sürat topçuları ocağını kurdurdu. Boğazda kaleler inşa ettirdi ve Haliç’te bir Hendesehane açtırdı. İskenderiye, Halep, İzmir, Selanik ve Tunus başta olmak üzere bütün Akdeniz sahillerini dolaştı ve Süveyş kanalının açılması konusunda incelemelerde bulundu. Hatıralarını 4 ciltlik bir kitapta toplayan Baron de Tott, Fransız İhtilalinden sonra gittiği İsviçre’den Macaristan’a döndü ve 24 Eylül 1793’te burada öldü.

Tevfik Paşa

Haziran 29th, 2012

Tam adı AHMED TEVFİK PAŞA . Son Osmanlı sadrazamı, Anadolu’da Mustafa Kemal (Atatürk) önderliğinde yürütülen Kurtuluş Savaşı’na yakınlık duymuştur. Kırımlı Ferik İsmail Hakkı Paşa’nın oğluydu. Davutpaya 2. Süvari Alayı’nda subayken askerlikten ayrılarak (1865) babıali Tercüme Odası’na girdi. 1872’den sonra çeşitli dış görevlerde bulundu; bu arada Atina ve Berlin’de elçilek yaptı. 1895’te hariciye nazırı oldu. 1908’de II.Meşrutiyet’in ilanından sonra Meclis-i Ayan üyeliğine atandı.

31 Mart Olayı (13 Nisan 1909) olarak bilinen ayaklanma sırasında istifa eden Hüseyin Hilmi Paşa’nın yerine sadrazamlığa getirildi (14 Nisan). Ayaklanmayı yatıştırmaya ve Selanik’te toplanan Hareket Ordusu’nn İstanbul’a girişini engellemeye çalıştı. Hareket Ordusu’nun İstanbul’a girerek denetimi eline geçirmesi ve II.. Abdülhamid’in tahttan indirilerek yerine V. Mehmed’in geçirilmesinden sonra istifa etti (5 Mayıs); daha sonra Londra elçiliğine atandı.

Osmanlı Devleti’nin I. Dünya Savaşı’na girmesinden sonra İstanbul’a dönerek Meclis-i Ayan üyeliğine atandı. Ahmet İzzet Paşa’nın istifasının ardından ikinci kez sadrazamlığa getirildi (11 Kasım 1918). Bu sırada I. Dünya Savaşı’ndaki yenilginin ardından Osmanlı topraklarının itilaf güçlerince kısmen işgalini öngören Mondros Mütarekesi (30 Ekim 1918) imzalanmıştı. İtilaf donanması ve Yunan gemileri 13 Kasım’da İstanbul’a girdi. Padişah Aralık 1918’de Meclis-i Mebusan’ı dağıttı.

Tevfik Paşa 13 Ocak 1919’da padişaha yakın kişilerden oluşan yeni bir hükümet kurdu. 24 Subat’ta hükümeti yenileyerek kabineye İngiliz ve Fransız yanlılarını da aldı. Ama bu değişikliklerin Hürriyet ve İtilaf Fırkası’nı yeterince tatmin etmemesi üzerine 3 Mart 1919’da istifa etmek zorunda kaldı. Paris Barış Konferansı’nda (1919) Osmanlı heyetine başkanlık ettikten sonra 21 Ekim 1920’e Damat Ferit Paşa’nın yerine yeniden sadrazamlığa getirildi. Bu görevdeyken Ankara Hükümeti’yle ilişki kurmaya çalıştı.

Ve Londra Konferanksı’na (*) (21 Şubat-12 Mart 1921) birlikte katılmayı önerdi, ama Mustafa Kemal’in bunu reddetmesi üzerine konferansta Ankara Hükemeti’ni Bekir Sami Bey, İstanbul Hükümeti’ni ise Tevfik Paşa’nın başkanlığındaki heyetler temsil etti. Tevfik Paşa konferansta Türkiye’nin tek temsilcisini Ankara heyeti olduğun söyleyerek sözü Bekir Sami Bey’e bıraktı. Mart 1922’de hariciye nazırlığı görevini de üstlenen Tevfik Paşa, TBMM’nin 1 kasım 1922’de saltanatı kaldırmasından sonra istifa etti (4 kasım 1922). 1934 soyadı Kanunu’ndan sonra Oktay soyadını aldı.

Ahmet Zogu

Haziran 29th, 2012

Ahmet Zogu (tam adı Ahmet Muhtar Zogu) 1924-1928 yılları arasında Cumhurbaşkanlığına seçilmiş ve 1928-1939 yılları arasında meclis tarafından ZOG I olarak kral ilan edilmiştir. 1939’da İtalya’nın Balkanları işgal politikası nedeniyle Arnavutluk’u işgalinden 1945’de Enver Hoca yönetiminin kuruluşuna kadar da bu payeyi sürgünde taşımış ilginç bir Arnavut siyasetçidir.

8 Ekim 1895’te Osmanlı İmparatorluğu’nun o zamanki Arnavutluk bölgesinde Mati şehrinin valisi Cemal Zogu Paşa Cemal Zogolli Paşa’nın ve ikinci karısı Salah Toptani Bey’in kızı Sadiye Hanım’ın üçüncü çocuğu olarak Burgajet kalesinde doğmuştur. Baba tarafından kökü 1400’lere dayanan kuzeyli GEG’lerden Zogolli ailesi ile annesi tarafından Toptani Ailesinin çocuğu olan Ahmet Zogu ayrıca Arnavutluk Milli Kahramanı Skenderbeg’e dayanan George Kastrioti bir soya mensuptur. http://www.4dw.net/royalark/Albania/zogu.htm

Osmanlı Devleti’nin 3. Ordu’sunun merkezi olan, Mustafa Kemal’in de eğitim gördüğü Manastır Askeri İdadisi’nin bulunduğu Manastır’da geçen ilkokul yıllarının ardından, eğitimini sürdürmek üzere 10 yaşında İstanbul’a gelip 1906 yılının sonbaharında Galatasaray Lisesi orta kısmına kaydoldu.

Ancak Mektebi Sultani Şubat 1907 yarı yıl tatilinde büyük bir yangın geçirmiş, okulun arşivi ve kütüphanesi de dahil olmak üzere pek çok bölümü kül olmuştu. Bu yüzden Galatasaray’da eğitime iki yıl ara verilmişti. Ahmet Zogu okula gidemediği bu dönemde akrabalarının yanlarında özel dersler alarak eğitimini yürüttü ve 2. Meşrutiyet’in ilanına, 31 Mart olayları na, Hareket Ordusu’nun İstanbul’a girişine, II. Abdülhamit’in tahttan indirilmesine tanık oldu.

Galatasaray eğitime 1909 yılında tekrar başlayınca Ahmet Zogu’da orta öğrenimine bıraktığı yerden tekrar başladı. Babası, Mati Valisi Cemal Zogolli Paşa’nın 1911 yılında ölümü nedeniyle yapılan çağrı üzerine ülkesine döndü ve 15.5 yaşında iken babasının valilik ünvanını aldı. Bu tarihi husus Prof PETRIKA THENGJILLI’nin “Albania during 1913-1939 AHMET ZOGU 1895-1961” başlıklı yazısında da teyid edilmektedir. Ayrıca http://albania.dyndns.org/Zog%20bio/dupatrioteauministre.htm adresinde ve Wikipedianın İngilizce sayfaları ile www.answers.com’da daha detaylı bilgiler bulabilmek mümkündür.

Alman kökenli Prens William Wied’in Mart 1914 dış güçler tarafından Arnavutluğun yönetimine getirilmesi üzerine Ahmet Zogu, kendine bağlı kuzeyli birliklerle Yugoslavyaya geçti. Bir yandan Yugoslavya’da siyasal girişimlerde bulunurken diğer taraftan . Avusturya –Macaristan İmparatorluğu ordusu ile askeri ilişkiler kurdu ve İmparator Francis Josep’in emri üzerine kendisine Krali Albay Rutbesi verildi.

1917-1919 yılları arasında Viyana ve Roma’daki yaşamında ülkesine dönüş ile ilgili askeri siyasi çalışmalarını ve ilişkilerini tamamladıktan sonra Arnavutluk’a dönen Ahmet Zogu, özellikle 1921 -1924 yılları arasında parti mücadelelerine katıldı ve kurulan hükümetlerde İçişleri Dışişleri ve Başbakanlık görevlerinde bulundu.

İçişleri Bakanlığı sırasında hükümete karşı hazırlanan bir darbe teşebbüsünü önledi 8 Mart 1922, daha sonra bir öğrenci tarafından girişilen suikast teşebbüsü üzerine 23 Şubat 1924 Zogu’nun adamları muhalefet partisi üyelerinden birini öldürdüler 20 Nisan 1924; muhalefet partisi parlamentodan çekildi ve isyan çıkardı. İsyancı kuvvetlerin 10 Haziran 1924Tiran’a girmesi üzerine Yugolavya’ya geçen Zogu, Yugolavya’nın yardımı ve topladığı kuvvetlerle tekrar Tiran’a girip iktidarı ele geçirdi.

Ocak 1925’te Tiran’da topladığı BÜYÜK KONGRE vasıtasıyla Anayasayı ve rejimi değiştirip Cumhuriyet ilân etti 21 Ocak 1925 ve Cumhurbaşkanı seçildi 31 Ocak 1925. Tiran’da toplanan kurultay 1928 anayasayı yeniden değiştirerek krallığı kabul etti ve Zogu bir süre sonra, Zog I unvanıyla kral ilân edildi 1 Eylül 1928. Bu dönemde Arnavutluk’ta, iktisat, toplum ve kültür alanlarında önemli yenilikler yapılmıştır.

1939 Nisanında, faşist İtalyan kuvvetlerinin Balkanlar üzerindeki politikaları nedeniyle ülkeyi istilâ etmeleri üzerine kral ZOG I, ailesiyle birlikte ülkeyi terk etmek zorunda kaldı önce İngiltere’ye daha sonra da Mısıra gitti. Ancak Albay Cemal Abdünnasır tarafından yapılan ihtilal nedeniyle 1953 Mısır’ı da terk edip Fransada NİS’e yerleşti. 1961 Nisan ay’ında Pariste vefat etti.

Franko

Haziran 29th, 2012

Asıl adı Francisco Bahamonde olan General Franco 1892 de Elferrolde doğdu. Çeşitli görevlerde bulunduktan sonra 1934 yılında genelkurbay başkanlığına getirildi. 1936 da yapılan darbe sonucu Burgos Cuntası tarafından başkomutanlığına ve hükümet başkanlığına atandı. 1938 yılında devlet başkanı ve silahlı kuvvetler komutanı anlamına gelen Caudillo ünvanını aldı. 1939 yılında Almanya’nın ve İtalya’nın desteği ile Falaniş kuvvetleriyle Madrid e girdi ve uzun bir içsavaş sonrası ülkedeki cumhuriyetçileri bastırdı. Ordu, kilise, falanj ve büyük toprak sahiplerinin desteğiyle her türlü muhalefeti bastırarak tam bir diktatörlük kurdu. İkinci Dünya Savaşı’ nda tarafsız kaldı. Savaştan sonra İspanyanın uluslar arası diplomaside yerini alması için gayret gösterdi. Birleşmiş Milletlere üye olurken AET ile de ortaklık anlaşması imzalamayı başardı. 1947, de monarşiyi yeniden kurdu ve Kral Juan Carlos,u kendine varis seçti. 1973 yılında hükümet başkanlığı unvanını bırakmakla birlikte devlet başkanlığını ölümüne kadar sürdürdü. Franko 1975 yılında Madrit de öldü.

Slobodan Miloseviç

Haziran 29th, 2012

1941 yılında dünyaya gelen Slobodan Miloseviç, daha çocukluğundan itibaren fırtınalı ve çalkantılı bir hayatın içinde buldu kendini. İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra evi terk eden babası 1962’de tabanca ile kendisini vurarak intihar eden Miloseviç’in, sıkı bir komünist olan öğretmen annesi de 1972’de intihar etti. Amcası da tıpkı anne ve babası gibi intihar eden Miloşeviç, okul yıllarında koyu bir komünist aileden gelen Mira Markoviç ile tanıştı. Mira Markoviç ile bir süre sonra evlenen Miloseviç, siyasi kariyerinde hızla yükseldi ve 1986 yılında Sırbistan Komünist Partisi’nin başına geçti; 1989 yılında Devlet Başkanı oldu.

2000 Ekim’inde iktidardan düştüğünde Dedimce’deki konutunda “şaşkın” bir vaziyette dolaşırken kendisini ziyarete gelen Devlet Başkanı Koştinitsa’ya kırık ampulleri, yıkık dökük tuvaletini gösteren Miloşeviç, artık bunların tamiratını yaptırmak için bile emir veremediğini söylemişti.

Giderek paranoyak bir ruh haline giren Miloşeviç’in, Uluslararası Savaş Suçları Mahkemesi’yle ilgili haberlere dayanamadığı için televizyon bile izleyemediği açıklanmıştı. Eski yandaşlarının da sırt çevirdiği Miloşeviç’in Lahey’e teslim edilmesi karşılığında ABD hükümeti, 5 milyon dolarlık bir de ödül vaat ediyordu.

IRKÇI SIRP KASABI, BALKANLARI KANA BULADI

Devlet başkanı olduktan sonra Yugoslavya’da milliyetçilik rüzgarlarını tekrar estirmeye başlayan Miloseviç, Tito’nun hassas dengeler üzerine kurduğu yapıyı kısa sürede alt-üst ederek Slav milliyetçiliğinin önce Yugoslavya’yı ardından da tüm Balkanları felakete sürüklemesine sebep oldu. Miloseviç’in ırkçı tutumu ve 1991-95 yılları arasında yaşanan iç savaş sonunda Yugoslavya kelimenin tam anlamıyla dağıldı.

İç savaş boyunca Miloşeviç’in desteğini alan Sırp güçleri, Bosnak ve Hırvatlara karşı toplu katliamlara giriştiler. Bu insanlık dışı dönemin ardından Miloseviç “kasap” lakabıyla anılmaya başlandı ve Uluslararası İnsan Hakları Mahkemesi’nce yargılanmak istendi. Ülkesi dağıldıkça kendisi güçlenen Miloseviç, Kosova olayları sırasında karizmatik bir kimliğe büründü. Ülkenin kuzeyinde Kosova’da yaşayan 1.7 milyon Arnavut, ülkedeki zulüm düzenine karşı seslerini yükselterek daha fazla politik hak talebinde bulundular. Miloşeviç bu talebi yine insanlık dışı yöntemlerle cevapladı ve Arnavutlara karşı yeni katliamlara girişti.

BATI ÖNCE SESSİZ KALDI, SONRA ÇARK ETTİ

Olup bitenleri, katliamlara çanak tutarcasına, sessizce izleyen Batı dünyası, olayların yayılmasından endişe ederek Sırp Kasabı’nı görüşme masasına oturtmaya ikna etti. Kendisinden istenen tavizleri vermeye yanaşmayan Miloseviç, katliamlarına devam etti. Görüşmelerin yapıldığı günlerde bölgeden gelen haberler, Miloseviç’in tam desteğini alan Sırpların Arnavutlara karşı etnik temizliğe başladıklarını gösteriyordu. Bunun üzerine NATO güçleri, Yugoslavya’ya yönelik bir hava harekatı başlattı. 78 gün süren harekat sonunda Miloseviç Kosova’yı boşaltmaya razı oldu. O günden sonra sürekli güç kaybeden ve fakat her şeye rağmen iktidarı bırakmak istemeyen Sırp Kasabı Miloseviç’in iktidarı bırakacağına kimse ihtimal vermiyordu.

YÜZYILIN SON CANİSİ TUTUKLANDI

İktidarda bulunduğu süre içerisinde Balkanları kana bulayan Yugoslavya’nın eski Cumhurbaşkanı Slobodan Miloşeviç, 1 Nisan 2001 günü sabaha karşı, 26 saat direnişin ardından, TSİ 04.40’da teslim oldu. Hakkındaki “yolsuzluk” iddialarından dolayı tutuklanan Miloseviç, Sırbistan’ın başkenti Belgrad’daki Merkez Cezaevi’ne kondu. Sırp Kasabı’nın önümüzdeki dönemde Uluslararası Savaş Suçları Mahkemesi’nde yargılanması bekleniyor. Ancak, Miloseviç’in tutuklanmasıyla ilgili olarak açıklama yapan Sırbistan Adalet Bakanı Vladan Batiç, RT5 televizyonuna verdiği demeçte, kendileri için önemli olanın Miloseviç’in Sırbistan’da işlediği suçlar nedeniyle dava açmak olduğunu söyledi.

Uluslar arası gözlemciler, tutuklama olayının, ABD’nin USSM ile işbirliği yapılmaması halinde Yugoslavya’ya söz verilen ve ekonomisine can vermek için hayati önem taşıyan 100 milyon dolarlık ilk yardımın yapılmayacağını açıklamasının hemen ardından gerçekleşmesine dikkat çektiler.

KASAP’IN SUÇ DOSYASI HAYLİ KABARIK

“Görevi kötüye kullanma” ve “mali suçlar” nedeniyle yargılanacağı açıklanan Miloşeviç’in sicilinin hayli kabarık olduğu belirtildi. Sırp Kasabı’nın hakkındaki suçlamaların, yurtdışına altın kaçırma ve servet beyanında usulsüzlükten, savaş suçları, suikast, adam kaçırma ve seçim yolsuzluğuna kadar uzandığı kaydedildi. 20. Yüzyılın son canisi Miloseviç hakkındaki suçlamalardan bazıları şöyle:

ALTIN KAÇAKÇILIĞI

Yakınları İsviçre’ye 1.1 milyon dolarlık altın kaçırdı; altınların satılmasıyla elde edilen para Kıbrıs Rum Kesimi’ndeki banka hesaplarına transfer edildi.

SERVET USULSÜZLÜĞÜ

Miloşeviç, hükümetten lüks bir villa alabilmek için servet beyanında usulsüzlük yapmakla suçlanıyor.

SAVAŞ SUÇLARI

Kosova’da işlenen savaş suçlarıyla ilgili olarak Lahey Mahkemesi’nce dava açılırsa, Miloseviç, Bosna, Hırvatistan ve Kosova’da soykırım yapmaktan hesap verecek. Ayrıca insanlığa karşı suç işlemekle (cinayet, katliam, işkence ve tecavüz) suçlanacak. Binlerce yıl hapis cezası alması kesin görünüyor. ABD Kongresi, Yugoslav yönetimine demokratik reformlar yapmaya başlamak için düne kadar süre vermişti. Miloseviç’in tutuklanma kararı ilk reform oldu.

SUİKAST İDDİALARI

Muhalefet lideri Vuk Draskoviç ve dört yardımcısının “trafik kazasında” ölmesiyle ve gazete yayımcısı Slavko Curuvica’nın katlinden sorumlu tutuluyor.

SEÇİM YOLSUZLUĞU

Geçen eylül yapılan devlet başkanlığı seçimlerinde Federal Seçim Komisyonu, sonuçlarda yolsuzluk yapmaktan tutuklu bulunuyor. “Emir – komuta” zincirinin ucunda ise Miloşeviç var.

Josef Stalin

Haziran 29th, 2012

Tarihin en büyük diktatörlerinden biri olan sosyalist Josef Visarionoviç Stalin, 1881’de Gürcistan’ın Gori kasabasında doğdu. Babası kundurucaydı. Daha orta öğrenimi sırasında devrimci eyleme katıldı ve Rusya Sosyal Demokrat İşçi Partisi’nin bolşevik kanadı saflarında yer aldı. Uzun yıllar Sibirya’da sürgünde kaldı. Lenin’in 1917’de Finlandiya’ya gitmesinin ardından Sverdlov’la birlikte partinin yönetimini üstlendi. Ekim Devrimi’nden sonra Lenin’in başkanlığındaki Sovyet hükümetinde Milliyetler Halk Komiseri oldu.

Lenin‘in ölümünden az önce Komünist Partisi genel sekreteri oldu. 1920-1930’larda sağ ve sol ideolojik mücadele adına binlerce insanı sürgünlere gönderdi. Özellikle bu sürgünler ve idamlar yoğunluklu olarak Türkler’e karşı oluyordu. Stalin iktidarın için her yol meşrudur sözünü tam anlamıyla uygulayarak binlerce insanın ölümüne sebep oldu. Milyonlarca insan bu yolda öldürüldü.

Josef Stalin, Sovyetler Birliğinde, bir tek ülkede sosyalist kuruluşun savunucusu oldu. “Planlı ekonomi”, “Kollektivizasyon” ve “Endüstrileşme” uygulamaları ile 1928-1936 yılları arasında Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’nde köklü dönüşümlerin gerçekleştirilmesini sağladı. İkinci Dünya Savaşı sırasında parti liderliği, hükümet başkanlığı ve sovyet orduları başkomutanlığı görevlerini birarada yürüttü. 5 Mart 1953’te öldü.

Nikolay Çavuşesku

Haziran 29th, 2012

1918 yılında doğdu. On bir yaşında ayakkabı çıraklığı yapmak üzere Bükreş’e geldi. Bir çok işçi hareketinde yer aldı. 1936 ve 1940 yılları arasında bir müddet hapis yattı.

1939 yılında bir başka komunist olan Elena Petresku ile evlendi. 1947 yılında II. Dünya savaşını takiben, Romanya’da tam olarak iktidarı ele geçiren Komünist parti iktidarında tarım bakanlığı ve Silahlı Kuvvetler Bakanlığı yardımcılıklarını yürüttü. Daha sonra Komünist Parti’nin ikinci adamlığına kadar yükseldi. Politburo’da önemli görevler aldı. Komünist lider Gheorghiu-Dei’nin 1965 tarihinde ölümünden sonra, ülkenin yeni lideri ve Devlet Konseyi Başkanı oldu.

1960’larda Romanya’yı Varşova Paktı üyeliğinde çıkardı. Bu kendisine Batı’da daha sempatik bakılmasına yol açarken o ülkeyi militanvari yöntemlerle idare etmeye devam etti. Gizli Polis serbest düşünce ve medya üzerinde çok sıkı kontrol uygulamaya başladı. 1982’de ülkenin tüm ürünlerini, kötü yönetim nedeni ile oluşan borçları ödemek üzere ihracata yönlendirdi. İç piyasada her şeyi karneye bağladı. Ülkedeki bu uygulama, ciddi yiyecek, giyecek ve ilaç sıkıntısı yarattı. Halk açlık sınırında yaşamaya başlarken kendisinin lüks ve ihtişama dayalı yaşamı ise devam ediyordu.

Doğu Bloku’nun göçmesi ile birlikte Çavuşesku’nun iktidarı sallanmaya başladı. 1989 yılında Çavusecu, Macar asıllıların yaşadığı Timaşvar’da gösteri yapan halka ateş açılmasını emredince, başlayan devrim hareketi dalga dalga yayıldı. 1989 yılının Aralık ayının yirmi ikisinde karısıyla birlikte kaçmaya çalışırken yakalandı. Noel günü yargılanarak karısıyla birlikte idam edildi.

Pol Pot

Haziran 29th, 2012

Asıl adı Saloth Sar olan ve 1928’de Kompong Thom şehrinde çiftçi bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelen Pol Pot, Demokrat Parti’ye hizmetlerinden dolayı Fransa’da elektronik eğitimi almak için burs kazandı. Fransa’da bulunduğu sırada komünizme ilgi duyan, Tito devrindeki Yugoslavya’da komunist gençlik kamplarında eğitim gören Pol Pot, eğitimini yarıda bırakarak Kamboçya’da öğretmenlik yapmaya başladı.

1963 yılında ise ormanlık bölgelere çekilerek Kızıl Kmerler olarak bilinen gerilla teşkilatını kurup organize etti. 1970’teki askeri ihtilal sonucu iktidardan uzaklaştırılan ve Kamboçya’nın kralı Sihanouk ile işbirliğine girerek askeri idareye karşı hareket başlattı ve 1975’te General Lon Nol yönetimindeki askeri idareyi devirerek başbakan oldu.

KANLI REJİM

Başbakan olmasına rağmen bütün idareyi elinde bulunduran Pol Pot, birliklerinin başkent Phnom Penh’i işgal etmesiyle asıl yüzünü gösterdi ve katliamlarını sergilemeye başladı. Şehirde yaşayan herkesi pirinç tarlalarında çalışmaya zorlayan Pol Pot, bütün okulları kapattı.

Yaşlı-genç-çocuk-kadın-erkek ayırımı yapmaksızın yüzbinlerce insanı işkencehanelere dönüştürülen okullarda, komünist idareye karşı olduklarını itiraf ettirdikten sonra ölüm tarlalarına sürdü.

1979’da Vietnamlılar tarafından desteklenen Hun Sen önderliğindeki bir hareketle başkentten uzaklaştırılan Pol Pot ve Kızıl Kmerler, iktidarda oldukları süre içinde Kamboçya kaynaklarına göre yaklaşık 7 milyonluk nüfusun 3 milyon 300 binini katlettiler.

Yine bu dönemde yüzbinlerce ev, binlerce okul, hastane, Budist-Hiristiyan-Müslüman ibadethaneleri yerle bir edildi. Ve bu donemde tüm dünyada ‘Bir Numaralı Düşman Kardeş’ olarak yadedilmeye başlandı.

1979’dan 1997 Temmuz’una kadar Kamboçya’nın Çin ve Tayland sınırındaki ormanlık bölgede gerilla hareketine devam eden Pol Pot’un bu ülkeler tarafından desteklendiği iddia edildi.

1997 Temuz’unda Kral Sihanouk’un oğlu Prens Ranaridh’e bağlı kuvvetlerle isbirligi yaparak başkenti ele geçirmeye çalısan Pol Pot’a bağlı Kızıl Kmerler, eski başbakan Hun Sen’e bağlı hükümet kuvvetlerince püskürtüldü.

Son basarisiz girişiminden dolayı yandaşlarınca omur boyu ev hapsine mahkum edilen Pol Pot’un sağlık durumu da gittikçe kötüye gitmeye başladı.

Pol Pot ölümünden bir iki hafta önce

Ölümünden yaklaşık olarak bir hafta önce Tayland hükümeti Pol Pot’u yakaladığı halde, ‘başka ülkenin içişlerine müdahale olur’ ve ‘Çin’le ilişkilerimiz bozulur’ gerekçesiyle serbest bıraktı. Dönemin ABD Başkanı Bill Clinton ise, Pentagon’a Pol Pot’un derhal yakalanarak milletlerarası bir mahkemede yargılanması emri verdi.

Pol Pot 14 Nisan 1998 de kalp krizi sonucu öldü. Bu açıklama Kızıl Kimerler tarafından yapılmıştı ve dünya kamuoyu bu açıklamaya pek de itibar etmemişti.

Pol Pot ölümünden birkaç ay önce kendisiyle yapılan bir röportajda, milyonlarca insanın oldürülmesiyle alakalı vicdanen rahat olduğunu, bunları kendi basına yapmadığını açıklamıştı.


*Kızıl Kimerler:Kral Sihanouk tarafından oluşturuldu. Üst kadrosunun tamamı, (Ta Mok hariç), yurtdışında eğitim gördü. Pol Pot’un uyguladığı tarıma dayalı Maoist sistem, kadim dostu Khieu Samphan tarafından 1959’da Paris Sorbon Üniversitesi’nde doktora tezi olarak hazırlanmıştı. Bu teze göre, gerçek ekonomik ve siyasi bağımsızlık kazanabilmek için, Kamboçya dış dünyadan izole edilmeli, kendi kendine yeterli bir tarım ülkesi olmalıydı.

Kamil Özdemir Tolon

Haziran 29th, 2012

29 Şubat 1912’de İstanbul’da doğdu.  İlk buluşunu liseyi bitirdiğinde; arkalı ve önlü çalar biçimde 40 plaklık bir müzik kutusu ile yaptı. Kamil Özdemir Tolonçok (Tolon), mühendisliğe meraklıydı fakat o dönemde mühendislik okulu olmadığı için hukuk fakültesini okudu. Hukuk Fakültesinde sıra arkadaşı Adnan Menderes’tir.

4 Temmuz 1935’te Ankara Hukuk Fakültesi’ nden mezun oldu. PTT Müfettişliğine atandı.  İlk teftiş, onun memuriyet hayatının sonu olur ve  istifa ederek serbest iş hayatına atılır.

Kamil Tolon, Hukuk Fakültesi’nden arkadaşı Müeyyet Hanım ile evlenir. Bu evlilikten iki kızları olur. Müeyyet hanım ile olan evliliği 1942 yılında biter. Şubat 1943’te Muzaffer Biliktü ile evlenir. Bu evlilikten de bir oğlu bir kızı olur.

1944 yılında Kamil Tolon’un atölyesinde  ülkemizin ilk çamaşır ve bulaşık makineleri olan Tolon makineleri üretildi. Ülkemizdeki ilk elektrik motoru üretildi. Kamil Tolon ilk özgün ürünlerinin patentlerini 1953 yılından itibaren almaya başladı. Buluş Adamları Derneği’nin kuruluşunda aktif rol oynayıp derneğin 2 numaralı üyesi oldu. 1963-1965 yılları arasında BTSO Yönetim Kurulu Başkanlığı yaptı.

Kamil Tolon, 1978 yılında yaşamını yitirdi.