Andrew Jackson

Haziran 29th, 2012

15 Mart 1767’de Amerika Birleşik Devletleri’nin Güney Karolina eyaletinde doğdu. Yaşamının büyük bölümünü Tennessee eyaletinin Nashville kentinde geçirdi. ABD’nin 7. Başkanı ve Demokrat Parti’nin kurucusu.

Jackson, ABD’de iz bırakan başkanlardan biri olarak tarihe geçti. Amerikan Bağımsızlık Savaşı’nda önemli rol oynayan George Washington, John Adams, Thomas Jefferson ve James Madison’un aksine, Andrew Jackson o eliter kesime dahil olmayan ilk başkandı. Andrew Jackson’un seçilmesi, ABD’nin mazisi ile koptuğunun göstergesiydi. 8 Haziran 1845’de Nashville, Tennessee’de öldü.

İlk adımları 

Andrew Jackson mütevazı bir eğitim alabildi ve 18 yaşından sonra bir avukatın yanında çalıştı. 1788’de, sonraları Tennessee eyaletine dahil olan Kuzey Karolina’nın batısında savcı oldu. Yeni kurulan Tennessee eyaletinin anayasasını ilan eden meclisin üyeliğinden sonra sırasıyla Temsilciler Meclisi’ne ve Senato’ya girmeyi başardı.

1798’den sonra Tennessee Yüksek Mahkemesi’nde hakim oldu. Görevdeki başkan Thomas Jefferson ile tartışmalar, siyasi yaşamdan geçici süre çekilmesine sebep oldu.

1805 ile 1812 arası çiftliğini yönetti. 1806 yılında silahlı duelloda ağır yaralandı. Bir kurşun iki kaburgasını deldi ve kalbini az payla ıskalayarak göğüs kafesine takıldı. İkili duellolara devam etti; Bir başka kurşun yarası sürekli devam eden miğde ağrılarına sebep oldu.Amerikan halkı tarafından “old hıckory` (ihtiyar ceviz) takma adıyla bilinir. Esir düştüğü ingilizlerin elindeyken,bir İngiliz subayı ondan çizmelerini parlatmasını istemiş, reddedince İngiliz subay Jackson’un yüzünde kılıçla derin bir yara açmıştır.

Başkanlık dönemi 

Jackson, 1828 seçimlerinde ezici bir ikinci seçmen çoğunluğu elde ederek Adams’ı yenilgiye uğrattı. Batıdaki küçük çiftçilerin ve oylarını Endüstri Devrimi’nden sonra gelişmiş olan ticaret ve imalatla ilişkili çıkar çevrelerine direnmek amacıyla kullanmak isteyen Doğulu işçiler, zanaatkarlar ve küçük tüccarların desteğini sağlamıştı.

Andrew Jackson Amerikan devlet tarihinde hiç görülmemiş derecede bir kayırıcılık ekonomisi başlattı. Başkan seçilmesinden sonra başkentteki memurların birçoğunun yerine Jackson taraftarları atandı, yeni kurumlar yaratıldı. Sözkonusu kayırıcılığı demokrasinin gelişmesi olarak görüyordu. Bu sayede siyasi kurumlar yeni halk tabakalarına da açılmıştı.

Görev sırasında, merkezi yönetimi güçlendirmek ve maliye faaliyetlerini yürütmek amacıyla 1816’da kurulan Birinci Birleşik Devletler Bankası‘nın (First Bank of the United States) çöküşünden beş yıl sonra kurulan İkinci Birleşik Devletler Bankası‘nı da (Second Bank of the United States) kaldırdı.

Jimmy Carter

Haziran 29th, 2012

1 Ekim 1924 yılında doğdu. Amerika Birleşik Devletleri’nin 39. başkanıdır. 1977-1981 yılları arasında başkanlık yapmıştır.

ABD’nin Georgia eyaletinde fıstık tarımıyla uğraşan bir ailenin çocuğudur. 1970 yılında Georgia eyaletine vali seçildi. 1976 yılında o zamanki başkan Gerald Ford’a karşı Demokrat partiden adaylığını koydu ve seçimi küçük bir farkla kazanarak başkan oldu.

Jimmy Carter’ın başkanlığı sırasında petrol krizi yaşandı. Enflasyon oranı tarihin en yüksek değerlerinden birine ulaştı. Sovyetler Birliği Afganistan’ı işgal etti. İran’daki Şah Muhammed Rıza Pehlevi yönetimi yıkılarak İslam Cumhuriyeti kuruldu. ABD’nin Tahran’daki elçiği hükümetten cesaret alan bir grup öğrenci tarafından işgal edildi ve elçilik çalışanları 444 günlük bir süreyle rehin alındı. Bu durum Jimmy Carter’ın başkanlığının son günlerine kadar sürdü ve Jimmy Carter’ın rehinelerin serbest bırakılması konusunda başarısızlığı 1980 yılındaki başkanlık seçimlerini Ronald Reagan’a kaybetmesinde büyük rol oynadı.

Başkanlığından sonraki dönemde Jimmy Carter dünya çapındaki birçok krizde ara buluculuk görevini üstlendi. Bu konudaki katkılarından dolayı 2002 yılında Nobel Barış Ödülü’ne almaya uygun görüldü.

Nelson Rolihlahla Mandela

Haziran 29th, 2012

18 Temmuz 1918 yılında doğdu. Güney Afrika’nın seçimle başa gelen ilk devlet başkanıdır.

Ailesi Zosa (Xhosa) dilini konuşan Tembu kabilesindendir. Babası bu kabilenin şefi Henry Mandela’dır. Mandela, lise tahsilinden sonra Fort Hare Üniversity College’a girdi. Burada okurken siyasi olaylara karıştı. Bir öğrenci boykotuna karıştığı ve organize ettiği gerekçesiyle okuldan uzaklaştırıldı. Transkei’den ayrılarak, Transvaal’a gitti. Burada bir süre madenlerde polis memurluğu görevinde bulundu. Bu sırada yarıda bıraktığı üniversite tahsiline mektupla öğretim yoluyla devam etti.

1942’de Witwaterstrand Üniversitesinin hukuk bölümünü bitirerek avukatlık yapmaya başladı. Ülkenin ilk siyah avukatı unvanını aldı. Irk ayrımına karşı yerli halkın kurduğu Afrika Milli Kongresine (ANC) katıldı (1944). Çok kısa zamanda kongrenin Gençlik Birliğine başkan seçildi. Siyahların kurtuluş hareketinin önderlerinden birisi durumuna geldi (1948). Bu arada ırkçılığa karşı silahlı mücadeleyi üstlenen ve kongrenin askeri kanadı özelliğindeki Umkonto ve Sizwe’yi (Milli Mızrağı) de kurarak onun da başkanı oldu (1961).

Ocak 1962’de kendisine destek aramak için yurt dışına çıktı. İngiltere ve Afrika ülkelerini dolaştı. Afrika ülkeleri ile sosyalist ülkelerden silah ve para yardımı temin etti. Ülkeye dönüşünde arkadaşlarıyla birlikte, izinsiz yurtdışına çıkmak, halkı kışkırtmak, sabotajlar ve suikastlar düzenlemek iddialarıyla yargılandı. Halkın, tamamının temsil edilmediği ve beyazların temsil edildiği parlamentonun çıkardığı kanunlara uymak zorunda olmadığını savundu. Beyaz yönetim tarafından ömür boyu hapis cezasına çarptırıldı. Bu davranışıyla ırk ayrımına karşı mücadele eden Afrikalı siyahların simge ve sembolü oldu.

Nelson Mandela, dünyanın en ünlü mahkumu olarak anılır. Güney Afrika’da 27 yıl hapiste kaldıktan sonra 1980’li yıllarda, ırkçılığa karşı mücadelenin bütün dünyada yoğunlaşması üzerine adı duyuldu. 1990 yılında devlet başkanı De Klerk tarafından şartsız olarak serbest bırakıldı. Serbest bırakıldığı zaman 71 yaşındaydı. Serbest bırakılmasına Güney Afrika siyahlarının yanında birçok beyaz da sevindi. Mandela’nın; “Mücadele benim hayatımdır. Hayatımın sonuna kadar siyahların bağımsızlığı için mücadele edeceğim.” demesi, halk arasında onu bayraklaştırdı.

1990’da hapisten çıkınca Demokratik bir Güney Afrika kurulması için çalışmıştır ve kurmuştur. Afrikalılar, Mandela olmadan bunun gerçekleşemeyeceğine inanır. Bugün Mandela, bir özgürlük savaşçısı olarak kabul edilmektedir. 40 yıl içinde 100’den fazla ödül almıştır. Modern politikacılar içinde en takdir edilenlerden biridir.

Mandela’ya 1979’da Nehrü Ödülü, 1981’de Bruno Kreisky İnsan Hakları Ödülü, 1983’te UNESCO’nun Simon Bolivar Ödülü verildi. 1993’te ise De Klerk ile beraber Nobel Barış Ödülü’nü almıştır.

Güney Afrika’da, kendi kabilesindeki büyüklerin kendisine taktıkları Madiba lakabıyla tanınır.

John F. Kennedy

Haziran 29th, 2012

29 Mayıs 1917 yılında doğdu. Amerika Birleşik Devletleri’nin 35. başkanıdır.Tam ismi John Fitzgerald Kennedy’dir. Genellikle John F. Kennedy, hatta bazen kısaca JFK olarak anılır.

Siyasi hayatına 1952 yılında Massachusetts eyaletinden senatör seçilerek başladı. 1953 yılında Jacqueline Lee Bouvier (Jackie Kennedy, sonradan Jackie Onassis) ile evlendi. 1960 yılında Demokrat partinin başkan adayı oldu. O zamanki başkan yardımcısı (sonradan kendisi de başkan seçilen) Richard Nixon’u seçimlerde yenerek 43 yaşında ABD’nin en genç başkanı oldu.

1961 yılında Kennedy Küba başkanı Fidel Castro’yu devirmek amacıyla 1500 kadar Amerikan yanlısı Kübalıyı CIA yardımıyla Küba’ya çıkarttı. Domuzlar Körfezi Çıkartması, adı ile anılan çıkartma başarısızlığa uğradı. 1962 yılında Amerikan U2 casus uçakları Amerika’ya çok yakın bir ülke olan Küba’da Sovyet yapımı orta menzilli balistik füzelerin varlığını saptadılar. Bu durum Amerika ve Sovyetler Birliği’ni tarihin en büyük nükleer savaş tehlikesinin eşiğine getirdi. Uzun bir gerginlik sonrasında Kennedy ve Sovyetler Birliği’nin başbakanı Nikita Kruşçev anlaşmaya vardılar. Sovyetler Birliğinin füzelerini Küba’dan geri çekmesine karşılık, Amerika da kendi füzelerini Türkiye’den geri çekme güvencesi verdi.

1963 yılında Amerika’nın Dallas şehrine yaptığı bir ziyaret sırasında John F. Kennedy bir suikast sonucu öldürüldü. Aynı gün içinde Lee Harvey Oswald suikast suçundan tutuklandı, fakat iki gün sonra Oswald’ın kendisi de Jack Ruby isimli bir kişi tarafından Dallas polis karakolunun bodrum katında vurularak öldürüldü.

George Washington

Haziran 29th, 2012

22 Şubat 1732’de ABD’nin Virjinya eyaletinde doğdu. ABD’nin bağımsızlık savaşında önemli rol oynadığı için, ülkesinde tarihinin en önemli şahıslarından biri olarak sayılıyor. Amerikan başkanlık kurumunu şekillendirdi ve iki dönem, sekiz yıl sonra üçüncü dönem başkanlıktan vazgeçerek ülkesinde bir gelenek yarattı (Bu gelenek Franklin D. Roosevelt’e kadar devam etti, sonra anayasallaştı).

Dört nesilden beri Virjinya’da yaşayan bir ailenin çocuğu olarak dünyaya geldi. Babası Augustine Washington (1693-1743) ve annesi Mary Ball (1708-1789) İngiliz asıllıydılar. Henüz 11 yaşında tütün çiftçisi ve mesahacı olan babasını kaybetti.

Fransız-Kızılderili Savaşı

1754’ün yaz aylarında, Washington yakın ilişkilerinden faydalanarak torpil sayesinde Virjinya Valisi tarafından eyalet milisinin komutanlığına getirilidi. Milis, Fransızların ve İngilizlerin kavgasını ettiği batıdaki bölgelerde rakibin ileri karakollarını ve keşif birliklerini aramakla görevliydi. Bu süreç içinde Washington, Virjinya’nin batı sınırında bir dizi kale kurdu ve Ohio Vadisi’ne giren Fransızlarla müzakereleri yürüttü. Artan gerilim Fransızlarla ve onlarla müttefik yerli kabilelerle Fransız-Kızılderili Savaşı’na sebep oldu. (“French and Indian War“, 1754 –1763),

Washington’un liderliğinde ki heterojen birlik, el değmemiş bölgelerde haftalarca süren yürüyüşlerin ardından nihayet bugünün Pittsburgh yakınlarında bir Fransız birliğiyle karşılaştı ve karşılaşmayı takip eden müsademede Fransız birliğini yendi. Çok şanlı bir çatışma olmasa da bu ilk savaş tecrübesi Washington’a askeri lider namını kazandırdı. Sonraları rakibin daha üstün silahlı kuvvetleri tarafından Fort Necessity’de kuşatıldı ve serbestçe geri çekilme karşılığı mütakereye zorlandı.

Bir sonraki yıl, yarbay rütbesinde İngiliz ordusunun Braddock Seferi’ne katıldı. Altında 3 atı vurulduğu ve felaketle sonuçlanan Monongahela Muharebesi’nde oldukça basiretli davranabilerek geri çekilme kararı aldı. Sonra albay rütbesinde Virjinya’nın ilk düzenli alayını kurarak savaşa katıldı ve eyaletindeki bütün birliklerin başkomutanlığına getirildi. Asıl savaş komşu bölgelerde gerçekleşse de, Virjinya’nın batı sınırını Fransız birliklerine karşı başarıyla korudu. 1758 yılında, ‘Fort Duquesne’ adında Fransız kalesinin alınmasında belirleyici rol oynadı.

Savaş süreci içinde İngiliz subayların gerisine itilmesi ve milislerinin sadece sınır koruma olarak kullanılması ona anavatanına karşı bir daha atlatamıyacağı kin duyguları beslemesine sebep oldu. 1759’da alayından ayrılarak Virjinya meclisinde milletvekili oldu.

Amerikan Bağımsızlık Savaşı

Washington Delaware Nehri’ni geçerken Nisan 1775’te çatışmaların başlamasıyla, II. Kıta Kongresi’ne (Second Continental Congress) uniformayla gelen George Washington savaşa hazır olduğunu gösteriyordu. Massachusett delegesi John Adams’ın önerisi üzere Kıta Ordusu’nun (Continental Army) başkomutanı seçildi. Adams’a göre, o aşamaya kadar kuzeylilerden oluşan Kıta Ordusu’nun liderliğine bir güneylinin atanması mücadelede bütün kolonileri birleştirecekti. Washington, bu görev için, masraflarının karşılanmasından öteye bir gelir istemediğini belirtti.

3 Temmuz 1775’te, İngilizlerin işgal ettiği Boston’u kuşatma altında tutan Kıta Ordusu’nun başına geçti. Mart 1776’da, İngilizlerin Boston’u boşaltmalarından sonra, Washington ordusunu New York City’e çekti.

4 Temmuz 1776’da Birleşik Devletler bağımsızlıklarını ilan ettiler. Ağustos 1776’da Britanya’lı General William Howe, New York’u işgal etmek için karadan ve denizden yoğun bir sefer başlattı. Washington’un New York’u tutamadığı, 22 Ağustos Long Island muharebesindeki yenilgiyi, diğer hüsranlar takip etti.

25 Aralık 1776’da, Washington karşı atağa geçti. Birlikleriyle Delaware River’i geçerek, İngilizlerin New Jersey’deki 1000 kişilik Hessen kökenli paralı askerlerini esir aldı. Daha sonra, Princeton’daki İngiliz birliklerini sürpriz saldırıyla bozguna uğrattı. Ardı ardına gelen yenilgilerden sonra, New Jersey’i yeniden kazandıran, İngilizleri New York City’nin çevresine çekilmeye zorlayan bu beklenmedik başarılar, bağımsızlık isteyen Amerikalıların moralini yeniden güçlendirdi.

1777 yılında İngilizler birbirinden bağımsız iki saldırı başlattılar. Birincisinde General John Burgoyne, New York’a ulaşmak ve New England’i diğer kolonilerden izole etmek için Kanada’dan Hudson Nehri boyunca yola çıktı. Aynı anda Howe, New York’u terk edip başkent Philadelphia’ya saldırdı. Burgoyne’yi karşılamaları için General Horatio Gates ve eyalet milislerini gönderen Washington, kendi komutasındaki Kıta Ordusu’nu Howe’un önünü kesmek için güneye çekti.

Washington 11 Eylül 1777’de Brandywine Muharebesi’nde yenilgiye uğradı. Howe ise, Washington’u atlatarak, direnişle karşılaşmadan Philadelphia’ya girdi. Ancak, aynı anda Howe’un desteğinden uzak kalan Burgoyne, Saratoga’da yenilerek, bütün ordusuyla teslim oldu. İngilizler Philadelphia’yı kazanmak uğruna, anlamsız yere iki ordusundan birini kaybetmişti.

Saratoga zaferi, Fransızları savaşa girmeye teşvik etti. İspanyollar ve Hollandalılar da, Fransızların müttefiği olarak peşlerinden takip ederek, Amerikan Bağımsızlık Savaşı’nı, İngilizlerin üstünlüklerini kaybettikleri bir dünya savaşı kapsamına dayattılar.

Washington, Aralık 1777’de İngiliz etki alanının dışında kalan Valley Forge’da kamp kurdu. Kış boyunca 10.000 kişilik ordudan 2500’ü açlık ve hastalık sonucu öldü.

Philadelphia’nin kaybedilişi, Washington’un başkomutanlıktan alınması için, Kongre üyeleri arasında tartışma başlattı. Washington’un destekçileri komploya dek varan gelişmeleri engellediler.

Fransa’nın Amerikalılara gösterdiği destek savaş dinamiklerini değiştirmişti. İngilizler denizlerdeki hakimiyetini kaybetmekle kalmayıp, Fransa’nin İngiltere’yi istila etme tehlikesiyle de karşı karşıyaydılar. 1778’de Britanya’lılar Philadelphia’yi boşaltıp New York City’e dönerken, Washington yollarını kesip Monmouth Muharebesi’nde saldırıya geçti. Sözkonusu saldırı kuzeyde gerçekleşen son büyük çarpışmaydı.

Washington 1781’de Marquis de La Fayette’in emrindeki Fransız birliklerin desteğiyle, Yorktown Muharrebesi’nde 7000 İngiliz askerli Britanya’lı General Cornwallis’i yenerek savaşın sonucunu belirledi. 25 Kasım 1783’te, Amerikan ordusunun başında İngilizler’in boşalttığı New York’a girdi. 1783’te Paris Antlaşması’nda İngiltere Kraliyeti; Birleşik Devletlerin bağımsızlığını tanıdı. Washington komutanlığı bırakırken Amerikan Devletlerine güçlü bir merkezi yönetim kurmaları çağrısında bulundu.

Başkanlık dönemi

1787 yılında, Mayıs ayından Eylül’e kadar Philadelphia’da toplanan Kurucu Meclis’de, Amerikan Devrimi’nin liderleri yetersiz kalan Konfederasyon Maddeleri’ni değiştirmekle görevlendirilmişti. Diger eyaletlerin 54 temsilcisiyle birlikte katılan Washington oybirliğiyle Kurucu Meclis’in başkanı seçildi. Tarafsız kalmaya çaba gösteriyor olmasına rağmen yürütme gücüne ağırlık veren bir anayasanın hazırlanmasında ve onaylanmasında büyük rol oynadı.

Anayasa tartışmalarında ilk defa ikili parti sisteminin özelliklerini içeren siyasi görüşler belirginleşmişti. Başkanlık kurumunun tasarımında, yürütmenin zayıf olmasını savunanlarla güçlü olmasını savunanlar çarpıştılar. Güçlü olmasını savunanlar, kuvvetler ayrımını gerçekleştirebilmek ve yasama gücüne karşı denge oluşturabilmek için başkanın bağımsız olmasını talep ediyorlardı. Kudretli yasama organları olan bazı eyaletlerdeki demokratların seçkin sınıfı korkuttuğu gelişmeler, caydırıcı örnek olarak gösterildi.

13 eyaletin 9’u anayasayı onaylamasından sonra, Konferderasyon Kongresi delegeleri yeni devlet başkanı olarak adı herkesin ağzında dolaşan George Washington’u 30 Nisan 1789’da, ABD tarihinde oybirliğiyle seçilen tek başkan olarak bu göreve seçti. Washington’un seçilmesinin başlıca sebepleri, siyasi ve askeri kazanımlarının yanısıra partilerüstü tutumuydu.

Birinci ABD kongresi Washington’a yılda 25000 Dolar (1789’da büyük bir miktar) maaş ödemeyi kararlaştırdı. Maddi durumu iyi olan Washington, kamunun hizmetinde lider imajina sahip olmasına değer verdiği için, maaş almayı redetti. Washington’un kendine önerilen maaşı redetmesi ile tehlikeli bir durum ortaya çıkmıştı. Başkanlık görevi için, gelire ihtiyacı olmayan, sadece varlıklı kesimlerden adaylar çıkması gelenek olacaktı. Oysa, ABD’nin kurucu üyeleri, gelecekteki başkan adaylarının geniş bir kitleden çıkmalarını istiyorlardı. Bu yüzden, kongrenin ısrarı üzerine, Washington sonunda maaş almaya ikna oldu.

Washington, başkanlık görevini, Avrupa soylularının saray yaşantısına benzetmeden, törenlere ve istihdişama cumhuriyete uygun tarzda yaklaşarak yerine getidi. Bir çok daha haşmetli yakıştırmalar arasında, ’Mr. President’ (Sayın başkan gibi) olarak hitap edilmesini kendine en uygun olarak görüyordu. Yetenekli insanlardan oluşan kabinesini düzenli halde toplayarak, kabine üyeleriyle tartışarak, ancak son kararı kendi verip uygulayarak, iyi bir yönetici olduğunu gösterdi.

ABD’nin siyasi geleceğinde partilerin kurulmamasını ümit eden Washington’un kendisi de partisizdi. Ancak, kendisine yakın bakan ve danışmanları, zamanla oluşacak siyasi partilerin iskeletini kuran iki gruba bölünmüşlerdi. Ülke ekonomisini güçlendirme amacıyla, o zamanın bakış açısıyla uçuk planları olan Maliye bakanı Alexander Hamilton, merkezci ve eliter Federalist Party’nin temel hatlarını atıyordu. Jeffersonian Republicans’in (Jefferson’cu Cumhuriyetciler) kurucusu İçişleri Bakanı Thomas Jefferson, Hamilton’un planlarına kesinlikle karşıydı. Bu durumda, Washington kendisini Hamilton’a daha yakın görüyordu.

1791 yılında kongrenin, alkollü içeceklere tüketim vergisi uygulamaya başlaması, sınır bölgelerinde, özellikle Pensilvanya’da protestolara sebep oldu. 1794 yılında Washington’un, protestocularun eyalet mahkemesinin karşına çıkartılmaları için talimat vermesiyle, sözkonusu protestolar, tarihe ’Whiskey isyanı’ (Whiskey rebellion) olarak geçerek, geniş çapta ayaklanmalara dönüştü. Gelişmelere karşı önlem almak için Federal ordunun yeterli güce sahip olmaması sebebiyle Washington, 1792 yılında yürürlüğe girmiş bir yasaya dayanarak birçok eyaletten milisler topladı. Valilerin gönderdiği yaklaşık 13000 kişilik bir birliğin başına geçerek isyan halinde bölgelere doğru hareket etti. Olaylar şiddete dönüşmeden yatışmıştı. Federal hükümet yeni anayasa altında, ülke ve vatandaşlar üzerinde otorite sağlamak için ilk defa askeri güç kullanmıştı.

Başkanlığın yeni bir kurum olduğunun, attığı her adımın sonraki başkanlar için örnek teşkil edeciğinin bilincindeydi Washington. Başkanlığı milli bütünlüğün sembolü ve halkın Amerikan özelliğini (karakterini) şekillendirmek için alet olarak görüyordu.

Başkan iç siyasette denge için çaba gösterdi. Yönettiği kabinesinde her iki büyük parti, Federalistler ve Demokratik-Cumhuriyetçiler aynı oranda temsil edildi.

Fransız Devrimi’ne karşı pasif tutumundan dolayı eleştirilere rağmen, 1792’de üç çekimser oya karşın tekrar oybirliğiyle ikinci bir dönem için başkanlığa seçildi.

Barack Hussein Obama

Haziran 29th, 2012

4 Ağustos 1961 tarihinde ABD’nin Hawaii eyaletindeki Honolulu kentinde Kapiolani Tıp Merkezi’nde dünyaya geldi. Kendisiyle aynı adı taşıyan babası Kenya’nın Siaya Bölgesi’ndeki Nyang’oma Kogelo yerleşim yerinde doğmuş ve büyümüş bir Kenyalıydı. Annesi Ann Durham ise Kansas eyaletinin Wichita kentinde doğmuş ve büyümüş bir Amerikalıydı. Obama’nın anne ve babası, babasının yabancı öğrenci olarak geldiği Hawaii’de tanıştı ve evlendi. Yeni evli çift Obama 2 yaşındayken boşandı. Babası Boston’a giderek Harvard Üniversitesi’nde doktora yaptı ve 1965 yılında Kenya’ya geri döndü. Annesi ise gene bir yabancı öğrenci olan Endonezyalı Lolo Soetoro’yla ikinci bir evlilik yaptı. Obama’nın hem babası, hem de üvey babası Müslüman kökenli ailelerden gelen fakat fazla dindar olmayan kişilerdi.
 
Annesi ve üvey babasıyla birlikte Endonezya’ya taşınan Obama 6-10 yaşları arasında Cakarta’da ilkokul öğrenimi gördü. Sonra Honolulu’ya geri dönerek 1979 yılında liseyi bitirene kadar anneannesi ve dedesiyle yaşadı. Liseden sonra Los Angeles’teki Occidental College’de üniversitenin ilk iki sınıfını okudu. Sonra New York’taki Columbia Üniversitesi’ne geçiş yaparak 1983 yılında Siyasal Bilimler bölümünden mezun oldu. 1988 yılında Harvard Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ne girdi. Harvard Üniversitesi’ndeyken öğrenciler tarafından yayınlanan prestijli “Harvard Law Review” dergisinin yayın işleri müdürlüğünü yapan ilk Afrikalı-Amerikalı oldu. 1991 yılında avukatlık diplomasını aldı.

Obama anne ve babası boşandıktan sonra babasını sadece bir kez ABD’ye olan ziyareti sırasında 1971 yılında gördü. Yaşamının geri kalan kısmını Kenya’da geçiren babası, Ruth Ndesandjo ile evlendi ve 1982 yılında Nairobi’de bir otomobil kazasında öldü. Annesi ise 1972 yılında ikinci eşinden ayrılarak Endonezya’dan ABD’ye geri döndü. 1992 yılında Hawaii Üniversitesi’nden antropoloji dalında doktora kazandı. 1995 yılında rahim kanseri’nden öldü. Obama’nın anne tarafından 1 tane üvey kardeşi, baba tarafından ise 7 tane üvey kardeşi vardır.

Barack Obama 1989 yılında Michelle Robinson’la tanıştı. 3 Ekim 1992 tarihinde evlenen çift 1998 ve 2001 yıllarında doğan iki kız çocuk sahibi oldular. 1964 doğumlu Michelle Obama eşi Barack Obama gibi Harvard Üniversitesi Hukuk Fakültesi mezunu bir avukattır. Obama çifti Protestan Hristiyandır ve United Church of Christ mezhebine üyedirler.

Siyasi yaşamı
 
Obama avukatlık diplomasını aldıktan sonra 1992 yılından itibaren 12 yıl süreyle Chicago Üniversitesi Hukuk Fakültesinde Anayasa hukuku dersleri verdi. Avukatlık firmalarında çalıştı, çeşitli yardım dernekleri ve vakıflarda görev yaptı. 1996 yılında İllinois’in eyalet senatosuna seçilerek siyasete ilk adımını attı. 1998 ve 2002 yıllarında iki kez tekrar eyalet senatosuna seçildi. 2000 yılında ABD Temsilciler Meclisi’ne girmek için Demokratik Partinin ön seçimlere katıldı ama başarılı olamadı. 2004 tarihinde adaylığını koyduğu ABD Senatosu’nuna % 70’lik bir oy çoğunluğu almak suretiyle seçildi.

Obama’nın ABD’de ilk defa ülke sahnesine çıkması 2004 ABD başkanlık seçimleri sırasında Boston’da toplanan Demokratik Parti kurultayında yaptığı ve ülke çapında televizyonda canlı olarak yayınlanan konuşması sayesinde olmuştur. Obama Senato’daki hizmet döneminde Senato Dışişleri Komisyonunda görev yaptı. Doğu Avrupa, Orta Doğu, Orta Asya ve Afrika’ya resmi ziyaretlerde bulundu. Filistin cumhurbaşkanı Mahmud Abbas’la buluştu. Kenya’da Nairobi Üniversitesi’nde bir konferans verdi. ABD Senatosu’nda henüz 6 yıllık ilk dönemini tamamlamamışken 10 Şubat 2007 tarihinde 2008 ABD başkanlık seçimlerine Demokratik Parti’den adaylığını koyduğunu açıkladı

2008 ABD başkanlık seçimleri
 
Barack Obama’nın yanısıra Demokratik Parti içindeki başkanlık ön seçimlerine adaylığı koyan siyasetçiler arasında Hillary Clinton, John Edwards, Joe Biden, Christopher Dodd ve Bill Richardson gibi birçok tanınmış siyasetçiler bulunmaktaydı. Özellikle aday adayları arasındaki New York senatörü Hillary Clinton eski ABD başkanı Bill Clinton’un eşi olarak çok tanınmış bir siyasetçiydi ve 2007 yılı boyunca Demokratik Parti içinde en şanslı aday olarak görülmekteydi.

ABD başkanlık seçimleri’nde iki büyük partiyi temsil edecek başkan adayı her eyalette ayrı ayrı ve değişik tarihlerde yapılan ön seçimlerle belirlenmektedir. Bu ön seçimlerden ilki Iowa eyaletinde 3 Ocak 2008 tarihinde gerçekleşti. Barack Obama’nın bu eyalette beklenmedik bir başarı elde ederek seçimi kazanması Hillary Clinton’un adaylık şansını olumsuz yönde etkiledi. Ancak Clinton 5 gün sonra New Hampshire eyaletindeki seçimleri kazanarak yarışı sürdürdü. 2008’in Ocak ayı boyunca Demokratik Parti içinde Hillary Clinton ve Barack Obama dışındaki bütün adaylar birer birer adaylıktan çekildiklerini ilan ettiler.

Ön seçim takvimine göre 5 Şubat 2008 günü 20 eyalette aynı anda yapılacak Süper Salı seçimleri kritik bir önem taşımaktaydı. Ancak Süper Salı gününde kazanılan oylar iki aday arasında eşitliği bozmadı. Ön seçimler diğer eyaletlerde devam etti. Zamanla Obama’nın Clinton’a kıyasla az bir farkla öne geçtiği gözlendi. Buna rağmen Haziran ayına kadar adaylık yarışı başa baş devam etti. Hillary Clinton Obama’yı sonuna kadar az bir farkla takip ediyordu. Ancak ön seçimler 3 Haziran 2008 tarihinde South Dakota ve Montana eyaletleriyle tamamlandıktan sonra Hillary Clinton’un Obama’nın açtığı bu küçük farkı kapatamayacağı anlaşıldı. Barack Obama Demokratik Parti’nin 2008 ABD başkanlık seçimlerindeki adayı olarak ilan edildi. Böylece Obama ABD tarihinde iki büyük partinin birinden aday gösterilmiş ilk Afrikalı-Amerikalı aday olma özelliğini kazanmış oldu.

Demokratik Partinin kurultayı 25-28 Ağustos 2008 tarihleri arasında Colorado eyaletinin Denver kentindeki Pepsi Center’da yapıldı. Barack Obama 28 Ağustos gecesi canlı yayınla aktarılan konuşmasında Demokratik Parti’nin adaylığını resmen kabul etti. 1 hafta sonra Minnesota eyaletinin St. Paul kentindeki XCel Energy Center’da yapılan Cumhuriyetçi Parti kurultayında Arizona senatörü John McCain’in başkan adaylığını onaylandı. Böylece 2008 ABD başkanlık seçimleri kampanyası resmen başlamış oldu.

Barack Obama ve John McCain 26 Eylül- 15 Ekim tarihleri arasında televizyon kameraları önünde 3 defa münazara yaptılar. Seçim kampanyası sırasında ABD gündemi 2008 Ekonomik Kriziyle sarsıldı. Irak Savaşı ve Terörizm gibi konular arka plana itildi. Obama McCain’in Cumhuriyetçi Partili başkan George W. Bush’un başarısız ekonomik siyasetlerini devam ettireceğini öne sürdü. McCain ise Obama’nın küçük esnafın gelir vergilerini arttıracağını iddia etti.

4 Kasım 2008, 2008 ABD başkanlık seçimleri’nde ABD’nin 44. devlet başkanı seçildi.

Abraham Lincoln

Haziran 29th, 2012

12 Şubat 1809 yılında doğdu. Amerika Birleşik Devletleri’nin 16. başkanı.

Amerikan İç Savaşı (1861-1865) sırasında başkanlık yaptı. Köleliği kaldırma sözü vererek yeni kurulmuş olan Cumhuriyetçi Parti’nin adaylığından başkan seçildi.

Savaş Abraham Lincoln’un yönetimi altındaki kuzeyin galibiyetiyle sonuçlandı. Savaşın üçüncü yılında, 1 Ocak 1863 tarihinde Lincoln Emancipation Proclamation adlı bildirgesini yayınlamıştır. Bu bildirge Amerika’nın birçok eyaletinde köleliği yasaklamış ve savaşın sonucunu büyük ölçüde etkilemiştir. Bunun nedeni ise özgür olan kölelerin Kuzey eyaleti için savaşmış olmasıdır.

Lincoln, savaşın sonlarında bir güneyli tarafından suikast sonucu öldürülmüştür. Köleliğe son vermesi ve Amerika Birleşik Devletleri’nin bütünlüğünü koruması nedeniyle ABD tarihinin en büyük başkanlarından biri olarak bilinir. Abraham Lincoln’un resmi 5 ABD dolarlık banknotların ve 1 ABD sentlik madeni paraların üzerinde görülebilir.

Franklin Delano Roosevelt

Haziran 29th, 2012

30 Ocak 1882 yılında doğdu. Amerika Birleşik Devletleri’nin 32. başkanı olup en uzun süreyle görevde kalmış olan başkanıdır. ABD halkı tarafından kısaca isminin baş harfleri olan FDR şeklinde anılır. Başkanlığa 4 kez seçilmiştir. ABD tarihinde Roosevelt’in dışında 2 kezden fazla seçilmiş olan hiçbir başkan yoktur. Daha sonraları ABD yasaları değiştirildiği için yürürlükteki yasalara göre bundan sonra da hiçbir başkanın 2 kezden fazla seçilmesi mümkün değildir.

Franklin D. Roosevelt ABD’nin New York eyaletinin çok eski ve zengin bir ailesi olan Roosevelt ailesinin bir üyesi olarak dünyaya geldi. Roosevelt ailesi daha 17. yüzyılda Kuzey Amerika’da henüz İngiliz kolonileri kurulmamış iken Hollanda’dan gelerek New York bölgesinde yerleşmiş bir ailedir. ABD’nin 26. Başkanı olan Theodore Roosevelt de aynı ailedendir ve Franklin D. Roosevelt’in eşi Eleanor Roosevelt’in amcasıdır. Roosevelt I. Dünya Savaşı sırasında Deniz Kuvvetlerinin çeşitli kademelerinde sivil olarak görev yaptı. 1920 yılında ABD Başkan Yardımcılığına adaylığını koydu ama seçimi kazanamadı.

1921 yılında Franklin Roosevelt o dönemde çok büyük salgın halinde olan çocuk felcine yakalandı. Hastalığı yenmesine karşılık bacaklarına gelen felç yüzünden yaşamının geri kalan bölümünde bir daha yürüyemedi. ABD tarihinde özürlü olan tek başkandır. Tekerlekli sandalyesiz bir yerden bir yere gidemiyordu ama ayağa kalkması ve ayakta durup konuşma yapması mümkün oluyordu. 1928 yılında New York eyaletine vali seçilmeyi başardı. 4 yıl valilik yaptıktan sonra da 1932 seçimlerinde ABD’nin 32. Başkanı olarak seçildi.

Roosevelt çok zor bir dönemde başkanlığa gelmişti. Roosevelt işbaşına geldiğinde ABD 1929’dan beri Büyük Buhran adı verilen tarihinin en büyük ekonomik çöküntüsü yaşamaktaydı. Nüfusun % 25’i işsizdi. 2 milyon Amerikalı evsiz barksız kalmıştı. Roosevelt Yeni Düzen adıyla anılan çok yönlü bir yeniden yapılanma programı geliştirdi ve 1930’ların sonuna doğru ABD ekonomisi tekrar rayına oturup, hızla büyümeğe başladı.

1940 yılında II. Dünya Savaşı patlak verdiğinde Roosevelt’in başkanlığındaki ABD önce tarafsız kaldı. Ancak Japonya’nın Pasifik Okyanusunda ABD’ye ait olan Pearl Harbor adasına saldırmasıyla ABD birden kendini II. Dünya Savaşı’nın içinde buldu. Franklin Roosevelt savaşın hemen hemen tamamında ABD’nin başkanı olarak görev yaptı. İttifak devletlerine Almanya, İtalya ve Japonya’na karşı liderlik etti. 1945’te savaşın son yılında müttefiklerin üstünlük sağlamağa başladığı bir dönemde aniden hastalanarak görev başında öldü. Yerini o zamanki başkan yardımcısı olan Harry S. Truman aldı.

Franklin Roosevelt halen ABD halkının gelmiş geçmiş başkanlar içinde en çok sevdiği 4 başkandan biridir.

Gazi Meşal El-Yaver

Haziran 29th, 2012

El Yaver, 1958 yılında Irak’ın üçüncü büyük kenti olan kuzeydeki Musul’da doğdu. O, doğuştan “altın kaşıkla” beslenenlerdendi. Suriye, Kuveyt, Suudi Arabistan, Ürdün ve Körfez ülkelerine dağılmış 500 aileden oluşan 200 bin kişilik Şammar aşiretinin gelecekteki ağasıydı. Dedesinin ismi de tarihe 1920’lerde Irak’ı “İngiliz emperyalizminden” kurtaranlar arasında geçmişti… El Yaver, orta ve lise eğitimini Musul’da tamamladı. Suriye sınırındaki aşiret ağalarının yanında da “örf-adet eğitimi” aldı.

1980’lerin başında Saddam Hüseyin’in baskısı yüzünden Şammar aşiretinin Irak kısmında bölünmeler oldu. Aşiretin lideri ve El Yaver’in en büyük amcası olan Muhsin Yaver, Londra’ya (İngiltere) kaçtı. Küçük amca Humaidi, Musul’da kaldı. El Yaver de ailesini yanına alarak Suudi Arabistan’a gitti. Büyük amca Muhsin, Suudi Arabistan’ın bugünkü veliaht prensi Abdullah’ın kızkardeşiyle evli olduğu için genç El Yaver, Riyad’da krallar gibi karşılandı. Petrol ve Mineraller Üniversitesi’ni bitiren El Yaver, amcasının nüfuzunu kullandı ve Irak-Suudi Arabistan’daki Şammarlar’ı birbirine kenetleyen isim oldu. Ardından Washington’daki Georgetown Üniversitesi’ne gitti. 4 yıl sonra da Riyad’a geri döndü. Burada bir telekomünikasyon şirketi satın aldı ve Suudi Arabistan’da yaşamını kurdu. Taa ki Saddam devrilene kadar…

Şammarlar, 20 yıldır İngiltere’de bulunan amca Muhsin’i “ruhani lider”, Musul’daki küçük amca Humaidi’yi ise “lider” olarak görüyordu. Saddam Hüseyin gidince, iki amca da Riyad’a haber saldı ve El Yaver’e “Irak’a dön” emri verdi. El Yaver de Riyad’daki şirketini sattı ve Bağdat’a döndü. Amca Humaidi, Saddam’ı deviren savaş sırasında Amerikan ordusuna silahlı destek vererek Pentagon ve ABD Dışişleri’ne yakınlaştı. Irak geçici hükümet konseyi kurulduğunda da aşireti temsilen yeğeni El Yaver’in ismini konsey üyeliği için önerdi. ABD teklifi kabul etti. Ancak amca Humaidi, yeğeninin konsey üyeliğini göremeden hayata gözlerini yumdu. Aşirette de “lider” arayışı başladı…

Yeni liderin Humaidi’nin iki oğlundan biri arasından çıkacağı düşünülürken, oğullar yeğen El Yaver’i destekledi. Ve böylece Londra’daki ruhani liderin de onayıyla El Yaver, hem geçici hükümet konseyine girdi, hem de Musul’daki aşiret lider koltuğuna oturdu. İyi eğitimli, modernliğe önem veren, ABD’den “gizli destekli”, laik Sünni El Yaver; barışçı tutumuyla hem aşiret bünyesindeki Şiiler hem de dışındaki Kürtler’le yakın ilişkiler kurdu. “Birleştirici” kabiliyeti de ona 22 üyeli geçici konseyin ezici desteğiyle “Irak devlet başkanlığı”nı getirdi. (1)  

UDAYI SAKLAYAN AŞİRETİN AĞASI

ŞAMMAR, bölgedeki en etkili aşiret. Suriye’den Suudi Arabistan’a kadar geniş bir alana yayılmış bir aşiret. Aşiretin üyeleri arasında Sünniler’in dışında Şiiler’in de olması. Suriye’de de üyeleri olan aşiretin en tanınmış üyesi ise Suudi veliaht prensi Abdullah’ın eşi. Aşiretin lideri Şeyh Musin Adil El Yaver, Irak’ın yeni devlet başkanı Yaver’in yakın akrabası. Şammar, Kürtler’le de dostane ilişkilere sahip… Şammar aşireti ayrıca Amerikan’ın düzenledeği operasyonda öldürülen Saddam’ın oğulları Uday ve Kusay’ı Musul’da saklamıştı.(2)

Ronald Reagon

Haziran 29th, 2012

Ronald Reagan, 6 Şubat 1911’de, Nellie ve John Reagan’ın ikinci oğlu olarak Tampico’da (Illinois) dünyaya geldi. Eureka College’den 1932 yılında mezun olan Reagan, 5 yıl boyunca radyoda spiker olarak çalıştı ve 1937 yılında ilk filmi “Love Is on the Air”de rol aldı. Hollywood’da siyasete gireceğinin işaretlerini veren Reagan, hep Demokrat Parti’ye yakınlığıyla bilindi. Ancak 1962’de Cumhuriyetçi Parti’ye geçti ve ünlü Hollywood yıldızlarının aleyhteki propagandasına rağmen 1966’da Kaliforniya valisi seçildi.

Daha o dönemde gözünü diktiği ABD başkanlık koltuğuna, karşılaştığı zorluklar karşısında pes etmeyerek 1980’de oturdu. Yemin ettiği gün, İran rehine krizinin çözülmesi, iki ay sonra ise bir suikast girişiminden kurtulması, Hollywood’dan kalma ‘kahraman’ imajını pekiştirmesine neden oldu. 1984’te büyük bir oy farkıyla ikinci kez başkan seçilen Reagan rotasını bu kez, komünizm ve SSCB’ye çevirdi. Silahlanma harcamalarını artırdı ve SSCB’nin rekabet edemeyeceği maliyetteki ‘Yıldız Savaşları’ projesini geliştirdi. Bir yandan da 1985’te iktidara gelen SSCB lideri Mihail Gorbaçov’la beklenmedik bir yakınlık kurdu. 

SSCB’de reform çabalarına destek verir göründü, Orta Menzilli Nükleer Silahlar anlaşmasını imzaladı ve Soğuk Savaş’ın Washington lehine sonuçlanması ona ‘SSCB’yi dağıtan lider’ ünvanını kazandırdı. Birçok siyasetçiye göre Reagan, Gorbaçov’a, Sovyetler’in sonunun gelmesi için yardımcı olmuştu. Reagan’ın savunma proje ve harcamalarına ‘nefesi yetmeyen’ SSCB’nin ‘oyundan çekildiği’ yorumları yapılmaya başladı. Reagan, 1989’da görevden ayrılırken, seçimi dönemin Başkan Yardımcısı George Bush kazandı. Uzmanlara göre ‘selefi’nin Sovyet politikasını aynen uygulayan Bush da ‘Reagan’ın ektiğini biçti’ ve SSCB Aralık 1991’de resmen dağıldı. ‘Sovyetler’i dağıtan adam’ sıfatı alan Reagan’ın iki dönemlik başkanlık döneminde, dünya siyasetinde ‘baş ağrıları’ da oldu. Lübnan iç savaşına müdahale etmesinin karşılığını Ekim 1983 yılında 250 deniz piyadesinin öldürüldüğü bombalı saldırıyla aldı.

Dünya tarihinde sağ politikalara yeni bir nefes getiren Ronald Reagan, bu özelliğini, Arjantin’le yaşanan Falkland Adaları savaşında destek verdiği dönemin Britanya Başbakanı Margareth Thatcher ile de paylaştı. 

İRAN’DAN KONTRALARA 

Hiç şüphesiz Reagan için en önemli olaylardan biri ABD İran ilişkilerinde yaşanan gelişmelerdi. 20 Ocak 1981’te başkanlık yemini ettiği gün, ABD-İran ilişkilerinin iyice gerilmesine neden olan rehine krizi çözülen Reagan’ı bekleyen en zor dönem yine İran’la ilişkiler oldu. ‘İran-gate’ diye tarihe geçen, İran’a yasadışı silah satışının ortaya çıkması, ‘karizmatik’ Reagan’ın koltuğunu salladı. İran İslam Devrimi’nin ardından başlayan ve 1980-1988 arasında süren İran-Irak savaşı Reagan’ın dış politika gündemini uzun bir süre bu bölgeye endekslemesine neden oldu. 1986’da Reagan yönetiminin, Kongre’nin kararlarına aykırı olarak Lübnan’daki ABD’li rehinelerin kurtarılması karşılığında İran’a gizlice silah sattığı ortaya çıktı. Soruşturmada, İran’dan elde edilen paranın Nikaragua’daki solcu Sandinista hükümetiyle çatışan ‘Kontralara’ gönderildiği ortaya çıktı. Reagan, ‘İran’a gizlice silah satışına onay verdiğini’ doğruladı. Satışı düzenlediği gerekçesiyle albay Oliver North görevden alındı, amiral John Pointexter istifa etti. Reagan’ın Ulusal Güvenlik Danışmanı Robert McFarlane ise intihara kalkıştı. Komisyon raporu Reagan’ın bağlantısını asla kanıtlayamadı ancak ‘Amerikan halkına yalan söylemekle’ itham etti.

Reagan döneminde Latin Amerika ülkelerine karşı müdahaleler 300 bin kişinin hayatını kaybettiği çatışmaların yaşandığı Nikaragua’yla sınırlı kalmadı. 1977’de ABD’nin sağcılara 3 milyar doları bulan yardım sağladığı El Salvador’daki iç savaşta 50 bin sivil öldü. 

ALZHEİMER TEŞHİSİ KONMUŞTU 

Reagan, ikinci başkanlık döneminin dolmasının ardından Şubat 1989’da emekliye ayrıldı. ABD’nin en uzun yaşayan başkanı olan ve 5 Kasım 1994’de alzheimer teşhisi konulan Ronald Reagan’a, 7 Haziran 2004 tarihinde öldü.

Reagan’ın ölümünün ardından eski ve yeni dünya liderlerinden Amerikan başkentine övgülerle dolu taziye mesajları yağmaya başladı. Başkan Bush da Reagan’ın ölümünü büyük bir kayıp olarak niteleyerek, Reagan’ın öldüğünün günün ülkesi için acı bir gün olduğunu söyledi. Bush, güçlü karakteri ve iyi kalpliliğiyle Amerikalıların saygısını kazanan Reagan’ın ardında düzene soktuğu bir ülke ve yardım ettiği bir dünya bıraktığını dile getirdi. Reagan’ın ‘çalışma arkadaşı’ İngiltere eski Başbakanı Margaret Thatcher ise eski başkanın gerçek bir kahraman olduğunu dile getirerek, kendisinin özgür dünya tarafından minnetle yad edileceğini belirtti. SSCB’nin son lideri Mihail Gorbaçov da Reagan’ın dünya ve ülkesi için çok önemli bir tarihî kişilik olduğunu belirterek Rusya’nın Reagan’ı övgüyle hatırlayacağını kaydetti. Papa II. John Paul ise komünizmin olmadığı bir dünya görüşünü benimseyen Reagan’ın ölümünden dolayı büyük üzüntü duyduğunu açıkladı.

 En ilginç mesaj ise Libya lideri Muammer Kaddafi’den geldi. Kaddafi, Reagan’ın 1986’da Libya’ya yapılan hava saldırısı sebebiyle “mahkemede hesap vermeden” ölmesinden üzüntü duyduğunu söyledi.

Vladimir Putin

Haziran 29th, 2012

Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, 7 Ekim 1952 tarihinde, SSCB döneminde adı Leningrad olan St. Petersburg Kenti’nde doğdu. Leningrad Devlet Üniversitesi Hukuk Bölümü’nden 1975’te mezun olan Putin, yüksek lisansını ekonomi alanında yaptı. Mezuniyetinin ardından, 1975’ten itibaren KGB’de çalışmaya başlayan Putin, bir süre Almanya’da görev yaptı, Leningrad’a dönmesinin ardından da üniversite yönetiminde görev aldı.

1990’da Leningrad Şehir Konseyi’nde danışmanlık yapan Putin, 1991-1992 yıllarında da belediye başkan yardımcısı ve belediye konseyi dış ilişkiler komitesinin başkanı idi.

Putin, 1996 yılına kadar St. Petersburg yönetiminde çeşitli kademelerdeki görevlerinin ardından, 1996’da Kremlin Sarayı Mülkiyet İdaresi Başkan Yardımcılığı’na atandı ve bu görevini, 1997 yılına kadar sürdürdü. 1997 ve 1998’de Devlet Başkanlığı İdaresi Başkanı ile Devlet Başkanlığı Denetim İdaresi Başkanı olarak yaptı.

Putin, 1998-1999 yıllarında, Rusya İç İstihbarat Servisi FSB’nin başkanlığını yaparken, aynı zamanda, yeni Rusya’nın “politbürosu” olarak da adlandırılan Rusya Güvenlik Konseyi’nin sekreterliği görevini yürüttü.

Putin, 9-16 Ağustos 1999 tarihleri arasında başbakan yardımcısı ve başbakan vekilliği, 16 Ağustos’tan itibaren de başbakan olarak görev yapmaya başladı. Devlet Başkanı Boris Yeltsin’in 31 Aralık 1999’da istifa etmesinin ardından, Anayasa gereği, üç ay içerisinde devlet başkanlığı seçimi yapılıncaya kadar bu görevi vekaleten üstlendi. Putin, Rusya’da yapılan başkanlık seçimlerinde %50’nin üzerinde oy toplayarak, birinci turda devlet başkanı seçildi.

Thomas Woodrow Wilson

Haziran 29th, 2012

Amerikalı politikacı, devlet adamı ve A.B.D.’nin 28. Cumhurbaşkanı. (Virginia 1856 – Washington 1924) İkinci kez cumhurbaşkanı seçilişinin ikinci yılında (1918), Birinci Dünya Savaşı sonunda uluslar arası ilişkilerde izlenmesini uygun gördüğü ilkeleri on dört madde halinde toplamış ve bu konuda kongrenin onayını da sağlamıştır. Wilson bu ilkelerin uygulanmasını adil bir barış için şart sayıyordu. Wilson ilkeleri adı verilen belgenin 12. maddesi Türkiye’yi doğrudan doğruya ilgilendiriyordu. Zira bu madde ile Osmanlı İmparatorluğunun parçalanması esas olarak ele alınıyor, parçalanmış ülkenin azınlıklarına muhtariyet tanınması ve bunların Amerikan mandası altına alınması öngörülüyordu. Türkler sadece belirli bölgelerde egemen olabileceklerdi. Gene aynı maddeye göre Türk Boğazları bütün devletlerin gemilerine açık olacak ve buraların kontrolü uluslar arası bir heyete verilecekti.

Wilson, görüşlerini uygulayabilmek amacıyla King-Crane adı verilen bir komisyon kurdu ve gerekli incelemeleri yapmak üzere bu heyeti Türkiye’ye gönderdi. King-Crane Komisyonu Türkiye’nin çeşitli bölgelerinde, Suriye’de ve Tiflis’te incelemeler yaptı. Bu komisyonun verdiği raporu benimseyen Başkan Wilson da Anadolu’da bağımsız ermeni devleti kurulmasını kabul etti. Yunanlılar İzmir’i işgale hazırlanırken İngiltere Başbakanı Lloyd George’un bu konuda kendisinden istediği onayı da esirgemedi.

Thomas Jefferson

Haziran 29th, 2012

Amerika’nın Virginia eyaletinin Shadwell şehrinde iyi bir ailenin oğlu olarak 1743 yılında dünyaya gelen Jefferson, ABD’nin bağımsızlık önderlerinden biridir. Avukatlık ve hakimlik yaptığı dönemde din özgürlüğünün tanınması, köleliğin kaldırılması, mirasın çocuklara eşit dağıtılması, devlet okulları açılması ve ceza yasalarının yumuşatılması için mücadele etti. 4 Temmuz 1776’da ilan edilen ve tüm insanların eşit yaratıldığını savunan Bağımsızlık Bildirisi’ni yazdı.

1779 – 1781 yıllarında Virginia Valiliğini yaptıktan sonra, 1783 te Kongreye dönerek İngiltere ile barış metnini hazırlamakla vazifeli komitenin başına geçti; yerlisi olduğu eyaleti, Ohio Nehrinin kuzey batısındaki araziyi Birleşik Amerika’ya bırakmaya ikna etti. Oralarda esaretin lağvedilmesi yolundaki teklifi 1784’te reddedildiyse de 1787’de kabul edildi. Jefferson 1785’te Fransa Büyük Elçisi olarak Benjamin Franklin’in yerine geçti; arkadan Dışişleri bakanı oldu.

Jefferson, 1796’da Başkan Vekili seçildi. 1801’de de Amerika’nın üçüncü Devlet Başkanı seçildi. Ülkesinin geleceğini tarımda gördüğü için ordu ve donanma harcamalarında kısıtlamaya gitti. Genel eğitim, din özgürlüğü gibi konulara büyük önem verdi. Yasama, yürütme ve yargı kuvvetlerinin ayrılığına inanıyordu. Bu konuda çıkabilecek sürtüşmeyi, halk tarafından seçimle çözüleceğini savunuyordu. Beyaz Saraydaki iki devrelik Cumhurbaşkanlığı sırasında satın alınan Louisiana, Birleşik Amerika arazisini iki misline çıkardı. Jefferson’un gösteriş ve merasimden nefret etmesinin, Beyazsaray geleneğinin üzerinde büyük tesiri olmuştu. Jefferson 1826 yılında öldü.

Ahmet Kadirov

Haziran 29th, 2012

09.05.2004 günü Çeçenistan’da yapılan bombalı suikastte öldürülen Kadirov, bir dönemler Rusya’nın baş düşmanlanı arasındaydı.

Çeçenistan’da adını Rus rejimine karşı ilan ettiği ”cihad” ile duyuran Kadirov, daha sonra İslamcı radikalizmi kınayarak, Moskova ile yakın ilişki kurmuştu.  

Ahmed Kadirov, 1951 yılında, Stalin’in 2. Dünya Savaşı’nda sürgüneyolladığı Çeçen bir ailenin oğlu olarak Kazakistan’da dünyaya geldi. Özbekistan’da 1980’li yıllarda İslam üzerine çalışan Kadirov, 1989 yılında Kuzey Kafkaslar’daki ilk İslam Enstitüsü’nün başkanı oldu.

Cahar Dudayev yönetimi sırasında Çeçenistan Müftü Yardımcısı görevine getirilen Kadirov, 1995 yılında başmüftü oldu. Kadirov, başmüftü olduğu sırada başlayan Çeçenistan savaşında, aşırı dinci bir grubun gerilla komutanlığını da yapıyordu.

Kadirov, 1999 yılında Çeçen lider Şamil Basavey’i Dağıstan’da silah zoruyla İslami devlet kurmakla suçlayarak, bu grupla yollarını ayırdı ve Çeçenlere de Çeçenistan’a gelen Rus askerlerine karşı silahlı direniş yapmaması çağrısında bulundu.

Aslan Mashadov, bu gelişmeler üzerine Kadirov’u bir numaralı düşman ilan ederek, başmüftü görevinden azlettiğini açıkladı.  Kadirov, Rus askerlerinin Çeçenistan’a girmesinden sonra, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin tarafından uzun ve çetin müzakereler sonucu Moskova yanlısı Çeçen yönetiminin lideri olarak atandı.

Çeçen yönetimi lideri olarak atanmasının ardından kendisine yönelik saldırıların sayısı da giderek artmaya başlayan Kadirov,  ”Beni öldürmeye yönelik o kadar çok girişim oldu ki, bunların sayısını toplamayı çok önceden bıraktım” dedi.

Mashadov’a bağlı güçlerin de bir noktadan sonra, ”Onu öldürmek için kendimizi rahatsız etmeyeceğiz. Çünkü onu bizim yerimize öldürmekisteyen o kadar fazla düşmanı var ki, bize gerek bile kalmayacak” dediği belirtiliyordu.

Kadirov, geçen yıl Çeçenistan’da yapılan devlet başkanlığı seçimini büyük bir farkla kazanırken, Rus güvenlik güçlerinin Çeçenistan’da eylemlerine yönelik de sık sık eleştiri yöneltiyordu.

Ahmed Kadirov, Rusya’yı Çeçenistan’da yeterli yatırım yapmadığı ve Rus güçlerinin Çeçen sivillere yönelik sert davranışları nedeniyle sürekli eleştiriyordu.

İlteriş Kutlug Kağan

Haziran 29th, 2012

Göktürk hükümdârı. 630 yılında Çin hâkimiyetine girerek istiklâlini kaybetmiş olan Göktürk devletini, 682 yılında tekrar kurdu. İki ülkeyi derleyip topladığı için Kutlug adına ilave olarak, İlteriş unvânı verildi.

Çin’de doğup büyüyen İlteriş Kutlug Kağan, bir süre devlet memuru olarak çalıştı. Orta Asya hududunda görev yaptığı sırada, 681 yılında on yedi arkadaşı ile birlikte Türk devletini kurmak için teşebbüse geçti. Bilge Tonyukuk da yardımcı oldu. Kendisini destekleyenlerin sayısı yedi yüzü bulunca, istiklâlini ilân etti. Orta Asya Türkleri, Çin’deki Türk Hanedan mensupları ve kumandanları etrafında toplandı. Büyük bir kuvvet ortaya çıktı. 682 yılında, Göktürk Devletini ikinci defa kurup hükümdarlığını îlân etti. Bilge Tonyukuk’u kendisine vezir yaptı. İkinci Göktürk Devleti adıyla anılan bu devlete kurucusuna nispetle Kutlug Devleti de denildi.

Göktürk Devletini millî şuurla teşkilâtlandırıp Türk töresini ülkede hâkim kıldı. 682 yılından sonra, on yıl içinde, on yedisi Çin’e olmak üzere kırk yedi sefer tertip eden İlteriş Kutlug Kağan, yirmisine bizzât katıldı. Hepsinde muvaffak olup, hiç yenilmedi. 692’de ölünce kardeşi Kapağan (692-716), kağan oldu.

Bilge Kağan, amcası Kapağan Kağan’ın ölümü üzerine yerine geçen oğlu İnal’ı devirerek 32 yaşında 716 yılında Göktürk Devleti’nin başına geçti.

Bilge Kağan (716-734) ile Kül Tigin, İlteriş Kutlug Kağan’ın oğullarıdır. Eşi İlbilge Hatun’dur.

Zurab Jvanıya

Haziran 29th, 2012

Zurab Jvanıya, 9 Aralık 1963’te Tiflis’te doğdu.  Tiflis Devlet Üniversitesi Biyoloji Fakültesi’nden mezun olan Jvanıya, 1989 yılında Yeşilciler Partisi’ni kurdu. 

Jvanıya, bir süre parti liderliğini yürüttükten sonra 25 Ocak 1995’te Parlamento Başkanı seçildi. 20 Ocak 1999’da ikinci kez parlamento başkanlığına seçilen Jvanıya, 2001 yılında görevinden istifa etti. 

6 Temmuz 2002’de Demokrat Parti’yi kuran Jvanıya, 2003’te yapılan parlamento seçimlerine, Nino Burcanadze ile birleşerek ”Burcanadze-Demokratlar Bloku” içinde girdi. 

3 Kasım 2003’te yapılan seçimlerden sonra Mihail Saakaşvili ile birlikte “gül devrimini” gerçekleştiren Jvanıya, geçici hükümette devlet bakanlığı görevini üstlendi. 

Zurab Jvanıya, 17 Şubat 2004’te başbakanlık görevine getirildi. 

Jvanıya, 3 Şubat 2005’te doğalgaz sobasından meydana gelen sızıntı sonucu vefat etti.

Kapağan Kağan

Haziran 29th, 2012

İlteriş Kutlug Kağan‘ın (Göktürk hükümdârı) 692’de ölümü üzerine (692-716), Kardeşi 27 yaşındaki Kapağan Kağan oldu.

kaynaklarında adı Moç’o (Türkçe aslı, Bekçor) diye geçen Kağan, Türk tarihinin büyük fatihlerinden biridir. Tonyukuk devlet müşavirliği vazifesini yapıyor, kardeşi, yeğenleri ve oğulları yavaş-yavaş Gök-Türk hakanlığının seçkin simaları olarak beliriyorlardı.

Kapağan Kağan’ın devlet politikasının esasları üç ana başlık altında incelenebilir:

1- Çin’i baskı altında tutmak. Bunda iki amacı vardı, Türk devletinin huzurunu korumak ve halka yetecek ölçüde tarım üretimi imkanları sağlamak.
2- Çin’de dağınık halde yaşamakta olan Türkleri anavatana (Ötüken) çekmek. Bunda da iki amacı vardı. Türkleri yabancı hakimiyetinden kurtarmak ve Türk ülkesinde askerî ve ekonomik gelişmeyi hızlandırmak.
3- Asya kıtasında ne kadar Türk yaşamakta ise, hepsini Gök-Türk birliğine bağlamak.

Kapağan’ın bu siyasî ve ekonomik görüşleri onu sayılı Türk büyükleri arasında çok yükseltmektedir. Özellikle bu üç. nokta çok dikkat çekici bir siyasî kavrayış ifade eder.

Genç, haşin ve ihtiraslı Kapağan, seferler ve zaferler dizisini 693 yılındaki Çin baskını ile açtı. Ling-çu eyaletini şiddetle sarstı ve aynı yıl içinde bu bölgeye yedi sefer daha düzenledi. Sonra Ordos’a akın yaptı. Askerî harekâtını yeniden Ling-çu’ya yoğunlaştırdığı 696 yılında, Şeng-çu’ya 1, Liang-çu’ya 3, Ling-çu’ya 8 sefer yapmıştı. K’i-tan’larla Çin’in bozuşmasını kendi lehine değerlendirerek, T’ang imparatoriçesi Wu’yu destekledi.

696 yılının Ekim ayında K’i-tanlar’ı Hopei bölgesinde ağır bir hezimete uğrattıktan sonra, imparatoriçeden isteklerini sıraladı: 100 bin”hu” (hu= 12,5 kilo çeken ölçek) tohumluk darı, 3 bin adet tarım âleti, 10 bin (T’ang-shu’ya göre 40 bin) fond demir, Çin topraklarında oturan (Çoğu Ordus’da “6 eyalet” arazisinde idi) Türkler’in anavatana iadesi.

Kapağan Kağan daha sonra Yenisey bölgesini işgal etmekte olan Kırgızlar’a yöneldi. Mevsim kış (697-698), yol uzun ve güçlüklerle dolu idi, fakat bu sefere zaruret vardı. “(Kuvvetli Kırgız Kağanı) Çin ve On-ok kağanları ile anlaşıp, Altun ormanında (Altaylar’da) toplanalım, ordularımızı birleştirelim Türk kağanına saldıralım, yoksa kağan cesur olduğundan o bizi mahveder demişler” (Tonyukuk Kitabesi) Kapağan ile Tonyuyuk idaresindeki Gök-Türk ordusu “kar sökerek ağaç dallarına tutunarak, bazen atları yedeğe alarak” yolsuz vâdilerden Köğmen dağlarını aştı., Yenisey kaynaklarında belirtildiğine göre, Anı ırmağı kayısındaki Kırgızlar’ı bastırdı, “han”ı öldürülen Kırgız ülkesi tamamen teslim alındı.

Kapağan Kağan 697 yılının yazında, mevcut duruma uygun olarak, orduyu ve idareyi yeniden teşkilâtlandırdı: Kardeşi To-si-fu’yu hâkanlığın sol kanadı “yad”ı, İlteriş’in oğlu 14 yaşındaki Bilge’yi sağ kanad’a Tarduş üzerine “şad” tâyin etti ve kendi oğlu Bögü (Kitâbelerde İnal Kağan, Çin kaynaklarına Fu-kü)yü “küçük kağan” yaptı.

Böylece Türk imparatorluğunda iki cephe oluşmuş, askerî kuvvetler de iki ordular grubu hâlinde tertiplenmişti.

Kapağan Çin ile savaşa hazırlanırken, İnal Kağan ile Bilge Şad emrindeki fakat gerçek sevk ve idaresi Tonyukuk’un elinde bulunan batı ordular grubu da On-oklar’ı devlete bağlamak vazifesini almışlardı. Çin elçilerine karşı Kapağan’ın şiddetli ve kararlı tutumu geçici olarak doğuda bir silâhlı çatışmayı önledi. “Mo-ç’o’nun kudretinden telâşlanan Çin’den derhal üç bin tarım âleti, 40 bin “şi” (1şi =10 hu) tohumluk darı gönderildi ve Türkler anavatan topraklarına iâde edildi (698). Büyük “kağan”ın plânlarından ikisi gerçekleşmişti.

Ancak Kapağan, kızını bir T’ang prensi ile evlendirmek arzusuna karşı, imparatoriçe Wu’nun, T’ang’lardan değil de, kendi âilesinden bir prensi damat olarak ortaya sürmesinden öfkelendi. Yanında bulunan Çin elçilik heyetinden general Çen-çi-wei(T’ang sülâlesine mensup olmalı)’yi “Çin kağanı” ilan ederek, olunla birlikte ansızın, Çin topraklarında göründü.

Kuei-çu, T’an-çu, P’ing-çu, Yü-çu, Ting-çu, Çoa-çu eyaletlerine, aynı sene içinde (698) otuz defa çıkış yaptı. 100 bin kişilik ordusu tarafından, karşı koyan bütün Çin kuvvetleri yok edildi, at sürüleri, başta olmak üzere bol ganimet ve esir alındı. Oradan kuzeye yönelen Kapağan’a, Çin orduları kumandanı Şa-Çacung-i, emrindeki birkaç yüz bin kişilik kuvvetine rağmen, hücuma cesaret edemeyerek, Gök-Türk süvari tümenlerinin geçişini uzaktan seyrederken, ümidini kaybeden Çin sarayı do orduya gönderdiği gizli bir günlük emirle, “kağan’ı bulup öldürenin”prens ilan edileceğini bildiriyordu.

Bu sırada İnal ile Bilge tarafından sevk edilen batı orduları grubu da, Tonyukuk’un yüksek kumandasında, Altaylar’ı aşıp Yarış-ovası (Cungarya)’na doğru ilerlemiş ve Bolçu (Urungu gölünün güney-batı kıyısında; bugün Tokoi kasabası)’da ateş ve fırtına gibi saldıran “Türgiş kağan”ın kumandasındaki10 tümenlik (100 bin kişilik) On-oklar ordusu üzerinde kesin zafer kazanmıştı (698).

Böylece vaktiyle Tardu’nun, Türk birliğini gerçekleştirdiği tarihten tam 100 sene sonra Kapağan Kağan’ın Doğu-Batı hakanlıklarının topraklarını tek idarede toplaması yolu ile “dehşet verici Türk birliği ihya edilmişti”. Ancak Kapağan’ın planında 3. noktanın tamamlanması için Maveraünnehir’inde zaptı gerekiyordu.

Coğrafî yeri, iklimi, verimli toprakları ile zenginliği bütün kaynaklarda övülen Maveraünnehir’de o sırada Gök-Türk ordularına karşı koyacak bir kuvvet yok idi. Türk soylu bazı ailelerin idare ettiği “şehir krallıkları” 675’lerden beri, nispeten küçük kuvvetlerle ufak çapta teşebbüslere girişen Müslüman Arap- kumandanlara (Abdullah b. Ziyad, Said b. Osman, Musa, Mühelleb vb.) başarı ile karşı koymakta idiler.

Aynı yıl içinde Tolga ırmağı civarındaki Bayırkular, Türgi-yargın Gölü savaşında bozguna uğratıldı. 711 yılında yine Bolçu civarında Türgiş kuvvetleri hırpalandı, han’ı, yabgu’su, şad’ı öldürüldü. Türgiş ülkesi ve “Kara Türgiş” halkı itaate alındı ve bir Maveraünnehir seferi daha yapıldı. Kapağan Kağan’ın gittikçe şiddetini arttıran, müsamaha tanımaz sertliği, huzursuzluğu arttırıyor, bilhassa Türk boylarının ayaklanmalarına yol açıyordu. 711 yılında Kara-Türgiş isyanı Kül-Tegin tarafından bastırılmış ise de, aynı yılda başlayıp 3 yıldan fazla süren ve Çin’in tahriki neticesinde bütün On-oklar’ın katılmaları ile iyice alevlenen Karluk isyanı hayali güçlük çıkardı.

İmparator Çung-tsung’un Kan-su eyaletlerindeki ordularını Gök-Türklere karşı seferber hale getirdiği bu sıkıntılı günlerde; Türkistan’daki yurtlarından kalkarak Ötüken’e kadar sokulmaya muvaffak oldukları anlaşılan Karluklar ve müttefikleri, ancak Kapağan, Bilge ve Kül Tegin’in ortak harekatı ile Tamıg Iduk-başı’ndaki şiddetli savaşta mağlup edilerek dağıtılabildiler.

Bir kısım Karluk kütlesi ve başkaları Çin’e sığındılar ve San-yuan bölgesine yerleştirildiler. Tamıg Iduk-başı muharebesi tam zamanında kazanılmıştı. Gök-Türkleri iki cephede savaşmaya mecbur etmeyi hedef alan Çin kuvvetlerinin Karluklar lehine müdahalesi önlenmişti. Şimdi de Çin hazırlığını saf dışı etmek gerekiyordu: Çin yığınak merkezi Beş-balık üzerine sefer yapıldı(714).

Çin kaynaklarının belirttiğine göre, İnal Kağan ile Tung-iç Tegin ve hakanın eniştesinin kumandasındaki sevk edilen ordu, Beş-balık’ı kuşattı. Kitabelerden, Bilge’nin de katıldığı anlaşılan bu harekatta şehir ele geçirilemedi ise de karışıklıktan faydalanarak Tokmak’daki Türk kabileleri üzerinde bir zafer kazanmakla yetinen Çinlilerin Gök-Türklere karşı büyük ölçüde taarruzu ortadan kaldırılmış oldu.

Ancak hakanlık bir kazan gibi kaynamakta idi. Kitabelerdeki: “Amcam Kağan’ın idaresi karışıklık içinde düştüğü, halkta ikilik ortaya çıktığı zaman…” gibi ifadeler de durumu açıklamağa yeter. Az’lar ve arkasından İzgiler şiddetle ezildi (715). Fakat hakanlığın esas kütlesini meydana getirdiği için devleti temellerinden sarsarak, nihayet ihtilale sebep olan Oğuzların isyanları Gök-Türk içtimaî bünyesinde derin yaralar açtı.

Bunun en önemli sonucu, batı bölgesindeki On-oklar ülkesi, yani Karluklar, Türgişler ve Maveraünnehir’in hakanlıktan kopması oldu. 714 yılı sonbaharında başladığı anlaşılan Oğuz ayaklanmalarının –Oğuzların devlete olan oranları dolayısıyla-, hayretle karşılandığı kitabelerden sezilmektedir: “Dokuz Oğuz kavmi kendi kavmim idi, gök ve yer karıştığı için, düşman oldu”.

715 yılı baharında Kağan’ın açmak zorunda kaldığı Dokuz-oğuz seferinde mağlup edilen Oğuzların hayvanları öldürüldü. 716 senesinde Oğuz kabilelerinden Bayırkular şiddetle hırpalandı. Fakat, bu ömrü boyunca durup dinlenmeyen haşin tabiatlı Kapağan Kağan’ın seri halindeki zaferlerinin sonuncusu oldu.

Kendinden emin, Ötüken’e dönerken yolda Bayırkular’ın pususuna düştü, üzerine atılan bir Bayırkulu tarafından 22 Temmuz 716 tarihinde öldürüldü Bayırkular’ın Çin ile temas halinde oldukları, bu sırada onlar nezdinde bir Çin elçisinin bulunmasından anlaşılıyor. Hatta rivayete göre Kapağan’ın kesilen başı bu elçi tarafından Çin’e götürülmüştür.

Ölümü üzerine yerine geçen oğlu İnal’ı devirerek Bilge Kağan amcasının yerine Göktürk Devleti’nin başına geçti.

Boris Nikolayeviç Yeltsin

Haziran 29th, 2012

Rus kökenli bir çiftçinin oğludur. İnşaat mühendisliği öğrenimi gördükten sonra, bir inşaat işletmesinde idareci olarak vazife alır. 1961’de Sovyetler Birliği Komünist Partisi’ne girer. Parti içinde hızla yükselerek Sverdlovsk bölgesi parti birinci sekreterliğine getirilir. Mihail Gorbaçov’un Sovyetler Birliği devlet başkanı oluşundan hemen sonra Moskova’ya çağrılır. Nisan 1985’te Komünist Partisi Merkez Komitesine seçilir. Aynı zamanda Politbüro’ya da girer. Yegor Ligaçev ile anlaşmazlığa düşer ve 1987’de Gorbaçov tarafından görevden uzaklaştırılır. Şubat 1988’de partiyle ilgili bütün yetkileri elinden alınır. İnşaat bakan yardımcılığına tayin edilir.

  Daha sonra Moskova’da halkın isteklerini dile getiren bir siyasetçi olarak sivrilir. Mart 1989’da Moskova’da % 89,6 oranında oy alarak SSCB Halk Temsilcileri Kongresine seçilir. Siyasi ve ekonomik sahada çoğulculuğu savunur ve Mayıs 1990’da Gorbaçov’un isteğine aykırı olarak Rusya Federasyonu Komünist Partisi başkanlığına getirilir. Haziran 1991’de Rusya Federasyonu başkanlığına seçilir. 19 Ağustos 1991’de SSCB başkanı Gorbaçov’a karşı sertlik yanlıları tarafından düzenlenen darbeyi şiddetle protesto eder. Darbecilere karşı halkı direnişe çağırır. Moskova’da Beyaz Saray denen Rusya parlamento binasına ulaşmayı başarır. Darbecileri suçlu ve hain ilan ederek, ordu ve KGB içinde darbeye karşı çıkanların da yardımıyla Beyaz Saray’ı direnişin merkezine dönüştürür. Siyasi ustalığını göstererek Gorbaçov’un devlet başkanı olarak yeniden göreve dönmesini sağlar.

  Darbenin başarısızlığa uğratılmasında ve Gorbaçov’un yeniden göreve dönmesinde en önemli rolü oynar. Darbecilere karşı gösterdiği kararlı tutumuyla büyük bir prestij kazanır. Gorbaçov’un bazı başarısızlıkları Yeltsin’i daha güçlü hale getirir. Gorbaçov’un göreve dönmesinden sonra Liderin kendisi olduğunu ortaya koyar. Anayasaya aykırı kararnameler çıkarır ve Gorbaçov’dan bağımsız uygulamalara girişir. Komünist partiyi yasaklar ve bütün parti mallarına el koyar.

  Siyasi reformların yanısıra, ekonomik konularda da reformlar getiren Yeltsin, 2 Ocak 1992’de yürürlüğe girecek olan yüksek oranlı fiyat artışları hususunda halktan ve parlamentodan destek ister ve Rusya parlamentosundan olağanüstü yetkiler alır.

8 Aralık 1991’de Yeltsin ile Ukrayna ve Beyaz Rusya cumhuriyetlerinin devlet başkanları Bağımsız Devletler Topluluğu’nun (BDT) kuruluşunu ilan ettiler. 21 Aralıkta geri kalan 12 Cumhuriyetin 11’i de BDT’ye katılır. Yeltsin, Gorbaçov’la birlikte BDT’nin yıl sonunda Sovyetler Birliğinin yerini alacağını açıklar. Ancak Gorbaçov 25 Aralık 1991’de devlet başkanlığı vazifesinden istifa eder. Çok çabuk davranan Yeltsin, Gorbaçov’un Kremlin’deki ofisine taşınır. Ordunun komutasını eline alır. Birleşmiş Milletlere Sovyetler Birliği’nin Güvenlik Konseyindeki yerini Rusya Federasyonunun alacağını bildirir. Nükleer füzelerle ilgili fırlatma şifrelerine el koyar. İdarede ABD’yi örnek alan Yeltsin başkanlık vazifesini de kendinde toplar. 1993 yılında reform önerilerini ve yönetim değişikliklerini engellemeye çalışan Parlamentoyu asker kullanarak dağıtır.Parlamento binasını tanklarla bombalatmaktan bile çekinmez.Ardından Parlamento seçimleri yapılır.Seçimleri Yeltsin yanlısı adaylar kazanır. Böylece Yeltsin Parlamento da yandaş sayısını arttırarak konumunu daha da güçlendirir.

  Rusya’nın 1990lı yıllarda hızlı özelleştirilme sürecinde ülkeyi yöneten Yeltsin, 1994 yılında Çeçenistan’da büyük çaplı bir askeri müdahele düzenler ve Çeçenistan’ı işgal eder. Ardından Çeçenistan’ın özerkliğini sınırlandırarak Rus egemenliğini sağlamlaştırmaya çalışır.Ancak Çeçen direnişinin artarak devam etmeyi ve Rus kayıplarının artması sonucu iç politikada onu zor duruma düşürür.

  1999 yılında da Yeltsin’in kızının ve damadının adının bir yolsuzluk skandalına bulaşması ile Rus basını Yeltsin’in Başkanlığını iyice sorgulamaya başlar.Yeltsin ise bu baskılara iç ve dış politikada sertlik yanlısı düşünceleri ile tanınan eski KGB ajanı olan Vladimir Putin’i başbakanlığa getirerek karşılık verir.Ancak aynı yılın sonuna doğru muhalefetten ve halktan gelen baskılara karşı koymakta zorlanan Yeltin 31 Aralık 1999 akşamı televizyonda yaptığı konuşmada istifa ettiğini ve yerine anayasa gereği Başbakan Putin’in geçeceğini açıklar.

  2000 yılında, emekliliğe ayrıldıktan sonra bir Rus televizyon kanalında yaptığı röportajında, geçmişte katlanmak zorunda kaldığı en büyük sorumluluğunun, Çeçenistan’da yaşamını yitiren insanlar olduğunu belirtir.[1]

  Yeltsin, 23 Nisan 2007 tarihinde kalp yetmezliği sebebiyle öldü.[2]

  Yeltsin’in cenaze töreni yapılacağı 24 nisan 2007 günü ülke çapında ulusal yas ilan edildi.

Bilge Kağan

Haziran 29th, 2012

Türk Kağanı.

683 (ya da 684) yılında doğdu. Babası Göktürk Devleti’ni yeniden kuran İlteriş Kutlug Kağan, annesi İlbilge Hatun’dur. 8 yaşında babasını yitiren Bilge Kağan, 24 yıl boyunca Göktürk Devleti kağanlığı yapan amcası Kapağan Kağan’ın elinde büyüdü.

Amcası öldüğünde yerine geçen oğlu İnal’ı devirerek 32 yaşında 716 yılında Göktürk Devleti’nin başına geçti. Devletin yönetimini ele alan Bilge Kağan’ın ilk işi iyi bir yönetim oluşturmak oldu. Bunun için, ordunun başına 31 yaşındaki kardeşi Kül Tegin’i, vezirliğe de Tonyukuk’u getirdi.

Bilge Kağan’ın en büyük hayali milletini yerleşik hayata geçirip onları şehirlerde oturtmak idi. Ama buna vezir Tonyukuk karşı çıkarak:
Türkler, Çinlilerin yüzde biri kadar bile değildiler. Su ve otlak peşindedirler. Avcılık yaparlar. Belli bir yerleri yoktur ve savaşçıdırlar. Kendilerini güçlü görünce, orduları yürütürler. Güçsüz bulunca kaçarlar ve gizlenirler. Çinlilerin sayı üstünlüklerini böylece etkisiz kılarlar. Türkleri surlarla çevrili bir kentte toplarsanız ve bir kez Çin’e yenilirseniz, onların tutsağı olursunuz
dedi.

Bilge Kağan, bir dönem de Türkler arasında Budizm’i yaymak hevesine kapıldı. Tapınaklar yaparak Türkleri Budist yapmak arzusunu taşıdı. Vezir Tonyukuk, bu düşünceye de karşı çıkarak, Budizm’in insandaki hükmetme ve iktidar duygusunu zaafa uğrattığını, kuvvet ve savaşçılık yolunun bu olmadığını, eğer Türk milletinin yaşaması isteniyorsa bu din ve tapınakların ülkeye sokulmaması gerektiğini söyledi. Bilge Kağan, çok itibar ettiği Veziri Tonyukuk’un tavsiyelerine uyarak, aklından geçen bu planları yapmadı.

Bilge Kağan döneminde Göktürk Devleti’nin sınırları Çin’in Şan-Tung ovasından, İç Asya’da Karaşar bölgesine, kuzeyde Bayırku sahasından Ani Irmağı havalisi ve Batı Demir Kapı’ya (Ceyhun Irmağı’nın yakınında Semerkand-Belh yolu üzerinde) kadar ulaştı.

Tonyukuk, Bilge Kağan’a vezirlik yapmanın yanı sıra, ona kızını vererek kayınpederi de oldu.

Önce veziri Tonyukuk’u sonra kardeşi Kül Tegin’i kaybeden Bilge Kağan’ı, Çinlilerle işbirliği yapan bakanı Buyrak Cor (Buyrukçur) zehirledi. Yatağında hasta yatarken, kendisini zehirleten bakan ve yardımcısını öldürten Bilge Kağan, 25 Kasım 734’de öldü.

Bilge Kağan’ın cenazesi 22 Haziran 735 tarihinde (“domuz” yılının 5. ayının 272’si) büyük bir törenle defnedildi.


Orhun Abideleri (Bilge Kağan)

Konu başlıkları
1 Doğu Yüzü
2 Güneydoğu Yüzü
3 Güney Yüzü
4 Kuzey Yüzü
5 Batı Yüzü
6 Güneybatı Yüzü 

Doğu Yüzü
Tanrı gibi Tanrı yaratmış Türk Bilge Kağanı, sözüm: Babam Türk Bilge Kağanı … Sir, Dokuz Oğuz, İki Ediz çadırlı beyleri, milleti … Türk tanrısı … üzerinde kagan oturdum. Oturduğumda ölecek gibi düşünen Türk beyleri, milleti memnun olup sevinip, yere dikilmiş gözü yukarı baktı. Bu zamanda kendim oturup bunca ağır töreyi dört taraftaki … dim. Üstte mavi gök, altta yağız yer kılındıkta, ikisi arasında insan oğlu kılınmış. İnsan oğlunun üzerine ecdadım Bumın Kağan, İstemi Kağan oturmuş. Oturarak Türk milletinin ilini, töresini tutu vermiş, düzene soku vermiş. Dört taraf hep düşman imiş. Ordu sevk ederek dört taraftaki milleti hep almış, hep tâbi kılmış. Başlıya baş eğdirmiş, dizliye dik çöktürmüş. Doğuda Kadırkan ormanına kadar, batıda Demir Kapıya kadar kondurmuş. İkisi arasında pek teşkilâtsız Gök Türk’ü düzene sokarak öylece oturuyormuş. Bilgili kağan imiş, cesur kağan imiş. Buyruku bilgili imiş tabiî, Cesur imiş tabiî. Beyleri de milleti de doğru imiş. Onun için ili öylece tutmuş tabiî. İli tutup töreyi düzenlemiş. Kendisi öylece vefât etmiş. Yasçı, ağlayıcı, doğuda gün doğusundan Bökli Çöllü halk, Çin, Tibet, Avar, Bizans, Kırgız, Üç Kurıkan, Otuz Tatar, Kıtay, Tatabı, bunca millet gelip ağlamış, yas tutmuş. Öyle ünlü kağan imiş. Ondan sonra küçük kardeşi kağan olmuş tabiî, oğulları kağan olmuş tabiî. Ondan sonra küçük kardeşi büyük kardeşi gibi kılınmamış olacak, oğlu babası gibi kılınmamış olacak. Bilgisiz kağan oturmuştur, kötü kağan oturmuştur. Buyruku da bilgisizmiş tabiî, kötü imiş tabiî. Beyleri, milleti ahenksiz olduğu için, aldatıcı olduğu için, Çin milleti hilekâr ve sahtekâr olduğu için, küçük kardeş ve büyük kardeşi birbirine düşürdüğü için, bey ve milleti karşılıklı çekiştirttiği için, Türk milleti il yaptığı ilini elden çıkarmış, kağan yaptığı kağanını kaybedivermiş. Çin milletine beylik erkek evlâdını kul kıldı, hanımlık kız evlâdını cariye kıldı. Türk beyler Türk adını bıraktı. Çinli beyler Çin adını tutarak, Çin kağanına itaat etmiş. Elli yıl işi gücü vermiş. Doğuda gün doğusunda Bökli kağana kadar ordu sevk edi vermiş. Batıda Demir Kapıya ordu sevk edi vermiş. Çin kağanına ilini, töresini alı vermiş. Türk halk kitlesi şöyle demiş: İlli millet idim, ilim şimdi hani, kime ili kazanıyorum der imiş. Kağanlı millet idim, kağanım hani, ne kağana işi, gücü veriyorum der imiş. Öyle diyip Çin kağanına düşman olmuş. Düşman olup, kendisini tanzim ve tertip edemediğinden, yine tâbi olmuş. Bunca işi, gücü vermediğini düşünmeden, Türk milletini öldüreyim, kökünü kurutayım der imiş. Yok olmaya gidiyormuş. Yukarıda Türk Tanrısı, mukaddes yeri, suyu öyle tanzim etmiştir. Türk milleti yok olmasın diye, millet olsun diye, babam İltiriş kağanı, annem İlbilge Hatun’u göğün tepesinden tutup yukarı kaldırmıştır. Babam kağan on yedi erle dışarı çıkmış. Dışarı yürüyor diye ses işitip şehirdeki dağa çıkmış, dağdaki inmiş. Toplanıp yetmiş er olmuş. Tanrı kuvvet verdiği için, babam kağanın askeri kurt gibi imiş, düşmanı koyun gibi imiş. Doğuya batıya asker sevk edip toplamış, yığmış. Hepsi yedi yüz er olmuş. Yedi yüz er olup ilsizleşmiş, kağansızlaşmış milleti, cariye olmuş, kul olmuş milleti, Türk töresini bırakmış milleti, ecdadımın töresince yaratmış, yetiştirmiş. Tölis, Tarduş milletini orda tanzim etmiş. Yabguyu, şadı orda vermiş. Güneyde Çin milleti düşman imiş. Kuzeyde Baz Kağan, Dokuz Oğuz kavmi düşman imiş. Kırgız, Kurıkan, Otuz Tatar, Kıtay, Tatabı hep düşman imiş. Babam kağan bunca …. kırk yedi defa ordu sevk etmiş, yirmi savaş yapmış. Tanrı lûtfettiği için illiyi ilsizletmiş, kağanlıyı kağansızlatmış, dizliye diz çöktürmüş, başlıya baş eğdirmiş. Babam kağan öylece ili, töreyi kazanıp, uçup gitmiş. Babam kağan için ilkin Baz kağanı balbal olarak dikmiş. Babam kağan uçtuğunda kendim sekiz yaşında kaldım. O töre üzerine amcam kağan oturdu. Oturarak Türk milletini tekrar tanzim etti, tekrar besledi. Fakiri zengin kıldı, azı çok kıldı. Amcam kağan oturduğunda kendim prens … Tanrı buyurduğu için ondört yaşımda Tarduş milleti üzerine şad oturdum. Amcam kağan ile doğuda Yeşil Nehir’e, Şantung ovasına kadar ordu sevk ettik. Batıda Demir Kapı’ya kadar ordu sevk ettik. Kögmen’i aşarak Kırgız ülkesine kadar ordu sevk ettik. Yekun olarak yirmi beş defa ordu sevk ettik, on üç defa savaştık. İlliyi ilsizleştirdik, kağanlıyı kağansızlaştırdık. Dizliye diz çöktürdük, başlıya baş eğdirdik. Türgiş kağanı Türk’üm, milletim idi. Bilmediği için, bize karşı yanlış hareket ettiği, ihanet ettiği için kağanı öldü, buyruku, beyleri de öldü. On Ok kavmi eziyet gördü. Ecdadımızın tutmuş olduğu yer, su sahipsiz kalmasın diye Az milletini tanzim ve tertip edip … Bars bey idi. Kağan adını burda biz verdik. Kız kardeşim prensesi verdik. Kendisi ihanet etti, kağanı öldü, milleti cariye, kul oldu. Kögmen’in yeri, suyu sahipsiz kalmasın diye Az, Kırgız milletini tanzim ve tertip edip geldik. Savaştık … ilini geri verdik. Doğuda Kadırkan ormanını aşarak milleti öyle kondurduk, öyle düzene soktuk. Batıda Kengü Tarbana kadar Türk milletini öyle kondurduk, öyle düzene soktuk. O zamanda kul kullu, cariye cariyeli olmuştu. Küçük kardeş büyük kardeşini bilmezdi, oğlu babasını bilmezdi. Öyle kazanılmış, öyle düzene sokulmuş ilimiz, töremiz vardı. Türk, Oğuz beyleri, milleti işit: Üstte gök basmasa, altta yer delinmese, Türk milleti, ilini, töreni kim bozabilecekti? Türk milleti, vazgeç, pişman ol! Disiplinsizliğinden dolayı, beslemiş olan kağanına, hür ve müstakil iyi iline karşı kendin hata ettin, kötü hâle soktun. Silâhlı nereden gelip dağıtarak gönderdi? Mızraklı nereden gelerek sürüp gönderdi? Mukaddes Ötüken ormanının milleti, gittin! Doğuya giden, gittin! Batıya giden, gittin! Gittiğin yerde hayrın şu olmalı: Kanın nehir gibi koştu. Kemiğin dağ gibi yattı. Beylik erkek evlâdını kul kıldın. Hanımlık kız evlâdını cariye kıldın. O bilmemenden dolayı, kötülüğün yüzünden amcam kağan uçup gitti. Önce Kırgız kağanını balbal olarak diktim. Türk milletinin adı sanı yok olmasın diye, babam kağanı, annem hatunu yükselten Tanrı, il veren Tanrı, Türk milletinin adı sanı yok olmasın diye, kendimi o Tanrı kağan oturttu tabiî. Varlıklı, zengin millet üzerine oturmadım. İçte aşsız, dışta elbisesiz; düşkün, perişan millet üzerine oturdum. Küçük kardeşim Kül Tigin, iki şad, küçük kardeşim Kül Tigin ile konuştuk. Babamızın, amcamızın kazanmış olduğu milletin adı sanı yok olmasın diye Türk milleti için gece uyuyamadım, gündüz oturmadım. Küçük kardeşim Kül Tigin ile, iki şad ile öle yite kazandım. Öyle kazanıp bütün milleti ateş, su kılmadım. Ben kendim kağan oturduğumdan her yere gitmiş olan millet yaya olarak, çıplak olarak, öle yite geri geldi. Milleti besleyeyim diye kuzeyde Oğuz kavmine doğru; doğuda Kıtay, Tatabı kavmine doğru; güneyde Çine doğru on iki defa ordu sevk ettim … savaştım. Ondan sonra Tanrı buyurduğu için, devletim, kısmetim var olduğu için, ölecek milleti diriltip besledim. Çıplak milleti elbiseli kıldım. Fakir milleti zengin kıldım. Az milleti çok kıldım. Değerli illiden, değerli kağanlıdan daha iyi kıldım. Dört taraftaki milleti hep tâbi kıldım, düşmansız kıldım. Hep bana itaat etti. Onyedi yaşımda Tanguta doğru ordu sevk ettim. Tangut milletini bozdum. Oğlunu, karısını, at sürüsünü, servetini orda aldım. Onsekiz yaşımda Altı Çub Soğdaka doğru ordu sevk ettim. Milleti orda bozdum. Çinli Ong vali, elli bin asker geldi. Iduk Başta savaştım. O orduyu orda yok ettim. Yirmi yaşımda, Basmıl Iduk Kut soyumdan olan kavim idi, kervan göndermiyor diye ordu sevk ettim. K … m tâbi kıldım, malını çevirip getirdim. Yirmi iki yaşımda Çin’e doğru ordu sevk ettim. Çaça general, seksen bin asker ile savaştım. Askerini orda öldürdüm. Yirmi altı yaşımda Çik kavmi Kırgız ile beraber düşman oldu. Kemi geçerek Çike doğru ordu sevk ettim. Örpende savaştım. Askerini mızrakladım. Az milletini aldım … tâbi kıldım. Yirmi yedi yaşımda Kırgız’a doğru ordu sevk ettim. Mızrak batımı karı söküp, Kögmen ormanını aşarak yürüyüp Kırgız kavmini uykuda bastım. Kağanı ile Songa ormanında savaştım. Kağanını öldürdüm, ilini orda aldım. O yılda Türgiş’e doğru Altın ormanını aşarak İrtiş nehrini geçip yürüdüm. Türgiş kavmini uykuda bastım. Türgiş kağanının ordusu ateş gibi, fırtına gibi geldi. Bolçu’da savaştık. Kağanını, yabgusunu, şadını orda öldürdüm. İlini orda aldım. Otuz yaşımda Beş Balıka doğru ordu sevk ettim. Altı defa savaştım … askerini hep öldürdüm. Onun içindeki ne kadar insan … yok olacaktı … çağırmak için geldi. Beş Balık onun için kurtuldu. Otuzbir yaşımda Karluk milleti sıkıntısız, hür ve serbest iken, düşman oldu. Tamag Iduk Başta savaştım. Karluk milletini öldürdüm, orda aldım … Basmıl kara … Karluk milleti toplanıp geldi … m, öldürdüm. Dokuz Oğuz benim milletim idi. Gök, yer bulandığı için, ödüne kıskançlık değdiği için düşman oldu. Bir yılda dört defa savaştım: En önce Togu Balık!ta savaştım. Togla nehrini yüzdürerek geçip ordusu … İkinci olarak Andırgu’da savaştım. Askerini mızrakladım … Üçüncü olarak Çuş başında savaştım. Türk milleti ayak titretti, perişan olacaktı. İlerleyip yayarak gelen ordusunu püskürttüm. Çok ölecek orda dirildi. Orda Tongra yiğiti bir boyu Tonga Tigin mateminde çevirip vurdum. Dördüncü olarak Ezginti Kadız’da savaştım. Askerini orda mızrakladım, yıprattım …yıprat … Otuziki yaşımda Amgı kalesinde kışladıkta kıtlık oldu. İlk baharında Oğuz’a doğru ordu sevk ettim. İlk ordu dışarı çıkmıştı, ikinci ordu merkezde idi. Üç Oğuz ordusu basıp geldi. Yaya, kötü oldu diyip yenmek için geldi. Bir kısım ordusu evi barkı yağma etmek için gitti, bir kısım ordusu savaşmak için geldi. Biz az idik, kötü durumda idik. Oğuz … düşman … Tanrı kuvvet verdiği için orda mızrakladım, dağıttım. Tanrı bahşettiği için, ben kazandığım için Türk milleti kazanmıştır. Ben küçük kardeşimle beraber böyle başa geçip kazanmasam Türk milleti ölecekti, yok olacaktı. Türk beyleri, milleti, böyle düşünün, böyle bilin! Oğuz kavmi … göndermeden, diye ordu sevk ettim. Evini barkını bozdum. Oğuz kavmi Dokuz Tatar ile toplanıp geldi. Aguda iki büyük savaş yaptım. Ordusunu bozdum. İlini orda aldım. Öyle kazanıp … Tanrı buyurduğu için otuzüç yaşımda … idi. Seçkin, muhterem, güç beslemiş olan, kahraman kağanına ihanet etti. Üstte Tanrı, mukaddes yer, su, amcam kağanın devleti kabul etmedi olacak. Dokuz Oğuz kavmi yerini, suyunu terk edip Çin’e doğru gitti. Çin … bu yere geldi. Besleyeyim diye düşünüp … millet …. suçla … güneyde Çin’de adı sanı yok oldu. Bu yerde bana kul oldu. Ben kendim kağan oturduğum için Türk milletini … kılmadım. İli, töreyi çok iyi kazandım … toplanıp … orda savaştım. Askerini mızrakladım. Teslim olan teslim oldu, millet oldu; Ölen öldü. Selengadan aşağıya yürüyerek Kargan vâdisinde evini, barkını orda bozdum … ormana çıktı. Uygur valisi yüz kadar askerle doğuya kaçıp gitti …… Türk milleti aç idi. O at sürüsünü alıp besledim. Otuz dört yaşımda Oğuz kaçıp Çin’e girdi. Eseflenip ordu sevk ettim. Hiddetle .., oğlunu, karısını orda aldım. İki valili millet ….. Tatabı milleti Çin kağanına itaat etti. Elçisi, iyi sözü, niyazı gelmiyor diye yazın ordu sevk ettim. Milleti orda bozdum. At sürüsünü … askeri toplanıp geldi. Kadırkan ormanına kon … yerine doğru, suyuna doşru kondu. Güneyde Karluk milletine doşru ordu sevk et diyip Tudun Yamtarı gönderdim, gitti … Karluk valisi yok olmuş, küçük kardeşi bir kaleye … kervanı koşmadı. Onu korkutayım diyip ordu sevk ettim. Koruyucu iki üç kişi ile beraber kaçıp gitti. Halk kütlesi kağanım geldi diyip övdü … ad verdim. Küçük adlı …

Güneydoğu Yüzü
…. Gök Öngü çiğneyerek ordu yürüyüp, gece ve gündüz yedi zamanda susuzu geçtim. Çorağa ulaşıp yağmacı askeri … Keçine kadar …

Güney Yüzü
… Çin süvarisini, on yedi bin askeri ilk gün öldürdüm. Piyadesini ikinci gün hep öldürdüm. Bi … aşıp vard … defa ordu sevk ettim. Otuzsekiz yaşımda kışın Kıtay’a doğru ordu sevk ettim … Otuz dokuz yaşımda ilk baharda Tatabı’ya doğru ordu sevk ettim…. ben … öldürdüm. Oğlunu, karısını, at sürüsünü, servetini … millet… karısını yok kıldım……. savaştım. … verdim. Kahraman erini öldürüp balbal kılı verdim. Elli yaşımda Tatabı milleti Kıtaydan ayrıldı. … lker dağına … Ku general kumandasında kırk bin asker geldi. Töngkes dağında hücum edip vurdum. Otuz bin askeri öldürdüm. On bin … ise … öktüm. Tatabı …. öldürdü. Büyük oğlum hastalanıp yok olunca Ku’yu, generali balbal olarak diki verdim. Ben on dokuz yıl şad olarak oturdum, on dokuz yıl kağan olarak oturdum, il tuttum. Otuz bir … Türk’üm için, milletim için iyisini öylece kazanı verdim. Bu kadar kazanıp babam kağan köpek yılı, onuncu ay, yirmi altıda uçup gitti. Domuz yılı, beşinci ay, yirmi yedide yas töreni yaptırdım. Bukağ vali … babası Lisün Tay generalin başkanlığında beş yüz yiğit geldi. Kokuluk …. altın, gümüş fazla fazla getirdi. Yas töreni kokusunu getirip diki verdi. Sandal ağacı getirip öz … Bunca millet saçını, kulağını … kesti. İyi binek atını, kara samurunu, mavi sincabını sayısız getirip hep bıraktı. Tanrı gibi Tanrı yaratmış Türk Bilge Kağanı, sözüm: Babam Türk Bilge Kağan’ı oturduğunda şimdiki Türk beyleri, sonra Tarduş beyleri; Kül Çor başta olarak, arkasından şadpıt beyleri; önde Tölis beyleri; Apa Tarkan başta olarak, arkasından şadpıt beyleri; bu … Taman Tarkan, Tonyukuk Boyla Baga Tarkan ve buyruk … iç buyruk; Sebig Kül İrkin başta olarak, arkasından buyruk; bunca şimdiki beyler, babam kağana fevkalâde fevkalâde çok iltica etti … Türk beylerini, milletini fevkalâde çok yüceltti, övdü … babam kağan … ağır taşı, kalın ağacı Türk beyleri, milleti … Kendime bunca …

Kuzey Yüzü
Tanrı gibi gökte olmuş Türk Bilge Kağanı, bu zamanda oturdum. Sözümü tamamiyle işit. Bilhassa küçük kardeş yeğenim, oğlum, bütün soyum, milletim, güneydeki Şadpıt beyleri, kuzeydeki Tarkat, Buyruk beyleri, Otuz Tatar, … Dokuz Oğuz beyleri, milleti! Bu sözümü iyice işit, adamakıllı dinle: Doğuda gün doğusuna, güneyde gün ortasına, batıda gün batısına, kuzeyde gece ortasına kadar, onun içindeki millet hep bana tâbidir. Bunca milleti hep düzene soktum. O şimdi kötü değildir. Türk kağanı Ötüken ormanında otursa ilde sıkıntı yoktur. Doğuda Şantung ovasına kadar ordu sevk ettim, denize ulaşmama az kaldı. Güneyde Dokuz Ersin’e kadar ordu sevk ettim, Tibet’e ulaşmama az kaldı. Batıda İnci nehrini geçerek Demir Kapıya kadar ordu sevk ettim. Kuzeyde Yir Bayırku yerine kadar ordu sevk ettim. Bunca yere kadar yürüttüm. Ötüken ormanından iyisi hiç yokmuş. İl tutacak yer Ötüken ormanı imiş. Bu yerde oturup Çin milleti ile anlaştım. Altını, gümüşü, ipeği, ipekliyi sıkıntısız öylece veriyor. Çin milletinin sözü tatlı, ipek kumaşı yumuşak imiş. Tatlı sözle, yumuşak ipek kumaşla aldatıp uzak milleti öylece yaklaştırırmış. Yaklaştırıp, konduktan sonra, kötü şeyleri o zaman düşünürmüş. İyi bilgili insanı, iyi cesur insanı yürütmezmiş. Bir insan yanılsa kabilesine, milletine, akrabasına kadar barındırmaz imiş. Tatlı sözüne, yumuşak ipek kumaşına aldanıp çok çok, Türk milleti, öldün; Türk milleti, öleceksin! Güneyde Çogay ormanına, Tögültün ovasına konayım dersen, Türk milleti, öleceksin! Orda kötü kişi şöyle öğretiyormuş: Uzak ise kötü mal verir, yakın ise iyi mal verir diyip öyle öğretiyormuş. Bilgi bilmez kişi o sözü alıp, yakına varıp, çok insan öldün! O yere doğru gidersen Türk milleti, öleceksin! Ötüken yerinde oturup kervan, kafile gönderirsen hiç bir sıkıntın yoktur. Ötüken ormanında oturursan ebediyen il tutarak oturacaksın. Türk milleti, tokluğun kıymetini bilmezsin. Acıksan tokluk düşünmezsin. Bir doysan açlığı düşünmezsin. Öyle olduğun için beslemiş olan kağanının sözünü almadan her yere gittin. Hep orda mahvoldun, yok edildin. Orda, geri kalanınla, her yere zayıflayarak ölerek yürüyordun. Tanrı buyurduğu için, kendim devletli olduğum için kağan oturdum. Kağan oturup aç, fakir milleti hep toplattım. Fakir milleti zengin kıldım. Az milleti çok kıldım. Yoksa bu sözümde yalan var mı? Türk beyleri, milleti, bunu işitin! Türk milletini toplayıp il tutacağını burda vurdum. Yanılıp öleceğini yine burda vurdum. Her ne sözüm varsa ebedî taşa vurdum. Ona bakarak bilin. Şimdiki Türk milleti, beyleri, bu zamanda itaat eden beyler olarak mı yanılacaksınız? Babam kağan, amcam kağan oturduğunda dört taraftaki milleti nasıl düzene sokmuş … Tanrı buyurduğu için kendim oturduğumda dört taraftaki milleti düzene soktum ve tertipledim … kıldım. … Türgiş kağanına kızımı … fevkalâde büyük törenle alı verdim. Türgiş kağanının kızını fevkalâde büyük törenle oğluma alıverdim … fevkalâde büyük törenle alı verdim … yaptırdım … başlıya baş eğdirdim, dizliye diz çöktürdüm. Üstte Tanrı, altta yer bahşettiği için gözle görülmeyen, kulakla işitilmeyen milletimi doğuda gün doğusuna, güneyde … batıda … Sarı altınını, beyaz gümüşünü, kenarlı ipeğini, ipekli kumaşını, binek atını, aygırını, kara samurunu, mavi sincabını Türk’üme, milletime kazanı verdim, tanzim edi verdim … kedersiz kıldım. Üstte Tanrı kudretli … Türk beylerini, milletini … besleyin, zahmet çektirmeyin, incitmeyin! … benim Türk beylerim, Türk milletim,… kazanıp … bu … bu kağanından, bu beylerinden … suyundan ayrılmazsan, Türk milleti, kendin iyilik göreceksin, evine gireceksin, dertsiz olacaksın. … Ondan sonra Çin kağanından resimciyi hep getirttim. Benim sözümü kırmadı, maiyetindeki resimciyi gönderdi. Ona bambaşka türbe yaptırdım. İçine dışına bambaşka resim vurdurdum. Taş yontturdum. Gönüldeki sözümü vurdurdum … On Ok oğluna, yabancına kadar bunu görüp bilin! Ebedî taş yontturdum … yontturdum, yazdırdım. … O taş türbesini …

Batı Yüzü
… üstte … Bilge Kağan uçtu. Yaz olsa, üstte gök davulu gürler gibi, öylece ve dağda yabani geyik gürlese, öylece mateme gark oluyorum. Babam kağanın taşını kendim kağan …… bilge kağan oldi.

Güneybatı Yüzü
Bilge Kağan kitâbesini Yollug Tigin, yazdım. Bunca türbeyi, resimi, sanatı … kağanın yeğeni Yollug Tigin ben bir ay dört gün oturup yazdım, resimledim

Hafız Esad

Haziran 29th, 2012

Esad yoksul bir Alevi çocuğu olaraka dünyaya gözlerini açtı. Çocukluğu maddi zorluklarla geçen her yoksul ailenin çocuğu gibi asker olmak istedi. 1955’te Hums Askeri Akademisi’nden pilot subay olarak mezun oldu ve 1958 yılında gece savaşı eğitimi görmek amacıyla SSCB’ye gönderildi. Yurduna döndükten sonra uzun yıllar orduya hizmet eden Esad, başarılarıyla hava filosu komutanlığına kadar yükseldi.

1961’de Mısır Devlet Başkanı Nasır’ın başını çektiği Pan-Arap ütopyosını gerçekleştirmeye çalışan Birleşik Arap Cumhuriyeti’nden Suriye’nin çekilmesine karşı çıkınca ordudan ihraç edildi. Ordudan ayrıldıktan sonra 16 yaşında üye olduğu Baas Partisi’nin askeri kanadında önemli görevler üstlendi.

Esad, 1966’da Baas Partisi*nin Suriye kolu içindeki radikal ve bağımsızlık yanlısı kanadın, barışçı kanadı devirmesinin ardından partideki hizmetlerinin karşılığında Savunma Bakanı oldu.

Filistinli gerillalarla Ürdün ordusu arasında çıkan Ürdün içsavaşında hangi tarafın tutulacağı tartışmaları ülkeyi böldüğü dönemden başarıyla sıyrılarak 13 Kasım 1970’te kansız bir darbeyle iktidarı ele aldı. Mart 1971’de yapılan halkoylaması ile de Suriye’nin Devlet Başkanı oldu ve bugün hayata gözlerini yumana kadar bu görevi sürdürdü.

Esad’ın, ülkeyi yönettiği dönem dünyanın kaynayan kazanı Ortadoğu’nun en hareketli yılları idi. Doğu komşusu Irak’ta iktidar ve kardeş parti Baas yöneticileriyle hiç bir zaman yıldızı barışmadı. 1973 Arap İsrail savaşında Mısır’ın yanında yeraldı ancak yenilgiyle çıktığı savaşın ardından Mısır ile de yolları ayrıldı.

Esad zamanla gelişen bölgedeki yalnızlığını dönemin süper gücü SSCB ile ilişkiye geçerek kapatmaya çalıştı. Bu destekle bölgede hatırı sayılır güçlerden biri haline gelen Esad yönetimi müttefikinin politikalarını destekledi. Bu paralelde en büyük icraati Ortadoğu’da İsrail’e karşı direnişin sembolü haline gelen Filistin Kurtuluş Örgütü‘ne destek vermek oldu.

Ürdün’den kovulduktan sonra İsrail’e karşı direnişi Lübnan’an sürdüren FKÖ bu kez de Lübnan’da sorun oldu. FKÖ bu kez de Lübnan’da üstünlüklerini kaybetmek istemeyen farklı gruplarla (Amerikan yanlısı Hıristiyan Falanjistler, Arap ülkeleri tarafından desteklenen Maruniler, İsrail yanlısı Hıristiyan milisler…)çatışmak zorunda kaldı ve Lübnan iç savaşı başladı. Bu dönemde Suriye FKÖ’yü destekliyordu. Esad yönetimi ortadoğudaki Arap direnişinin simgesi haline gelen FKÖ’yü güdümüne alarak Arap dünyasının liderliğine oynamak istiyordu. Lübnan’da çıkan içsavaşa müdahale kararı alan Esad 1976 yılında Lübnan’a girdi. Bu müdahaleye birçok Arap ülkesi karşı çıktı, çünkü bu müdahale ile Esad yönetimi liderlik yarışında öne geçebilirdi. İçsavaşı sona erdirme bahanesiyle yapılan müdahale başlangıçta FKÖ yararına yorumlandıysa da FKÖ Suriye güdümüne girmeyi reddetti. O günden sonra FKÖ ile Suriye’nin yolları ayrıldı. FKÖ’den umudu kesen Suriye İsrail’e karşı direnişteki etkinliğini kaybetmemek için bölgede mücadele eden başka grupları desteklemeye başladı. 6 yıl süren Lübnan işgali İsrail’in 1982’de FKÖ’yü kökten yok etmek için Lübnan’a girmesiyle sona erdi.

Esad yönetimi bu kez de 1979 yılından beri anlaşamadığı Irak’la yeni sorunlar yaşamaya başladı. Sınır problemlerinde anlaşamadığı komşusunun kendi topraklarından geçen boru hattını kapattı. Irak’tan petrol alamayan Esad yönetimi bu kez de İran alternatifine yöneldi. Bu yıllarda Suriye İran’dan petrol ve SSCB’den aldığı ekonomik ve askeri yardımlarla güçlü bir dönem geçirdi. Ve bölgedeki en büyük düşmanı İsrail’e karşı katı bir tutumunu pekiştirdi.

1980 yılının sonlarına doğru Esad artık İsrail ve ABD’ye karşı sert tutumundan vazgeçerek daha ılımlı politikalar üretmeye başladı ve ülke içindeki tehditlere yöneldi. İlk olarak karşısına Mısır kaynaklı Müslüman Kardeşler Örgütü’nün muhalefeti çıktı. Bu örgüte karşı başlattığı hareket ülke çapında bir çok insanın ölmesine neden oldu. Bu hareketi ise dünya Şubat 1982’de Müslüman Kardeşler’in kalesi Hama kentini haritadan sildiği ve onbinlerce kişinin hayatını kaybettiği olayla duydu.

Esad 1984 yılında iktidarı için bu kez de kardeşi ile mücadele etmek zorunda kaldı. Ve kardeşinin darbe girişimi başarısız oldu. Tüm bu olaylarda insan hakları örgütleri Esad’ı şiddet kullanmakla ve baskı yapmakla suçladı.

Esad sıkı sıkya sarıldığı iktidarını 19 yıl boyunca kimseye kaptırmadı. Son yıllarda dış dünyaya daha çok açılan Esad, ülkedeki özel girişimi de desteklemeye başlamıştı. Geçen yıl İsrail’le de barış görüşmelerine başlayan Esad ölümünden önce ortadoğu barışına yakın politikalar üretiyordu. Esad kendisinden sonra iktidara geçmesini istediği büyük oğlunu yıllarcaiyi bir eğitimle yetiştirmişti, ancak veliaht oğul bir trafik kazasında hayatını kaybetti. Bu kazanın ardından Esad’ın umutsuzluğa kapıldığı ve bunalıma girdiği yorumları yapılıyordu. Akciğer kanserine yakalanan Esad’a CIA raporlarından alındığı iddia edilen verilere göre bir kaç ay ömür biçiliyordu.


*Baas: Arapça, diriliş anlamına gelir. Marksizm, 19. yüzyil Alman milliyetçiligi ve geleneksel Arap milliyetçiliginin karışımı niteliğindeki bir ideolojiye dayanan baas fikriyatı hem sosyalist hem faşist bir siyasi metoda sahiptir. 1940’lı yıllarda Şam’da, savaş altında kurulan bir parti. Amacı, tüm Arapları birleştirmek. Zaten Ortodoks Hıristiyan Mişel Eflak ile Sünni Müslüman Selahattin el-Bitar tarafından kurulmuş. İlk kongresini 1947 yılında yapmış. 1953 yılında Ekrem El Havrani’nin ‘Arap Sosyalist Partisi’ ile birleşerek ‘Arap Sosyalist Baas Partisi’ adını almış. Parti, tüm Arap dünyasını önce özgürlüğe sonra da sosyalizme ulaştırmak hedefini güdüyor.