Posts Tagged ‘yürür’

Liseli Kız

Cuma, Haziran 22nd, 2012

Benim de bir zamanlar sevdiğim vardı
Beyaz dantel yakalı liseli bir kız.
Bağlarda, bahçelerde, yaylalarda yeşeren
Al karanfiller gibiydi aşkımız…

Gülünce içimde rengârenk güzel,
Güller açılırdı iri.
Hani bilirsiniz ya yıldızsız siyah
Geceler gibiydi gözleri.

Bir mermer çeşmeden akan su gibi,
Geçip gidiyordu günlerimiz.
Biz bize yaşıyorduk kendi kaderimizi
Bütün yaratıklardan habersiz.
Ve yuvada bekleşen sabırsız, küçük
Serçeler gibiydik ikimiz.

Gözleri konuşurdu susunca, mahzun:
‘Seni seviyorum’ derdi.
Sevdadan, gurbetten, hasretten yana
Sıcak türküler söylerdi…

Üstelik bir ceylan gibi sebepsiz
Ürkek halleri vardı.
Ayrılık deyince oturup sessiz
Çocuklar gibi ağlardı.

Bilmiyorum şimdi kaç yıl, kaç mevsim
İçli mektuplar yazdık.
Bazen yan yana yürür, beraber otururduk
Ama konuşamazdık.

Ben görmedim şimdi öyle diyorlar
Büyümüş artık liseli kız, gelin olmuş…
Unuttum her şeyi diyormuş
Ve her gece rüyâsını nur topu kadar güzel
Sarışın çocukları süslüyormuş.

Görsem çocuklarını şimdi diyorum
Bakamam yüzlerine çaresiz
Bana bakar çocuklar sessiz.
Çocukları gözlerinden tanırım
Biliyorum, hiç birşey bilmezler ama
Bakamam, utanırım

Yavuz Bülent Bakiler

SERSERİ ; Necip Fazıl KISAKÜREK

Cuma, Haziran 22nd, 2012

Yeryüzünde yalnız benim serseri,
Yeryüzünde yalnız ben derbederim.
Herkesin dünyada varsa bir yeri,
Ben de bütün dünya benimdir derim.

Yıllarca gezdirdim hoyrat başımı,
Aradım bir ömür, arkadaşımı.
Ölsem dikecek yok mezar taşımı;
Halime ben bile hayret ederim.

Gönlüm ne dertlidir, ne de bahtiyar;
Ne kendisine yâr, ne kimseye yâr,
Bir rüya uğrunda ben diyâr diyâr,
Gölgemin peşinden yürür giderim…

Tevfik Fikret Şiirleri

Cuma, Haziran 22nd, 2012

Tevfik Fikretin şiirleri
Tevfik Fikret bütün şiirleri

Bana Kimsin Diye Sorma Meleğim

Bana kimsin diye sorma meleğim
Pek güzel dinle de izah edeyim
Nam-ı naçizime `Fikret’ derler
Şi’re de nisbetimi söylerler
Kaldığım varsa da gah ekmeksiz
Kalmadım şimdiye dek mesleksiz
Nur bekler gibi nısf-ı şebde
Bekledim on iki yıl mektebde
Sonra çıktım ne için bilmeyerek
Bu da bir cilve-i baht olsa gerek
Bab-ı Ali’ye müdavimlendim
Ehl-i namus diye mimlendim
Şimdi bir hayli eser sahibiyim
Ahmed İhsan’da musahhih gibiyim
Saye-i lutf-i cihan-banide
Hocayım Mekteb-i Sultani’de…

Balıkçılar

– Bugün açız yine evlatlarım, diyordu peder,
Bugün açız yine; lakin yarın, Ümid ederim,
Sular biraz daha sakinleşir… Ne çare, kader!

– Hayır, sular ne kadar coşkun olsa ben giderim
Diyordu oğlu, yarın sen biraz ninemle otur;
Zavallıcık yine kaç gündür işte hasta…

– Olur;
Biraz da sen çalış oğlum, biraz da sen çabala;
Ninen baban, iki miskin, biz artık ölmeliyiz…
Cocuk düşündü şikayetli bir nazarla: – Ya biz,
Ya ben nasıl yaşarım siz ölürseniz?

Hala
Dışarda gürleyerek kükremiş bir ordu gibi
Döğerdi sahili binlerce dalgalar asabi.

– Yarın sen ağları gün doğmadan hazırlarsın;
Sakın yedek biraz ip, mantar almadan gitme…
Açınca yelkeni hiç bakma, oynasın varsın;
Kayık çocuk gibidir: Oynuyor mu kaydetme,
Dokunma keyfine; yalnız tetik bulun, zira
Deniz kadın gibidir: Hiç inanmak olmaz ha!

Deniz dışarda uzun sayhalarla bir hırçın
Kadın gürültüsü neşreyliyordu ortalığa.

– Yarın küçük gidecek yalnız, öyle mi, balığa?
– O gitmek istedi; “Sen evde kal!” diyor…
– Ya sakın
O gelmeden ben ölürsem?

Kadın bu son sözle
Düşündü kaldı; balıkçıyla oğlu yan gözle
Soluk dudaklarının ihtizaz-ı hasirine
Bakıp sükut ediyorlardı, başlarında uçan
Kazayı anlatıyorlardı böyle birbirine.
Dışarda fırtına gittikçe pür-gazab, cuşan
Bir ihtilac ile etrafa ra’şeler vererek
Uğulduyordu…

– Yarın yavrucak nasıl gidecek?

şafak sökerken o, yalnız, bir eski tekneciğin
Düğümlü, ekli, çürük ipleriyle uğraşarak
ılerliyordu; deniz aynı şiddetiyle şırak –
şırak döğüp eziyor köhne teknenin şişkin
Siyah kaburgasını… Ah açlık, ah ümid!
Kenarda, bir taşın üstünde bir hayal-i sefid
Eliyle engini guya işaret eyleyerek
Diyordu: “Haydi nasibin o dalgalarda, yürü!”

Yürür zavallı kırık teknecik, yürür; “Yürümek,
Nasibin işte bu! Hala gözün kenarda… Yürü!”
Yürür, fakat suların böyle kahr-ı hiddetine
Nasıl tahammül eder eski, hasta bir tekne?

Deniz ufukta, kadın evde muhtazır… ölüyor:
Kenarda üç gecelik bar-ı intizariyle,
Bütün felaketinin darbe-i hasariyle,
Tehi, kazazede bir tekne karşısında peder
Uzakta bir yeri yumrukla gösterip gülüyor;
Yüzünde giryeli, muzlim, boğuk şikayetler…

Tevfik Fikret Balıkçılar Şiiri

Cuma, Haziran 22nd, 2012

Tevfik Fikret Balıkçılar Şiiri
Balıkçılar Tevfik Fikret Şiiri
Tevfik Fikret Balıkçılar

BALIKÇILAR

– Bugün açız yine evlatlarım, diyordu peder
Bugün açız yine; lakin yarın, ümid ederim
Sular biraz daha sakinleşir… Ne çare, kader

– Hayır, sular ne kadar coşkun olsa ben giderim
Diyordu oğlu, yarın sen biraz ninemle otur
Zavallıcık yine kaç gündür işte hasta

– Olur
Biraz da sen çalış oğlum, biraz da sen çabala
Ninen baban, iki miskin, biz artık ölmeliyiz
Çocuk düşündü şikayetli bir nazarla: – Ya biz
Ya ben nasıl yaşarım siz ölürseniz

Hâlâ
Dışarda gürleyerek kükremiş bir ordu gibi
Döğerdi sahili binlerce dalgalar asabi

– Yarın sen ağları gün doğmadan hazırlarsın
Sakın yedek biraz ip, mantar almadan gitme…
Açınca yelkeni hiç bakma, oynasın varsın
Kayık çocuk gibidir: Oynuyor mu kaydetme
Dokunma keyfine; yalnız tetik bulun, zira
Deniz kadın gibidir: Hiç inanmak olmaz ha

Deniz dışarda uzun sayhalarla bir hırçın
Kadın gürültüsü neşreyliyordu ortalığa

– Yarın küçük gidecek yalnız, öyle mi, balığa
– O gitmek istedi; “Sen evde kal!” diyor…
– Ya sakın
O gelmeden ben ölüsem

Kadın bu son sözle
Düşündü kaldı; balıkçıyla oğlu yan gözle
Soluk dudaklarının ihtizaz-ı hasirine
Bakıp sükut ediyorlardı, başlarında uçan
Kazayı anlatıyorlardı böyle birbirine
Dışarda fırtına gittikçe pür-gazab, cuşan
Bir ihtilac ile etrafa ra’şeler vererek
Uğulduyordu…

– Yarın yavrucak nasıl gidecek

Şafak sökerken o, yalnız, bir eski tekneciğin
Düğümlü, ekli, çürük ipleriyle uğraşarak
İlerliyordu; deniz aynı şiddetiyle şırak –
şırak döğüp eziyor köhne teknenin şişkin
Siyah kaburgasını… Ah açlık, ah ümid
Kenarda, bir taşın üstünde bir hayal-i sefid
Eliyle engini güya işaret eyleyerek
Diyordu: “Haydi nasibin o dalgalarda, yürü!”

Yürür zavallı kırık teknecik, yürür; “Yürümek
Nasibin işte bu! Hâlâ gözün kenarda… Yürü!”
Yürür, fakat suların böyle kahr-ı hiddetine
Nasıl tahammül eder eski, hasta bir tekne?

Deniz ufukta, kadın evde muhtazır… Ölüyor
Kenarda üç gecelik bar-ı intizariyle
Bütün felaketinin darbe-i hasariyle
Tehi, kazazede bir tekne karşısında peder
Uzakta bir yeri yumrukla gösterip gülüyor
Yüzünde giryeli, muzlim, boğuk şikayetler…

Tevfik Fikret

Makedonya Türk Halkı Atasözleri

Pazar, Haziran 17th, 2012

Makedonya Türk Halkı Atasözleri

Tugbam sitesinde en güzel Makedonya Türk Halkı Atasözleri sizler için hazırlandı
. Buyurun Kısa Makedonya Türk Halkı Atasözleri
Makedonya’da Türk Halkları Atasözleri
Makedonyalı Türklerin Atasözler

Abdal tekkede Hacı Mekke’de bulunur. (Üsküp)

Balta kendi sapını kesmez. (Üsküp)

Dilsiz olmak çok sülemekten daha iyidir. (Kalkandelen)

Hak kuvvetin üstündedir. (Vrapişte)

Bal tutan parmağını yalar.

Boş çuval ayakta durmaz.

Can çıkmadan huy çıkmaz.

Dağ dağa kavuşmaz, insan insana kavuşmaz.

Demir kızgın iken dövülür.

Evdeki esap (hesap) pazarda uymaz.

Horoz ölmiş, güzi çöplükte kalmış.

İt ürer, kervan yürür.

Kızım sana söylüyorum gelinim sen işit.

Kuru yanında yaş da yanar.

Kurt dumanlı avayı (havayı) sever.

Misafir umduğunu değil, bulduğunu yer.

Sabır acıdır meyvesi tatlıdır.

Sütten yanan yoğurdu üfürür.

Taş yerinde ağırdır.

Ucuz etin çorbası tatsız olur.

Üzüm üzüme baka baka kararır.

Yalancının evi yanmış, çimse inanmamiş.

Yalancının mumu yatsıya kadar yanar.

Mal, can yongasi.

Üküz üldi, ortaklık bozuldi.

Azerbeycan Atasözleri

Pazar, Haziran 17th, 2012

Azerbeycan Atasözleri

Tugbam sitesinde en güzel Azerbeycan Atasözleri sizler için hazırlandı
. Buyurun Kısa Azerbeycan Atasözleri

Azeri Atasözleri
Azarbaycan Atasözleri

Aç eşek katırdan tez yürür.

At ölür, itlere bayram olur.

Aşıka Bağdat uzak değil.

Ata evi er evi; er evi zindan evi.

Dünya bir yağlı kuyruktur, yiyebilene aşkolsun.

Helva helva demekle ağız şirin olmaz.