Archive for the ‘Sağlık’ Category

Hasta Hakları

Perşembe, Haziran 21st, 2012

Hasta hakları nelerdir
Tıbbi Gereklere Uygun Teşhis, Tedavi ve Bakım
Hasta Haklarının Korunması
Mahremiyete Saygı Gösterilmesi

Sağlık hizmeti almak için bir sağlık kuruluşuna başvuran herkesin bilmesi gereken hasta hakları hakkında detaylı bilgiler:

1. Hizmetten genel olarak faydalanma:
Adalet ve hakkaniyet ilkeleri çerçevesinde sağlıklı yaşamanın teşvik edilmesine yönelik faaliyetler ve koruyucu sağlık hizmetlerinden faydalanmaya,

2. Eşitlik içinde hizmete ulaşma:
Irk, dil, din ve mezhep, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, ekonomik ve sosyal durumları dikkate alınmadan hizmet almaya,

3. Bilgilendirme:
Her türlü hizmet ve imkanın neler olduğunu öğrenmeye,

4. Kuruluşu seçme ve değiştirme:
Sağlık kuruluşunu seçme ve değiştirmeye ve seçtiği sağlık kuruluşunda verilen sağlık hizmetlerinden faydalanmaya,

5. Personeli tanıma, seçme ve değiştirme:
Sağlık hizmeti verecek ve vermekte olan tabiplerin ve diğer personelin kimliklerini, görev ve ünvanlarını öğrenmeye, seçme ve değiştirmeye,

6. Bilgi İsteme:
Sağlık durumu ile ilgili her türlü bilgiyi sözlü veya yazılı olarak istemeye,

7. Mahremiyet:
Gizliliğe uygun olan bir ortamda her türlü saglık hizmetini almaya,

8. Rıza ve İzin:

Tibbi müdahalelerde rızanın alınmasıına ve rıza çerçevesinde hizmetten faydalanmaya,

9. Reddetme ve durdurma:
Tedaviyi reddetmeye ve durdurulmasini istemeye,

10. Güvenlik:
Sağlık hizmetini güvenli bir ortamda almaya,

11. Saygınlık görme:
Saygı, itina ve ihtimam gösterilerek, güleryüzlü, nazik, sefkatli sağlık hizmeti almaya,

12. Rahatlık:
Her türlü hijyenik şartlar sağlanmış, gürültülü ve rahatıiz edici bütün etkenler giderilmiş bir ortamda sağlık hizmeti almaya,

13. Ziyaret:
Kurum ve kuruluşlarca belirlenen usül ve esaslara uygun olarak ziyaretçi kabul etmeye,

14. Refakatçi bulundurma:
Mevzuatın, sağlık kurum ve kuruluşlarının imkanları ölçüsünde ve tabibin uygun görmesi durumunda refakatçı bulundurmayı istemeye,

15. Müracaat, şikayet ve dava hakkı:
Haklarının ihlali halinde, mevzuat çerçevesinde her türle başvuru, şikayet ve dava hakıinı kullanmaya,

16. Sürekli hizmet:
Gerektiği sürece. sağlık hizmetlerinden yararlanmaya, HAKKI VARDIR.

Tıp Sözlüğü

Perşembe, Haziran 21st, 2012

> A <

ABDOMEN:Karın,batın.

ABORTUS:Çocuk düşürme,düşük.

ABSANS:Kısa süreli şuur kaybı.

ABSE:Çevre dokulardan kese tarzında doku ile sınırlı içerisi cerahat ile dolu oluşum.

ABSORBSİYON:Emilme, örn.sindirim, gıdaların barsaklarda absorbsiyonudur denilebilir.

ADRENALİN:Böbreküstü bezlerinin iç kısımları tarafından salgılanan bir hormondur. Tabiatta bu hormonun görevi, organizmayı acil harekete hazırlamaktır ve etkisini, nabzın atışı, kanın iç organlar ve deriden kaslara sevk edilmesi, karaciğerdeki glikojenin glikoza değişmesi ve böylelikle acil bir enerji kaynağı sağlanması şeklinde gösterir.

AFAKİ:Gözde, lensin olmaması.

AFAZİ:Beyindeki ilgili alanların tahribi sonucu, konuşma veya konuşulanı anlama yeteneğinin kaybı. Disfazi, aynı durumun daha hafif bir formudur.

AFRODİZYAK:Cinsi arzuyu artırıcı maddeler, ilaçlara verilen isim.

AFONİes kaybı. Kısmi veya tam olabilir. Afoni sebepleri, genellikle konuşma kaslarını kontrol eden sinirlerin hastalığı veya zedelenmesi, boğaz, gırtlak hastalıkları veya nörozdur. Histerik afoninin nedeni, şuuraltı, hiç konuşamamak veya özel bir durumda konuşmamamk arzusudur.

AGLÜTİNASYONıvı bir süspansiyonda, ufak cisimciklerin bir araya gelip birbirlerine yapışmasıdır.

AGORAFOBİ:Geniş, açık bir sahada yalnız kalınca hissedilen, kontrol edilemeyen bir korkudur.

AJİTASYON:Kişinin etrafa saldırganlığı, aşırı aktivitesi ile karakterize durum.

AJİTE:Rahatsız, huzursuz, taşkınlık yapan.

AKNE:Yüz, omuzlar, sırt ve göğüsteki yağ bezleriyle ilgili kronik bir deri hastalığıdır. En çok 14-20 yaşlar arasında görülür ve bu hastalığın tipik belirtileri olan siyah noktalar, sivilceler, gençlerin bu en hassas devirlerinde genellikle psikolojik rahatsızlıklara yol açar. Yağ bezlerinin kanalında bir tıkaç oluşur ve bu tıkacın başı sertleşip siyahlaşır. Bazen, kanal tıkalı olduğu halde, bez yağ salgılamaya devam eder ve böylece içi yağ dolu bir kist oluşur. Siyah noktalara tıpta komedon adı verilir.

AKONDROPLAZİ:Tedavisi olmayan, sebebi bilinmeyen kalıtsal bir cücelik tipidir. Gövde normal büyüklüte olup, kol ve bacaklar anormal derecede kısa ve baş normalden büyüktür.

AKOMODASYON:Gözün optik sisteminin çeşitli uzaklıklara uyum yaparak net görmenin sağlanması.

AKROMEGALİ:Beyin tabanında bulunan hipofiz bezinin ön bölümünün aşırı çalışmasına bağlı bir durumdur. Büyüme tamamlanmadan, kemiklerin uzaması sona ermeden erken çağlarda baş gösterirse jigantism adı verilen dev görünüm oluşur. Bozukluk büyüme çağının bitiminden sonra baş gösterirse, el ve ayakların genişlemesi, çene ve burnun büyümesi ve sesin kalınlaştığı görülür.

AKUSTİK SİNİR:İşitme siniri.

AMBLİYOPİ:Gözde belirli bir bozukluk olmaksızın oluşan görme tembelliği.

AMNEZİ:Hafızanın kısmen veya tamamen kaybolması.

ANALJEZİK:Ağrı kesici.

ANEMİ:Kısaca, halk arasında kansızlık olarak bilinen anemi, alyuvarların sayı olarak az olması ve alyuvarların içerisinde bulunan hemoglobin adı verilen maddenin miktarının azlığıdır.

ANEMİK:Kan değerleri düşük olan, yani kan sayımında eritrosit sayıları ve hemoglobin miktarı düşük olan kişi.

ANERJİ:Özel bir antijene cevap verilmemesi hali. Organizmanın savunma yeteneğinin kaybolması.

ANESTEZİoktorlar, ameliyat sırasında ağrı duymaması için, ameliyattan önce hastaya bir iğne yapar ya da solunum yoluyla bir gaz verirler. Hastanın bilincini yitirerek uykuya geçmesine narkoz, böylece vücudundaki ağrıları duyamayacak duruma gelmesine anestezi, bu duyu yitimine yol açan maddelere de anestezik denir.

ANKSİETE:İç sıkıntısı, iç daralması.

ANOSMİ:Koku alamama, nezle grip gibi enfeksiyonlarda olabildiği gibi koku siniri ile ilgili beyin bölgesindeki patolojilerde de görülebilir.

ANOREKSİ:Anorexia Nervosa, özellikle genç kadınlarda görülebilen, yemek yememek, çok az uyumak, buna rağmen çok aktif olmakla beliren psikolojik bir bozukluktur. Bu durum genellikle kişinin çok şişmanladığı kanısı ile mübalağalı bir şekilde rejim uygulaması ile başlar, önceleri kontrol edilebilen iştah bir süre sonra hakikaten yok olur ve zayıflama normal ölçüleri aşar.

ANSEFALİT:Beyin iltihabı.

ANTİENFLAMATUAR:İltihabi reaksiyonu önleyen madde, ilaç…

ANTİSEPTİK:Mikropları, yani insan, hayvan ve bitkilerin dokularına yerleşerek hastalığa yol açan bakteri, virüs, mantar gibi tek hücreli asalak canlıları yok etmek sağlıklı yaşamın temel koşullarından biridir. Antiseptik, antibiyotik ve dezenfektan gibi değişik adlarla anılan birçok madde bu amaçla geliştirilmiştir. Ama genel olarak “mikrop” öldürücüler denen bütün bu maddelerin bazı özellikleri ve kullanımları farklıdır.

ANTİSEPTİKLERİN TARİHİ:İnsanlar, “mikrop kuramının” bulunmasından yüzyıllarca önce neden ve nasıl etki yaptığını bilmeksizin antiseptikleri kullanıyorlardı. Örneğin çiğ etin bol tuz ve baharatla yoğrularak sucuk biçiminde saklanması, sebzelerin yoğun bir tuz ve limon ya da sirke çözeltisi içinde bekletilerek turşu yapılması, bakterileri büyük ölçüde yok ederek bu besinlerin bozulmasını önlüyordu. Bugünkü antiseptikler ise Louis Pasteur’ün değerli çalışmalarının ürünüdür.

ANTİSEPTİKLER NASIL ETKİ YAPAR?Kimyasal antiseptiklerin mikroplar üzerinde nasıl etkili oldukları tam olarak açıklanamamıştır. Bu maddeler doğrudan doğruya mikrop hücresine girerek yaşamsal işlevlerini engelleyebileceği gibi, mikrop hücresinin dış zarını eriterek de yıkıcı etki gösterebilir. Ne var ki birçok antiseptik normal hücreler üzerinde de ayn etkiyi yapar. Bu yüzden bu maddelerin dikkatli kullanılması gerekir. Bazı antiseptikler ağızdan alındığında ya da vücuda şırınga edildiğinde ağır sonuçlara, hatta ölüme yol açabilir.

ANTİSPAZMODİKpazm çözücü, daha çok iç organlardaki düz kasların kasılmalarını çözen ilaç grubuna verilen isim.

ANTİSTATİKtatik elektrik birikimini önleyen madde.

ANTİTOKSİK:Toksin giderici.

ANTİTÜSSİF:Öksürük giderici.

ANTİVİRAL:Virüslara etkili, virusların zararlı etkilerini önleyen.

ANÜLER:Halka şeklinde.

ANÜRİ:İdrar çıkaramama.

ANÜS:Makat, sindirim kanalının bitiş kısmı.

AORTA:Kalpten çıkan, vücudun en büyük damarı, kalpten çıktıktan sonraki kavisli bölümüne arcus aorta, göğüs kafesi içersinde seyreden kısmına torasik aorta ve karın içersinde seyreden bölümüne de abdominal aorta denir.

AORTİK ANEVRİZMA:Aort damarının her hangi bir bölümünde görülen genişleme.

APANDİSİT:Kör barsak (apendiks) iltihabı.

APATİ:Çevre ile anormal derecede ilgisizlik, duygusuzluk, kayıtsızlık.

APEKS:Uç, tepe, zirve.

APİROJEN:Ateş yükselmesine neden olan herhangi bir madde taşımayan.

APNEolunumun geçici bir zaman içinde durması.

APOPLEKSİ:Felç, inme.

ARAKNOİD:Beynin üzerinin örten ince zar.

ASETABULUM:Uyluk kemiğinin başının, kalça kemiği ile eklem yaptığı çukurluk

ASETİLSALİSİLİK ASİT:Yaygın olarak kullanılan ve bilinen aspirinin kimyasal adı.

ASİDOZ:Organizmanın asit baz dengesinde asit istikametinde bozulma sonucu ortaya çıkan entoksikasyon tablosu.

ASO: “Antistreptolizin O” için kullanılan kısaltma. Streptolizin, “Hemolitik Streptokok” adı verilen bakterilerin salgıladığı toksinin adıdır. Bu toksinin varlığını tespit için yapılan tetkike de kısaca ASO adı verilir. ASO, romatizma gibi bazı Hemolitik Streptokok enfeksiyonlarında yükselir bu açıdan teşhis te ASO değerleri önem taşır.

AŞİL TENDONU:Baldır arka kısmındaki kas grubunun, topuk kemiğine birleşmesini ve ayağın aşağı yukarı hareketini sağlayan yapı(kiriş).

ATROPİN:Belladonna (Güzel Avrat Otu) adlı bitkiden elde edilen bir alkaloiddir. Tıpta çok değişik kullanım alanları vardır. Örneğin, göz dibinin muayenesinde, göz bebeğinin genişletilmesi için, ayrıca anesteziden önce üst solunum yollarında salgıların azaltılması için kullanılır

Neden Hıçkırırız

Perşembe, Haziran 21st, 2012

Akciğerlerimiz kaburgalarımızın içinde birer torba gibi dururlar. Nefes aldığımızda bu torbalar içerlerine alabildikleri kadar hava alarak şişerler. Göğsümüzü karnımızdan ayıran ve akciğerlerimizin altına bitişik büyük bir kas olan diyafram, büzüşerek ciğerlerimizin genişlemesini sağlar, nefes almamıza yardımcı olur.

Süratli yemek yenildiğinde, yutkunma neticesinde yemek ile birlikte bir miktar da hava alınır. Hıçkırık, yiyeceğin yüzeyine yapışarak sindirim sistemine giren bu havayı atmak için sistemin gösterdiği bir tepkidir. Diyafram süratle büzüşerek, çok ani ve hızlı nefes almamızı sağlar. Bu arada boğazımızın üst tarafında, ses tellerimizin bulunduğu kısımda bir kapanma olur ve buradan geçen hava bir an bloke edilir. Bu da ‘hıck’ şeklinde bir sesin çıkmasına neden olur.

Midedeki bir olayla diyaframın ilişkisi, bu iki organdaki sinirlerin birbirine çok yakın hatta iç içe geçmiş olmalarındandır. Bu nedenle en çok yemekten sonra hıçkırırız. Sindirim işlemi bittikten sonra hıçkırık olmaz. Hıçkırığı önlemek için çok çeşitli öneriler vardır.

Baş aşağı durmak, yavaş yavaş su içmek, kolları yukarıda tutmak, nefesi tutmak, ileride bir noktaya bakarak derin nefes almak, buzlu su içmek, nefesi tutarak üç kere yutkunmak, nane yutmak, parmağı kulağa bastırarak su içmek ve korkutmak gibi.

Bunlardan korkutarak insanı şok etmek, dolayısıyla sinir sistemini etkilemek, derin nefes alarak diyaframın mideyi itmesini sağlamak ve de kandaki düşük karbondioksit seviyesinin hıçkırığın oluşumunu hızlandırdığı bilindiğinden nefesi tutmak en mantıklı önlemlerdir.

Aslında ise bu önlemlerin hiçbirine gerek yoktur. Hıçkırıklar yaklaşık 5 saniyede bir olur ve genellikle bir dakikadan fazla sürmezler. Siz önlemlerle uğraşırken, o zaten kendi kendine kesilir. Hıçkırığı kesmek için kabul edilen genel görüş hiçbir önlemin hıçkırığı kesmediğidir. Ancak aylarca süren istisnai durumlarda, muhakkak tıbbi müdahale gerekir, hatta bu durumlarda sinirler üzerinde operasyon yapılması bile gündeme gelebilir.

Çok miktarda biber yemek gibi kimyasal yanmaların, enfeksiyonların ve ülser gibi hastalıkların da hıçkırığı meydana getirebilecekleri ileri sürülüyor. Hıçkırık süresince bir şey yememekte ve içmemekte fayda vardır, çünkü bu sırada tekrar fazla hava alınabilir.

Hıçkırığı önlemek için en iyisi yemeği yavaş yiyin, çok miktarda yemeyin, yemek yerken karbonatlı içki içmeyin, yemeğe konsantre olun, çok konuşmayın ve gülmeyin. Yemeğe saygınız ne kadar artarsa, hıçkırık o kadar azalır.

Yaz Ve Kalp Hastalıkları

Perşembe, Haziran 21st, 2012

Hazırlayan: Prof. Dr. Övsev Dörtlemez – Prof. Dr. Halis Dörtlemez
İç Hastalıkları – Kardiyoloji Uzmanı

Kalp Hastalarının Hastalıkları gereği yaşam boyu dikkat etmeleri gereken bazı kurallar vardır.

Bunlar çoğu kez hastalar tarafından yeni bir yaşam şekli olarak algılanır. Mümkün olduğunca da uymaya özen gösterilir

Her mevsimin kendine özgü güzelliği ve özelliği vardır. Kışın karı ve soğuğu ile yazın sıcağı ve denizi bunların başında gelir.

Kalp Hastası olan kişi yazın ve denizini çok seviyor da olsa, kendini mümkün olduğunca sıcaktan ve yaz-deniz keyfi adına yorgunluktan korumalıdır. Bu nedenle sıcağın ve koruyucu hareketlerin sakıncalarına kısaca değinmek uygun olur.

Sıcaklık ve Deri
İnsanlar içinde bulundukları ortama uyum sağlamada kendilerine yardımcı olan donanımlara sahiptirler.

Çevrenin ve kendi vücut ısınlarının durumuna uyum sağlamada deri çok önemli bir rol oynar
Deri, damarlarının durumunu ihtiyaca göre ayarlayarak damarların genişlemesi veya damarların daralmasını sağlayarak çevrenin sıcağına uyum sağlar. Kişinin sıcağa uyum göstermesinde terleme ve titremeninde önemli bir ayarlayıcı rolü vardır.

Deri, normal koşullarda normal ısıdaki ve istirahatteki erişkin bir insanda kalp debisinin % de 5-10’u kadar bir kan taşır. Isının artmasıyla deri kanlanması artar.
Aşırı ısı artması hallerinde kap debisinin % 50-60’ı deriye gider. Bu gibi hallerde derinin Sempatik Vazokonstriktör sinirleri arayıcılığı ile çeşitli refleks yollar sayesinde dolaşım düzenlenmesi yapılarak kontrol altına alınır.

Yazın aşırı sıcaklarda, sıcağa uzun süre maruz kalmakla en sık görülen aşırı halsizlik, yorgunluk hatta bitkinlik düzeyindeki tablolardır. Sıcak Çarpması (Güneş Çarpması) bu durumlardan biridir.

Ortamın ısısının artmasıyla kişinin deri ve çeşitli organlarında oluşan temel değişiklikleri şöyle özetleyebiliriz.

1- DOLAŞIMDA ,KANIN BÜYÜK KISMI DERİYE YÖNELDİĞİ İÇİN DERİNİN KAN AKIMI VE KAN MİKTARI ARTAR.
2- KALB DEBİSİ VE ATIM HACMİ AZALIR.
3- ARTERİYEL KAN BASINCI ( TANSİYON ) DÜŞER.
4- KARIN İÇ ORGANLARININ KANLANMASI AZALIR.
5- KASLARDA KAN AKIMI AZALIR.

Bu değişiklikler yorgunluk yaratabilecek düzeyde güç sarfiyatını gerektiren her türlü beden-sel faaliyette daha da artar.
Böyle durumlarda kalbin işinin artması dakikadaki atım sayısı-kasılması da artar.

Yukarıdaki açıklamaya çalışmaya çalıştığımız özelliklerden ötürü hipertansiyonlu, kalp yetmezlikli, koroner arter hastalıklı ve tedavi altındaki hastların şunlara dikkat etmleri uygun olur.

FAZLA SICAĞA MARUZ KALMAYINIZ.
YÜRÜYÜŞ VE GEZİNTİLERİNİZİ SABAH ERKEN VEYA AKŞAM SERİN SAATLERDE YAPINIZ.

GÜNLÜK SU ALIMINIZ KISITLANMIŞ BİLE OLSA,YAZIN ÇOK SICAK ZAMANLARI_DA VE AŞIRI TERLEDİĞINİZ DÖNEMLERDE SU KAYBINIZ ARTACAĞI İÇİN YETERLİ SUYUNUZU (GÜNDE ORTALAMA 2-2,5 LİTRE)

TERLE BİRLİKTE VÜCUDUN ELEKTROLİT KAYBI, ÖZELLİKLE SODYUM (TUZ) KAYBI FAZLA OLACAĞI İÇİN-TUZ KISITLAMALI BİR REJİM İÇİNDEYSENİZ DOKTORUNUZUN FİKRİNİ ALARAK YEMEKLERİNİZE BİRAZ TUZ İLAVE EDEBİLİRSİNİZ.

DENİZ KIYISINDA TATİLDE İSENİZ, KUMDA YATIP, GÜNEŞ BANYOSU YAPMAYINIZ. DENİZE SABAH VEYA AKŞAM ÜZERİ GİRİNİZ. DENİZDE UZUN SÜRE YÜZMEYİNİZ.

EGER DENİZDE DALMA ALIŞKANLIĞINIZ VARSA DALMAYINIZ.

TOK KARNINA DENİZE GİRMEYİNİZ.

FAZLA YAGLI, KIZARTMALI, AĞIR GIDALAR YERİNE, BOL SEBZE, HAŞLAMA VEYA IZGARA, HAFİF GIDALAR TERCİH EDİNİZ. EĞER DİABETES MELLİTUSUNUZ (ŞEKER HASTALIĞI) YOKSA BOL MEYVA YİYİNİZ.

BACAKLARINIZDA KRONİK VENÖZ YETMEZLİK (VARİS) VARSA, DENİZDE BELİNİZE KADAR OLAN BİR SU SEVİYESİNDE YÜRÜYÜŞ YAPINIZ. ASLA KUM BANYUSU YAPMAYINIZ.

HİPERTANSİYONLU İSENİZ, TANSİYON İLACINIZ FAZLA GELEBİLİR, DOZUNU DOKTORUNUZA TEKRAR SORUNUZ.

AŞIRI SICAKLARDA RİTM BOZUKLUKLARI OLABILİR.

BU KURALLARA UYMADIĞINIZ TAKDİRDE HANGİ SEBEPLE MEYDANA GELMİŞ OLURSA OLSUN KALB YETERSİZLİGİNİZ KAYBOLMUŞKEN YENİDEN ORTAYA ÇIKABİLİR, HAFİFLEMİŞKEN AĞIRLAŞABİLİR.

SÜKÜN BULMUŞ, KAYBOLMUŞ KALB AĞRILARINIZ (ANGİNA PECTORİS) YENİDEN BAŞLAYABİLİR.

DENİZ VE SICAĞA KARŞILIK SERİN YAYLA TATİLİNİ TERCİH EDEBİLİRSİNİZ

Kalp Krizinden Nasıl Korunulur?

Perşembe, Haziran 21st, 2012

Kalp ve damar hastalarının, egzersiz sayesinde ve stresi azaltarak kalp krizi riskini asgariye indirebileceği bildirildi.

ABD’nin Kuzey Carolina eyaletindeki Duke Üniversitesi Tıbbi Araştırma Merkezi tarafından yürütülen bir araştırmada, egzersiz yapan ve rahatlama seanslarına katılan kalp ve damar hastalarının, kalp krizi tehlikesinin azalmasını sağladığı belirlendi.

Amerikan Tıp Derneği’nin dergisi JAMA’da bugün yayımlanan araştırma sonuçlarında, kalp ve damar hastası 40-84 yaşlarında 92 erkek ve 42 kadın gözlendi.

Araştırmada hastaların üçte birine rutin tıbbi tedavi uygulanırken, üçte biri rutin tedavinin yanı sıra 4 ay boyunca haftada üç kez 35 dakika boyunca uzman denetiminde aerobik yaptı.

Araştırmaya katılan diğer hasta grubuna ise tüm bunlara ek olarak 4 ay boyunca haftada 1,5 saat stres azaltma seansı uygulandı.

Araştırma sonunda, egzersiz ve rahatlama seansı yapan hastaların, diğer iki gruba oranla daha fazla güçlendiği ve kalp-damar risk belirleyicilerinin belirgin şekilde iyileştiği tespit edildi.

20’li yaşlarda bile kalp damarlarında daralma gözleniyor

Perşembe, Haziran 21st, 2012

Vehbi Koç Vakfı Amerikan Hastanesi Kardiyoloji Bölüm Şefi Dr. Genco Yücel, günümüz yaşam koşullarının kalp ve damar hastalıklarına etkileri, son yıllarda gelişen tedavi yöntemleri hakkında ve genç yaşlardayken de dikkatli olunması gerektiğine ilişkin bilgiler aktarıyor.

KALP HASTALIKLARI ÖLÜME SEBEBİYET VEREN HASTALIKLAR ARASINDA KANSERDEN DAHA ÖN SIRADA!

Günümüzde özellikle Batılı toplumlarda 40 yaşın üzerindeki erkek ve kadınlarda ölüm sebebinin %50’ye varan oranlarda, kalp ve damar hastalıkları, yani kalp krizi ve beyin felcini içeren hastalık grubu olduğunu belirten VKV Amerikan Hastanesi Kardiyoloji Bölümü Şefi Dr. Genco Yücel, ülkemizde bu oranların kadınlarda daha da üst düzeyde olduğunu açıkladı.

Dr. Genco Yücel, “Toplumdaki algılama özellikle kanserin kalp hastalıklarına göre daha fazla ölüme sebep olduğu yönündedir. Bu algılamanın en önemli sebebi tahminen kanserle ilgili tedavi metodlarının kalp hastalıklarıyla ilgili tedavi olanaklarına göre daha az başarılı olmasıdır” diyor ve kalp hastalıkları ile ilgili birçok risk faktörünün (Sigara kullanımı, tansiyon, şeker, kolesterol yüksekliği, kilo fazlası, hareket eksikliği…) tanımlanmış olması ve kişilerin bu tanımlanmış faktörleri kontrol altında tutarak tedavilerden fayda görebilmelerini de bir başka neden olarak sayıyor. Kalp ve damar hastalıklarında ilaç tedavileri, mekanik ve girişimsel düzeltici tedavileri (Perkütan anjioplastiler, koroner stent konumu, açık kalp ameliyatı, koroner by-pass cerrahisi müdahaleleri…) gibi birçok tedavide son 20 yılda çok ciddi anlamda başarı ve hız kazandıklarını belirten Dr. Genco Yücel, günümüz teknolojileriyle bu tedavi metodlarının daha başarılı ve daha az yan etkili olarak uygulanabildiğini söylüyor ve gelinen noktayı şu biçimde özetliyor: “Örneğin by-pass cerrahisi operasyonu olan bir kişi, 48 saat içinde normal fonksiyonlarına dönüp, 4-5 gün içinde evine dönebilmektedir. Bu, bundan 20 sene öncesiyle kıyaslandığında en az %100 ilerleme ifade eder. Ameliyat yara izleri küçülmüş, anjiografi ve anjioplasti metodları günden güne gelişmiş ve hala gelişmeye devam etmektedir. Kullanılan teknikler koroner anjioplasti, balon anjioplasti, stent konum işlemleri, kullanılan malzemelerin git gide iyileştirilmesi ile uzun dönem başarılarda büyük yol kat edilmiştir.” Kullanılan ilaçların değişmesi ve daha etkili hale getirilmesi ile kalp hastalıklarından korunma yönünde çok büyük avantajlar sağlandığını dile getiren Dr. Genco Yücel, yine de günümüzde kalp ve damar hastalıklarının 40 yaşın üzerindekilerde neredeyse yarı yarıya, yaklaşık % 45 oranında ölüme sebebiyet verdiği ve kanser gibi hastalıklardan daha fazla can almakta olduğunun altını çiziyor.

KORUNMAYA ERKEN YAŞTA BAŞLAMALIYIZ

Kalp ve damar hastalığının 40’lı, 50’li yaşlarda oluştuğu ve daha öncesinde hiçbir sebebi olmadığına dair düşüncelerin toplumda yaygın kanı olduğunu söyleyen Dr. Genco Yücel, son yıllarda yapılan araştırmalarda 20’li yaşlardaki kişilerin de kalp damarlarında

daralmaların başladığının gözlemlendiğini belirtmekte. “Günümüz yaşam koşullarında, iş dünyasının özellikle bilgisayar başında yoğunlaşması, kişilerin iş ve ev arasında sıkışan hayat düzenleri, spor yapma, gezme, dolaşma imkanlarının azalması; özellikle, çocuklarda ve gençlerde sokaklarda hareket etmeyi ve spor yapmayı içeren aktivitelerin yerini bilgisayar başında meşrubat içip zararlı olabilecek fast food yiyerek geçirmenin alması; şişmanlık ve bir takım metabolik hastalıklara yol açmaktadır. Şeker hastalığı ve kolesterol yüksekliği gibi kalp sağlığı yönünden riskli durumların sıklığı genç insanlarda artmaktadır” diyen Dr. Genco Yücel, erken yaşlarda önleyici tedavilere başlamanın önemine dikkat çekiyor ve artık daha genç yaşlarda kan şeker ve kan kolesterol analizlerinin yapılması ve buna yönelik tedbirlerin alınmasının gündeme geldiğini belirtiyor.

Özellikle riskli grupta yer alan gençlerin 20’li yaşlarda ilk kontrolden geçmeleri ve bu kontrollerde çıkan sonuçlara göre senelik veya daha nadir olarak kontrollere devam etmelerini öneren Dr. Genco Yücel, riskli grup olarak da özellikle ailelerinde genç yaşta kalp hastalığı olanları tanımlıyor. Bu gençlerin, kontrollerde kan kolesterol ve açlık kan şekeri düzeylerine baktırmalarını ve tansiyonlarını ölçtürmelerini tavsiye eden Dr. Genco Yücel, bu parametrelerin yüksek bulunması halinde daha ileri tetkiklere ve kolesterol, tansiyon, şeker düşürücü tedavilere başlanmasını önerdiklerini ekliyor.

Dr. Genco Yücel, tüm bu yaklaşımlardaki temel amacın, değişen yaşam koşulları yüzünden artan kalp hastalığı yoğunluğunu düşük tutmak ve 40 yaşın üzerinde yoğun olan kalp ve damar hastalıkları yüzünden görülen ölümlerin 30’lu yaşlara doğru gerilemesini önlemek olduğunu; bunun neticesinde de hem kişilerin sağlıklı olmasını, hem de toplumun üzerindeki ekonomik yükü azaltmak olduğunu belirtiyor.

DR. GENCO YÜCEL
VKV AMERİKAN HASTANESİ
KARDİYOLOJİ BÖLÜM ŞEFİ

Anjioplasti (Balon)

Perşembe, Haziran 21st, 2012

Balon nedir, nasıl yapılır ?
Balon yada PTCA anjionun benzeri olup tanı amaçlı değil, tedavi amaçlı yapılan bir girişimdir. Burada da aynı anjiodaki gibi hasta bayılmaz, işlem sırası aynıdır. Hastanın koroner damannın içine “guide” denilen özel tellerle girilerek, balon sönük olarak yerleştirilip darlık olan yerde şişirilerek tıkanıklık açılır. Sonra balon söndürülerek tekrar geri çekilir. İşlem vakadan vakaya, damarın yapısı ve darlığın türüne göre değişken sürelerde olur.. 15-20 dk sürebildiği gibi, daha da uzayabilir.

Kimlere yapılması gerekir ?

Balonla açılması uygun olan damar yapısı müsait olan herkese uygulanabilir.

Hasta balon öncesi hastaneye gelmeden ne yapmalı ?
* Bir gün önce banyo yapıp kasık bölgesini iyice temizlemelidir.
* Gelirken daha önceki tıbbi tetkik sonuçlarını ve bu arada koroner anjiografi rapor ve CD filmini de beraberinde getirmesi gerekir.
* Yanına pijama, terlik gibi kişisel eşyalarını da alması gerekiyor. Çünkü işlemden sonra 1 gece hastane kalması gerekebiliyor.
* Gelmeden önce sabah hafif bir kahvaltı yapması, daha sonra bir şey yememesi ve içmemesi konusunda doktorları tarafından uyarılıyor.
* Kullanmakta olduğu ilaçlar, aksi söylen mediği takdirde randevu günü de dahil olmak üzere aynen devam edebiliyor. İşlem öncesi plavix ya da ticlid adındaki ilaçları doktorun önerdiği şekilde kullanması gerekiyor.
* İşlem sırasında hasta uyanık halde oluyor, fakat rahatlamak için hemşire tarafından bir sakinleştirici ilaç uygulaması yapılıyor. İşlemin uygulanacağı kasık bölgesi veya kol temizleniyor. Hasta daha sonra katater laboratuarına alınıyor, bu sırada hastanın yakınları da bekleme odasında bekliyor.

Balon işlemi sırasında ne tür uygulamalar yapılıyor ?
Katater laboratuarına alındığında hasta üzerinde X ışını kamerası olan bir masaya yatırılıyor. Hastanın üzerinize steril bir örtü örtülüyor. Balon işlemi uygulanması sırasında doktor hastaya her basamağı anlatıp bilgilendiriyor. Kalpten alınan tüm görüntüler daha sonra incelenmek üzere bir CD’ye kaydediliyor. Dilerse hasta da bu CD kaydını evde izleyebiliyor. Kalp ritmi ve tansiyon, bu işlem sırasında sık olarak kontrol ediliyor. İşlemin bazı safhalarında doktor derin nefes almayı veya öksürmeyi yasaklıyor. Doktor işleme kasığın bir bölümünü uyuşturarak başlıyor. Eğer koldan uygulanacaksa dirsek içini uyuşturuyor. Uyuşturma işlemi sırasında kasıkta yanma veya arı sokmasına benzer bir his oluşabiliyor. Daha sonra uyuşturulan alanda bisturi ile küçük bir delik açılarak özel bir kılıf kasık atardamarına takılıyor. Rehber katater ve balon katateri daha sonra bu kılıftan içeri tıkalı damara kadar itiliyor. Rehber kataterin yerine oturabilmesi için X ışını ile görülebilen boya maddeleri kataterin içinden veriliyor ve katater tıkanma veya daralma olan damara oturtuluyor. Balon katateri daralma olan bölge içine yerleştirilerek şişiriliyor. Şişirme işle
mi esnasında hasta göğüs ağrısı hissedebiliyor. Bu ağrı, bir şeylerin ters gittiği anlamına gelmiyor. Balon şişirildiğinde halihazırda daralmış olan bölge çok kısa süreliğine tamamen tıkanıyor ve kalp kasınız, size kan akımının kesildiğini bu ağrı yoluyla anlatıyor. Ağrı oluştuğunda hastanın doktoru ağrı konusunda uyarması gerekiyor. Balon indirilir indirilmez ağrının geçmesi gerekiyor. Balon şişip damarda daralma veya tıkanmaya neden olan plağı kırıyor ve damarın daralmış kısmı ortadan kaldırılmış oluyor. Daha sonra balon indirilip balon katateri ve rehber katater çekilerek çıkartılıyor. Hastanın kasığındaki kılıf 6 saat yerinde kalıyor. Balon uygulaması damardaki darlığı ortadan kaldırarak kalp kasma daha fazla kan gitmesini sağlıyor. Bu da daha az göğüs ağrısı anlamına geliyor.

Balon uygulama sonrasmda hasta neler yaşıyor ?
* Balon Anjiyoplasti işleminden sonra hasta servise alınıyor.
* Serviste hafif bir şeyler yiyip içebiliyor.
* Servis doktoru hastayı görüp genel durumu ve kasığını kontrol ediyor.
* İşlem sırasında kullanılan boya maddesi böbreklere zarar verebileceğinden hastanın bol bol sıvı alması isteniyor.
* Hastanın kasığındaki kılıf 6 saat sabit duracağından, uzanması ve bacağını düz tutması isteniyor.
* Kalp hızı, kan basıncı, kasıktaki kılıfın durumu ve o bacaktaki nabız, hemşireler tarafından düzenli olarak kontrol ediliyor.
* 6 saat sonra bacaktaki kılıf doktor tarafından yerinden çıkartılıyor ve bir süre basınç uygulanıyor.
* Bu işlemden sonra kasığın üzerine kum torbası konup 4 saat daha bacağı düz tutması isteniyor,
* Kılıfın çıktığı yerde hasta fazla yoğun olmayan bir ağrı hissediyor. Bu ağrı basit bir ağrı kesici ilaçla dindirilebiliyojr. Kum torbası alındıktan sonra ayağa ilk defa kalkarken uzun süre aynı pozisyonda yatmaktan dolayı hastanın başı dönebiliyor.
* Eğer hastanın göğsünde ağrı, işlemin yapıldığı bacakta soğukluk, şiddetli ağrı veya kanama varsa, hemen doktora haber vermesi gerekiyor.

Kaç saat sürer ?

Her hangi bir komplikasyon gelişmediği müddetçe 30-60 dk sürer.

Stent nedir, kimlere yapılır, nasıl bir işlemdir ?
Stent balon işleminin prosedür olarak tamamen aynısıdır. Ancak bu kez balonun üstü stent denilen bir kafes ile kaplanmıştır balon şişirilmesi ile bu kafes açılır ve sonra balon söndürülüp geri alındığında, stent açıldığı ve yerleştirildiği yerde kalır. Günümüzde balon işlemi sonucu gelişebilecek yeniden daralma riskini azaltmak üzere kullanılmakta olan stentler gerçekten de bu riski oldukça azaltmış olup, özellikle ilaç kaplı stentlerle, bu oran oldukça düşük oranlara indirgenmiştir.

Anjiografi

Perşembe, Haziran 21st, 2012

Koroner anjiografi nedir, nasıl yapılır ?
Anjiografi, kalbi besleyen koroner damarların opak madde verilerek filminin çekilmesi olarak tanımlanabilir. Hasta bayıltılmaz. Lokal anestezi ile kasıktan girişim yapılacak olan bölge uyuşturulur ve bacak arterine bir kanül konularak katater tabir ettiğimiz özel borularla kalp damarlarına ulaşılır ve bu damarların ağzına opak madde enjekte edilerek, damarları gösteren çeşitli pozisyonlarla filmler çekilir. İşlem sırasında hasta acı duymaz. İşlem sona erdikten sonra, bir engel durum yoksa örneğin özel bir kan sulandırıcı kullanılmamışsa hastanın kasığındaki kanül çekilerek kanama durana kadar kompres-yon yapılır.

Anjio ameliyat değildir

Birçok hasta, Anjio olmaktan korkuyor ve bunu bir kalp ameliyatı sanıyor. Oysa anjioda hasta bayıltılmaz. Sadece kasığından küçük bir keşi yapılıyor.

Hasta 6 saat kadar tam kanama kontrolü sağlamak üzere sırt üstü yatarak istirahat eder ve bol su içerek verilen opak maddeyi idrarla atar. 6 saat sonra yürüyerek taburcu olabilir. 6 saat boyunca ayağa kalkmaması istenir.

Anjio teşhisin son aşaması mı ?

Hayır. Ancak Anjio damarları görmede altın standartlardan biridir.

Anjio sırasında kalp krizi geçirilir mi ?
İşlem sırasında damarda yırtılma, plakta yırtılma ve spazma bağlı olarak ritim bozuklukları ve kalp krizi, hatta ölüm riski olabilir. Ancak bunlar her işlemin riski olduğu gibi göze alınabilir oldukça nadir görülen (% 0.5 civarında) olaylardır. Sonuçta yarar-zarar oranında işlemin riski oldukça düşüktür.

Anjioda hangi sonuç çıkarsa ameliyat kararı alınır ?
Üç damarı tıkalı hastalarda, ana damar hastalıklarında, kritik LAD (Sol ön inen dal) darlıklarının eşlik ettiği 1 veya 2 damar hastalıklarında (balon tedavisine uygun olmamak koşulu ile) ameliyat uygun görülür. Ayrıca ileri derecede damar genişlemesi olan hastalarda, ciddi kapak rahatsızlığı olan hastalarda da operasyon kararı alınır.

Anjioyu kimler yapar, ameliyat kararını kimler verir ?
Anjiyoyu kardiyologlar yapar, operasyon kararı da yine kardiyolog ve cerrahi branşlarca birlikte alınır.

Kalp krizi anında neler oluyor ?

Kalp ağrısı tipik tarifi ile göğüste yaygın olarak hissedilen bir ağrıdır. Hasta, sanki göğsünün üzerine yumrukla baskı yapılıyormuş gibi hisseder. Göğüs kafesinin ön kısmında duyulan bu aşırı basınç, göğüs kafesinin arkasında da hissedilebilir. Hastaların birçoğu “boğazımı sanki bir el sıkıyor gibi” ifadesini kullanır. Bu ağrı, çoğunlukla 20 dk’yı aşar. Ağrı sırta, çene ve sol kola da yayılabilir. Ancak karakteri batıcı, iğneleyici şekilde değildir, anlık ve vücudun başka yerlerini de gezen bir ağrı da değildir. Kalp krizi anında koroner damarlar yani kalbi besleyen damarlardaki yağ yüklü plaklar yırtılıp, üstleri pıhtı ile kapanıp darlık % 100 hale gelir. Bu tıkanıklık kan akımının ilerlemesine engel olur. Kan akımının gidişi engellenince de kan gitmeyen bölgeler beslenemez ve kalp dokusu hasar görmeye başlar. Bazen de tam % 100 tıkanma olmaz. Küçük damarların yaygın olarak önemli derecede daralması ile ilgili olan kalp krizleri vardır, bu durumda da kan akışı tam durmaz, ancak kalbin beslenmesini bozacak kadar kritik düzeylere iner ve yine adale hasarı ortaya çıkar

Kalp krizi geçiren bir kişiye nasıl yardım edilir ?

Kalbe giden damarların tıkanması durumunda uygulanan tedaviler: ilaçlar, balon uygulaması, balon ve stend uygulaması sayılabilir. Balon işlemi 20 dk sürer.

Birisi yanımızda kalp krizi geçiriyorsa ona yardım etmek için neler yapmalıyız ?
Kalp krizi ağrısı başlayan biri, şayet bilinen bir kalp rahatsızlığı sebebiyle ilaç kullanan biri ise hemen dil altı hapı olarak adlandırılan isordil 5 mg ilacının yanında olup olmadığı sorulur. İlaç varsa hemen bir dil altı verilir, ayrıca normal büyük aspirinin (500 mg’lık) yarısı hastaya çiğnetilir. Hastanın rahat bir konuma geçip istirahat etmesi, uzanması sağlanır. Etrafının boşaltılmasıyla temiz hava alması sağlandıktan sonra tansiyon ve nabız sayılabilir. Tansiyonun sistolik 100 mmHg ve üzerinde olması halinde ve ağrının halen devam etmesi durumunda 2′nci dil altı verilir. Tüm bunlar devam ederken acil ambulans çağrılıp en kısa zamanda bir hastanenin acil bölümüne nakli temin edilir. Şayet kalp durması ve solunum durması meydana gelmişse o zaman canlandırma için suni teneffüs ve kalp masajı ile ilk yardım gelene kadar yaşam desteği verilebilir.

Kalp hastalıklarının tedavi yöntemleri nelerdir ?
Bunlar hastalığın türüne göre: Bypasss, balon anjioplasti, stent yerleştirilmesi, kapak tamiri, yapay kapak takılması, kalp defektlerinin onarımı, ritim bozuklukları için ablasyon tedavisi, kalıcı kalp pili yerleştirilmesi, kalp transplantasyonu, kök hücre implantasyonu gibi geniş tedavi spektrumu içerir.

Kalp hastalığını önleyen ya da tedavi etme sürecinde kullanılan ilaçlar var mı ?
Kalp krizini tamamen önleyen bir ilaç yoktur, ancak kalp krizi veya kalp hastalığı risk faktörleri olan etkenleri kontrol eden ilaçlar vardır. Bunlarla kalp krizi riski azaltılır. Örneğin hipertansiyonu olan birinde kullanılan beta blokerler, ACE inhibitörleri, Alfa blokerler, kalsiyum kanal blokerleri, diüretikler gibi, yine aynı şekilde hiperlipidemisi olan kişilerde anti lipit tedavide kullanılan statinler, fibratlar, niasin, safra asidi reçineleri, kan sulandırmada kullanılan antiagreganlar en başta aspirin, clopidogrel, warfarin gibi ilaçlar sayılabilir. Kriz anında ise daha yoğun pıhtı eritici tedaviler kullanılabilir. Bunlar içinde fîbrinolitikler; t-PA, streptokinaz gibi ve damardan verilen kan sulandırıcılar olarak heparin, LMWH’ler, gerekli olan hallerde anti aritmikler sayılabilir. Ayrıca ilaç tedavisi sayılmamakla birlikte kalp krizinde direkt PTCA ve stent ile tıkalı damarı açmak yöntemi de sıkça kullanılmaktadır. Kolesterol ve tansiyon yüksekliğini kontrol altında tutan ilaçlar, kan inceltici ilaçlar, koruyucu ilaçlar olarak tanımlanabilir.

Kalp Ameliyatı ve Sonrası

Perşembe, Haziran 21st, 2012

Hastanedeki ilk gün nasıl geçiyor ?
Ameliyattan bir gün önce aç olarak gelen ve yatış işlemleri önceden yaptırmış hastalara kan, idrar tahlilleri, EKG, solunum fonksiyon testi ve röntgen filmi gibi tetkikler yapılır. Doktor hastayı yatağında muayene eder. Ameliyat öncesi anestezi değerlendirmesi de hastanın yatağında yapılır. Ameliyat ve yoğun bakım konusunda doktorlar hastayı bilgilendirir. Ameliyat öncesinde hasta tıraş edilir. Koroner ameliyatları için boyundan ayak ucuna kadar cinsel bölge ve kollar dahil tıraş edilirken, kapak ameliyatları için boyundan dizlere kadar tıraş edilmesi yeterlidir. Damar ameliyatları için göbekten ayak uçlarına kadar tıraş edilir. Tıraş sonrası duş yaptırılır ve hastanın vücuduna pudra veya losyon sürülür. Doktor tarafından başka şekilde belirtilmediyse ameliyattan önceki akşam saat 24′ten itibaren kesinlikle bir şey yenmemelidir. Ayrıca hastaya bağırsak temizliği için ilaç verilmesi veya lavman yapılması gerekebilir. Hastaya gece rahat uyuyabilmesi için sakinleştirici Haç verilir.

Kişi ne kadar ameliyatta kalır ?

Ameliyat süresi hastanın durumuna, seçilen cerrahi yönteme ve eşlik eden diğer cerrahi müdahalelere (kalp kapak hastalığı, tıkalı/daralmış boyun damarına müdahale gibi) göre ortalama olarak 2- 4 saat arasında değişir.

Bypass ameliyatı yapılması riskli kişiler var mı ? Kimler ?

Normal koşullarda bir bypass ameliyatında ölüm riski % 0.5-2 arasında değişir. Bazı hastalarda bu risk artar. Daha önce miyokardiyal enfarktüs (kalp krizi) geçirilmesi, daha önceden geçirilmiş kalp ameliyatı, kalbin kasılma ve gevşeme fonksiyonlarında bozukluk, çok ince çaplı ve birçok darlık içeren koroner arterler, böbrek, karaciğer, akciğer fonksiyon bozuklukları, ileri yaş, şeker hastalığı, pıhtılaşma bozuklukları gibi problemler ameliyat riskini az veya çok arttırırlar. Hastaları bu açıdan daha objektif olarak değerlendirmek amacıyla çeşitli “Risk Skorları” geliştirilmiştir. Bu skorlamalarda hastaya ait her önemli faktör bir tabloda işaretlenerek toplam ağırlıklı risk değerleri hesaplanmaktadır. Günümüzde birçok merkez, bu skorlarlamaları kullanmaktadır. Örneğin, şu anda en yaygın kullanılan skor-lama sistemi “Euroscore” dur.

Bypass’da kaç damar değiştirilebilir ?
Bazen greft olarak kullanılan tek bir damar aynı koroner arterde birkaç darlığı birden veya farklı dalları bypass etmek için kullanılabilmektedir. Bu teknik kullanıldığı takdirde 5-7 damara kadar bypass yapılabilmektedir. Ancak, genel olarak bypass yapılan damar sayısı 2-4 arasında değişmektedir.

Hasta ne kadar hastanede yatar ?
Yine kullanılan ameliyat yöntemine göre değişmek üzere hastalar ameliyattan sonra 5-7 gün içinde taburcu edilebilmektedirler (yoğun bakımda kalış süresi bir veya iki gündür).

Ağrısı, acısı olur mu ?
Ameliyata bağlı olarak keşi yerlerinde ve sırtta geçici ağrılar olabilir. Bu ağrılar genellikle ağrı kesiciye yanıt verirler. Bunun dışında, bazı hastalarda göğüsten çıkartılan damar nedeniyle göğüs kemiğinin sol veya sağ kısmında ve damar çıkartılan bacakta diz altından itibaren uyuşma, karıncalanma olabilir.

Değişen damarlar vücudun nerelerinden alınıp kalbe gidiyor ?
Bypass amacıyla kullanılacak damar vücudun değişik yerlerinden çıkartılabilir. En çok kullanılan göğüs içi arteri (internal mammariyal arter) damarlarıdır, ikinci sıklıkta bacaktan çıkartılan toplardamar (safen veni) kullanılır.

Bunların dışında koldan (radiyal arter), mideden (gastroepiploik arter), karın adalesinden (epigastrik arter) çıkartılan atardamarlar da kullanılabilir.

Seyrek olarak kullanılabilecek başka atardamarlar da vardır.
Bu damarların çıkartılması, ilgili organların beslenmesini bozmaz. Hangi vaka ve damar için hangi greftin kullanılacağına cerrah karar verir.

Ameliyat sonrası yaşam

Ameliyat sonrası yoğun bakımda kalma süresi ortalama 1-3 gün arasındadır. Hastanede kalma süresi ise hastalığın seyri ve iyileşme durumuna göre 4-10 gün arasında değişir

Ameliyat günü neler olur ?

Ameliyat saati geldiğinde hastanın eğer varsa gözlükleri, takma dişleri ve diğer protezleri, iç çamaşırları ve ziynet eşyaları çıkartılarak yakınlarına teslim edilir. Hasta özel bir gömlek giydirilerek sedyeye alınır ve ameliyathaneye götürülür. Hasta yakınları da kafeterya veya lobide bekleyerek ameliyatla ilgili bilgi alabilirler. Hastanın ameliyathanede geçirdiği sürenin tamamı ameliyat süresi olmayıp öncesi ve sonrasındaki hazırlık sürelerini de içermektedir.

Ameliyat sonrası yaşam nasıldır ?
Hasta ameliyat sonrası yoğun bakım ünitesine alınır. Anestetik ilaçların etkisi altındaki hastalar uyansalar bile başlangıçta ellerini, ayaklarını oynatamayabilirler. Bu kısa sürede düzelir. Etraftaki birçok cihaz ve alarm sesleriyle hasta kendisini alışkın olmadığı bir ortamda hissedebilir. Bu aşamada hasta, hemşireler tarafından bilgilendirilir ve sakin olması yönünde telkinde bulunulur.

Ameliyat öncesinde ilaçları vermek için damar yollan ve kataterlcr yerleştirilecektir. Yine hasta uyandığında göğsünde tüpler olacaktır. Bunlar yoğun bakımdan çıkmadan Önce çıkarılır. Bu dönemde hastanın ağrı duymaması için ilaçlar verilir. Eğer ağrısı olursa hemşireye bildirmesi tavsiye edilir. Ameliyat öncesinde takılan sonda ile hastanın ayağa kalkmadan idrarını yapması sağlanacak ve böbrek fonksiyonları da takip altında olacaktır. Yoğun bakımda kalma süresi ortalama 1 – 3 gün arasındadır. Ancak herkesin hastalığı, iyileşme süresi ve tedaviye cevabı değişebilmektedir.

Sürekli faaliyet içinde olan, ışıkların yandığı ortamda hasta zaman kavramını kaybedebilir.
Özellikle geceleri zihin bulanıklığı ve sıkıntı hissedebilir, buna hazırlıklı olmaları gerekir. Bu durum geçicidir, özellikle de hasta odaya çıktığında hızla düzelir. Odada dinlendikçe normal uyku alışkanlığına tekrar döner ve halsizlik de ortadan kaybolur.

Sintigrafi

Perşembe, Haziran 21st, 2012

Miyokard perfüzyon sintigrafileri (Talyum) nedir nasıl yapılır ?
Miyokard perfüzyon sintigrafisi, bir nükleer tıp tetkiki olup risk altındaki damarların belirlenmesi yoluyla tetkik ve tedavileri doğru şekilde kararlaştırmamızı sağlar. Bu tetkikte amaç; koldan verilen talyum-201 veya Teknesyum maddelerinin kalbin koroner arterleri yoluyla kalp kasında dağılıp dağılmadığının belirlenmesidir. Bunu özel termal kameralarla da sıcak-soğuk alanlar şeklinde görüntüler. Çekim sırasında, egzersiz stres (yani kişiye “hareketler yaptırıldıktan sonra), farmakolojik stres (efor yapamayanlar için ise ilaçla başlatılan stres) ve istirahat döneminde alınan görüntülerle değerlendirme yapılır. Kalbin herhangi bir bölgesinde koroner damarlarda önemli daralmanın olduğunu ve buraya yapılacak yeniden kanlandırmanın (Balonla açma veya bypass ile yeni damar takma) faydalı olacağını belirlemeye yarar. Kalpte kan dağılımının tam olduğu alanlar ise normal olarak rapor edilir.

Talyum testine nasıl hazırlanılıyor ?
* Testten 12 saat önce kafein içeren hiçbir şey yiyip içilmez (çay, kahve, kola, çikolata… vb.).
* Testten en az 4 saat önceye kadar hiçbir şey yenmez. Fakat hastada şeker hastalığı varsa ve bunun için ilaç kullanıyorsa normal olarak yemeğe devam edebilir.
* Testten 3 saat önceye kadar sigara içilmesi yasaktır.
* Hasta istediğiniz zaman su içebilir.
* Koşu bandında rahat yürüyebilmek için yanınızda rahat bir ayakkabı ve rahat kıyafetler getirmeniz gerekir.

Test sırasında neler olur ?

* Test sırasında doktor hastadan koşu bandında yürümesini ister. Eğer hastanın yürümesine engel bir durum varsa, doktor yürümesini istemeden damar yolundan bir ilaç uygular.
* Kalp ritminiz ve kan basıncınız gözlenir.
* Radyoaktif madde damar yolundan enjekte edilir.
* Yürüme bandındaki işlem bittikten sonra kalp görüntülerini almak için hastanın özel kameraları olan bir masaya uzanması istenir.
* Masadayken hasta konuşmamalı ve hiç hareket etmemelidir.
* Alman bu ilk görüntülerden 2-3 saat son
ra ikinci görüntülerin alınması için gelmek üzere hasta laboratuarı terk edebilir, ikinci görüntülerin alınması işlemi, koşu bandında yürümeyi gerektirmez.

Enjekte edilen radyoaktif madde güvenli midir ?

* Hastanın yediği yemekler, ikinci görüntüleri etkileyeceğinden laboratuar görevlisinin talimatına uyması gerekir.
Bu maddelerin herhangi bir yan etkisine rastlanmamıştır. Alınan radyasyon dozu normal bir akciğer grafiği çektirmekten daha fazla değildir.

Hasta testin sonucunu ne zaman alır ?
Testin sonuçları bir sonraki hafta verilir.

Ekokardiyografi

Perşembe, Haziran 21st, 2012

Ekokardiografi nedir ?
Ekokardiografî ses dalgaları kullanılarak gerçekleştirilen bir görüntüleme testidir. Eko kalp kasınızın ve kalp kapaklarınızın nasıl çalıştığını gösterir. Aynı zamanda kalp genişliğinizin ne kadar olduğu konusunda da bilgi verir. Ekokardiografi işlemi sırasında kullanılan ve monitöre bağlı mikrofon benzeri bir gönderici kalbinize insan kulağının duyamayacağı yükseklikteki ses dalgalarını gönderir. Bu dalgalar ekranda kalbinizin bir görüntüsünü oluşturur. Bu görüntü kalbinizin ve kalp kapaklarınızın durumu ve işleyişi hakkında doktorunuza görsel bir bilgi verir.

Ekokardiografi çektiren kişi, acı hisseder mi?
Ekokardiografi testi, tamamen güvenli ve acısız bir uygulamadır.

Ekodan önce neler yapılması gerekiyor ?

Test yapılmadan önce hastanın hangi ilaçlara devam edip hangilerini bırakacağı ve bunların zamanları konusunda doktorla görüşülüp karar verilir.

* Ekonun çekileceği gün doktora herhangi bir şey yiyip yiyemeyeceğinizi danışmanız gerekiyor.
Ekokardiografi yeri ve pozisyonu
* Eko çekilirken üstünüzü çıkarmanız ve önlük giymeniz gerekeceğinden giysilerinizin iki parça olmasında ve üst giysinizin de önünün açılabilir olmasında fayda vardır.

Ekokardiografi işlemi ne kadar sürer ?
Ekonun çekilmesi toplam 45 dk kadar bir zaman dilimini kapsar. Eğer doktor gerekli görürse, kontrol için de birkaç dk ayırmanız gerekebilir.

Eko çekilirken neler olur ?

Kalp atışlarını monitörde görüntüleyebilmek için hastanın göğsüne “elektrot” adı verilen küçük pedler yerleştirilir. Bundan sonra ses dalgalarının iletimini ve gönderici mikrofonun hareketini kolaylaştırmak için hastanın göğsüne soğuk bir jel uygulanır. Eko çekimi esnasında zaman zaman hastadan nefesini tutup bırakması istenebilir. Çünkü akciğerlerdeki hava miktarı, kalbin görüntülenmesi esnasında etki yaratır.

Eko çekildikten sonra neler yapılıyor ?
Hasta testten Önce doktorun kestiği ilaçlara tekrar başlayıp başlamaması gerektiğini yine doktoruna danışmalıdır.
Testten sonra hasta hemen rutin yaşantısına döner. İşine bile gidebilir.

Test sonuçları ne zaman verilir ?

Test sonuçları yazılacak raporla hemen veya başvurulan merkezin durumuna göre ertesi gün verilebilir. Doktor eko filmini inceledikten sonra bir sonraki randevuda bulguları hastaya tüm ayrıntısı ile anlatacaktır. Ekokardiografı sonuçlarına göre doktor hastadan başka testler de isteyebilir.