Posts Tagged ‘diye’

korkmuyorum seni sevmekten

Cuma, Haziran 22nd, 2012

Korkmuyorum Seni Sevmekten

Kaçmaya çalıştığın gerçek,
Birgün karşına çıkacak.
Ve işte o gün
Kaçacak yerin olmayacak.
Ben senin varlığını seviyorum,
Yokluğunu seviyorum
Sana ulaşamadığım dakikalarda.
Seni duymayı
Seni özlemeyi
Hiç görmesem bile seninle olmayı seviyorum.
Hiç korkmuyorum seni sevmekten.
Senin gülüşünü seviyorum.
Her bana bakışında
Gözlerinede okuduğum o duyguyu
Gözlerindeki gözlerimi seviyorum.
Gönlünü seviyorum
Özünü seviyorum senin
Dudaklarındaki sözlerimi seviyorum
Yine de korkmuyorum seni sevmekten.
Ben sendeki o sıcaklığı
Sana olan uzaklığı seviyorum.
Yanaklarından akan göz yaşlarını
En çok, dağınık olduğunda saçlarını
Beni arayan ellerini seviyorum.
Yalnızlığımı seviyorum sebebi sensen
Ayrılığını seviyorum,
En çok yalnız kaldığımda
Beni bulan gönlünü seviyorum.
Ben en çok senin bana olan
Sevgini seviyorum.
İçimden haykırmak geliyor.
Dünyaya sığdıramadığım seni
Kalbime sığdırmak geliyor.
Ağlamak geliyor seni görmezsem
Özlemek geçiyor içimden seni
Sevmek geçiyor.
İçimden sana doğru giden
Bin bir türlü yol geçiyor.
İçimden sen mutlu olacaksan
Ölmek bile geçiyor gülüm.
Yine de korkmuyorum seni sevmekten.
Ben yalnızca seni seviyorum,
Ne o muhteşem güzelliğin
Ne kalbimdeki özelliğin
Ne de sevdiğim için değil,
Seni yalnızca sen olduğun için,
Ruhun için
Kalbin için
Aklın ve sevgin için seviyorum seni.
Ben seni en çok kendim için seviyorum
Belki de ilk defa bencil oluşumu
Sana borçlu olduğum için.
Seni her şey için seviyorum.
Ve sahip olmadığım
Hiçbir şey için.
Yine de korkmuyorum seni sevmekten.
Her dakika seninle olmayı seviyorum.
Gözlerimi her açtığımda
Aklıma gelişini seviyorum.
Her gece uyumadan önce
Seni sevdiğim aklıma gelince
Sensiz uyumayı bile seviyorum
Uyumadan önce seni düşününce.
Ben seni en çok
Umutsuzluğumda beni bulduğun için seviyorum.
Yine de korkmuyorum seni sevmekten.
Ben seni bu şehirde olduğun için değil
Benimle aynı toprağa ayak bastığın için
Benimle aynı gökyüzünü paylaştığın için seviyorum.
Geceleri benim yüzüme vuran ay ışığı
Senin de gözlerine vurduğu için seviyorum.
Benim kemiklerimi ısıtan yaz güneşi
Sana da sıcaklık veriyor diye seviyorum seni.
Beş bin yaşındaki bu dünyada
Benimle aynı zamanı paylaştığın için seviyorum.
Ben seni benimle yaşadığın için
Benden hiç gitmediğin için seviyorum
Beni hiç terketmediğin için.
Ellerini seviyorum tanrıya açıldığında
Kalbini seviyorum kapıları açıldığında
Ve gözlerini seviyorum
Her karşımda kapanıp açıldığında.
Bana baktığında
İçimde yakaladığın coşkumu seviyorum,
Her bana baktığında
Seni sevdiğimi hatırlamayı seviyorum.
Yine de korkmuyorum seni sevmekten.
Her kibrit çaktığımda
Alevin içinde seni görmeyi seviyorum.
Her sigara yaktığımda
Dumanın şeklinde seni görmeyi seviyorum.
Her bana baktığında
O kadar çok seviyorum ki seni sevmeyi
Yalnızca sen olduğun için hayatımda
Kendimi bile seviyorum
Sen olunca aklımda.
Kalbimi seviyorum seni seviyor diye
Gözlerimi seviyorum seni görüyor diye.
Ruhumu seviyorum, senin ruhuna
Bu kadar yakın diye.
Varlığımı seviyorum,
Sırf sana borçlu olduğum için
Mutluluğumu seviyorum.
Gülümsememi seviyorum seni düşününce
Ayakta kalışımı seviyorum sebebi sen olunca
Yine de korkmuyorum seni sevmekten.
Ben sana olan sevgimi yazan
Kalemimi seviyorum.
Senin adını yazdığım kağıdı seviyorum.
Sana olan sevgime benzettiğim
Her sevgiyi seviyorum.
Bana seni hatırlatan herşeyi
Sana giden yolları seviyorum.
O kadar çok seviyorum ki seni
Seni kaybetmek korkusunu bile,
İçinde yalnızca, sen olduğun için
Sana karşı duyduğum bir duygu olduğu için
Korkumun sebebinde sen olduğun için seviyorum.
Yine de korkmuyorum seni sevmekten.
Yine de korkmuyorum seni sevmekten.
Seni seviyorum.


Murat Apaydın

Düşlerim var, rüzgara ters düşen…

Cuma, Haziran 22nd, 2012

Her eğilip baktığımda başımın gövdemden ağır gelmesiyle yerde buluyorum kendimi…
Deyimlerden cıkmış bi cümle olabilir ama kafamın içindekiler, beynimi sömüren anlamsız yada belkide fazla anlamlı düşünceler tasımıyor artık bu bedeni…Her defasında düşmek mi bana yazılan, yada en acısı yerlerde sürünürken bile başımı kaldırabilecek gücü bulup (ki nerden bulduğumu anlamış değilim hala) düştüğüm yüksekliği görmek mi?

Gülücük perisi niye uğramıyorsun yüzüme?
Hala kaçırıyorum gözlerimi insanlardan…
Kaybolmasınlar içimdeki boşlukta diye..

Niye farklı olduğumu devamlı yüzüme vuran kelimeler seçiyorlar benimle konusurken?… Niye hissettiriyolarki bunu? Yüzümdeki tepkisiz maskenin atında devamlı ağlayan bi yüz olduğunu öğrenmek içinmi bütün bu çabalar? Ne zaman acık vericek diye ben kaçtıkca bıkmadan üstüme gelmeleri…
Neden?…

Herşey yalan sadece düşlerim gerçek…
Düşlerim var rüzgara ters düşen…

Her attığım adımda onlara, biraz daha kaybediyorum içimdeki beni… Vardığıma kalacak mıyım?
Bilmiyorum.

Yalnız mıyım? onların dediklerine göre yalnız olamam… Etrafımdalar çünkü…
Ve evet bencede yanlız değilim kimsenin bilmediği 2 kişilik bi dünyam var benim..
Adım hala hayat kitabında yazıyor…
Gerçek cok şeffaf tıpkı, ağladığımda gözlerimin kıpkırmızı kesilmesi kadar…
Kahretsin, acınacak haldeyim yine, kelimelere vurmak bu olsa gerek…

Melekler, duymuyor sesimi
Karanlık işte yine her yer
Gözyaşlarım, keşkeleri yok edemiyor
Korkuyorum
İnancım kalmadı benim….

Dedi falcı! Oğlum dinle

Cuma, Haziran 22nd, 2012

Dedi sana falcı kadın, bunun huyu güzel diye.
Dedi para yoktur bunda, hamurunda mutluluk var.
Dedi sana dünya güzel, varsa da yüzlerce el.
Sevgisinde şüpheler yok, seni sever senden de çok.

Yazma dedin artık bana, kadın dedi yazıl ona.
Dedim küsmüş dargın bana, dedi dertli harlı içi.
Dedim ana nedir derdi, evlat bekler bugün yarın.
Dedi bana üzülme sen, o da seni candan sever.

Dedi kadın sabır size, bekleyin hep metanetle.
Okuması yazması yok, aklı senden benden de çok.
Gül’ü verdi elimize, oturun der hep diz dize.
El âlemden sizlere ne, fayda varsa sizden size.

Torba değil büzesin ki, gözyaşların süzülmesin.
Hayat bize dersler verir, falcı dedi sonuncu ders.
Dedim falcı kader nedir, dedi senin yanındadır.
Dedim falcı alev sarar, dedi bana gönlündedir.

Dedim falcı çare nerde, dedi bana esmerdedir.
Dedim falcı esmer nerde, dedi yazan alevdedir.
Dedim falcı köz ola ben, söyleyesin kınalıya.
Nazım geçer sana sade, sorar ise nazlı yâre.

Dedi falcı, oğlum kör sen; dedim falcı her yer siyah.
Dedi baksan dışı siyah, ama dedi içi beyaz.
Dedi nazdır kadın evi, mutlu olur düğün günü.
Bilemezsin adetleri, hadi dedi önden yürü.

Dedi ona be hey kadın, anla artık yas da adam.
Görüntüsü bitmiş ama gönlü gençtir yaşlı adam.
Yaşamının tecrübesi, yoktur artık hevesleri.
Sever seni deli gönül, yaşayın der kalan ömür.

Falcı ana!

Nerde diye sorar belki, taşı tarif olsun işin.
Kalan gülle işaretle, beyaz olsun goncaları.
Yazan biri garip adam, çok görmesin Fatiha’yı.
Sevdi içi yanaraktan, sulasın göz damlaları.

15 ağustos 2011
Beyas-çorlu
YILMAZ BARITLI

Sevgi Şiirleri Can Yücel

Cuma, Haziran 22nd, 2012

Can Yücel Sevgi Şiirleri,
Aşk Şiirleri Can Yücel,
Can Yücel’in Sevgi Şiirleri


Can Yücel den Sevgi Şiirleri

Sevgi Duvarı

Sen miydin o yalnızlığım mıydı yoksa
Kör karanlıkta açardık paslı gözlerimizi
Dilimizde akşamdan kalma bir küfür
Salonlar piyasalar sanat sevicileri
Derdim günüm insan arasına çıkarmaktı seni
Yakanda bir amonyak çiçeği
Yalnızlığım benim sidikli kontesim
Ne kadar rezil olursak o kadar iyi

Kumkapı meyhanelerine dadandık
Önümüzde Altınbaş, Altın Zincir, fasulye pilakisi
Ardımızda görevliler, ekipler, Hızır Paşalar
Sabahları açıklarda bulurlardı leşimi
Öyle sıcaktı ki çöpcülerin elleri
Çöpcülerin elleriyle okşardım seni
Yalnızlığım benim süpürge saçlım
Ne kadar kötü kokarsak o kadar iyi

Baktım gökte bir kırmızı bir uçak
Bol çelik bol yıldız bol insan
Bir gece Sevgi Duvarını aştık
Dustuğum yer öyle açık seçik ki
Başucumda bi sen varsın bi de evren
Saymıyorum ölüp ölüp dirilttiklerimi
Yalnızlığım benim çoğul türkülerim
Ne kadar yalansız yaşarsak o kadar iyi

Can Yücel

SEN SENİ

sen seni seveni
görmeyecek kadar
körsen seni
seven seni
sevdiğini söyleyecek
kadar gururludur
Can Yücel

ANLADIM

Bunca zaman bana anlatmaya çalıştığını kendimi bulduğumda
anladım.
Herkesin mutlu olmak için başka bir yolu varmış
Kendi yolumu çizdiğimde anladım..
Bir tek yaşanarak öğrenilirmiş hayat okuyarak dinleyerek değil..
Bildiklerini bana neden anlatmadığını anladım.
Yüreğinde aşk olmadan geçen her gün kayıpmış
Aşk peşinden neden yalınayak koştuğunu anladım..
Acı doruğa ulaştığında gözyaşı gelmezmiş gözlerden
Neden hiç ağlamadığını anladım..

Ağlayanı güldürebilmek ağlayanla ağlamaktan daha değerliymiş
Gözyaşımı kahkahaya çevirdiğinde anladım..
Bir insanı herhangi biri kırabilir ama bir tek en çok sevdiği acıtabilirmiş
Çok acıttığında anladım..
Fakat hak edermiş sevilen onun için dökülen her damla gözyaşını
Gözyaşlarıyla birlikte sevinçler terk ettiğinde anladım..
Yalan söylememek değil gerçeği gizlememekmiş marifet
Yüreğini avucuma koyduğunda anladım..
”Sana ihtiyacım var gel ! ” diyebilmekmiş güçlü olmak
Sana ”git” dediğimde anladım..
Biri sana ”git” dediğinde ”kalmak istiyorum” diyebilmekmiş sevmek
Git dediklerinde gittiğimde anladım..

Sana sevgim şımarık bir çocukmuş her düştüğünde zırıl zırıl ağlayan
Büyüyüp bana sımsıkı sarıldığında anladım..
Özür dilemek değil ”affet beni” diye haykırmak istemekmiş pişman olmak
Gerçekten pişman olduğumda anladım..
Ve gurur kaybedenlerin acizlerin maskesiymiş
Sevgi dolu yüreklerin gururu olmazmış
Yüreğimde sevgi bulduğumda anladım..
Ölürcesine isteyen beklemez sadece umut edermiş bir gün affedilmeyi
Beni affetmeni ölürcesine istediğimde anladım..
Sevgi emekmiş
Emek ise vazgeçmeyecek kadar ama özgür bırakacak kadar sevmekmiş…
CAN YUCEL

KÖRÜKÖRÜNE YAŞAMAK

Bağlanmayacaksın bir şeye, öyle körü körüne.
“O olmazsa yaşayamam” demeyeceksin.
Demeyeceksin işte.
Yaşarsın çünkü.
Öyle beylik laflar etmeye gerek yok ki.
Çok sevmeyeceksin mesela.
O daha az severse kırılırsın.
Ve zaten genellikle o daha az sever seni,
senin o’nu sevdiğinden.
Çok sevmezsen, çok acımazsın.
Çok sahiplenmeyince, çok ait de olmazsın hem.
Çalıştığın binayı, masanı, telefonunu, kartvizitini..
Hatta elini ayağını bile çok sahiplenmeyeceksin.
Senin değillermiş gibi davranacaksın.
Hem hiçbir şeyin olmazsa,
kaybetmekten de korkmazsın.
Onlarsız da yaşayabilirmişsin gibi davranacaksın.
Çok eşyan olmayacak mesela evinde.
Paldır küldür yürüyebileceksin.
İlle de bir şeyleri sahipleneceksen,
Çatıların gökyüzüyle birleştiği yerleri sahipleneceksin.
Gökyüzünü sahipleneceksin,
Güneşi, ayı, yıldızları..
Mesela Kuzey Yıldızı, senin yıldızın olacak.
“O benim” diyeceksin.
Mutlaka sana ait olmasını istiyorsan bir şeylerin..
Mesela gökkuşağı senin olacak.
İlle de bir şeye ait olacaksan, renklere ait olacaksın.
Mesela turuncuya, ya da pembeye.
Ya da cennete ait olacaksın.
Çok sahiplenmeden,
Çok ait olmadan yaşayacaksın.
Hem her an avuçlarından kayıp gidecekmiş gibi
hem de hep senin kalacakmış gibi hayat.
İlişik yaşayacaksın.
Ucundan tutarak…
Can Yücel

SEVDİĞİN KADAR SEVİLİRSİN

Yerin seni çektiği kadar ağırsın
Kanatların çırpındığı kadar hafif
Kalbinin attığı kadar canlısın
Gözlerinin uzağı gördüğü kadar genç
Sevdiklerin kadar iyisin
Nefret ettiklerin kadar kötü
Ne renk olursa olsun kaşın gözün
Karşındakinin gördüğüdür rengin
Yaşadıklarını Kar sayma:
Yaşadığın kadar yakınsın sonuna;
Ne kadar yaşarsan yaşa,
Sevdiğin kadardır ömrün
Gülebildiğin kadar mutlusun
üzülme bil ki ağladığın kadar güleceksin
Sakın bitti sanma her şeyi,
Sevdiğin kadar sevileceksin.

Güneşin doğuşundadır doğanın sana verdiği değer
Ve karşındakine değer verdiğin kadar insansın
Bir Gün yalan söyleyeceksen eğer
Bırak karşındaki sana güvendiği kadar inansın.
Ay ışığındadır sevgiliye duyulan hasret
Ve sevgiline hasret kaldığın kadar ona yakınsın

Unutma yagmurun yağdığı kadar ıslaksın
Güneşin seni ısıttığı kadar sıcak.
Kendini yalnız hissetiğin kadar yalnızsın
Ve güçlü hissettiğin kadar güçlü.
Kendini güzel hissettiğin kadar güzelsin
işte budur hayat!
işte budur yaşamak
Bunu hatırladığın kadar yaşarsın
Bunu unuttuğunda aldığın her nefes kadar üşürsün
Ve karşındakini unuttuğun kadar çabuk unutulursun
çiçek sulandığı kadar güzeldir
Kuşlar ötebildiği kadar sevimli
Bebek ağladığı kadar bebektir
Ve herşeyi öğrendiğin kadar bilirsin bunu da öğren,

Sevdiğin
Kadar
Sevilirsin
Can YüCEL

BOŞVER BE YAŞI BAŞI

Gönlün ne kadar şık sen ondan haber ver!
Şöyle atıp koyu grileri-siyahları sabahtan,
sarı bir kaşkol atabiliyor musun boynuna, ondan haber ver!
Koyma bir kenara yüreğini, aç kapılarını,
gelene geçene yol verme girsin diye içeri ama
gömme başını toprağa bir çift güzel göz uğruna.
Bilirim yine yeşerecek bir çiçek bulursun bir dalda,
ama aklını kaybedecek bir aşk varsa avuçlarında,
bırak aksın yollarına.
Yağ geç, yık geç, kimse inanmazsa inanmasın.
Sen inan yüreğine,
hem ona geçmezse kime geçer sözün?
Büyü, büyü..
Bak ellerin, ayakların kocaman,
aklın da maaşallah yerinde,
e ne diye tutarsın yüreğini uçmasın diye.
Akıllı ol, yüreğin gelir peşinden,
boşver yaşı başı,
aşk var mı aşk, sen ondan haber ver!

Takılmışsın yüzündeki, gözündeki çizgilere.
O çizgilerin yüreğine neler kazıdığını düşün,
atmak mı istiyorsun kendini bir dereye soğuk bir kış günü,
öl gitsin..
Parayı pulu savurup,
bir balıkçı köyünde balık tutmak mıdır isteğin,
savrul gitsin..
Boş ver be yaşı başı,
kim tutar seni kim,
kendi yüreğinden başka kim?
Aklını al da öyle git,
ister bir duvara, ister bir odaya, ister kıra bayıra vur da git.
Dert etme ellerini, onlar da gelir seninle bırakmadıkça birine.
O biri de gelir gerçekten istediğin oysa,
seveceksen ve öleceksen uğruna..
Yaşa be, yaşa da öyle git, gireceksen toprağa..

Yaş 70′e gelse bile, hayat daha bitmemiş,
sen mi biteceksin?
Çekeceksen bile bayrağı,
yaşadım ulan dibine kadar diyemiycek misin?
Can Yücel

Cemal Süreyya derki

Cuma, Haziran 22nd, 2012

Her gece onu düşünmekten
Saatim ilerlemez oldu
Kim sorarsa saat kaç diye
Cevabım hep aynı: ‘O’na doğru ….

Sustum Kimse Bilmiyor İçimdekileri..

Cuma, Haziran 22nd, 2012
sustum kimse bilmiyor içimdekileri
susmalıydım artık
konuştukça batıyordu yüreğim
kelimeler birbirine giriyordu
sen kelimesini dudaklarıma almamalıydım
içimden söküp atamasamda seni
bu acımla savaşmalıydım

gittin bende bittim
ve bu aşkıda bitirmeliydim
seni hatırlatan her şeyi yırtmalıydım yakmalıydım
artık pembe gözlüğümü çıkardım
hayata simsiyah bakıyorum
kendimi kandırmamalıydım
her biten şey yeni bir başlangıçın habercisiymiş
nerde ozaman
bak ağaçlar bile yaprak döküyo
her sonbaharda
her yeni güne birkaç yaprağını feda ediyo
senin beni feda ettiğin gibi
yalan her şey sahte gülücüklerim gibi
senin beni sevdiğin yalanı gibi
gerçek olan sadece yaşamak zorunda oluşum
son nefesimi verene dek yüreğim sen diye çarpsada
bunu senin bilemeyeceğin
benim sevgim benim aşkım tek gerçeğim
ve şimdide susmalıyım
gittiğinde kal gitme diyemedim

ama şunu unutma
ben sen beni sevdin diye sevmedim
aşkımız sen de bitti diye bende biteremezsin…

Alıntı..

İnadina seveceĞİm

Cuma, Haziran 22nd, 2012

… İNADINA SEVECEĞİM …
Bugün kaçıncı sigaramın dumanında hayalin canlanır bilmiyorum…
Ya da kaçıncı kadehte gözlerin değer gözlerime
Hangi şarkıda, hangi türküde düşersin dilime
Belki bağlamanın tellerin de belki bir keman taksimin de
Belki de bir neyin özünde ne zaman dolarsın ruhuma
Ne zaman dolupta taşarsın gözlerimden
Alırsın beni benden
Salarsın diyarlara, çöllere, dönüşü olmayan yollara
Bunu da bilmiyorum….

Ama bildiğim bir şey var;
Seni sevmenin bedeli
Her gün tükenmekse, her gün biraz daha ölmekse
Mecnun misali yürekte bir yangınla dolaşmaksa,
Bu bedeli her gün paşa paşa öder, yine de severim seni…
Sana, kadere, hayata inat
Sırf gıcıklık olsun diye
İnadına seveceğim seni
Şair: Mecnun Turgay ÖZTÜRK

♥♥♥

Sensizlik Taciz Eder Durur Ruhumu, Kirlenir Düşlerim Gidersen…Yanarım Ateşinle ve Bir Akşam Vakti Ege Denizine Savrulur Küllerim… Gidersen Gözümdeki Işıkta Gider, Beynimdeki Yarınlarıda Götürürsün Gidersen, İçimdeki Çoçuğu da Öldürürsün…Bende ki Seni Öldürürsün Örneğin Beni Öldürürsün…Yani Gidersen Bizi Öldürür…sün…Sen Yine de Kimse Ölmesin Diye Zorlama Kendini Kalmaya. Ben Alışkınım Sevdiğim Simurg Gibi Ölüp Ölüp Doğmaya…

Gökyünüze Baksam Gözlerini Görürüm

Cuma, Haziran 22nd, 2012
Gökyüzüne baksam, gözlerinin binlercesine görürüm, bir rüzgar değse yüzüme, ellerini düşünmeden edemem…..

Bir ayak sesi duymayayım
Kapıya koşuyorum
Gelen sen misin diye
Bir siyah saç görmeyeyim
Yüreğim burkuluyor
Ağlamaklı oluyorum
Her şey bana seni hatırlatıyor
Gökyüzüne baksam
Gözlerinin binlercesine görürüm
Bir rüzgar değse yüzüme
Ellerini düşünmeden edemem
Yaktığım bütün sigaraların dumanları sana benzer
Tadı senden gelir
Yediğim yemişlerin
İçtiğim içkilerin
Ve içimdeki bu dayanılmaz sıkıntı
Bu emsalsiz hüzün
Seni beklediğim içindir

Resmine bakamaz oldum
Uykulardan korkuyorum artık
Utanıyorum odamdaki bütün eşyalardan
Şu sedir hala gelip oturmanı bekliyor
Şu ayna karsısında güzelliğini seyretmeni
Şu kadeh dudaklarına değebilmek için duruyor masada

Ve şu saat geldiğin anda
Durabilir sevincinden
Zaman çıldırabilir
Çünkü benim dünyamda
Ölümsüzlük, seni sevmek demektir.
Bir çocuk dogmayı bekler
Bir ağır hasta ölmeyi
Bitkiler yağmur ve güneşi bekler
Yalnız bir kadın sevilmeyi
Ve düşün ki bir adam
İçinde bütün bekleyenlerin korkusu ve ümidi
Seni bekler
Asılmayı bekleyen bir idam mahkumu gibi

Sen gelinceye kadar
Pencerem kapalı duracak
Rüzgar gelmesin diye
Artık perdeleri açmayacağım
Gün ışığı girmesin diye
Sonra kahrolacağım
Bu karanlıkta, bu derin yalnızlıkta
Ve günlerce gecelerce haykıracağım
Nerdesin diye, Nerdesin?
Bir gün bu kapıdan sen gireceksin
Biliyorum
Ergeç bu bekleyişin bir sonu gelecek
Yıllarca sonra
Öldüğüm gün bile gelsen
Bütün bu bekleyişimi ve öldüğümü unutup
Çocuklar gibi sevineceğim
Kalkıp sarılacağım ellerine
Uzun uzun ağlıyacağım.

Ümit Yaşar Oğuzcan

Aşık Olmadan Önce Bir Düşün

Cuma, Haziran 22nd, 2012

Evinin seni içine sığdıramayacak kadar dar olduğunu fark
edeceksin…
Sokağa fırlayacaksın…
Sokaklar da dar gelecek…
Tıpkı vücudunun yüreğine dar geldiği gibi…
Ne denizin mavisi açacak içini, ne pırıl pırıl gökyüzü…
Kendini taşıyamayacak kadar çok büyüyecek, bir yandan da kaybolacak kadar küçüleceksin…
Birileri sana bir şeyler anlatacak durmadan…
“Yasamak güzel.” “Bos ver, her şey unutulur.”
Sen hiçbirini duymayacaksın…
Gözyaşlarından etrafı göremez hale geleceksin…
Ondan ölmesini isteyecek kadar nefret edecek, az sonra kollarında ölmek isteyecek kadar çok seveceksin… Hep ondan bahsetmek isteyeceksin…
“Ölüme çare bulundu” ya da “Yarın kıyamet kopacakmış” deseler
başını kaldırıp Ne dedin?” diye sormayacaksın…
Yalnız kalmak isteyeceksin… Hem de kalabalıkların arasında kaybolmak…
İkisi de yetmeyecek…
Geçmişi düşüneceksin…
Neredeyse dakika dakika…
Ama kötüleri atlayarak…
Onunla geçtiğin yerlerden geçmek isteyeceksin…
Gittiğin yerlere gitmek…
Bu sana hiç iyi gelmeyecek…
Ama bile bile yapacaksın…
Biri sana içindeki acıyı söküp atabileceğini söylese,
kaçacaksın… Aslında kurtulmak istediğin halde, o acıyı yasamak için
direneceksin… Hayatinin geri kalanını onu düşünerek geçirmek
isteyeceksin. Aksini iddia edenlerden nefret edeceksin…
Herkesi ona benzetip…
Kimseyi onun yerine koyamayacaksın…
Hiçbir şey oyalamayacak seni…
İlaçlara sığınacaksın…
Birkaç saat kafanı bulandıran ama asla onu unutturmayan.
Sadece bir müddet buzlu camin arkasından seyrettiren…
Bütün şarkılar sizin için yazılmış gibi gelecek… Boğazın düğümlenecek, dinleyemeyeceksin…
Uyumak zor, uyanmak kolay olacak… Sabahı iple çekeceksin…
Bazen de “Hiç güneş doğmasa” diyeceksin…
Ne geceler rahatlatacak seni ne gündüzler…
Belki çivi çiviyi söker diye can havliyle önüne çıkana
sarılmak isteyeceksin Nafile… Düşüncesi bile tahammül edilmez gelecek…
Rüyalar göreceksin, gerçek olmasını istediğin…
Her sıçrayarak uyandığında onun adini söylediğini fark
edeceksin… Telefonun çalmasını bekleyeceksin…
Aramayacağını bile bile…
Her çaldığında yüreğin ağzına gelecek…
Ağlamaklı konuşacaksın arayanlarla… Yüreğin burkulacak…
Canin yanacak…
Bir daha sevmemeye yemin edeceksin…
Hayata dair hiçbir şey yapmak gelmeyecek içinden…
Onun sesini bir kez daha duymak için yanıp tutuşacaksın…
Defalarca aradığı günlerin kıymetini bilmediğin için nefret
edeceksin… Yasadığın şehri terk etmek isteyeceksin…
Onunla hiçbir aninin olmadığı bir yerlere gidip yerleşmek…

Ama bir umut…
Onunla bir gün bir yerde karsılaşmak umudu…
Bu umut seni gitmekten alıkoyacak…

Gel gitler içinde yasayacaksın…
Buna yasamak denirse…
Razı mısın bütün bunlara…
Hazır mısın sonunda ölüp ölüp dirilmeye…

O Halde Aşık Olabilirsin

Can DÜNDAR …

Cumhuriyet bayramı Şiirleri

Cuma, Haziran 22nd, 2012
29 EKİM

Cumhuriyet Bayramı
Geldi bize ne mutlu!
Bayraklarla donattık,
Güzel okulumuzu.

Sokaklarda, evlerde,
Al bayrak dalgalanır.
Onun o al rengini,
Bütün bir dünya tanır.

Yirmi dokuz ekimi
Karşılarız neşeyle,
Çünkü bu günde erdik
Büyük Cumhuriyete.

Yürüyün arkadaşlar,
Hep ileri koşalım.
Bugün bayramımız var.
Gelin bayramlaşalım.

Ali PÜSKÜLLÜOĞLU
AKDENİZ’E DOĞRU

Eğilmez başımıza taç yaptık hürriyeti,
Zaferle kalbimize yazdık Cumhuriyeti…

Sakarya’dan su içtik o çelik süngülerle,
Yuvaları dağılmış bir avuç yılmaz erle.

“Hedef Akdeniz, asker!” diyen parmağa koştuk…
Zafer bahçelerinden gül koparmağa koştuk…

Yol gösterdi göklerden bize binlerce yıldız,
Kıpkızıl ufuklardan taştı al bayrağımız.

Koştuk aslanlar gibi kükreyip dağdan dağa
Canavarlar dişinden vatanı kurtarmağa.

Sakarya’dan su içtik o çelik süngülerle,
Yuvaları dağılmış bir avuç yılmaz erle.

Eğilmez başımıza taç yaptık hürriyeti,
Zaferle kalbimize yazdık Cumhuriyeti…

Ömer Bedrettin UŞAKLI
ATATÜRK VE CUMHURİYET

Baş eğmişken önünde altı asır her zorluk,
Göçtü bir çınar gibi koca imparatorluk!..
Çatırdattı bu göçüş göklerini vatanın,
Duyunca silkindi Türk narasını “Ata”nın!…

Haykırdı kadın, erkek: “İhtilâl var, ihtilâl”!
Çiğnenemez yerlerde mübarek, şanlı hilâl…
Alev alev bayrağım kızıllıklarda yandı,
Bütün millet “Kemal”in etrafında toplandı!..

Dönünce yurt ananın gözleri bir pınara
Can verdi ulu tanrım bu devrilen çınara!..
Saldı o yeniden kök, filiz, gövde, dal budak:
Irkının şahlanışı ısırttı “Garb”a dudak!..

Çekince Mehmetçik’ler kılıçları kınından,
Göl göl oldu her taraf korkak düşman kanından!
Birleşti siperlerde gazilerle, şehitler,
Yeni bir düzen verdi dünyaya koç yiğitler!..

Dile gelince otuz asırlık şanlı mazi,
Türk’ün kara bahtını ağarttı “Büyük Gazi”!..
Son verip bu cenkte biz binbir kötü niyete,
Kavuştuk sevgilimiz: İstiklâl, hürriyetle!..

Değildir zindan artık bize Anadolu’muz,
Cumhuriyet nuruyla aydınlandı yolumuz!..
Onun kutsal sevgisi taşıyor içimizden,
Gökler dolusu selâm, ölmez “Ata”ya bizden!..

Cemal Oğuz ÖCAL
BİZE SORARSANIZ ÇOCUKLAR

Bize sorarsanız çocuklar:
Cumhuriyet ne demek;
İşte bu bastığımız toprak,
Ay-yıldızlı bayrak,
Diye dalgalanırız çocuklar…

Bize sorarsanız çocuklar:
Cumhuriyet ne demek;
İşte bu okuyup yazdığımız
Yazıdır dilimize uyan,
Diye konuşuruz çocuklar…

Bize sorarsanız çocuklar:
Cumhuriyet ne demek;
İşte bu kılık kıyafet,
Bütün uygar dünyanın
Diye giyiniriz çocuklar…

Bize sorarsanız çocuklar:
Cumhuriyet ne demek;
İşte bu kadın-erkek eşitliği,
Türk’ün benliğine yaraşır,
Diye övünürüz çocuklar…

Bize sorarsanız çocuklar:
Cumhuriyet ne demek;
İşte bu millî egemenlik,
Kendi kendimizi yönetmek,
Diye güveniriz çocuklar…

Bize sorarsanız çocuklar:
Cumhuriyet ne demek;
İşte bu kalkınma yarışı,
Çağdaş uygarlık seviyesi,
Diye çalışırız çocuklar…

Bize sorarsanız çocuklar:
Cumhuriyet ne demek;
Türk milletinin temeli
Atatürk inkılâpları,
Diye savunuruz çocuklar…

Bize sorarsanız çocuklar:
Cumhuriyet ne demek;
İşte bu korkusuz yaşama,
Karşılıklı sevgi saygı,
Diye seviniriz çocuklar…

Bize sorarsanız çocuklar:
Cumhuriyet ne demek;
İşte bu okul ve eğitim,
Size olan inancımız,
Diye kazanırız çocuklar…

Bize sorarsanız çocuklar:
Cumhuriyet ne demek;
İşte bu kutlu gün
Hepimize armağan
Diye kavuşuruz çocuklar…

Atilla Yekta ÇIKAN
Turgut Reis İlköğretim O. Öğretmeni/ANTALYA

29 ekim cumhuriyet bayramı konulu linkimiz

29 Ekim cumhuriyet Bayramı

ben şimdi yine yalnızım

Cuma, Haziran 22nd, 2012

BEN ŞİMDİ YİNE YALNIZ

ben şimdi yine yalnız
dostlar ağlasın

ben şimdi yine yalnız
eller sevinsin

yalnızlığımdan usanmışken
sen çıkıverdin karşıma
severken delicesine
ayrılık canım ne diye

sevmiştik biz umursuzca
dünyalar bizimdi sanki
yüreklerimiz bir atıyordu
gidipte gelmedin ne diye

ben şimdi yine yalnız
bırak dünyam kararsın

ben şimdi yine yalnız
düşmanlar gülüp oynasın

SENİ BEKLERKEN

Bitmiyor hasretler…
Anlamsız geliyor seneler…
Kendinden geçti ümitler…
Sevdam diz çöküp;
Yollarını bekler.

Gözlerimdeki ışıltıya,
Karanlıklar yağar
Bekleyişlerim azar!
Uykusuzluğum yalnızlığımla,
Rüyalarına dalar.

Kalmamışsa senden bir umut;
Ne çıkar, tahtım tacım olmuş(!)
Felek vermişse ayrılıktan bir komut;
Neye yarar, dört mevsim bahar olmuş(!)
Yaşama sevincim varsa!!!
O da senin sevdan olmuş.

Buz tutmuş engeller,
Sevda terimle çözülsün.
Sevda külfeti çileler!
Miadı dolup, mükafatını görsün…

İçimdeki ateş lav olsa da!
Teninden mahrum bedenim üşüyor.
Her damla göz yaşım bin umut boğuyor!
Dualarım benimle el açıp;
Feryad u figanla seni bekliyor.

Sen hayalinle de…
Sen zahirinle de…
Sen inan ki;
Her şeyinle, sevmeye değersin…

Unutma!!!
Yorgun değil yüreğim,
Seni sevmekten.
Beyhude değil dileğim ,
Seni beklemekten.

Sevdamdan güçlü olamaz,
Kahrolası engeller.
Sevdamdaki istikrarı bozamaz,
Umutsuz olsa da hasretler.

Pişman değil ömrüm,
Seni tanımaktan.
Bahtiyardır gecem gündüzüm,
Sevdanı yaşamaktan.

Gerze’ce bubaya sesleniş

Cuma, Haziran 22nd, 2012
GERZE’CE BUBAYA SESLENİŞ

Buba nasısın,iyimisin ?
Uraları bilmeyim emme ,
Buraları bura olmadan çıktı artuk.
Mezardan çıksan hepicüümüze şakınusun.
Kimse senin gibi tentüros giyinmeyi.
Annem senin alduğun çiçekli naylon entariyi giyiyi,
Bizim alduğumuzu beyenmeyi.
Şimdiki uşakla göynüm dönüyü diye,
Gayıınan balığa da gitmeyi,
Kimse sülük de toplamayı.
Bazarda Hızarçayının tomatisi de kokmayı.
Dölü Sabriyi bile özleyük be buba !
Sizin zamanınızdaki eşkiyala yok artuk.
Şimdi bangalar eşkiya olmuş,
Herkese gredi veriyle önce,
Sonra da soyuyla.
Ahacuk bizim dındızlak memedin oğlu,
Almış grediyi,
Banganın müdürü de şakınıymış,
Evine haciz geleceemiş.
İnna sabirin kör şeytan !…
Cezvede yaptuğun gahvenin dadını unutamayım.
Ne gahvenin dadı galdı,ne de çayın…
Şimdi nesgafe içiyle.
Hemde üçü bir aradaymış,
U gada da güzel deyle,
Emme ben haazetmeyim.Madam almayı.
Çaylar sallama oldu,insallar da dallama .
Ha ! Helbet kimse kimseye güvenmeyi.
Evlere misafirliğe giden-gelen de yok.
Eskiden oturmaya giderdük,
Elma,fındık,cövüz ve misir yirdük,
Çay içerdük davşan ganı.
Bahcelerden örük toplarduk,
Damaamız gurumasın diye.
Aaah şu gavur icadı televizyon yok mu !?
İlazım diye üç dane aldudula,
Gine de acens dinleyemeyim.
Gocasından ayrılan gız,
Binbir Gece’ye bakmazsa gecesi geçmeymiş,
Yaprak Dökümü’nde dökülen yapraklara bakıymış,
Ferasetsüz büyük oğlan Kurtlar Vadisi Pusu,
Güçcüğü de “Var mısın yok musun”seyrediyi.
Acun diye biri var,
Firardaydı niye döndü bilmeyim !
Başkalarının uşaklarını da dağnamadıydım emme !…
Torunun Yusuf’unan gurur duyabilüsün,
U gada da güzel uşak oldu , okudu,
Elentirik mühendisi çıktı.
İş bulamadı. Emme, galdırım mühendisiyim deyi.
Gerze’de galdırım da yok ya!
Düdük gibi daracuk.
Yangundan soora dökülen çatlak yollarda sürünüyü.
Bi de telefon çıkmış,ahacuk elimde;
Gömleen cebine beş dane sığıyı.
Tele-fon deyle emme teli meli yok.
Eyi bişey de çok yalan gonuşuyu,
Cevdet’i garajda görüyüm,
Araduğun kişiye ulaşılamayı deyi.
Emme resim çekiyi,görüntü gaydediyi.
Cuma aaşamı ruhuna Yasin okutacaadım,
Hocaların işleri varımış,
Eve taa gelmeyle.
MSN’ den sesli olarak okuyabilürük dedile.
Hadi gine iyisin.
İnternetten Yasin çabuk gelü uraya.
Topraan altından baa;
“Depeeen üstüne git !” mi deysin bilmeyim.
Emme ben sağa bunları has deyim.
Dünya işleri bitmeyi buba!
Şimdi baa müsaade ,
Lila’ya gidip canlı müzik dinleyecem.

Arıyorum…!- Yusuf Yanç

Cuma, Haziran 22nd, 2012
ARIYORUM

Karamanoğlu Mehmet Bey’i arıyorum
Göreniniz, bileniniz, duyanınız var mı?
Bir ferman yayınlamıştı;

‘Bu günden sonra, divanda, dergahta, bargahta, mecliste,
meydanda Türkçe’den başka dil konuşulmaya’ diye,

Hatırlayanınız var mı?
Dolanın yurdun dört bir yanını,
Çarşıyı, pazarı, köyü, şehiri,
Fermana uyanınız var mı?

Nutkum tutuldu, şaşırdım, merak ettim,
Dolandığınız yerlerdeki Türkçe olmayan isimlere,
Gördüklerine, duyduklarına üzüleniniz var mı?

Tanıtımın demo, sunucunun spiker,
Gösteri adamının showmen, radyo sunucusunun diskjokey,
Hanım ağanın first lady olduğuna şaşıranınız var mı?

Dükkanın store, bakkalın market, torbasının poşet,
Mağazanın süper, hiper, gros market,
Ucuzluğun damping olduğuna kananınız var mı?

İlan tahtasının bilboard, sayı tabelasının skorboard,
Bilgi alışının brifing, bildirgenin deklarasyon,
Merakın, uğraşın hobby olduğuna güleniniz var mı?

Bırakın eli, özün bile seyrek uğradığı,
Beldelerin girişinde welcome,
Çıkışında goodbye okuyanınız var mı?

Korumanın, muhafızın body guard,
Sanat ve meslek pirlerinin duayen,
İtibarın, saygınlığın prestij olduğunu bileniniz var mı?

Sekinin, alanın platform, merkezin center,
Büyüğün mega, küçüğün mikro, sonun final,
Özlemin, hasretin nostalji olduğunu öğreneniniz var mı?

İş hanımızı plaza, bedestenimizi galeria,
Sergi yerlerimizi center room, show room,
Büyük şehirlerimizi mega kent diye gezeniniz var mı?

Yol üstü lokantamızın fast food,
Yemek çeşitlerimizin menü,
Hesabını adisyon diye ödeyeniniz var mı?

İki katlı evinizi dubleks, üç katlı komşu evini tripleks,
Köşklerimizi villa, eşiğimizi antre,
Bahçe çiçeklerini flora diye koklayanınız var mı?

Sevimlinin sempatik, sevimsizin antipatik,
Vurguncunun spekülatör, eşkiyanın mafya,
Desteğe, bilemediniz koltuk çıkmaya sponsorluk diyeniniz var mı?

Mesireyi, kır gezisini picnic,
Bilgisayarı computer, hava yastığını air bag,
Eh pek olasıcalar, oluru, pekalayı okey diye konuşanınız var mı?

Çarpıcı, önemli haberler flash haber,
Yaşa, varol sevinçleri oley oley,
Yıldızları star diye seyredeniniz var mı?

Vırvırık dağının tepesindeki köyde,
Cafe shop levhasının altında,
Acının da acısı kahve içeniniz var mı?

Toprağımızı, bayrağımızı, inancımızı çaldırmayalım derken,
Dilimizin çalındığını, talan edildiğini,
Özün el diline özendiğine içiniz yananınız var mı?

Masallarımızı, tekerlemelerimizi, atasözlerimizi unuttuk,
Şarkılarımızı, türkülerimizi, ninnilerimizi kaybettik,
Türkçemiz elden gidiyor, dizini döveniniz var mı?

Karamanoğlu Mehmet Bey’i arıyorum,
Göreniniz, bileniniz, duyanınız var mı?
Bir ferman yayınlamıştı…
Hayal meyal hatırlayıp da, sahip çıkanınız var mı?

Yusuf Yanç

NOT : Bu Şiir Türk Dil Kurumu Tarafından Ödüllendirilmiştir.

SenSizLik

Cuma, Haziran 22nd, 2012

Sen hiç sensiz kaldın mı
Boş karanlık bir odada
Hayaline sarılıp uyudunmu hiç
Seni seviyorum dediğinde
Soğuk duvarlara carpıp
Yüzüne vurdumu kelimelerin

Sen sensizliğin acısını yaşadınmı hiç
Hergece gözyaşlarını akıttın mı
Sessizce sinene duymasnlar diye
Hayallerin kabuslara dönüştümü

Aşkını anlatırken kağıtlara kaleminin
Mürekkebi bitti diye isyan ettinmi
Sen hiç sensiz kalmadınki
Nereden bileceksin sensizliği

Ben hepsini yaşadım bunların
Her uyanışımda yanımda olmadığını
Gördüğümde kahroluşlarım
Yanlızlığı sadece rutubetli duvarlara
Anlattığım bir aşk benimkisi
Yoksun yanımda
Gözümde iki damla yaş
Her adını andığımda
Ve askım sana son iki kelime
SENİ SEVİYORUM!!

Deprem Haftası Şiirleri

Cuma, Haziran 22nd, 2012

Deprem haftasına özel şiirler
Deprem Haftası şiiri
Depremle ilgili şiirler

DEPREM

Gürültü kopar uzaktan,
Sular fışkırır topraktan.
İnsanlar yolu bulamaz,
Oluşan bir karanlıktan…

Bu bir depremin sesidir.
Bir canavar nefesidir…
Karanlık kaplar her yeri.
Bilmem kentin neresidir?

Anne ağlar, yavrum diye,
Çocuk ağlar, annem diye.
İnsanların hepsi şaşkın…
Bakamazsın bu sahneye.

Elimizden bir şey gelmez,
Bu felâket hiç sevilmez.
Bu sarsıntı yer küreden…
Daha önceden bilinmez.

Sağlam temel sağlam evler,
Sözüm size mimar beyler.
Sağlam yapın her binayı!
Yıkılmasın kentler, köyler!

Halkım hiç acı çekmesin,
Artık gözyaşı dökmesin!
Sağlam yapın her binayı,
Deprem bize kükremesin!

Çok üzgünüm acılardan,
Kurtulalım sancılardan…
Çığlıklara dönüp bakın,
Ders alalım buncalardan.

İbrahim ŞİMŞEK

KONUT DEYİNCE

Konutumuz sağlam olsun,
Depremde hiç yıkılmasın.
Gece-gündüz neşe dolsun,
Kem gözlerle bakılmasın.

Konutumuz geniş olsun.
Eşyalara yer bulunsun.
Merdivenler dar gelirse,
Asansörden çıkış olsun.

Konutumuz temiz olsun,
Pencereler geniş olsun.
Her adaya güneş girsin,
Perdesinde korniş olsun.

Her durağa yakın olsun,
Mobilyamız takım olsun.
Gürültüden çok uzakta.
Konutumuz sakin olsun.

Aylık gelir dolgun olsun,
Kira, biraz uygun olsun.
Çarşılara gitmek zordur,
Manava da yıkın olsun.

Her köşede oyuncaklar,
Bahçesinde salıncaklar,
Mahallemizde çocuklar,
Benimle arkadaş olsun.

Bahçesinde çiçek açsın,
Ağacında kuşlar ötsün,
Komşularla hep birlikte,
Günlerimiz güzel geçsin.

İbrahim ŞİMŞEK

Yaşanan Zelzeleler

17 Ağustosta deprem felâketini
Ailecek Gölcük’te gördük biz de yaşadık.
Şimdi de vurdu yine Pakistan Milletini
9 Ekim İkibin beşte sanki biz vardık.

Allah merhamet etsin,yaşayan başka anlar
Unutulmuyor asla geçse nice zamanlar,
Felâketi görüp te içinde yaşayanlar
O günlerine döner, o günlerini yaşar…

Bazı öyle olaylar anlatmakla yaşanmaz,
Tarife imkân olmaz onu yaşayan bilir,
İşte tüm felâketler yaşanır,anlatılmaz
Acılarla doludur,yıkan bir aşk gibidir…

Depremle Selle Bizi Taşan Toprağan Katma

Pakistan harap olmuş gönül artık gülmüyor
Gönül mızrabı kırılmış artık oda artık çalmıyor
Bu kadar felaketten sonra Müslümanlar ders almıyor.
Depreme uygun teknolojik binalarda yapmıyor.
Depren senin dünya senin engellenmiyor
Müslümanları gafletten uyandır sen koru yarabbi
Yarabbi Müslümanlar gaflet içinde doğal afetinle yakma
Sahibimiz sensin doğal afetlerle bizi hesaba çekme.
Sen gafurur rahimsin bizi perişan edip yıkma
Depremle selle bizi taşan toprağan katma Allah’ım

Deprem

Deprem olur dört bir yanda
Enkaz altında kalır tüm insanlar
Pek üzücü bir olayda olsa
Razı olmalı tüm canlılar
Yasla eşyaları duvara
Düşmesin başımıza
Enkazda kalınca
Korur sivil savunma
Deprem anında
Çömelecek yerin olsun
Başını yaralama
Acını arttırma
Yararalanınca sarar yaranı
Zor durumda kalınca
Bundan biri enkazdır
Deprem olunca
Nerede olacağı bilinmez
Yolda veya okulda
Rastlar her zamanda
Sen hazırlıklı ol
Zorlukolmasın başımıza
Deprem anında
Calın yada malın gider
Enkaz altında
Deprem çantasını hazır tut
El fenerini unutma
Hele yemek önemlisi
İlk yardım çantasıda var
Enkaz ne demek derlerse
Acı gelir aklıma
Canın koybola bilir
Enkaz altında.

Bir kadını ağlatmak

Cuma, Haziran 22nd, 2012


Bir kadını ağlatmak çok zor değildir aslında. Kadınlar her şeye ağlayabilir; bir filme, bir şarkıya, bir yazıya… En az erkekler kadar yani! Ama bir kadını yürekten ağlatmak zordur. Eğer bir kadın yürekten ağlıyorsa, ağlatan onun yüreğine ulaşmış demektir.Ama o yüreğin değerini bilememiş olacak ki ağlatan, gözünü bile kırpmadan teker teker batırır iğnelerini yüreğe!

İşte o zaman koca bir yumruk gelir oturur boğazına kadının. Yutkunamaz, nefes alamaz; çünkü o koca yumruk canını çok acıtır. Gözleri buğulanır kadının sonra.

Ağlamayacağım, der içinden. Ama engel olamaz işte.

Çünkü yüreğine ulaşmıştır birileri ve iğneler saplamaktadır.. Bu acıya ne kadar karşı koyabilir ki bir kadın. İnce ince süzülür yaşlar gözünden; önce birkaç damla, sonra bir yağmur seli… Ve kadın ağlar; hem de çok!

Sanmayın ki gidene ağlar kadın! Gidenin giderken koparttığı yerdir onu ağlatan, orada bıraktığı yaradır. O yaranın hiç kapanmayacağını, kapansa bile izinin kalacağını bilir kadın; o yüzden ağlar. Ama bilir misiniz, ağlamak kadınları olgunlaştırır. Her damla, daha çok kadın yapar kadınları. Her damla bir derstir çünkü.

Bazen kadınlar ağladığında çoğu insan, ağlama niye ağlıyorsun ki, değmez onun için derler. Bilmediklerindendir böyle demeleri. Çünkü yürekleri acıyan kadınlar ağlamazlarsa, ölürler.

İçlerindeki zehirdir onları öldüren! Ağlayarak o zehirden kurtulur kadınlar, o irini temizlerler yaralarındaki! Çünkü bilirler, o irin temizlenmezse iltihaba dönüşür yaraları.

Dönüşmemesi lazımdır oysa. O yüzden de bolca ağlarlar.

Zaman geçer sonra. Kadınlar kendilerine sarılmayı öğrenirler. Umarım öğrenirler, yoksa ruhlar sapkın yollara çarpar kendini. Sapan ruhların doğru yolu bulması da yeni acılar demektir. Bunu bilir kadınlar, o yüzden eninde sonunda öğrenirler kendilerine sarılmayı…

Çok ağlayan kadınlar, bir çok şeyden vazgeçen kadınlardır aslında. Her damla olgunlaştırır kadınları evet ama olgunlaştıkça o safça inandıkları aşk gerçeği onların gözünde küçülür. Küçüldükçe değerini yitirir ve işte o zaman kendilerine sarılıp, yeni bir kadın yaratırlar kendilerinden.
Güçlü, yenilmez, mağrur ve aşka inanmayan…

İnsanlar soruyorlar çoğu zaman neden bu kadar çok bekar kadın var diye; hepsi kariyer derdinde olan. Çünkü inançlarını yitirdi o kadınlar.
Zamanında yüreklerine o kadar çok iğne saplandı ki, o kadar çok ağladılar ki! Artık kendilerinden başka bir doğru olmadığına inanıyorlar, o yüzden kendilerine sarılıyorlar.

Çünkü biliyorlar ki sarıldıkları adamlar onları hak etmedi; hem de hiçbir zaman! Hep bir çıkarları oldu sarıldıkları adamların. E.. o zaman niye sarılsınlar ki!

Niye sarılalım ki!

Etrafınızda yürekten ağlayan bir kadın varsa bilin ki olgunlaşıyordur.

Bilin ki, gerçekleri kabul etmeye başlamıştır.

Bilin ki, artık aşkın olmadığına inanmıştır.

Bilin ki, sarılacak tek bir doğrusu kalmıştır.
O da kim, ne diye sormayın artık. Çok ağlayan kadınlar, eninde sonunda kendilerine sarılırlar çünkü!

Aziz Nesin

Çocuklara Kıymayın Efendiler..

Cuma, Haziran 22nd, 2012

Çocuğun gördüğü düştür barış.
Ananın gördüğü düştür barış.
Ağaçlar altında söylenen sevda sözleridir barış.

Akşam alacasında, gözlerinde ferah bir gülümseyişle döner ya baba
elinde yemiş dolu bir sepet;
ve serinlesin diye su, pencere önüne konmuş toprak bir testi gibi
ter damlalarıyla alnında…
barış budur işte.

Evrenin yüzündeki yara izleri kapandığı zaman,
ağaçlar dikildiğinde top mermilerinin açtığı çukurlara,
yangının eritip tükettiği yüreklerde
ilk tomurcukları belirdiği zaman umudun,
ölüler rahatça uyuyabildiklerinde, kaygı duymaksızın artık,
boşa akmadığını bilerek kanlarının,
barış budur işte.

Barış sıcak yemeklerden tüten kokudur akşamda
yüreği korkuyla ürpertmediğinde sokaktaki ani fren sesi
ve çalınan kapı, arkadaşlar demek olduğunda sadece.
Barış, açılan bir pencerden, ne zaman olursa olsun
gökyüzünün dolmasıdır içeriye.

Bir tas sıcak süttür barış ve uyanan bir çocuğun gözlerinin önüne tutulan kitaptır.
Başaklar uzanıp, ‘ışık! ışık! ‘ diye fısıldarken birbirlerine!
Işık taşarken ufkun yalağından.
Barış budur işte.
Kitaplık yapıldığı zaman hapishaneler
geceleyin kapı kapı dolaştığı zaman bir türkü
ve dolunay, taptaze yüzünü gösterdiği zaman bir bulutun arkasından
cumartesi akşamı berberden pırıl pırıl çıkan bir işçi gibi;
barış budur işte.

Geçen her gün yitirilmiş bir gün değil de
bir kök olduğu zaman
gecede sevincin yapraklarını canlandırmaya.
Geçen her gün kazanılmış bir gün olduğu zaman
dürüst bir insanın deliksiz uykusunun ardısıra.
Ve sonunda hissettiğimiz zaman yeniden
zamanın tüm köşe bucağındaki acıları kovmak için
ışıktan çizmelerini çektiğini güneşin.
Barış budur işte.

Barış ışın demetleridir yaz tarlalarında,
iyilik alfabesidir o, dizelerinde şafağın.
Herkesin ‘kardeşim’ demesidir birbirine, ‘yarın yeni bir dünya kuracağız’ demesidir;
ve kurmamızdır bu dünyayı türkülerle.
Barış budur işte.

Ölüm çok az yer tuttuğu gün yüreklerde,
mutluluğu gösterdiğinde güven dolu parmağı yolların,
şair ve proleter eşitlikle çekebildiği gün içlerine
büyük karanfilini alacakaranlığın…
barış budur işte.

Barış sımsıkı kenetlenmiş elleridir insanların
sıcacık bir ekmektir o, masası üstünde dünyanın.
Barış, bir annenin gülümseyişinden başka bir şey değildir.

Ve toprakta derin izler açan sabanların
tek bir sözcüktür yazdıkları:
Barış.
Ve bir tren ilerler geleceğe doğru
kayarak benim dizelerimin rayları üzerinden
buğdayla ve güllerle yüklü bir tren.
Bu tren barıştır işte.

Kardeşler, barış içinde ancak
derin derin soluk alır evren.
Tüm evren,
taşıyarak tüm düşlerini.
Kardeşler, uzatın ellerinizi.

Barış budur işte…

Nazım Hikmet

Hiç bir..

Cuma, Haziran 22nd, 2012

Hiç bir zaman olması gerektiği gibi değil; dedi insanlar.
Müziğin sesi, sözcüklerin yazılışı.
Hiç bir zaman olması gerektiği gibi değil, dedi,
bütün bize öğretilenler,
peşinden koştuğumuz aşklar,
öldüğümüz bütün ölümler,
yaşadığımız bütün hayatlar,

Hiç bir zaman olması gerektiği gibi değiller, yakın bile değiller.
Birbiri arkasında yaşadığımız bu hayatlar,
tarih olarak yığılmış, türlerin israfı,
ışığın ve yolun tıkanması,
olması gerektiği gibi değil,
hiç değil, dedi.

Bilmiyor muyum?
diye cevap verdim.
Uzaklaştım aynadan.
Sabahtı, öğlendi, akşamdı.

Hiçbir şey değişmiyordu.
Her şey yerli yerindeydi.
Bir şey patladı,
birşey kırıldı,
bir şey kaldı…

Bukowski

gurbet gelini

Cuma, Haziran 22nd, 2012

Cetin bir kis gecesiydi martti soguktu
Her taraf bembeyaz gök zifiri karanlikti
Icim üsüyordu cocuktum agliyordum
Gizli gizli hickira hickira
Sesim duyulmasin diye yorganin altina girmistim
Cok korkuyordum agliyordum
Son kez öpmüstü ablam beni kala kalmistim
Sus dedi isaret parmagini dudaklarina degdirerek
Hastanelerde gördügüm hemsire ablalarin fotograflarina benzemisti
Sakin sesini cikarma
Ahmetimi de öp benim yerime annemi de
Sizi cok seviyorum
Bende dedim icimden
Bende seni cok seviyorum abla
Bende seni bende seni cok seviyorum
Ablam gitmisti
Nereye diye soramadim
Bi islik sesi duydum inceden
Aklimda hep bu ses kaldi o geceden
O islik felaketi oldu ablamin
Ve yillar süren suskunlugu babamin
Iyice icine kapandi babam
Mahallede kimselerin yüzüne bakamaz oldu
Hayata küstü aylarca yillarca
Annem agladi o sustu
Hep bir haber bekleyerek gecti günleri
Sormuyordu ama bekliyordu
Dedikleri dogruydu
Ne olursa olsun et tirnaktan kopmuyordu
Ablam bir daha dönmedi
Kim bilir belki de dönemedi
Söz verdim kendime ben hic kopmayacaktim onlardan
Evlenmeyecektim
Tek umutlari bendim
Gözümün icine bakardi babam
Bir tane kizim benim der basini öne egerdi
Icim titrerdi
Pek belli etmezdi ama babam en cok beni severdi
Canimi istesinler kizimi istemesinler derdi babam
O daha cok kücük kücücük diyerek geri cevirirdi kismetleri
Hic büyümeyen kiziydim babamin
Sonunda benim de istedigim birine olur dedi babam
Hayirlisi olsun
Beyaz gelinligimi giyecegim güne kadar hep sustu
Agzini bicak acmiyordu
Bir gece annemle konusurlarken duydum
Acaba dogru mu yaptik hanim
Uzaklara verdik kizi gurbet ellere verdik
Taht yaptik da baht yapamadik su kizlara
Yazik bize yazik diyordu
Iyi olur insallah bey dedi annem iyi olur insallah
Sikma canini ablasina benzemesin kaderi
Nerden bilirdim gurbet ellere gelin gidecegimi
Zordu gurbet dedikleri
Simdiden yakti icimi
Kim bilir nasil özlerim annemi babami kardeslerimi
Evimi memleketimi
Gözyaslari icerisinde yatagima girdim
Yorgani basima cektim
Cocuklugumu biraktigim bu evde son gecemdi
Agliyordum
Bu evde dogmustum
Ve ilk defa bu evde aglamistim
Duvarlara baktim
Sokak lambasindan sizan isikta sararmis aile fotografimizi gördüm
Hersey eskimeye mahkumdu demek
Hemen yaninda ablamin astigi Orhan Gencebay posteri duruyordu
Bir teselli ver yaziyordu üzerinde
Ama hic bir teselli vermiyordu
Inadina acitiyordu iste
Icimde bir seyler kopuyordu
Paramparca olmustum
Hepimiz paramparca olmustuk
Kitapligin üzerine cizdigim cöp adamlari gördüm sonra
Nasilda azar isitmistim annemden
Bu cocuklar hic bir seyin degerini bilmiyorlar diye bagirmisti
Biliyorum anne simdi her seyin degerini biliyorum iste
Senin de babamin da kardeslerimin de
Hepinizin degerini cok iyi biliyorum
Sizi cok seviyorum anne sizi cok seviyorum
Sevinci ve hüznü ayni anda yasiyordum
Yorulmustum tam dalmak üzereydim ki kapi gicirtisiyla uyanmistim
Babami gördüm
Uyur gibi gözlerimi kapattim
Yatagimin yanina diz cöktü
Üstümü örttü siki siki
Ilk defa saclarimi oksadi
Saclarimi oksadi babam
Ne kadar da gec kalmisti
Aglamamak icin zor tutuyordum kendimi
Bi taraftan hic bitmesin istiyordum bu rüya
Alnimdan öptü babam
Gözyaslari yanaklarimda kaldi
Daha fazla dayanamadim
Baba dedim boynuna sarildim
Istemezsen gitmem baba
Istemezseniz gitmem
Allaha emanet ol yavrum dedi
Cok mutlu oldum
Canim babam benim canim babam
Ellerini öpüyordum
Hem agliyor hem gidiyordum
Canim babam canim canim…

Okuyan:şebnem kısaparmak

Sevmeninde Bazen Gitmek oldugunu Bilmektir ask

Cuma, Haziran 22nd, 2012

Bazen bütün haksızlıklara, yok etmelere, yok saymalara susmaktır ve ne olduğunu, ne yaşadığını sadece senin bildiğin ama asla onun bilmediği cehennemlerde yanarken, kan kusarken, seni terk ederken de tebessüm edebilmektir aşk.

Ellerin üşürken tutmasını beklemek, avuçlarının hapsinde kalmayı düşlemek, avuçlarına can çeken parmaklarının isterikliğini durdurabilmek ve her şeye rağmen, teninin yakıcılığını, teninde umut etmek ama son anda da gittiğine dayanabilmektir aşk.

Bazen uzun yolların sonunda kavuştum diye beklerken terk edilmektir aşk.

Ateşler içinde yatarken, bir bakışına kalmışken, bir nefesine can vermeye hazırken, bırakıp gidilmektir ve yine de tutkuyla beklemektir, her şeye rağmen döneceğinden ümidi kesmemektir aşk.

Bazen mutluluğu için, kalbinin seçimine razı gelmektir ve giderken başka bir kolda yeni hayatına, yinede mutluluklar dilemektir aşk. Onun mutluluğu senin ölümün dahi olsa, yaşam olmaktır ve yaşama dair ne varsa onun için düşünmeden yapabilmektir sonrada çekilip köşene sonsuza kadar dua etmektir, sana gelmeyeceğini bile bile yinede büyük bir tutkuyla sevmektir aşk.

Sevmenin de bazen kazanmak olmadığını anlamaktır aşk.

Tamda son anda kaybetmektir, oldu dediğin an “o” aşk karesinden silinmektir ve kavuşmaya susayan, titreyen bedenine, çatlamaya hazır yüreğine “dur!” Demektir aşk. Bazen durmasını bilmekten, bazen susmaktan ama her şeye rağmen bazen karşılıksız delicesine sevmekten geçer aşk.

Bütün olmak zaman ister, belki de bir ömrü feda bekler.

Aşk en az senin kadar tam, en az senin kadar eksiktir ve olgunluk asırlarla bedellendirilmiştir. Senin ömrün yetmese de, birilerininki yetecektir diye beklemek büyük hatadır. Hiçbir devirde aşkla yaşamak, aşkla sonsuz olmak ve aşkla noktalamak mümkün olmamıştır. Hiçbir aşk bir şey olamamıştır, hiçbir şeyi olamayanlarla dolu nice mevsimleri çürütmüştür aşk. Belki de böyle olmalıdır, belki de kavuşamamaktır aşk. Buluşmaların mahşere kaldığı sevmeler hep sonsuzlukla mükâfatlandırılmıştır aşkın “o” volkan bağrında…

Şimdi al eline kalemi ve yaz;

“Ey! Sonsuzluğun tükenmez ıstırap kraliçesi, (ıstırap kralı) biliyorum ki, sen gelmeyeceksin, biliyorum ki, sen hiç sevmeyeceksin aşıkları ve sen böyle mutlusun, biliyorum, çünkü kavuşmalar sende hep mahşere ertelenmiş.

Şimdi gidiyorum volkan bağrından bağıra bağıra, elbet bir gün gelirim, sukutu bulmak, acımasız ateşini söndürmek adına…”

“Sevmenin de bazen yaşamak değil, yanmak olduğunu bilmektir aşk.”

MURAT İNCE