Posts Tagged ‘insan’

Öyle İçimdesin Ki

Cuma, Haziran 22nd, 2012

Öyle İçimdesin Ki

Öyle içimdesin ki. Yanağımda dolaşan rüzgardan daha gerçek dokunuşların. Küçük, ürkek, kesik dokunuşlarınla, belki de her zamankinden daha yanımdasın. Yani öylesine, o kadar bensin ki. Ah nasıl anlatsam. Boşuna bu çabalarım, doğru kelimeleri aramalarım. Ne kitaplar yazıyor, ne de sözlüklerde karşılığı var.
Yalnızca hissediyor insan, yaşıyor. Kelimeler eksik, kelimeler yaralı. Kelimeler cılız.

Taşımıyor, anlatmıyor, tanımlamıyor bu duyguyu. Ben de. Çok başka bir şey. Sevginin ortasında, derin acılar hisseder mi insan? Aydınlık gülümsemelerin içine, hüznü yerleştirir mi durup dururken? Gözlerine buğu, diline sitem, yüreğine burukluk, çöreklenir kalır mı asırlarca?

Gelmeyeceğini bildiği mektup için, posta kutusunu hep aynı heyecanla açar mı? Dedim ya, başka bir şey bu. Ne kadar yalnızsam, o kadar seninleyim şu günlerde. Belki de en başta, tutup seni en derinlere koydum diye oldu bunlar. Kimseler ulaşmasın diye, kimselerin bilmediği, bulamayacağı yollara götürdüm seni. En derinlerde tuttum. Bana sakladım. Derine, hep daha derine.

Seni yapayalnız, bir tek bana bıraktım. Paylaşamadım yanlış yaptım. Sana ulaşan yolları kaybettim diye bütün bu şaşkınlıklar. Kendimi oradan oraya vurmam. Sağımda, solumda, ne zaman dikildiğini bilmediğim duvarlara çarpmam, hiç görmediğim çukurlarla boğuşmam. Denizlerin, gürültüyle gelip vurduğu dehlizlerin, acılı duvarları gibiyim.

Duvarlarım yosunlu, duvarlarım kaygan, duvarlarımdan hiç tükenmeyen sular sızıyor. Tutunamıyorum. Renklerim, gün içinde değişiyor. Soluyorum, soğuyorum. Güneş ulaşmıyor içerilerime. Küfleniyorum, yaşlanıyorum. Yalnızlıklar peşimde. Dokunduğum her ıslak duvardan, pis kokulu bir yalnızlık bulaşıyor üstüme. Biliyorum, bütün bunlar, hep benim suçum.

Seni sakladığım yere ulaşamaz oldum. Yollar, gitgide uzadı ve karıştı. Ümidimi ısıtacak, parlatacak, kımıldatacak bir şeylere ihtiyacım var. Ah onun ne olduğunu biliyorum. Sonu sana geliyor her cümlenin. Her şeyin başında içinde ve sonundasın. Bu değişmiyor. Öyle içimdesin ki. Birden aklıma geldi, tuttum sana bir mektup yazdım dün.

Çok mutluydum. Gün içinde neler yaptığımı, nelere kızıp, nelerle mutlu olduğumu, tek tek anlattım. Mevsimlerin ve insanların nasıl karışık ve beklenmedik olduklarını yazdım.

“Yine zamansız yağmurlar” dedim, “Daha önce, hiç bu kadar zayıf değildi güneş ışınları” dedim, “Gerçekten buradaki şarkıları hiç öğrenmeyecek, bilmeyecek, söylemeyecek misin?” dedim. Çok uzun bir mektup oldu. Başından sonuna kadar okudum.

Neler yazmışım diye merakımdan.

Sonra çekmecemden bir zarf çıkarıp, adını yazdım. Büyük harflerle, yalnızca adını. Adresini bilsem gönderir miydim, bilmiyorum. Mektup cebimde. Cebim yüreğime yakın. Yüreğim sende. Sen yüreğime yakın. Öyleyse mektup sende.

lanet olsunnnn

Cuma, Haziran 22nd, 2012

Sevmek bu kadar basit mi ?
insan bir kuşu severken ,
İncitmekten çekinir,
Ona sevgisini hissettirir
Onu besler,büyütür,
Bir emek verir
Ama senin için sevgi çok farklı
Kadın olsun, güzel olsun, benım olsun

Değil mi ?
Yazıklar olsun
Senın gibi adam olmaz olsun

Seni gördüğüm güne
Senı sevdigim güne
Evet dedigim güne
LANET OLSUN

Orhan Veli Kanık Şiirleri

Cuma, Haziran 22nd, 2012

ANLATAMIYORUM

Ağlasam sesimi duyar mısınız,
Mısralarımda;
Dokunabilir misiniz,
Göz yaşlarıma, ellerinizle?

Bilmezdim şarkıların bu kadar güzel,
Kelimelerinse kifayetsiz olduğunu
Bu derde düşmeden önce.

Bir yer var, biliyorum;
Her şeyi söylemek mümkün;
Epeyce yaklaşmışım, duyuyorum;
Anlatamıyorum

SEVDAYA MI TUTULDUM

Benim de mi düşüncelerim olacaktı,
Ben de mi böyle uykusuz kalacaktım,
Sessiz, sedasız mı olacaktım böyle?
Çok sevdiğim salatayı bile
Aramaz mı olacaktım?
Ben böyle mi olacaktım?

YALNIZLIK ŞİİRİ

Bilmezler yalnız yaşamayanlar,
Nasıl korku verir sessizlik insana;
İnsan nasıl konuşur kendisiyle;
Nasıl koşar aynalara,
Bir cana hasret,
Bilmezler.

can dündar’dan

Cuma, Haziran 22nd, 2012

İnsan 5 yaşına gelmeden anlıyor; açlığın öldürdüğünü, soğuğun dondurduğunu,
ateşin yaktığını…
Sevgisizliğin insanın canını acıttığını…
Duyguları, nesneleri, kişileri, çevresini tanıyor.
Her şey ona çok büyük görünüyor:
Ev, masa, anne, baba…
10´una gelmeden oyunla, sayılarla, harflerle tanışıyor. Azgın bir iştahla
öğreniyor. Kız ya da erkek olduğunu fark ediyor. Dünyanın evde, okulda
kendisine anlatılandan da büyük olduğunun ayırdına varıyor.
15´inde, tam da en çok kendini sevdireceği çağda, sivilcelenen yüzünden,
değişen bedeninden utanırken aşkı keşfediyor.
Dış dünya kadar iç dünyanın da büyük salonları ve kendisinin bile bilmediği
odaları olduğunu, açıldıkça o odalardan devasa bahçelere çıkıldığını
hissediyor, büyüleniyor. Şarkıların içinde sevdalar gezdirdiğini, şiirin her
türden hasreti dindirdiğini anlıyor. Aşk acısını öğreniyor. Yine de seviyor;
ille seviyor, inadına seviyor.
20´sinde putlarını yıkıyor, başkaldırıyor, kanatlanıyor. Her şey ona küçük
görünüyor:
Ev, masa, anne, baba…
“Dünya küçükmüş; büyük olan benim” efelenmeleri başlıyor. Lakin dünya bunu
bilmiyor.
25´inde ayaklar biraz yere değiyor. Okul bitiyor, iş telaşı başlıyor.
Sınıfta öğrenilenlerin akı, sokaktaki gerçeklerin karasına çarpıp
grileşiyor.
Yolu hızlı gelenler çabuk yorularak, sevdiğini bulanlarsa kalbinden
vurularak evleniyor genelde… 5 yıl önce uzak bir ülke olan “istikbal”,
daha yakına geliyor. “Bir denizde yangın çıkarma” hayali erteleniyor.
“Dünya zor”laşıyor.30´unda muhasebeye başlıyor insan:
“Dünya hâlâ beni tanımadı, üstelik galiba ben de dünyayı tam tanımıyorum”
dönemi…
Mevcut bilgilerin sorgu yeri…
Kuşkunun beyliği…Tehlikeli yaşlar: “Bunun nesine hayran oldum ki ben”
pişmanlıkları, “Hakkımı yediler” sızlanmaları, sırta saplanan hançerler,
çelmeler, dost kazıkları, ağır ağır olgunlaştırıyor insanı…
35, yolun yarısı…
Hiç okul asmadan, evden kaçmadan, bir terasta sevdiğiyle öpüşüp bir çadırda
uyanmadan 20´sine gelenler için gecikmiş telafi çağları…
Daha önce hiç yüz verilmemiş ana-babaların sözüne yeniden kulak kabartılan
yaşlar… Olgunluğun karasuları…
40´ında eski kotlar dar gelmeye, saçlara ak düşmeye, aile büyükleri yaşlanıp
ölmeye başladığında bocalıyor insan…
Panik, kadınları kuaföre sürüklüyor, erkekleri araba galerilerine; ve
ikisini birden yeni sevda hayallerine…
Yiten gençliğe, boyalı saçlarla, içe çekilen karınlarla, kırmızı arabalarla
çare aranıyor.
45´inde “istikbal” denilen o uzak ülkenin toprağına ayak basıyor insan…
Hem ölüm yarınmış gibi, hem hiç ölmeyecekmiş gibi yaşamasını öğreniyor. Eski
dostlar, hatıralar kıymete biniyor.
Didişmenin yerini sükûnet, böbürlenmenin yerini nedamet, kinin yerini
merhamet alıyor. “Keşke”ler “iyi ki”lerle, hırslar hazlarla yer
değiştiriyor.
Bu dünyayı silkelemekten, daha iyi bir dünya için kavga vermekten
vazgeçmeseniz de, öbür dünya umuduna da kulak kabartıyorsunuz, ara sıra…
Genellenemez tabii; bunlar benim yaşlarım.
Sonrasını bilmiyorum henüz; öğrendikçe yazarım.

Can DÜNDAR

İnsan bazen

Cuma, Haziran 22nd, 2012

İnsan bazen hayatta küçükte olsa,
Tutunacak bir dal arıyor.
Yaşamak için bir umuda,
Başını yaslayacak bir omuza, ihtiyaç duyuyor.

İnsan bazen hayatından beziyor, bunalıyor,
Kendi ipini kendi çekesi geliyor.
Hayata da isyan ediyor,
Kendine de,bir sürü sorular soruyor

İnsan bazen kendini ifade edemiyor,
Acılara kelimeler kifayetsiz kalıyor.
Mutluluk kağıda kolay dökülmüyor,
Yazdıkça kelimeler kaleme dolanıyor.

İnsan bazen sevgi arıyor ilgi arıyor,
Tam birilerini buldum diyor!
Bu hayatta, beni bir kaç kişi anladı;
Onlarda yanlış anladı…
By: Oğuz Demirci
27-02-2012

Cenap Şahabettin Aşk Şiirleri

Cuma, Haziran 22nd, 2012

Cenap Şehabettin ve Şiirleri
Cenap Şahabettin Şiirleri‎ aşk

SENİN İÇİN

Sesin işler gibi bir şuh kanat gamlarıma
Seni dinlerken olur kalbim uçan kuşlara eş,
Gün batarken sanırım gölgeni bir başka güneş;
Sarışınlık getirir gözlerin akşamlarıma

Doğuyor ömrüme bir yirmi sekiz yaş güneşi
Bir kuş okşar gibi sen saçlarımı okşarken
Koklarım ellerini gülleri koklar gibi ben;
Avucundan alırım kış günü bir yaz ateşi

Gönlüme avdet eder her unutulmuş nisan
Ne zaman gençliğini yolda hıraman görsem
Eskiden pembe dudaklarda dağılmış busem
Toplanır leblerime, bir gece dalgın dursan

Seni zambak gibi gördükçe açık pencerede
Gül açar bahtımın evvelki hazanlık korusu
Genç eder ufkumu hülyalarımın genç kokusu;
Sorarım ak saçımın örttüğü yıllar nerde?

Cebhemi varsın o solgun seneler soldursun
Yeni yıldız gibi doğdukça güzel her akşam,
Gençliğin böyle benimken kocaman, hiç kocamam
Ruhum, ölsem bile ben, sen yaşayan ruhumsun

HAKİKAT-I SEVDÂ

Bir şüphe-i hissiyye ile dalgalanır dil;
Bir heykel-i gül-rû dikilir kalb üzerinde;
İnsan bütün ahzân ü meserrâta muâdil
Bir tatlı dönüş hisseder âvâre serinde

Her cevf-i hayâtî, sevilen şeyden ibaret
Bir lem’a-i nev, şa’şaasıyla eder ihfâ;
Bir berk arkasından ederek ömrü temâşâ
Bin müddet için göz kamaşır İşte muhabbet!

Pek boştur o his, lakin o boşlukla dolar dil;
Âfâk-ı hayatiyyedeki cevfi o örter;
Herkes hep o boşlukta arar bir tutacak yer
Pîrâmen-i ömründeki girdâbâ mukâbil

Sevdâya mukabil duyulur rûhta her gâh
Bir def-i pey-â-pey ile bir cezb-i pey-â-pey;
Bir istiyor insan onu, bir istemiyor, âh
Sevmek bile doğmak gibi, ölmek gibi bir şey!

insan hakları ve demokrasi haftası şiirleri

Cuma, Haziran 22nd, 2012

Biz Dünya Çocukları

Bizler çiçekleriyiz
Umudun ve sevincin,
Habercileriyiz biz,
Gelen mutlu günlerin.

Biz hepimiz kardeşiz.
Hep dünya çocukları,
Kuracağız birlikte
Yaşanası dünyayı.

Her ülkeden, her ırktan,
Biz dünya çocukları,
Verelim hep elele
Dünyanın her yerinde.

Haydi çocuklar gelin bizimle,
Yürüyelim biz yarına,
Haydi çocuklar gelin bizimle,
Mutluluğa ve barışa.

İnsan

Gelin yüzlü papatyalar
Kırın en güzel süsüdür.
Ondan daha güzeller var
Bu,gülen insan yüzüdür.

Yaz ağaca küpe takar,
Gümüş dere durmaz akar.
Akan sudan güzeli var
Bu, gülen insan yüzüdür.

Artık hava kararınca
Yuvasındadır karınca.
Ölüm menzile varınca
Yaşlanan insan gözüdür.

Ne solan çiçek,duran su,
Ne karıncanın uykusu.
İnsana ilk dokunan şu
Küsen insanın sözüdür.

İnsan Hakları Uğruna

İnsanlar, yöneticilerle hakları uğruna
Didişip durdu binlerce yıl;
Usanmadan bıkmadan,
Yılmadan…

Erişince, 1948 Aralığının on’u
İnsan Hakları Evrensel Bildirisiyle
Geldi haksızlığın sonu.

Umutlandırdı bu olay,
Mutlandırdı bu olay.
Çalışan insanoğlunu.

İnsan haklarına saygı,
Kardeşlik, özgürlük, eşitlik,
Kaderde, kıvançta birlik
Daha çok aydınlatır
İnsanlığın yolunu.

*kahramanların ölümü*

Cuma, Haziran 22nd, 2012

*KAHRAMANLARIN ÖLÜMÜ*
Gece gökte doğar ay;
Yükselip batmak için.
İnsan doğar beşikte;
Mezarda yatmak için.
Arılar bal yapar;
İnsanlar tatmak için.
Tanrı kızları yaratır;
Erkelere satmak için.
Sevgili naz yapar;
Gönül kanatmak için.
Dağda niçin bağrılır;
Feleğe çatmak için.
VE…
Kahramanlar can verir;
Yurdu yaşatmak için.
Hüseyin Nihal ATSIZ

Sevgi Duvari…

Cuma, Haziran 22nd, 2012

Sen miydin o, yalnızlığım mıydı yoksa

Kör karanlıkta açardık paslı gözlerimizi

Dilimizde akşamdan kalma bir küfür

Salonlar piyasalar sanat-sevicileri

Derdim günüm insan arasına çıkarmaktı seni

Yakanda bir amonyak çiçeği

Yalnızlığım benim sidikli kontesim

Ne kadar rezil olursak o kadar iyi

Kumkapı meyhaneler…ine dadandık

Önümüzde Altınbaş, Altın Zincir, fasulye pilakisi

Ardımızda görevliler, ekipler, Hızır Paşalar

Sabahlan açıklarda bulurlardı leşimi

Öyle sıcaktı ki çöpçülerin elleri

Çöpçülerin elleriyle okşardım seni

Yalnızlığım benim süpürge saçlım

Ne kadar kötü kokarsak o kadar iyi

Baktım gökte bir kırmızı bir uçak

Bol çelik bol yıldız bol insan

Bir gece Sevgi Duvarını aştık

Düştüğüm yer öyle açık öyle seçik ki

Başucumda bi sen varsın bi de evren

Saymıyorum ölüp ölüp dirilttiklerimi

Yalnızlığım benim çoğul türkülerim

Ne kadar yalansız yaşarsak o kadar iyi

Can Yücel

Etik Günü Şiirleri

Cuma, Haziran 22nd, 2012

Etik Günü İle İlgili Şiirler
Etik Günü Şiiri
Etik İle İlgili Şiirler
Etik Haftası Şiirleri

Etik

Etik ahlak demektir insana saygı demek
Güzel ahlak olunca söylemeye ne gerek

Çalışmalı her ferdim canıyla var gücüyle
Hediyeler olmasın rüşvet olmasın diye

Komşusuna borç takan var iken yok diyenler
Bir gün gelip kalacak insan eti yiyenler

Kaliteli mal satan kasası para dolsun
İnsanları kandıran para diye dert bulsun

Her ne iş yaparsan yap ol hayatta samimi
Kaliteli hizmet ver hakkın olmasın zayi

Toplumuna örnek ol insan gibi yaşatıp
İnsanlığa kötü mal yüksek fiyat satmayıp

Erdemli İnsan Olalım

‘Bir lokma,bir hırka’
Değil ama;
Azla yetinmesini bilelim.

Azla yetinmesini bilenler,
Mutluluğu tez yakalarlar..

Gözü doymayanlar ise,
Mutluluğa
Asla ulaşamazlar..

Ulaştıklarını sansalar bile,
Hırslarının girdabında
Çabucak boğulurlar,
Çabucak bunalırlar..

Boşuna söylememiş
Filozof Diyojen;
Başına dikilip
Mağrurca,
‘Dile benden,ne dilersen’ diyen
Hükümdar Büyük İskender’e;
‘Gölge etme,başka bir şey istemem’ diye..

Keza
Peygamberimiz de;
Asıl zenginliğin,
Mal çokluğunda değil;
Gönül tokluğunda olduğunu
Boşuna işaret buyurmamıştır.

O nedenle;
Daima,bardağın dolu tarafını görmeye çalışalım.

Daima iyimser,
Daima
Tokgözlü olalım.

Hiçbir zaman;
Açgözlü,
Doyumsuz
Olmayalım.

Yine, yüce Peygambermizin öğütlediği gibi;
Yaşlılıktan önce gençliğin,
Hastalıktan önce sağlığın,
Yoksulluktan önce zenginliğin,
Meşguliyetten önce boş vaktin,
Ölümden önce hayatın,
Kıymetini iyi bilelim..

Hasılı;
İyi yönde örnek,
Erdemli insan olalım…

Naim Yalnız

Etik Davranış

Güler yüzle bakalım,gördüğümüz insana,
Her zaman kazandırır,güler yüz her insana.

İyi toplum olmaksa,en başta hedefimiz,
Önce iyi bireyler,olmalıyız hepimiz.

Ben neyim ki toplumda,bir tek damlayım deme,
Okyanuslar oluşmuş,damladan tane tane.

Her zaman para değil,mutluluğun kaynağı,
Sevgi,saygı,tebessüm; gönlün en güzel bağı.

Bireyler birbirini,daima hoş görmeli,
Küçük kırgınlıkları,unutarak sevmeli.

İnsanlar birbirinin; derdini,neşesini,
Paylaşmalı daima,tatmalı sevgisini.

‘Sevdim’ demek mutlaka,kanıt değil sevgiye,
Gerçekten seviyorsak,gerek bir de hediye.

Kim ki yanlış yapmadım.hayatımda diyorsa,
En büyük yanlış o’nda,kendini biliyorsa..

Naim Yalnız


insanın İnsana etikleri

insan’ı insan eden
insan’a olan
terbiyesi ve saygısıdır
insan’ı insan’lıkdan eden
insan’a ettiğinin aynasıdır

Sorgulayan’ a aittir sordukları
cevapta bulduğudur aradıkları
sormadan korkup sakladıkları
yaşamadığının yaşanmış farklılıkları

İnsan’dan kalır geriye
hazneye attıkları, atamadığı artıkları

İnsan insandan atılır daha ileriye
Nereye dostum nereye

Ya ileriye, ya geriye
ya boyuna ya enine
uzanırsın gerine gerine
Ya cennetin seyrine, ya cehennemin dibine

insan’ı insan eden
insan’a olan
terbiyesi ve saygısıdır
insan’ı insan’lıkdan eden
insan’a ettiğinin aynasıdır

Kemal Koçak

Aç’ın Teşekkürü

Açım;
Arkadaşım
Bana bir simit almış.
Teşekkür ettim.

Ama,
Bunu diyen
Ben değilim,
Ağzım;
O da değil,
Boğazım.
O da değil
Midem;
Hiç o da değil,
Bağırsaklarım.

Yanılmıyorsam
Onlar da değil,
Sadece hücrem..

Naim Yalnız

Büyük Lokma Ye De Büyük Söyleme

Yaradan,kibirli olanı sevmez,
Büyük lokma ye de,büyük söyleme;
Haddini aşanı,asla affetmez
Büyük lokma ye de,büyük söyleme.

Sayısız nimetler vermiş kuluna,
Fayda sağlandıkça,şükür oluna;
Her türlü keramet,Hak’tan biline
Büyük lokma ye de,büyük söyleme.

Gör de gözündeki saban okunu,
Görme başkasında,saman çöpünü;
İhlas ile tut da, Hak’kın ipini
Büyük lokma ye de,büyük söyleme.

Ufacık dağları,yarattım deme,
Kendini,herkesten yüksekte görme;
Hak’kın kudretini,görmezden gelme
Büyük lokma ye de,büyük söyleme.

Önce sen,iğneyi,kendine batır,
Sonra,çuvaldızı başkasına vur;
Adil davrananın,dostu çok olur
Büyük lokma ye de,büyük söyleme.

Ey kardeşim,kulsun; sen haddini bil,
Allah huzurunda,şükürle eğil;
Alçak gönüllü ol,herkesçe sevil
Büyük lokma ye de,büyük söyleme..

Naim Yalnız

Şiirlerle Türkiye

Cuma, Haziran 22nd, 2012

Şiirlerle Türkiye
Türkiye Şiirleri


Türkiye

Her karış toprağın bir başka cevher
Vatanım vatanım canım Türkiyem
Dağların bir zümrüt, suyun bir güher
Vatanım vatanım canım Türkiyem

Dörtbiryanda akarsuyun çağlıyor
Mevsiminde bulutların ağlıyor
Senden ayrılması yürek dağlıyor
Vatanım vatanım canım Türkiyem

Bir tarafın kara, üç yanın deniz
Cennetten parçadır her bir beldemiz
Dört mevsim bulunur güneş, kum, deniz
Vatanım vatanım canım Türkiyem

Binbirçeşit kuşu barındırırsın
Nice kirlileri arındırırsın
Bütün gönülleri yarındırırsın
Vatanım vatanım canım Türkiyem

Etlerin lezzetli, avların semiz
Toprakların temiz, denizin temiz
Meyvelerin, sebzen leziz mi leziz
Vatanım vatanım canım Türkiyem

Her suyun kenarı kavak, söğüttür
Kişileri insan yapan öğüttür
İnsanların çalışkandır, yiğittir
Vatanım vatanım canım Türkiyem

Cami, kervansaray, örenin, hanın
Buram buram tarih kokar her yanın
Sığmaz kitaplara senin bir anın
Vatanım vatanım canım Türkiyem

ağacın ne güzel, dalın ne güzel
Bülbülün ne güzel, gülün ne güzel
Vadin, ovan, yaylan, yolun ne güzel
Vatanım vatanım canım Türkiyem

Sayısız bitkiye bağrında yer var
Söyleme yadlara sende çok sır var
Uğruna adanmış milyonca ser var
Vatanım vatanım canım Türkiyem

Kaplıcan var, dertlilere devadır
Hastalığa çare temiz havadır
Herbir dalın bin tür kuşa yuvadır
Vatanım vatanım canım Türkiyem

Kışın hoş olursun, yazın başka hoş
Sözün başka hoştur, sazın başka hoş
Sevincin başka hoş, hüzün başka hoş
Vatanım vatanım canım Türkiyem

Biz sana güvendik, sana inandık
Yıl, ay, gün,saat adını andık
Güneyinde limon, kuzeyde fındık
Vatanım vatanım canım Türkiyem

Buğday yetiştirir İç Anadolu
Ağ gibi sarmıştır her yanı yolu
Sayısız tarifsiz güzellik dolu
Vatanım vatanım canım Türkiyem

Yeşilden örtüdür otların senin
Dünyayı bağlıyor hatların senin
Limanların senin, yatların senin
Vatanım vatanım canım Türkiyem

Yurttaşların güleç olur yüzleri
Şeker gibi tatlı, baldır sözleri
Çalışkandır erkeği ve kızları
Vatanım vatanım canım Türkiyem

Güreş tutar, ata biner erlerin
Saymakla tükenmez bitki türlerin
Gezilesi, görülesi yerlerin
Vatanım vatanım canım Türkiyem

Erkeklerin yiğit olur mert olur
Dosta yumşak, düşmanlara sert olur
Ter dökeriz dört bir yanın yurt olur
Vatanım vatanım canım Türkiyem

Ozanın var, şiirini yazıyor
Yontucun var tarihini kazıyor
Seni mahzun görmek bizi üzüyor
Vatanım vatanım canım Türkiyem

Pırıl pırıl aydınlansın yüzeyin
Birçok dertler çektin artık düze in
Hoştur doğu, batı, güney, kuzeyin
Vatanım vatanım canım Türkiyem

Yarışın zamanla çağla yarışın
Ödenmez değerde her bir karışın
Dünyada sembolü sen ol barışın
Vatanım vatanım canım Türkiyem

Suyun berrak, havan temiz, gün ışık
İnsanların modern birbirinden şık
Kin husumet yoktur herkes barışık
Vatanım vatanım canım Türkiyem

Minarende hoş bülbüller ötüyor
Fabrikanda bacaların tütüyor
Avların var avcıların tutuyor
Vatanım vatanım canım Türkiyem

Her günün bir başka neşe kaynağı
Her yolun sılaya hasret ırmağı
Sathının tamamı bir sır yumağı
Vatanım vatanım canım Türkiyem

Kızları güzeldir ceylan bakışlı
Belleri incedir keklik sekişli
Giysileri binbir çeşit nakışlı
Vatanım vatanım canım Türkiyem

Dağın ovan yiğit ile doludur
Senin bağrın kahramanlar yoludur
Meyven, sebzen, suyun oğul balıdır
Vatanım vatanım canım Türkiyem

Envayi tür nebat verir toprağın
Her anda bir başka çağlar ırmağın
Dua ediyoruz boş kalmaz ağın
Vatanım vatanım canım Türkiyem

Yazmak kifayetsiz hoş gelir göze
Bitmez ömür boyu bil geze geze
Birkere tatil yap gerek yok söze
Vatanım vatanım canım Türkiyem

Huzur güven senin olma kaygılı
Orduların Peygamberden övgülü
İnsanların birbirine saygılı
Vatanım vatanım canım Türkiyem

Yeleni hiçbir Türk doyamaz sana
Dünyada başka yer uyamaz sana
Düşmanlar ‘benimsin’ diyemez sana
Vatanım vatanım canım Türkiyem

Bayram Yelen

Gözlerimden Çok Yaramı Sevdim…

Cuma, Haziran 22nd, 2012

Kalplerinde aşk işaretiyle doğar kimileri… Yeryüzüne gönül indiremez onlar… Hayatı ve insanları anlarlar,hayata ve insanlara merhamet duyarlar,ama hayatın ve onun içindeki insanların yaşadıkları gibi yaşamazlar.
Aşk işareti ile doğanlar yaşarken dünyaya talip olmazlar…Bilirler ki ne isteseler,neyi ansalar,ne kazansalar aşkın dışında hiçbir şey avutmaz onları,teselli etmez…Gönüllü sürgündür onlar…Gizliden gizliye hissederler bunu…Sonsuz bir ışıktan kopup gelmişlerdir geldikleri yere…Kopup geldikleri ışığa inançları ne kadar büyükse,içlerinde ki acı da o kadar derindir…Bu acı hatırlatır onlara kopup geldikleri yeri…Bu acı hatırlatır onlara kim olduklarını ve niye varolduklarını…
Kalplerinde aşk işaretiyle doğsa da bazı günler yorulur insan karşılıksız sevgilerinden…Yorulur kendisini anlatamamaktan…Sevgilim der,sevgilim der,ama,sevgilim dediği yanında değildir,bilir…Bazı günler insan soluksuz kalır,içindeki sevgili olmasa bile karşısındakine deliler gibi sarılır…O olmadığını bile bile sonsuz bir umutsuzlukla sarılır…İnsan soluksuz kalmaya görsün,sevgili diye bütün yanlışlarına,bütün kaçışlarına,kendine yaptığı ihanetlere sarılır…İnsan bir kere içindeki aşktan umudunu kesmeye görsün,her şey olmak,her yere yetişmek için bu hayat düşer…Her şey olduğunu,her yere yetiştiğini sandığı anda,ortada kendisi yoktur artık…Kaybolmuşluğa çok yakındır…Kopup geldiği ışığa inancı azalmıştır…Daha az acı çekiyordur artık…Ama daha mutsuzdur eskisinden….Daha mutsuzdur,o ışığı acı çekerek özlediği günlerden…
Soluksuz kaldığım kendime bile sakladığım günlerden bir gündü…Kaybolmuşluğa yakındım…İçimdeki acı hızla eksiliyordu…Işık soluyordu,soluyordu tıpkı sesim gibi…Soluyordu içimdeki aşk işareti gibi…Öylesine kaybolmuştum ki bulamıyordum artık içimde neyi yitirdiğimi,neyi kirlettiğimi…Öyle uzaklaşmıştım ki kendimden,kendimi bulmak için birine ihtiyacım vardı…
Onunla nerede ve nasıl tanıştığımız önemli değil….Gerçekten değil…Kaybolmuş insanlar birbirini çabuk buluyor….Umutsuzluk umutsuzluğu çağırıyor…
Konuşmaya susamıştık…Sanki ikimizde dilini,kültürünü bilmediğimiz uzak ülkelerden henüz dönmüş gibiydik bu ülkeye…Oysa böyle bir şey yoktu…Hep buradaydık…Hep o ışığımızdan kaybolduğumuz yerde…O ışığı orada bırakıp bu dünyaya,bu hayata gönül indirdiğimiz,her şey ve her yerde olduğumuzu sandığımız yerde…Hep o soluksuz kaldığımız yerde…Daha vakit var,o ışığa sonra dönerim, dediğimiz bu yerdeydik ikimizde…
Belki aynı gece,belki yıllar boyunca konuştuğumuz yerden bana geldik…susuz ve yorgun…Yaşamaya köpekler gibi aç,ama ölüme dünden razı…
Bana geldik…Belki içimizdeki acıyı avutur,koptuğumuz ışığı ikna eder,biraz olsun hiç yaşamamış,hiçbir şey bilmiyormuş gibi yapar,içimizden bir ömür çalar,yitirdiğimiz ve anlayamadığımız ne varsa uzakta bırakır,buradan,bu hayattan yolumuza devam ederiz,sanmaya geldik…
İçtik,şımardık,ağladık,hayatı özledik,çığlık attık;ardımızda bıraktığımız ve bir kez olsun sahiden dönüp bakmadığımız onca kırıl kalp,onca vazgeçiş,onca erteleyiş,onca unutuş bir gecede bağışlanır sandık…
Ama olmadı…Bunu ilk ve son kez sevişirken anladık…Birbirimizin çıplak bedenlerine dokunduğumuzda…Aynı anda,belki de peş peşe,derinden,çok derinden öksüz kalan bir çocuk gibi kesik kesik ağlamaya başladık…Engel olmaya çalışsak da,yine de kahredici bir hoşluğu vardı bu ağlayışın içimizde…Bu hayatta sevgili olarak birlikte gidecek bir yerimiz yoktu…Geçmişimiz bizi geri çağırıyordu…Gidecek bir yerimiz yoktu,ama kaybolmamıştık…Bu yüzden kahredici bir boşluğu vardı göz yaşlarımızın…
Sonra sabah oldu…Sonra acı ve özlemin yerini utangaç bir boşluk aldı…Bütün o eksik hazların yerini derin bir suçluluk duygusu aldı…
Sonra o gitti,yaramda hiç unutamayacağım bir ürperti bırakarak gitti…Yaram ki,kimse onun kadar beni anlayamaz,yaram ki onun kadar kimse beni sevemez…Gözlerimden çok içimdeki yaramı sevdim ben…Çünkü ondan başka kimse bana beni gösteremedi…Herkese,ama herkese yalan söyledim,ama bir tek o biliyordu hepsini…Bir tek o gördü beni kendimi aldatırken…Onu unutmaya çok çalıştım…Yok saymaya…Hayat diye içine girmediğim akvaryum kalmadı…Her mevsim mutluluk modaydı…O akvaryumların içinde mutluymuşum gibi yaptım…Yaramı unutup herkes ne yapıyorsa onu yapmaya çalıştım…Akvaryumun içinde,herkes gibi camların dışında bir yeri özledim…Bana ait olmayan bir hayatta,hiçbir ortak yanım olmayan insanlarla akvaryumun dışını özledim…Yaramı unutup,neyi özlediklerini bilmeyen insanların özleyişlerini sevdim…Bilmiyorum,belki bunu da kendi yaramı unutmak içim yaptım hep…Anladım ki,nereye gitsem sonunda yarama dönüyorum…Ne yapsam,ne etsem döndüğüm tek yer yine o eski kalbim…Bütün o oyunlardan bana kalan o eski yadigar…Ne kadar sevse de insan,tükenip,yorulduğu bir saat var…Herkesin bencil bir ömrü var…İşte en çok o zaman hatırlarım o eski kalbimi,onca insana kendimden öç alırcasına dağıttığım kalbimi,çok sevdiğim bir yabancı gibi hatırlarım…Mahcup bir özlemle çağırırım onu dağıttığım yerlerden;hayatlardan,yorgun ve bencil sevgilerden… Utanarak…Sanki kendi kalbimi geri çağırmak bir suçmuş gibi çağırırım…Güzellik ve soyluluk saklıdır o kalpte…Kalbimdeki kimsesiz kalmış güzelliğe ve soyluluğa vurgunumdur ben…Onu her arzulayışımda karşıma Tanrı çıkar…Beni böyle eksik,böyle yarım,böyle susuz,böyle bir başına O bırakmıştır…Tanrı vardır ve benim bu sonsuz susuzluğum ondandır…
Bu susuzluğu hissettiğim andan beridir hayattan korkmamayı öğrendim…Kime dokunsam Tanrı’ya sonsuz bir yakarış;kime dokunsam o büyük kopuşun sancısıydı;kime dokunsam kendimdeki ilk ağrıya dokunuş gibiydi…Kime dokunsam eksik,ve yanlış bir Tanrı’ya dokunmak gibiydi…
Tanrı’yı unutmak,içimdeki aşkı unutmak gibidir bazen…Böyle zamanlarda kalkıp giden her şeyin peşine takılırım…Bütün zamanların,bütün trenlerin,bütün vaatlerin ve hızların arkasından giderim…Farklı olmak adına,kendim olmak adına,herkes gibi olmak adına koşarım giden her şeyin ardından…İçimdeki Tanrı’yı,içimdeki aşkı soluksuz,kimsesiz bırakarak koşarak giderim her şeyin ardından…Kendimi hatırlamamak için her anımı,her dakikamı tıka basa bu hayatla doldururum…içimdeki aşkı,içimdeki susuzluğu unutabilmek için bir projeye,bir yaz boz tahtasına dönüştürürüm kendimi…Her yerde ve herkesle olmak için kendimi boşlukta bir yerde yeniden yaratmaya çalışırım…Herkesle ve her yerde olmak için,beni her yere bir an önce yetişmek için,kendime bana ait olmayan bir kalp,bir yüz alıp kimsenin bilmediği,uğramadığı bir boşluğa yerleşirim…Herkes ve her şey olmaz için,beni çağırdıkları her yerde olmak için bu boşlukta yaşadım kimsesiz,bu boşlukta yüzüme çarpan kapılar,bu boşlukta hızlandıkça geciktiğim,bu boşlukta çırpındıkça yitirdiğim her şey bana aşksız geçen yıllarımı hatırlatır…Bana Tanrı’sız ömrümü,yüzümden yoksun geçen anlarımı hatırlatır…Böyle zamanlarda defalarca çiğneyip geçerim kendimi…Verdiğim sözleri,ettiğim yeminleri…Atarım kendimi herkesin ortasına…Gizlerimi atarım hoyrat gözlerin önüne…Önce ben başlarım kendimi yağmalamaya…O güvenmediğim hayatı ve zamanı yanıma alarak gizlediğim ne varsa ortaya dökerek…Öç alırcasına kendimden…Dökerim her şeyi ortaya…Herkesin kendinden kurtulmak için kışkırttığı yurtsuz ve kimsesiz bir gece için…
Böylesi gecelerde herkes o eski yarasına haksızlık etmiştir;böylesi gecelerin sabahında herkes ezbere ve çabuk çabuk konuşur ve kimse kimsenin gözlerine korkusuzca bakmaz…Herkes bir an önce,eksik ve yanlış da olsa bir gece önceki ömrüne dönmek ister…Herkes susuz bıraktığı o eski kalbine dönmek ister…
Bunları bilince,bunları hissederek yaşayınca kimseye kızamıyor insan…Öfke dönüp dolaşıp geliyor yine içte patlıyor…İçimde patlıyor…Çünkü kime kızıp,kimi lanetlesem en sonunda onu içimde buluyorum…Suçladığım herkeste biraz ben varım…Kimi yargılasam elimde kanı var…Kime bağlansam onda haksızlık ettiğim ömrüm ,susuz bıraktığım Tanrı’m var…Kime koşup sarılsam onda kolları bağlı erdemim var…Başkalarını yargıladıkça kendini tutsak eden,başkalarını küçümsedikçe küçülen sevgim var…Oysa ne yapsam o yurtsuz gecem,susuz bıraktığım aşkım beni hiç unutmaz…Sorar hesabını…Defalarca gidip gelerek ömrümden,kimlerdi,diye sorar o kanayan yüz bana,kimdi bütün gece onda yargıladıkların…İtildiğim ve sığındığım yüzümden tek bir yanıt çıkar,tek bir ses…O ses der ki,bütün gece yargıladıkların aslında sensin…Bilirsin ki o ıssız gecede bunu sana söyleyen senin sesindir…Sahibini ancak bu ıssız gecede bulmuştur…İçinde soluksuz bıraktığın Tanrı’nın sesi,içinde öyle kimsesiz,öyle kanlar içinde bıraktığın sahipsiz yüzünün sesidir…Ne olur sus ve öfkelenme der bu ses bana…Boyun eğ bu sese…Kabullen onu…Bir kez olsun kendi sesinin önünde eğil der…Bir kez olsun kulak ver ona…Kulak ver ona,onun neleri yitirdiğini,neleri sonsuza dek kaybettiğini bir kez olsun anların ağzından duy…Yüzünden akan kanı bir kez olsun öp…Sadece gözyaşı değil onlar…Dokun onlara,dokun kendi kanına,yitirdiğin ve özlemini çektiğin her şeyi kendi kanında bulacaksın…Orada bütün yargıladıkların var…Orada reddettiğin bütün ömrün var…Bu hayattan tiksinip lanetlediğin ne varsa,hepsi kanında saklı…Seni terk edip ihmal edenler,seni bir türlü anlamak istemeyenler,seni yargılayıp dışarıda bırakanlar orada…Orada,seni deliler gibi sevenler ve senin içine bir türlü giremeyenler…Ne olur bir kes olsun onca insana dağıttığın kendini geriye çağır…Ne olur bir kez olsun anla,ömründen daha uzağa gidemezsin…Onca yıl susuz bıraktığın Tanrı’ndan daha uzağa gidemezsin…Ne olur anla,onca yıl kimsesiz bıraktığın yüzünden daha uzağa gidemezsin…Ne olur bir kez olsun anla,yarını yok sayarak hiçbir yere gidemezsin…
Yaşamak ne ki,hem kendini,hem sevdiklerini durmaksızın kimsesiz bırakmak değil?..Yaşamak yüzünü onca yemine rağmen ortada bırakmak değil mi?Yaşamak her gittiğin yerde bıraktığın yüzleri kanayarak özlemek değil mi?..
Yaşamak,içindeki o sonsuz ve tesellisiz acının tesellisini bu hayatta aramak değil mi?..
Bu hayatın ne yengisi,ne yenilgisi teselli etti beni…Ne zaman kazandım,ne zaman,artık kurtuldum,desem,daha derin bir boşluk açıldı önüme…Bu hayatın kurallarıyla ne zaman çıksam yola,kazandıkça kaybettim,yükseldikçe alçaldım…Ne aklımdan kurtuldum,ne delirdim…
İçimdeki erdem öylesine soluksuz kalmıştı ki,ne zaman aşkın bir güzellik görsem ertelediğim hayatım gelirdi aklıma…İçimdeki erdemi suç ve günahla sınamaya geç başlamıştım çünkü…
Çünkü ne zaman yasadışı bir gece yaşasam anlamsızca ve kimsesiz bir ağlayış gelirdi içimden…
Ne zaman beni bana hissettiren birine sarılsam;çok uzaktan,çok eski bir duygu bana rağmen,bana inat yanımdan geçip giderdi…Kimi sevsem hiç olmadığı kadar yalnızlaşırdı…Kimi sevsem bütün o yanlış hayatım gizlendiği yerden çıkıp gelirdi…Kimi anlamaya çalışsam hayatımın boşluğu çarpardı yüzüme…Kime elimi uzatsam o unutulmuş ömrümle karşılaşırdım…
Kendimi daha fazla ne kadar tüketebilirdim…Kime sarılsam verip de tutamadığım sözler çıkardı karşıma…
İnsan her sabah doğan güneşten utanır…İnsan er ya da geç gelen mevsimlerden utanır…
İnsan onca yıl susuz bıraktığı Tanrı’sından utanır…
İnsan bunca işarete,bunca özleme rağmen bir türlü gidemediği yerden utanır…
İnsan yalan bir hayattan onca yıl bir kurtuluş beklediğine utanır…

Cezmi Ersöz

doğal unsurların insan hayatındaki etkileri ile ilgili şiir

Cuma, Haziran 22nd, 2012

doğal unsurların insan hayatındaki etkileri ile ilgili şiir

Mehmet Akif Ersoy Dur Yolcu

Cuma, Haziran 22nd, 2012

Dur Yolcu Mehmet Akif Ersoy
Mehmet Akif Ersoy Ey Yolcu!…
Mehmet Akif Ersoy Ey Yolcu Şiiri

Ey Yolcu

Gitme, ey yolcu, beraber oturup ağlaşalım:
Elemim bir yüreğin kârı değil, paylaşalım:
Ne yapıp ye’simi kahreyleyeyim, bilmem ki?
Öyle dehşetli muhitimde dönen matem ki!..
Ah! Karşımda vatan namına bir kabristan,
Yatıyor şimdi… Nasıl yerlere geçmez insan?
Şu mezarlar ki uzanmış gidiyor, ey yolcu,
Nereden başladı yükselmeye, bak, nerde ucu!

Mehmet Akif Ersoy

insan hakları haftası ile ilgili şiir

Cuma, Haziran 22nd, 2012

insan hakları haftası şiir,
insan hakları haftası ile ilgili şiirler

İNSAN HAKLARI

İnsanlığa önem verip,

Bu bildiride yayınlandı.

Bütün insanlık sevinip,

Derin uykudan uyandı.

O evrensel bildiride,

“İnsan Hakları” var, dinle,

bildiriyi okuyalım,

arkadaşım gel seninle.

“Tüm insanlar hür doğarlar,

Dil, din, ırk, renk bakımından,

Ayrı bile bulunsalar,

Kaybetmezler haklarından.”

“Köleliği” çirkin bulur,

“Özgür” olmayı savunur.

İnsanları sevdiğine,

Bütün dünyaya duyurur.

Çarptırılmaz hiçbir kimse,

İnsanlık dışı cezaya.

Karışamaz hiçbir kuvvet,

Ne almaya, ne satamaya.

Hasan ŞEN

Dünya felsefe günü ile ilgili şiirler

Cuma, Haziran 22nd, 2012

dünya felsefe günü ile ilgili şiir,felsefe günü ile ilgili şiirler,dünya felsefe günüyle ilgili şiir,dünya felsefe günü şiirleri

Dünya Felsefe Günü Şiiri

UNESCO uygun gördü
Türkiye önerisini
Kutlanır felsefe günü
2002 den beri

Felsefenin konusu
İnsandır baş teması
Sorgulamak hayatı
Eleştirmek olanı

İnsan değerlerini,
Hayatın maksadını
Sorgulamak yaşamı
Felsefenin görevi

Kuşkuculuk baş etken
Daha iyi yaşama
Eleştirisel düşünce
Faydası var yarına

Hayata farklı gözle
Başka açıdan bakmak
Felsefenin gayesi
Daha iyi yaşamak

Felsefe

Kendini türünün son örneği sanarsın,
Yaklaşınca kaçar,
Kaçtıkca kovalarsın,
Bak ! gidersem çok yanarsın,
Beni çok ararsın..
Severim terkedersin,
Sevmem,
Sen ne biçim sevgilisin,
Canın İsteyince bülbül,
İstemeyince sağır, dil’sizsin,
Kendin söyler,kendin dinlersin,
Bazen gül,bazen dikensin,
Kızma ama;
Hayatıma atılmış düğüm gibisin,
Sevgilim,
Bana seninle olmanın,
Felsefe’sini anlatırmısın !

Arif Orhan

Felsefe Dersine

Hesiodos oldum tam bir haftadır
Felsefe uykumu kaçırdın benim
Tales’ le başladı bir sürü dırdır
Felsefe uykumu kaçırdın benim

Ana madde suydu yok değil idi
Anamdan emdiğim burnumdan geldi
Biri dünya vardır biri yok dedi
Felsefe uykumu kaçırdın benim

Döşeğim Aristo yorganım Sokrat
Yastığım Eflatun gözlerim sakat
Piron uyumama eder refakat
Felsefe uykumu kaçırdın benim

Beynime işledi Timonun ruhu
Pisagor Gorgias nerdesiniz hu
Doladın boynuma ipsiz gurühu
Felsefe uykumu kaçırdın benim

Burnum Heraklaytos diye akıyor
Midem Apeyrona arsa satıyor
Rüyam kaoslarda yuvarlanıyor
Felsefe uykumu kaçırdın benim

Anaxımandros Anaxımenes
Her akşam bağrımdan uğuldayan ses
Dekart Dekart diyor sanki her nefes
Felsefe uykumu kaçırdın benim

Xesaneponesmi ne baş belası
Epikürün oğlu Kantın halası
Parmanides Elealıların ası
Felsefe uykumu kaçırdın benim

Empodokles atı deryaya salmış
Anaxagoras bey kuyuda kalmış
Zenon karanlığın içine dalmış
Felsefe uykumu kaçırdın benim

Sedatım bu ruhtan nasibin aldı
Üşütmedi ama az bir şey kaldı
Demokrit uyudu Hegel uyandı
Felsefe uykumu kaçırdın benim

Sedat AYAR

İnsanlığın Dayanağı Felsefe

‘Bilgi sevgisi’dir, Türkçe anlamı,
İnsanlığın dayanağı, felsefe;
Savaşların, şiddetlerin önlemi
Zihinlerin dayanağı, felsefe.

Bilgi alanının, en eskisi o,
İnsan hayatının, destekçisi o;
Küresel yaşamın, güvencesi o
Kitlelerin, dayanağı, felsefe.

Bilimsel gelişme yolunu açar,
Sorun aydınlatan, ışıklar saçar;
Türlü zorbalıklar, önünden kaçar
Uygarlığın dayanağı, felsefe.

Tüm yaşamımızı, anlamlı kılan,
Etkinliklerin en, seçkini olan;
Sorunlarımıza, çareler bulan
Toplumların dayanağı, felsefe.

Farklı düşüncenin, farklı görüşün,
Türlü rekabetin, türlü yarışın;
Hoşgörü kaynağı, her davranışın
Gönüllerin dayanağı, felsefe.

Naim YALNIZ

İnsan hakları haftası şiirleri

Cuma, Haziran 22nd, 2012

insan hakları haftası şiir,
insan hakları haftası ile ilgili şiir

İnsan Hakları Uğruna

İnsanlar, yöneticilerle hakları uğruna
Didişip durdu binlerce yıl;
Usanmadan bıkmadan,
Yılmadan…

Erişince, 1948 Aralığının on’u
İnsan Hakları Evrensel Bildirisiyle
Geldi haksızlığın sonu.

Umutlandırdı bu olay,
Mutlandırdı bu olay.
Çalışan insanoğlunu.

İnsan haklarına saygı,
Kardeşlik, özgürlük, eşitlik,
Kaderde, kıvançta birlik
Daha çok aydınlatır
İnsanlığın yolunu.

M.Necati ÖNGAY


İNSAN HAKLARI

İnsanlığa önem verip,
Bu bildiride yayınlandı.
Bütün insanlık sevinip,
Derin uykudan uyandı.

O evrensel bildiride,
“İnsan Hakları” var, dinle,
bildiriyi okuyalım,
arkadaşım gel seninle.

“Tüm insanlar hür doğarlar,
Dil, din, ırk, renk bakımından,
Ayrı bile bulunsalar,
Kaybetmezler haklarından.”

“Köleliği” çirkin bulur,
“Özgür” olmayı savunur.
İnsanları sevdiğine,
Bütün dünyaya duyurur.

Çarptırılmaz hiçbir kimse,
İnsanlık dışı cezaya.
Karışamaz hiçbir kuvvet,
Ne almaya, ne satamaya.

Hasan ŞEN

Güzellik İle ilgili şiirler

Cuma, Haziran 22nd, 2012

Güzellik ile ilgili şiirler,güzellik şiirleri,

GÜZELLİK

Güzellik güzellik dedikleri nedir ki
Bir küçük sivilceye yenik düşer
Kaşını gözünü anlattığıma bakma sen
Ruhum ruhunu ister

Sonsuz Güzellik.

Kendini görmek için, bak canan aynasına,
Üzülme ihanete, girme sakın yasına.

Gelecektir herkesin, elindeki kaşığa,
Şu ömür süresince, ne doğrarsa aşına.

Neden insan hep ben der, nedendir bunca keder,
Görmezmi gelen gider, bu gün dünden de beter,

Âlemde hiç bir şeyi, sahipsiz sanma sakın,
Sen onu görmesen de, her an her şeye yakın,

Görür gözetir seni, her an O seninledir,
Hilkati tenkit etme, ne yapsa yerincedir.

Öğren sırrı hilkati, ben neciyim diye sor,
Nefsini üstün tutma, hiç kimseyi görme hor.

Üstünlük imandadır, iman’da takvadadır,
İmanla, takva ile mü-minler me-vadadır.

Sırrı hilkate miftah, insandaki şu benlik,
Benliği ıslah eden görür sonsuz güzellik.

Necdet EREM (Necdet EREM)

HER YAŞ AYRI GÜZELLİKTE

Yıllar geçmiş, çabuk gitmiş
Her yaş ayrı güzellikte.
İster onbeş, ister yetmiş
Her yaş ayrı güzellikte.

Sever insan deli gibi
Sanki kendi malı gibi.
Taze gonca dalı gibi
Her yaş ayrı güzellikte.

Hatıraları dizse de
Bazen yorulup bezse de
Zaman izleri çizse de
Her yaş ayrı güzellikte.

Gençlikte gider uçlara
Aldırmaz hafif suçlara
Beyaz yakışır saçlara
Her yaş ayrı güzellikte.

Beden yaşlı, ruh genç kalsın
Yıllardan intikam alsın
Varsın elli, altmış olsun
Her yaş ayrı güzellikte.

Miyaser GÜLŞEN

Ne güzelde söylüyorsun
Deli gönlü eğliyorsun
Güzelliği yeğliyorsun
Yıldız gibi Gülşen gökte

Abisinin gülüne bak
Miyasere madalya tak
Övgüyü o ediyor hak
Yakışacak sana pekte

Yavaş yavaş aşınıyom
Taş atan yok kaşınıyom
Kara dut da düşünüyom
Hayat mı var tembellikte

güzellik masumum

GÜZELLİK MASUMUM

Gözüme uyku girmedi bu gece
Seni düşünüyorum her nefesimde
Hasret çekiyorum şafak sönünce
Halimi gel gör güzellik masumum

Yorganım tanınmaz hallerde olur
Yastığa saçlarım tel tel dökülür
Sağa sola döne belim bükülür
Gizlice bak bir güzellik masumum

İki saatlik uykuyla sabah olunur
Gönlüm dualarla ezan okunur
El havada mutlu olmanı diler
Ne olur sen bil güzellik masumum

Gölgeli meşhur kayboldu özünden
Aradı kendini tükenmez kalemden
Manşetlerde dolaştı aşk ilan
Ara bul beni güzellik masumum.

O NE GÜZELLİK

Sivas diyarında bir güzel gördüm
O ne güzellikti bayıldım kaldım
Dün gece düşümde saçını ördüm
O ne güzellikti bayıldım kaldım

Gerdanlık olsaydım döşünde senin
Beni yakar mıydı ateşli tenin
Bedenimi sarsın nazik bedenin
O ne güzellikti bayıldım kaldım

Gözlerinden nurlu ışık aktıkça
Kendimi kaybettim aşkla baktıkça
Mecnunlara döndüm gönül yaktıkça
O ne güzellikti bayıldım kaldım

Benim olsa dedim seni görünce
Sende gülümsedin beni görünce
Melek sandım inan yeni görünce
O ne güzellikti bayıldım kaldım

Sarılıp derdimi kalbimden alsan
Bir gece yanımda uyuyup kalsan
Yârsız yatılmıyor yorgun da olsan
O ne güzellikti bayıldım kaldım

Anlat hele nedir bu işin aslı
Derdini dinledim benden de yaslı
‘Nerelisin’ dedim dedi ‘Sivaslı’
O ne güzellikti bayıldım kaldım

Zeki Tombul sana yandı bilesin
Cümle dostlar bana şifa dilesin
Benim olup ömür boyu gülesin
O ne güzellikti bayıldım kaldım

Zeki Tombul

Mutluluk ilgili şiir şiirler

Cuma, Haziran 22nd, 2012

Mutlulukla ilgili şiirler, mutluluk şiirleri, mutluluk konulu şiirler, mutluluk şiiri

Bir Sevi Bir Sen’i Masalı

Mutluluk kokar her yan
Bir sevmeye görsün insan
Bitmeyecek sanki hiç bir zaman

Mutluluk kokar seninle her yan
Senin adın mutluluk sevgilim inan

Bir canlıyı insan yapan
Ne şöhrettir ne de şan
Yürektir sevgiye mekan

Mutluluk kokar seninle her yan
Senin adın mutluluk sevgilim inan

Ne doğudur ne batıdır her yan
İmkansızdır ona düşman
Eğer seni seviyorsa insan

Mutluluk kokar seninle her yan
Senin adın mutluluk sevgilim inan

Sensiz her yer sanki hicran
Ne var var ne yok yok yaşanan
Gerçek Sensin gerisi yalan

Mutluluk kokar seninle her yan
Senin adın mutluluk sevgilim inan

Günler saatler olur bir an
Bulutlarda gibi uçarım her an
onun yanında olduğum zaman

Mutluluk kokar seninle her yan
Senin adın mutluluk sevgilim inan

Kadir Özdemir

SEN YİNEDE MUTLU OL…

Gözlerden yaşlar damlar.
Sen yinede mutlu ol.
Kopma sevgi zincirinden..
Sıkı sıkı tut mutlaka mutlu ol..

Işıldasın gözler
Gülümsesin her tarafa..
Demet demet sevgi
Saçsın her tarafa..

Hadi biraz gülümse
Gülsün o neşeli suratlar..
Geleceğe ümitli bak..
Sen yinede mutlu ol..

sağlık haftası ile ilgili şiirler

Cuma, Haziran 22nd, 2012

Sağlık Şiirleri
Sağlık Haftası Şiirleri Kısa
Sağlıkla ilgili Şiirler

Sağlığımızı Koruyalım

Koru sağlığını bütün dertlerden
Hastalıktan ölüm görmüş gibi kaç
Al besini temiz yiyeceklerden.
Vücut bol besine, geneşe muhtaç.

Gez temiz havada,iç temiz suyu,
temizlik en güzel arkadaş olsun
Zamanı gelince rahat et uyu
Her zaman gürbüz ol benzinkan dolsun

Gül oyna,neşeli yaşa her zaman
Neşe besinidir ruhun hayatta.
Eleme, kederi hiç verme aman
Dima neşeli ol.dertleri at da


Sağlıklı Yaşam

Tanrı hiç bir organını
Eksik yaratmasın canlının,
Yaratmasın insanoğlunu eksik,
Çünkü neresi ağrırsa canı ordadır
Ciğerinde, yüreğinde.
Dişi ağrıdığında canı ağızındadır,
Kafası ağrıyorsa beyindedir.
Körlük çok kötüdür, çok……
Sağırlık, dilsizlik ondan iyi mi?
Hele hele felç, yatalak, mongol.
Hastalanmasın insan,
Çürümesin tek bir organı
Düşmesin hastanelere yolu
Yinede yokluğu aranmasın doktorların.
Ílaçlar, haplar, igneler iyi değildir,
Vücut kendi eksiğini kendi gidersin.
Kanser, Aids ugramasın kapımıza,
Anam…, şuram ağrıyor demesin çocuklar.
Bebeler acı içerisinde kıvranmasın gün boyu
Derisi çizilmesin, tırnağı kırılmasın
Eksik doğmasın insan
Ömür boyu, yitirmesin en küçük organını,
Ne gözlük takmak zorunda kalsın
Nede topal deyneğiyle yürüsün.
Dünyadaki tüm insanlar,
Sağlam doğsun
Sağlıklı yaşasın.

SAĞLIK ÖĞÜDÜ

Seviyorsan canını,
Vücuduna iyi bak.
Kuvvetlendir kanını,
İstersen çok yaşamak.

Vakitli yat, erken kalk,
Çok dikkat et zamana.
Ne güzeldir çalışmak,
Dinçlik verir insana.

Sen yaşartsan bu vatan,
Ancak yaşar, yükselir.
Bunu bil, böyle inan,
Varlık sağlıktan gelir.

Vehbi Cem AŞKIN

VÜCUDUMUZ

Üç bölümdür vücudumuz,
Baş, gövde kollar – bacaklar.
Hepsini tutalım temiz
İşleyip çalışacaklar.

Burun koku, dil tat duyar
Hepsinin bir görevi var.
Beşinci duyumuz deri
Dokunmağa vardır yeri,

Sağ, sol arka ve önümüz
Vücutta var dört yönümüz
Kulak işitir, göz görür,
El iş yapar, ayak yürür.

Vücuda iyi bakalım,
Temiz mendil kullanalım.
Temiz hava temiz suyu,
Unutmayalım uykuyu,

Güneş sağlığın temeli.
İyi gıdalar yemeli.
Makine gibidir vücut,
İyi koru çok temiz tut.

Ali Osman ATAK